28 Mayıs 2012 Pazartesi

Açe’de Yolsuzlukla Mücadele


Mehmet Özay                                                                                                              24 Mayıs 2012

Açe sosyal ve ekonomik kalkınmasının önündeki en dikkat çekici engel yolsuzluk olduğuna kuşku yok. Yolsuzluk olgusunun kimi ülkelerde yaygınlık kazanmaya başlaması kültürel değişimin hızla gerçekleşmesinin bir ürünü olarak ortaya konulurken, uzun erimli sömürgecilik sultası altında yaşamış toplumlarda bunun farklı bir bağlamda ortaya çıktığı düşünülebilir. Elbette, burada Açe’nin, Endonezya’nın diğer bölgeleri, özellikle Cava ve doğusundaki baharat zengini diğer adaların da olduğu gibi yüzyıllarca Hollanda sömürgeciliği altında kaldığını söylemiyoruz. Böyle bir durum Açe tarihinde yok zaten. Ancak, aşağıda değineceğimiz üzere, her halükârda dolaylı bir ilişkiden bahsetmemek mümkün değil…

Öte yandan, yolsuzluğun modern zamanlar kadar kadim dönemlerdeki varlığı, insani durumun doğallığından kaynaklanıyor da denilebilir. Ve bu sav da bir yere kadar anlaşılabilir… Bununla birlikte, yolsuzluğun salt “parasal” ilişkilerden sınırlı olmadığını, yönetimsel yolsuzluk, davranışsal yolsuzluk, ahlâki yolsuzluk vb. türlerinin de var olduğunu hep birlikte görüyoruz, şahit oluyoruz. Peki ‘Açe’de Yolsuzluk’ başlığını atarken neye dikkat çekiyoruz? “Biz bugüne kadar Açe’yi bir İslam beldesi biliyorduk, yolsuzluk da nereden çıktı?” denli serzenişte bulunanlara anlatacak hikâyemiz var… Açe’nin bir İslam beldesi olduğu el-hak doğrudur. Ancak siyasi, ekonomik ve kültürel değişim ve dönüşümün dışardan pazarlandığı ve içerdekilerin kolaycılık namına buna teşne olduğu bir coğrafya olmadığını kim söyleyebilir.

Açe’nin 1970’lerin ikinci yarısından birkaç yıl öncesine kadar maruz kaldığı askeri operasyonlar ve bu çatışma ortamının doğasının bizzat ürettiği ‘yolsuzluk etiği’ -evet böyle bir şey var- ve bunun siyasetle ilişkilendirilebilirliği noktasında pek durulmadığını düşünüyoruz. Oysa bu durum, Açe Parlamento’sundan ve bürokrasisinden başlayarak toplumun diğer alt katmanlarına yatay ve dikey biçimde yaygınlaşma eğilimi gösteren yolsuzluk vebasının kökenini teşkil ediyor. Dünyevi hedefler ve günlük çıkarlar doğrultusunda mevki, makam ve para hırsının tutuşturduğu “akıllar” ve “bedenler” sömürge döneminin ürettiği bir kültürün devam ettiricisi olarak Açe’de varlığını epeyce bir süredir hakim kılmıştır. Kimi yazılarımızda dile getirdiğimiz ve ülkenin gerek bölge gerekse küresel olarak “yolsuzluk sıralamalarında” üst sıralarda yer almasını neden olan unsur yani “para-politikası” kavramı da bu konuyla doğrudan ilintili elbette. Bu vesile ile Açe’de olduğu ileri sürülen her türden yolsuzlukla nasıl mücadele edilecek?

Geçenlerde Endonezya’da faaliyet gösteren Yolsuzlukla Mücadele Derneği’nin (GeRAK) Açe Şubesi Başkanı Askalani, yeni vali Dr. Zeyni Abdullah ve yardımcısı Müzekkir Manaf’a, Açe’deki yolsuzluk olgusunun üzerine kıyasıya gitmeleri gerektiğine dair bir basın açıklaması yaptı. Oldukça çarpıcı olan bu açıklama üzerinde durulmayı hak ediyor. Gelin bu gelişmeye biraz derinden bakalım …

Dışardan gelen ve içerdeki zaafiyet noktalarının da katkısıyla Açe’de varlık bulan yolsuzluk olgusu sorunu, Açe’nin Barış Süreci’nin ikinci döneminde, yani ikinci valilik seçimlerinin akabinde üzerine gidilmesi gereken acil bir sorun olarak durduğuna şüphesi olan var mı? Açe’de yolsuzluğun şu veya bu biçimi ile karşılaşmış olan özellikle yabancı kuruluşlara mensup kişiler bu olgunun bizatihi sorumlusu olarak Açeliye işaret ederken, düşünce eylemlerinde analitik yaklaşımın eksikliğini de bizatihi ortaya koyuyorlar(dı). Oysa ki, yapılması gereken bu olgunun nereden doğduğu ve Açe’nin bu sorunla nasıl baş etmesi gerektiğine dair kafa yormaktı.
Bunun ötesinde, Açe’de yolsuzluğun büyük boyutlu örneklerini yerel, ulusal ve uluslararası yatırım-yardım ilişkilerinde bulmak mümkün. İşte Askalani’nin kastettiği de tastamam böylesi türden yolsuzluklardı. Örneğin, Sabang Serbest Bölgesi’nin halen tam teşekküllü bir kalkınma hamlesine dönüşememiş olması, Açe limanlarının  uluslararası ticarete dahil ol(a)maması, tarım ve hayvancılık alanlarında dönüşümü gerçekleştirecek pilot projelerindeki başarısızlık gösterilebilir.

Öte yandan, Açe’de uluslararası kurumlarda varlığı kuvvetlice sezilen yolsuzluk iddialarını en iyi bilenlerden biri Askalani. Öyle ki, GeRAK’ın bu konudaki yasal sürece dair girişimlerinin, söz konusu kurumun merkezden gönderilen elemanları ile manipüle etme girişiminde bulundukları da malum. Peki bu süreçte gerek ekonomik gerekse ahlâki bağlamları ile Açe’de yolsuzluğa son verecek girişimlerde kimler rol almalı? Elbette Dr. Zeyni ve Müzekkir Manaf’ın çabaları liderlik anlamında kayda değerdir. Ancak başta GeRAK olmak üzere, alimler birliği, kadına karşı şiddet ve ayrımcılık konusunda çalışan ‘KKTGA’ gibi kadın kuruluşları, üniversite çevreleri bu süreçte kayda değer rol oynayacaklardır. Aslında bu sürece eklemlenmeleri ile söz konusu kurumlardan, -en azından bazıları- şu veya bu şekilde içinde yer aldıkları yolsuzluk olgusuyla yüzleşmek ve hesaplaşmak durumunda da kalacaklarına kuşku yok.

Fiiliyata geçirilecek böylesi bir toplumsal mutakabakın yargı boyutunu “seküler mahkemeye” havale etmek ise Açe’yi bir kez daha “merkez güçlerin” boyunduruğuna düçar kılacaktır. Bunun yerine, Açe’yi namlandıran “İslam hukuku” uygulamasının bizatihi “yolsuzlukla mücadelede” başat bir unsur olarak öne çıkartılmasının aciliyetine vurgu yapmak istiyoruz. İslam hukuku, toplumsal barışın en önündeki engel olan yolsuzlukla mücadele etmeyecekse, neyle edecek? Açe’de her sıradan vatandaşın kendi dini eğitimi aldığı ve bunda bir sıkıntı olmadığına göre, İslam hukukunu uygulama makamındaki potansiyel kurumların toplumun yekununu hedefleyecek ve global çözümler üretecek bir yapı kazanması kaçınılmaz. Bu bağlamda, Vali Dr. Zeyni’nin kısa sürede zarfında acil bir kurul toplaması bekletiler arasında. Bu kurulun faaliyetleri sadece yerel, ulusal değil, uluslararası kurumların da Açe İslam Hukuku’na tabi olmasının gerekliliği de yüksek sesle dillendirilecektir. Böylece, kaçıranın ve çalanın yanına kâr kalmayacak bir uyugulamanın sadece Açe toplumunda değil, diğer toplumlara da örneklik teşkil edecek bir üniversal nitelik kazanabileceğini öngörebiliriz. 

Askalani, GeRAK adına yaptığı açıklamada, yeni Açe yönetiminin bürokrasiye ‘ehil kadrolar’ getirmesine vurgu yapıyor. Başta BAPPEDA ve DPKKAD gibi Eyalet’teki tüm yatırımları ve kalkınma projelerini geliştiren kurumun yanı sıra, özellikle Eğitim, Sağlık, Karayolları, Su ve Ulaşım Müdürlükleri gibi yüksek bütçeli projeleri yönetmesi beklenen kurumların kilit noktalarına ehil olmayan kişilerin getirilmesinin ne gibi sonuçlar doğurduğunu yakinen biliniyor. Bu tür kişilerin bu coğrafyadaki adı “fare” (tikus). Yani, kendini tahıl ambarında bulan bir fare örneği, bürokrasideki ve de özel kesimdeki yolsuzluk furyasını sembolik olarak açıklıyor.

Askalani’nin kamuoyuna yaptığı açıklamanın dayanak noktaları, elbette özellikle son beş yılda “dönüşüm” sürecinde Açe bürokrasisinin maruz kaldığı “hallerle” alâkalı. Peki “bulaştı da yargı ne yaptı?” sorusuna gereksiz olduğu için cevap vermeyeceğim… Yeni Vali’nin oluşturacağı kadrolar, bir yandan halka kadar uzanacak iyi yönetimi sağlayacağı gibi, maddi anlamda Açe’nin kayıplarını da önleyici bir sürecin başlatıcısı olacaktır. Süreçte, herhangi bir kurumun yolsuzluğa bulaşmasının kesinliği kadar, böyle bir şüphenin yani “yolsuzluk ihtimalinin” (indication of corruption) belirmesi halinde de Açe’de kurulacak yetkin oluşumların “önleyici” (pre-emptive) rol almasına çalışılmalıdır. Zaten Askalani de buna vurgu yapıyor. Açe, dün barışı hayata geçirme konusunda gösterdiği başarı ile uluslararası arenada önemli bir örneklik teşkil ettiği gibi, bugün toplumsal barışın onulmaz sorunu yolsuzlukla başetmede sergileyeceği yaklaşımlar ile en azından muadili toplumlar bağlamında modellik statüsü kazanmaması için hiçbir neden yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder