17 Ocak 2012 Salı

Hasan Di Tiro Açe`ye Dönüyor

Mehmet Özay/ Endonezya/ Timeturk-  Eylül /2008


Türkiye`de Özgürlüğün Bedeli adlı kitabıyla tanınan Açe Özgürlük Hareketi`nin lideri Hasa Di Tiro yıllarca süren sürgün hayatının bitmesi sonrası ülkesine dönüyor.

Açe Özgürlük Hareketi`nin lideri Hasan Di Tiro, Ramazan Bayramının ardından 11 Ekim`de Açe`ye geri dönüyor. GAM`ın eski komutanı ve şu anki Açe Partisi(PA)`nin lideri Muzakkir Manaf, dün yaptığı basın açıklamasıyla Hasan Di Tiro`nun Açe`ye döneceğini açıkladı.
15 Ağustos 2005 tarihinde GAM ve Endonezya Hükümeti arasında Helsinki`de imzalanan barış anlaşmasından sonra, 30 yılı aşkın bir süre sürgün hükümetinin lideri olarak İsveç`te yaşayan Hasan Di Tiro`nun Açe`ye ne zaman geleceği merak konusuydu.
2007 yılında kendisiyle yaptığımız röportajda hareketin önde gelen isimlerinden Muhammed Nur Djuli, o dönemde Di Tiro`nun dönmesi için uygun siyasi ortamın henüz oluşmadığını söylemişti. Aradan geçen sürede Helsinki Barış Anlaşması`nın giderek daha çok maddesinin uygulamaya geçirilmeye başlanması ile siyasi ortam görece daha olumlu bir atmosfere büründü. Geçen ay, Açe Parlamentosu`ndan bir grup milletvekili Hasan Di Tiro`yla görüşmek üzere İsveç`e gitmişti.
Hasan Di Tiro`nun gelişi, herhangi bir resmi davet çerçevesinde değil, kendi arzusu doğrultusunda gerçekleşeği bildirildi. Bu ziyaret sırasında Hasan Di Tiro, memleketi olan Sigli şehrine bağlı Di Tiro köyünde ailesini ziyaret edecek ve Açelilerle hasret giderecek.
Hasan Di Tiro ve yirmi dört arkadaşı merkezi hükümetin ideolojisini eleştirerek, 4 Aralık 1976`da Bağımsızlık Bildirisi`nin ilân etti. Söz konusu hareket, başlangıçta silahlı eyleme başvurmadı. Cakarta yönetimi tarafından bastırılma kararından sonra bağımsızlık bildirisine imza atan 24 kişiden 10`u, 1981 yılında Endonezya Ordusu`nca öldürülmesi üzerine Açe Özgürlük Hareketi`nin silahlı kanadı olarak Açe-Sumatra Ulusal Özgürlük Hareketi(ASNLF) kuruldu. Daha sonra Açe Özgürlük Hareketi (GAM-Gerekan Aceh Merdeka) adını aldı. Hareket, Endonezya hükümeti ve diğer devletler tarafından tanınmadığı için bağımsızlık mücadelesi yaklaşık otuz yıl boyunca devam etti.
26 Aralık 2004 tarihinde yaşanan deprem ve tsunaminin ardından GAM ve Merkezi hükümet arasında daha önce başlatılan barış görüşmelerine hız verildi. 15 Ağustos 2005 tarihinde Finlandiya`nın başkenti Helsinki`de GAM ve Endonezya Hükümeti arasında tarihi barış anlaşması imzalandı. Barış anlaşması bugüne kadar başarılı bir şekilde devam ettirildi. 11 Aralık 2006 tarihinde yapılan Valilik seçimlerine bağımsız aday olarak katılan GAM`ın önemli isimlerinden Irwandi Yusuf, Açe Eyalet Valisi seçildi. Eyaletin diğer şehirlerindeki ve kasabalarındaki belediye başkanlığı ve bölge yöneticiliklerinin büyük bir bölümünü de GAM`ın adayları kazandı. 9 Nisan 2009 tarihinde yapılacak ulusal ve yerel parlamento seçimlerini de büyük ölçüde GAM`ın partisi olarak bilinen Açe Partisi (PA)`nin kazanması bekleniyor.
Hasan Di Tiro Türkiye`de de çok yakından tanınan isimlerden biri. Di Tiro`nun Nehir yayınları tarafından basılan Özgürlüğün Bedeli/ Bitmemiş Savaş Günlükleri kitabı bir dönemler gençlerin okuduğu en önemli kitaplar arasındaydı.

Açe lideri Hasan di Tiro ile Mülakat

Adil Yurtkuran/ Endonezya/ TİMETURK
Ekim/ 2008




30 yıl aradan sonra sürgünden ülkesine dönen Açe-sumatra Bağımsızlık Hareketi`nin efsanevi lideri Tunko Hasan di Tiro ilk kez Timeturk`e konuştu.
Hasan di Tiro, Açe-sumatra Bağımsızlık Hareketi`nin efsanevi lideri. Yaklaşık otuz yıl boyunca siyasi ve askeri lideri olarak hareketi yönetti. Her büyük lider gibi, hayatı çalkanlılarla geçti. Özel yaşamını, iş yaşamını ve siyasi yaşamını birbirinden ayırmasını bilen bir lider Hasan di Tiro. Bugünlerde, geçici bir süre için doğduğu topraklarda.
`Altın Çocuk` Hasan di Tiro
Çocukluğunda ilk eğitimini doğduğu köydeki Kur`an okulunda aldı. Ardından dönemin önde gelen lideri Davud Beureueh`in açtığı modern okula devam etti. İlkokul sıralarındayken futbol oynamaktan büyük keyif alırdı. Beureuh`in `altın çocuğu` olan di Tiro, Sigli ve Bireun`daki öğreminini Cava Adası`nda Cogcakarta`da sürdürdü. Sahip olduğu kıvrak zekâsı ile Cava`da bazı çevrelerin dikkatini çekti ve New York`ta bulunan Birleşmiş Milletler ofisinde genç Endonezya Cumhuriyeti`nin sekreteryasında görevlendirildi. Bu dönemde bir yandan da siyaset alanında doktorasını tamamladı.
Genç Tiro: Endonezya Cumhuriyeti BM Sekreteri
Açe`yle bağını koparmayan di Tiro, Davud Beureueh`in 1953 yılında ilân ettiği Açe İslam Devleti`nin (Aceh Darul Islam) elçiliğini üstlendi. Merkezi hükümetle çatışma halindeki Beureueh`in merkezi hükümetle çatışma halinde oluşu nedeniyle Cakarta yönetimi di Tiro`nun görevine son verdi ve pasaportunu elinden aldı. Bir süre vatansız yaşadı. Ardından ABD`de sürekli kalma iznini alan di Tiro, iş hayatına atıldı. Çeşitli ülkelerdeki uluslararası şirketlerle ortaklık ve danışmanlık ilişkileri kurdu. Daha sonra Müslüman olan, Yahudi asıllı Nora adında Amerikalı bir bayanla evlendi. Bu evlilikten Kerim adında bir oğlu dünyaya geldi. Ancak di Tiro`nun gönlünde vatanı yatıyordu.
Kırılma Noktası
Davud Beureuh`in başlattığı Darul İslam hareketi 1962 yılında merkezi hükümetle yapılan anlaşma ile sona erdi. Ancak bu anlaşma da, daha önceki verilen sözler de olduğu gibi Açelileri hayal kırıklığına uğrattı. Di Tiro, orta yaşlarına ulaştığı bir dönemde hayatını, tarihte büyük bir devlet olarak ortaya çıkmış Açe Darusselam Sultanlığı`nın modern dönemdeki misyonunu yüklenmeye adadı. Dedelerinin Hollanda Savaşı`nda liderliği yürüttüğü Hasan di Tiro, aile ve iş yaşamını geride bırakarak 25 yıl sonra, 1976 yılında Açe`ye geri döndü. 4 Aralık 1976 tarihinde 24 arkadaşı ile birlikte Halimon Dağı`nda Açe Bağımsızlık Bildirgesi`ni dünyaya ilân etti. Kısa bir süre sonra, merkezi yönetimin koğuşturmalarına maruz kalması ile üç yıl sonra 1979 yılında Açe`yi terk etmek zorunda kaldı. Bir kez daha ülke ülke dolaşmak zorunda kalan di Tiro, sonunda İsveç vatandaşı oldu ve Stockholm`e yerleşti. Hareketin önde gelen isimlerinden 10 arkadaşı, ordu birlikleriyle girişilen çatışmalarda hayatını kaybetti. Bu dönemde GAM`ın bayrağı Türk bayrağı ile tıpatıp aynıydı. Tıpkı, 16. yüzyıldan başlayarak Açe Darusselam Sultanlığı`nın Osmanlı Devleti`nce gönderilen sancağı kullandığı gibi. Ancak bu sefer bir fark vardı. Di Tiro`nun emriyle, 1976 yılından sonra hayatını kaybeden şehitlerin anısına üst ve alta siyah şeritler çekildi.
Uluslararası Arenada Meşruiyet Çabaları
Hasan di Tiro, sürgünde yaşayan siyasal ve ordu komutanı olarak hareketi yönetti. Bir yandan da uluslararası camiada Açe-Sumatra Devleti`nin tarihsel haklılığını ortaya koymak için mücadelesini sürdürdü. Birleşmiş Milletler`de, Amerikan senatosunda, Londra`da düzenlenen ve İslam dünyasından ikiyüzün üstünde âlim, gazeteci ve İslami hareket mensubunun katıldığı “İslam Dünyasına Bakış” isimli uluslararası toplantı gibi çeşitli başlattığı bağımsızlık hareketinin haklılığını belgelerle ortaya koymaya çalıştı.
1980`li yılların ikinci yarısına kadar gizliden gizliye devam eden mücadele sonunda Libya günleri başladı. Di Tiro, Libya`da askeri eğitim alan Açeli gençlerin bizzat başında bulundu. 700 civarında GAM mensubunun askeri eğitim alıp geri dönmesiyle yeni bir evreye girdi. 1989 yılında Endonezya ordusu ile sıcak çatışmalar başladı.
Sıcak Dönem!
1990`lı yılların ilk yarısı ikinci defa Açe ve Açeliler için şiddete yakından tanık oldukları dönem oldu. 1998 yılı Mayıs ayında Endonezya devlet başkanı Suharto`nun istifa etmesinin ardından, ülke genelinde başlayan reform sürecinden Açeliler de istifade etmek istediler. 1999 yılında referandum talebiyle, Banda Açe`de Beytürrahan Meydanı`nda yapılan ve bir milyon kişinin katıldığı bir gösteri düzenlendi. 2001 ve 2002 yıllarında merkezi hükümetle başlayan barış görüşmeleri kısa süre sonra yerini yeniden çatışmalara bıraktı. 2001 yılında devlet başkanı olan Megawati`nin, “yönetime geldiklerinde Açe`de bir damla kan dökülmeyecek!” sözü gerçekleşmek bir yana, yeni yönetim Açe`de insan hakları ihlallerinin doruk noktası olduğu 2003 yılında başlayan Sıkıyönetimi başlattı.
Yeni Bir Umut Yılı
2004 yılında yapılan devlet başkanlığı seçimini eski bir ordu komutanı olan ancak, daha üniformasını taşıdığı sıralarda reformcu kişiliği ile dikkat çeken Susilo Bambang Yudyohono devlet başkanı, ülkenin önde gelen işadamı Yusuf Kalla da devlet başkan yardımcısı seçildi. Bu ikili, Açe barışının kalıcı bir şekilde hayata geçirilmesi için bütün olanakları kullandılar. Bu ikili daha önce 2001 yılında Poso ve 2002 yılında Ambon`da yaşanan çatışmaların barışla sonuçlandırılmasında gösterdikleri çaba Açe için bir umut ışığı doğurdu. 2004 yılında başlayan görüşmeler, 26 Aralık 2004 tarihinde yaşanan tsunami ile birlikte GAM`ın silahların bırakıması çağrısı ile birleşti. Yaklaşık altı ay boyunca beş kez gerçekleşen sert barış müzakereleri 15 Ağustos 2005 tarihinde Helsinki`de imzalanan barış anlaşması ile sonuçlandı.
Hasan di Tiro
GAM`ın sürgün hükümeti üyeleri Malik Mahmud, Zeyni Abdullah, Bahtiyar Abdullah birer birer ülkeye dönmeye başladı. Hareketin entellektüel kadrosunda yer alan Nurdin Abdurrahman, Muhammed Nur Djuli ve yıllarca çatışmaların sıcak alevlerinde yaşamış olan komutanlar Muzakkir Manaf, Sofyan Davud, Derviş Jeunib ve diğerleri barış ortamıyla yeniden Açe`de Açelilerle birlikte yaşama özgürlüğüne kavuştu.
Efsane Liderle Karşılaşma
22 Ekim 2008 Çarşamba günü saat 10.15`de Hasan di Tiro ile görüşmek üzere Banda Açe`de ikamet ettiği Sudirman Caddesi`ndeki konuta ulaştık.
Binaya girdiğimizde bir süre girişte bekledik. İçerisi oldukça sakin gözüküyordu. Bu sırada, aralarında eski komutanlardan Derviş`inde olduğu birkaç kişinin girip çıktığını gördük. Böylece birkaç kişi ile ayaküstü selamlaşma fırsatı bulduk. Bir süre sonra, içeriden Hasan di Tiro`nun yanımıza doğru gelmekte olduğunu gördük. Enerjisine diyecek yoktu, hatta şaşırmıştık. Genelde, Malik Mahmud ya da Dr. Zeyni önde ya da yanında yer alırdı. Oysa tam tersi bir manzara ile karşılaşmıştık. Büyük bir heyecan ve tebessümle `Türksünüz değil mi! Hoş geldiniz” diyerek sıcak bir şekilde karşıladı. Bu sırada gözlerinin maziden birşeyler arar gibi olduğunu hissetmek güç olmadı.
Malik Mahmud
Hasan di Tiro`nun arkasından Malik Mahmud ve Dr. Zeyni Abdullah kapıdan gözüktü. Onlarla da sıcak bir merhabalaşmadan sonra, di Tiro bizi bulunduğumuz giriş salonundaki koltuklara oturmaya davet etti. Di Tiro`nun bu yaklaşımları bizi özel misafirleri olarak kabul ettiğini gösteriyordu. Ancak Malik Mahmud, di Tiro`nun kulağına eğilerek “Burada fotoğraf çekmek için uygun ışık olmadığını belirterek içerideki salona geçmemizi önerdi. O da kabul etti. Böylece Hasan di Tiro önde, biz arkada içerideki salona geçtik.
Salonda, di Tiro`nu sekreteri Muzakkir ve birkaç kişi daha bulunuyordu. Di Tiro, büyükçe bir toplantı masasının başucuna geçti. Biz de kendisini izledik. Sağındaki sandalyeye ben, solundaki sandalyeye de Malik Mahmud oturdu. Malik Bey`in yanında da Dr. Zeyni Abdullah yer aldı.
Basının baş ucuna geçen Hasan di Tiro ile bir kez daha tokalaştık. Bu sırada odadaki herkes ayaktaydı. Öncelikle Hasan di Tiro ve Malik Mahmud`a görüşme talebimizi kabul ettikleri için şükranlarımızı ilettik. Atmosferi yumuşatmak adına yanımızda getirdiğimiz iki kıymetli hediyeyi kendilerine sunmamın tam vakti olduğunu düşünürek Kur`an-ı Kerim ve Osmanlı Arması`nı Sayın Hasan di Tiro`ya sunduk. Di Tiro`nun yüzünde tarifi imkânsız bir mutluluk ifadesi veren kocaman bir tebessüm belirdi ve büyük bir merakla Kur`an-ı Kerim`i açtı birkaç yaprak çevirdi. Ardından Osmanlı Arması`nı takdimimiz sırasında Sultanlık mührü olan Tuğra`yı gösterdiğimizde, Hasan di Tiro eliyle, Armadaki ay ve yıldız içeren kırmızı ve yeşil renkli sancakları gösterdi. Bizim de bayrağımız” buydu diyerek Açe Darusselam Sultanlığı ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkilere atıfta bulundu.
Bu kısa seromoninin ardından, sorularımızı sormaya başladık. Görüşmemizi yakın tarihten bir anı ile başlamanın yararlı olacağını düşünerek, yanımızda getirdiğimiz, Fehmi Koru`nun 1984 yılında İslam Dergisi`nde yayınlanan mülakatını ve özellikle de bu safyalarda yer alan Hasan di Tiro`nun ve arkadaşlarının fotoğraflarını paylaştığımızda, Malik Mahmud, di Tiro`nun kulağına eğilerek “Londra`da görüştüğünüz Fehmi Koru`yu hatırlıyor musunuz?” diye sorduklarında “Evet, hatırlıyorum” dediler.
Mülâkat
Gönlümüzde, Teungku Muhammed Hasan di Tiro ile karşılıklı sohbet edebilmek yatıyordu. Ancak di Tiro`nun sağlık koşulları, ne bizle ne bir başka misafir ve basın yayın organıyla yüzyüze sohbet edebilmesine olanak tanıdı. Ziyaretlerin, geniş halk kitlelerine yapılan konuşmaların ve gazetecilerle mülâkatların tamamında Hasan di Tiro adına, eski GAM hareketinin başbakanı ve di Tiro`nun halefi olmasına kesin gözüyle bakılan Malik Mahmud söz aldı.
Bununla birlikte, di Tiro, ilerlemiş yaşına rağmen, oldukça enerji dolu. di Tiro, mülâkatımız süresince bize eşlik etti ve konuşmalarımızı yakından dinledi. Malik Mahmud`un uzun yıllar Hasan di Tiro ile beraber, bir anlamda etle tırnak gibi olduklarını söylemeliyiz. Bu nedenle, verilen cevapların Hasan di Tiro adına verildiğini kabul ediyoruz. Kendisiyle daha önce de görüştüğümüz ve son derece samimi ve açık bir yaklaşım sergilediğini bildiğimiz Malik Mahmud`un cevaplarının tatminkâr olduğu görüşündeyiz.
Adil Yurtkuran: 30 yıl sonra buradasınız. Neler hissediyorsunuz?
Malik Mahmud: Çok şükür, otuz yıl sonra yeniden ülkemizde olmaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz.
30 yıl sonunda özgürlük yolunda verilen mücadelenin ardından bugün başarıya ulaştığınızı düşünüyor musunuz?
15 Ağustos 2005 tarihinde imzalanan Helsinki Barış Anlaşması`ndan bu yana tarihte ilk defa çok belirgin bir şekilde Açe pek çok konuda hak elde etmiştir. Bu Barış Anlaşması, Açe ve Endonezya için son derece önemli bir gelişmedir.
Helsinki Barış Anlaşması`nı, Endonezya`da 1998 yılında başlayan Suharto sonrası `reform döneminin` bir sonucu olarak değerlendirebilir miyiz? Yoksa kendine has bir özelliği olan bir gelişme mi?
Açe barışı, kendi başına öneme sahip bir gelişmedir. Bunu, Allah`ın bize sunduğu bir lütuf olarak kabul ediyoruz. Açe, 30 yıl boyunca mücadeleye konu oldu, ardından tsunami felâketini yaşadı. Ardından uluslararası camia, Açe`de barışı olanaklı kılmak için elinden geleni yaptı. Barış anlaşmasına giden süreçte, buna tarihin en doğru anında da diyebiliriz, Cakarta`da Susilo Bambang Yudyohono`nun devlet başkanı, Yusuf Kalla`nın devlet başkan yardımcısı olduğu yeni bir hükümet görev başına geldi. Özellikle bu iki isim, GAM ile barış anlaşması yapılmasında önemli yararlılıklar gösterdi. 2005 yılı boyunca beş kez, son derece sert geçen barış görüşmeleri sonunda 15 Ağustos 2005 tarihinde anlaşmasını imzalamayı başardık. Aynı zamanda, uluslararası camia insani yardım için Açe`ye akın etti. Barış anlaşmasının imzalanmasının akabinde uluslararası camia Açe barışının devamı için katkılarını sürdürdü. Bugün çok şükür Açe halkı barışla kaynaşmış durumda.
Hasan di Tiro, Endonezya Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudyohono veya yardımcısı Yusuf Kalla ya da bir başka yetkili ile görüşecek mi?
Bugüne kadar, GAM üyesi olarak bizler pek çok kez Cakarta`da Sayın Yudyohono ve Yusuf Kalla başta olmak üzere hükümet yetkilileri ile görüşme fırsatı bulduk. İlişkilerimiz son derece olumlu. Di Tiro`nun görüşmesine gelince, açıkçası böyle bir niyetimiz var. Ancak bu buluşma özellikle di Tiro`nun sağlık koşullarına bağlı.
Açe`de sağlanan barış ortamının bölgesel ve küresel çatışma alanlarında gerçekleştirilebilecek barış süreçlerine olumlu bir etki yapacağını düşünüyor musunuz?
Evet, böyle bir umudumuz var. Dünyanın çeşitli yerlerinde süren çatışmaların barışla sonuçlandırılması noktasında Açeliler olarak elimizden gelen gayreti ve yardımı yapmaya hazırız.
Bundan sonra, barışın devamı konusunda Türk hükümeti ve kamuoyundan ne gibi katkılar bekliyorsunuz?
Türk hükümeti ve kamuoyunun daima Açelileri yakın bir dost ve bir kardeş olarak hatırlamalarını arzu ediyoruz. Türkiye`nin yakın gelecekte Açe ile olan ilişkilerini bugüne kadar olduğundan daha fazla bir şekilde sürdürmesini ümit ediyoruz. Dünyanın bir ucundayız ve ekonomimiz çatışmalar ve tsunamiden son derece olumsuz etkilendi. Bu durumda, Açe ekonomisini yeniden geliştirmek için pek çok şey yapmak durumundayız. Bu bağlamda, Türk hükümeti ve kardeş bildiğimiz Türk halkının öncelikle Açe`de güvenliğin devamı ve ekonomik kalkınmanın yeniden gerçekleştirilmesi için katkıda bulunabileceğini düşünüyoruz.
Gelecek Hasan di Tiro için ne anlam ifade ediyor? Hasan di Tiro Açe ve Açelilerin geleceği ile ilgili olarak ne düşünüyor?
Açe`yi ve Açelileri parlak bir geleceğin beklediği kanaatindeyiz. Bildiğiniz gibi Açe parlak bir geçmişe sahip. Geçmişten bugüne topraklarımızda Allah`ın bahşettiği pek çok ürüne sahibiz. Bugün, sahip olduğumuz bu zenginliği kendi lehimize, Açelilerin lehine kullanma şansını yakalayacağımızı umuyorum. Açe, refah içerisinde bir Eyalete dönüşecek inşallah.
Mücadeleniz boyunca uluslararası camiadan görünür bir destek almadınız. Şimdi barış zamanı, neredeyse bütün önemli ülkeler burada. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İslam ülkelerinin de aralarında bulunduğu luslararası camianın neredeyse bütün önemli ülkeleri burada. Bundan mutluluk duyuyoruz. Özellikle tsunami`den sonra küçük, büyük neredeyse her ülke insani yardım amaçlı olarak Açe`ye akın etti. Şu son derece çarpıcı bir gerçektir ki, Açe tsunamiden ve özellikle de barış anlaşmasından sonra dünyanın barış yurdu haline geldi.
Hasan di Tiro, İsveç vatandaşı ve otuz yıldır Stokcholm`de yaşıyor. Gurbette olmak nasıl bir duygu onun için?
Mücadelemiz sürecinde hangi ülkede yaşadıysak orayı ikinci vatanımız bildik.
Hasan di Tiro ve sizler yeniden Endonezya vatandaşı olacak mısınız?
Bu ayrı bir süreç. İleride bunu düşüneceğiz.
Bu sırada, Hasan di Tiro bize göstermek istediğini söyleyerek, odasından kitap almak amacıyla beş dakika izin istedi. Malik Mahmud, Wali`ye eşlik etmek üzere ayağa kalkarken, `Ben kendim giderim” diyerek onu durdurdu. Hasan di Tiro önde, sekreteri Muzakkir arkada odadan çıktılar. Aradan belki 15-20 dakika geçti. Bu süre zarfında Malik Mahmud, Açe tarihi ve özellikle de Hollanda Savaşı ve bu savaşta Açelilerin verdikleri mücadele ile ilgili uzunca açıklamalarda bulundu.
Bir ara Dr. Zeyni Abdullah ile konuşma fırsatı bulduk. İki kez Türkiye`de bulunduğunu söyleyen Dr. Zeyni, en son 2006 yılında Stokcholm`den hacca gitmek üzere çıktığı yolculukta, Türkiye`ye uğramış ve İstanbul ve Alanya`yı ziyaret etmiş. Kızı, İsveç`te çalışan Mehmet Ulaş adında bir Türkle evli olduğunu duyduğumuzda, mutluluk duyduk. Böylece bir başka tarihsel bağın kurulmuş oldu. Malik Mahmud, İsveç`de genelde Türklerle beraber olduklarını ve çeşitli kutmalarda biraraya geldiklerini belirtti.
Bir süre sonra odaya yeniden teşrif eden Hasan di Tiro, sekreteri Muzakkir Bey`in yardımıyla Suudi Arabistan Kralı Faisal`ın gönderdiği Arapça bir mektubu bize okudu. Açe Darusselam Sultanlığı`nın önemini ortaya koyan bir kaç tarihi belgeyi bizimle paylaştıktan sonra, bir silsile çıkardı. Silsilede, 15. yüzyıldan başlayarak Açe Darusselam Sultanlarının listesi ve son dönemde hâkimiyetin geçtiği Tiro ailesi bulunuyordu. Listenin sonunda ise Muhammed Hasan di Tiro`nun adı yer alıyor.
1984 yılında, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Turgut Özal`a verilmek üzere elden bir mektup ulaştırdığınız söyleniyor. Bu mektubun içeriği ile ilgili bir bilgi verebilir misiniz?
Aradan uzun süre geçtiği için söz konusu mektubun içeriği ile ilgili bir şey söylemem mümkün değil. Ancak İsveç`e döndüğümüzde arşivimize bakıp size bu konuda bilgi vereceğim inşallah. Ancak şunu söyleyebilirim ki, biz Açeliler olarak Türkleri sürekli kardeşimiz olarak bildik ve uzun tarihi bağlarımız nedeniyle sanıyorum ki, Hasan di Tiro bu tarihi bağa atıfta bulunmuş olmalı.
Bu mektuptan sonra somut bir yanıt alabildiniz mi?
(Bu sırada Malik Mahmud, Dr. Zeyni`ye bakarak ondan da bir anlamda teyid alarak `hatırlamadıklarını` ifade etti). Velev ki, cevap verilmiş olsun, o dönemde yoğun bir mücadele için de olduğumuzdan ve bir ülkeden diğerine dolaşmak zorunda olduğumuzdan şu anda hatırlayamıyorum. Ancak böyle bir cevap verilmiş ise, mutlaka arşivimizde bulunuyordur.
Umduğumuzdan fazla bir süre görüşme yaptık. Sıra fotoğraf çektirmeye gelmişti. Hasan di Tiro, bu ana büyük bir heyecanla iştirak etti. Teungku Muhammed Hasan di Tiro, Malik Mahmud ve Dr. Zeyni Abdullah ile birlikte olmaktan büyük bir memnuniyet duyduk. Geldiğimizde gördüğümüz sıcak karşılama, ayrılırken de tekrarlandı. Bir kez daha görüşme dileğimizi ifade ederek ayrıldık.

Açe tarihi seçimini yapıyor

Adil Yurtkuran/Endonezya/TİMETURK
Nisan 2009


Açe tarihinde yeni bir dönüm noktası. Açeliler yeni bir dönemi başlatacak tarihi olayın aktörü olmaya hazırlanıyorlar. Açeliler 9 Nisan Perşembe günü sandık başına gidiyor.
Açe, Endonezya Cumhuriyeti`nin 33 eyaletinden biri. Ancak Açe, ülkenin kuruluş yıllarından başlayarak sürekli ayrıcalıklı bir bölge oldu. Cumhuriyetin kuruluşuna yaptığı olağanüstü katkı ile diğer bölgeler arasından sıyrıldı. Özgürlük aşkı, sahip olduğu güçlü İslami ve kültürel yapısı merkezi yönetimden özerk yönetim olma hakkını elde etti. Ancak birbiri ardına gelen yönetimler, geçmişi unutarak Açelilerden bu hakları çok gördüler ve mağduriyete uğrattılar. İşte şimdi Açeliler yeni bir dönemi başlatacak tarihi olayın aktörü olmaya hazırlanıyorlar. Açeliler 9 Nisan Perşembe günü sandık başına gidiyor.
Helsinki Barış Anlaşması`yla gelen siyasi özgürlük yerel partileri hayata geçirdi. Bu seçimi büyük bir olasılıkla yerel partiler kazanacak. Seçimler sonunda, yerel partilerin öncülüğündeki yerel parlamentolar Açe`de sivil toplumun inşası, demokratik bir yönetim ve iç işlerinde özerk bir yapı ortaya çıkması bekleniyor. Bu gelişmeler, sadece Açe`de değil, aynı zamanda, bütün Endonezya`da ses getirecek gelişmelere konu olacak. 9 Nisan Perşembe günü yapılacak seçimler, Açe barışının devamı için olduğu kadar, ülke genelinde ulusal birlik ve beraberliğin devamı için de önem taşıyor.
Açe`de seçimleri Avrupa Birliği, The Carter Center, International Republican Institute(IRC), International Foundation for Electoral System (IFES), Asian Network for Free Election Foundation, National Democratic Institute ve Avustralya ve ABD Büyükelçilikleri gibi uluslararası kurum ve kuruluşlar gözlemci olarak katılıyor. Bu yazı, Açe ve Açelilerin seçimini konu alıyor. Bu arada, seçimlerle ilgili ilk haberleri Türk basınında Timeturk`te bulacağınızı ifade edelim.

Açe`nin özgürlük aşkı
Yaklaşık yüz yıl öncesinde bir Hollanda`lı sömürge valisi, Açelilerin özgürlüklerine ve etnik kimliklerine bağlı olmaları nedeniyle kendi yurtlarında varlıklarını sürdürebildiklerini söylemişti. Bu özellikleri sayesinde, 19. Yüzyılın son yıllarına kadar topraklarında bağımsız bir yaşam sürdü Açeliler. 1945 yılında Endonezya toprakları Hollandalılarca yeniden işgal edilirken, Açe tek özgür belde olarak gücünü ortaya koydu. 1949 yılından itibaren parçası oldukları Endonezya Cumhuriyeti merkezi yönetiminden gerekli ilgi görmedikleri gibi, bilinçli olarak mağdur edildiler. Merkezden atanan valiler ve ulusal parlamentoda Açe`yi temsil eden seküler-milliyetçi partiler Açe ve Açeliler adına gelişme sağlamada başarısız oldu. Bunun neticesinde Açeliler uzun yıllar kendilerini ifade etme imkânı bulamadılar ve sürekli merkeze bağımlı bir yaşam sürdüler.
Tarihin gelinen bu noktasında Açeliler yeniden bu özgürlüğü, tam bağımsız bir yönetim şekli olmasa da, bütün Nusantara`da sadece Açelilere tanınan bir özerklik içerisinde 21. yüzyılda gerçekleştirme yolundalar. Açe Eyaleti`nde, orta ve uzun vadede Açe Eyaleti`nde gerçekleştirilecek başarı ülkenin önde gelen diğer etnik topluluklarında da benzer bir özerk yapılanmayı veya federalizm yapılanmasını gündeme getirecektir. Federalizm, ülkenin kuruluşunda gündeme gelmiş, ancak daha sonra dış güçlerin müdahalesi ile federasyon yapılanmasından vazgeçilmiştir. Bugün Birleşik Endonezya Cumhuriyeti (NKRI) olarak bilinen ve Cava ırkının yönetimin her kademesindeki başat üstünlüğünün hakim olduğu Endonezya Cumhuriyeti`nin, yumuşak karnı durumundaki etnik ve dini yapıların varlıklarının tehdit altında olması gerçeği karşısında federalizme nasıl yaklaşacağı ise izlenmeye değer bir konu oluşturuyor.
Bugünlerde Açeliler büyük bir heyecan yaşıyor. Onyıllarca maruz kaldıkları mağduriyeti ortadan kaldıracak bir fırsatı yakalamak üzereler. Açeliler, 9 Nisan Perşembe günü sandık başına gidecek ve Açe`yi ve Açelileri yerel partilerin yöneteceği bir sürecin baş aktörü olacaklar.
Yerel partiler
15 Ağustos 2005 tarihinde imzalanan Helsinki Barış Anlaşması`nda yer aldığı üzere, Açe`de yerel partiler kuruldu ve ülke tarihinde ilk defa bir eyalette yerel partiler seçimlere iştirak edecek. Bu bağlamda, büyük bir olasılıkla Açe Eyaleti Açeliler tarafından yönetilmeye başlanacak.
Açe seçmeninin büyük bir kısmı, yerel partilere teveccüh gösteriyor. Bu eğilimin temel nedenleri arasında, on yıllarca ulusalcı partilerin Açelilerin mağduriyetini giderecek herhangi bir icraata imza atmamış olmaları ilk sırada. Açeliler, merkezi güçler tarafından kasıtlı ve bilinçli olarak ekonomik ve sosyal geri kalmışlığa maruz bırakıldıkları kanaatinde. Bu süreci tersine çevirecek yegane sistemin, Açe`nin Açelilerce yönetilmesi olduğu düşüncesi hakim. Bunu fark eden merkez güçler, Açe`de kurulan kimi yerel partilere maddi ve manevi destekleri ile nüfuz ederek Açe`de kendi çıkarlarını koruma konusunda politika geliştiriyorlar.
4 milyonu aşkın nüfusu barındıran Açe Eyaleti`nde seçmen sayısı yaklaşık 2.200.000. Açe Eyaleti`nde seçimlere 38 ulusal partinin yanı sıra, 6 yerel parti iştirak edecek. Açeli seçmenler, ulusal parlamento (DPR-RI) seçimlerinde sadece ulusal partilere oy verme hakkına sahip olacaklar. Öte yandan, başta Açe Eyalet parlamentosu (DPR-A) olmak üzere, bölge parlamentoları (DPR-D) için ulusal partilere ilâve olarak altı yerel parti de yarışacak. Açe Eyaleti, Cakarta`daki ulusal parlamentoda 13 milletvekili ile temsil ediliyor. Açe Eyalet Parlamentosu ise 69 sandalyeden oluşuyor.
Açe`deki seçimler, bu nedenle diğer eyaletlere göre daha komplike bir görüntü arz ediyor. Açeli seçmenler, eyalet ve yerel parlamentoları için büyük ölçüde yerel partilere öncelik verirken, ulusal parlamento için ulusal partilere seçecekler. Önümüzdeki dönemde, Açeli seçmenlerin ulusal parlamentoya göndereceği ulusal parti ve milletvekillerinin Açe ile bağlarıyla doğrudan irtibatlı. Gözlemciler, yerel partiler, ulusal partilerle gizli ya da açık ittifak görüşmeleri yaptıkları belirtiyor. Örneğin, eski GAM sözcülerinden Sofyan Davud, resmen Demokrat Parti ve Susilo Bambang Yudhoyono adına seçim kampanyası yaptığını açıklaması bunun en iyi göstergesi.
Bu partiler arasında seçim yarışında başarılı olması kuvvetle muhtemel üç parti bulunuyor. Bunlar Açe Partisi(PA), SIRA ve Açe Halk Partisi(PRA).
Açe Partisi: Açe Özgürlük Hareketi`nin bir devamı olarak dikkat çekiyor. Eski GAM mensupları bu parti çatışı altında biraraya geldi. GAM lideri Hasan di Tiro, Açe Parti`nin davetlisi olarak 10.11.2008 tarihinde Açe`ye iki haftalık ziyarette bulundu. Böylece, Açe Partisi, Tiro`nun hayatını kaybettiği ve barış anlamasına destek vermediği yönündeki söylentileri sona erdirdi. Tiro`nun varlığı, eski GAM mensupları Açe Partisi etrafında daha güçlü bir şekilde kenetlenmelerini sağladı. Açe Partisi, Kuzey ve Batı Açe güçlü bir yapı arz ediyor. Şehirlerde bazı önde gelen ulusal partilerin varlığına karşın, kırsalda Açe Partisi`nin üstünlüğü tartışma götürmüyor. Seçim kampanyaları sırasında, halk gönüllü olarak parti adına kampanya yürütmesi özellikle yıllar boyu mağduriyete maruz kalmış kırsal kesim halkının bu parti etrafında biraraya gelmesinde önemli rol oynuyor. Açe Partisi`nin, seçmenlerin yaklaşık %60 ilâ 70`inin oyunu alarak Açe Eyalet parlamentosu ve bölge parlamentolarında çoğunluğu alacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bu arada, Hasan di Tiro, Endonezya seçimlerini yakından izlemek amacıyla 31 Mart günü Malezya`nın başkenti Kuala Lumpur`a geçti. Seçimleri yakından izleyen uzmanlar, 10 Nisan sabahı, olası bir Açe Partisi zaferi sonucu Tiro`nun Açe`ye geçeceğine kesin gözüyle bakıyorlar.
SIRA: 1999 yılında Banda Açe`de düzenlenen ve bir milyon civarında katılımın sağlandığı referandum gösterisini organize eden sivil kuruluş. Barış anlaşmasının ardından yerel partilerin gündeme gelmesiyle partileşen SIRA`nın başında, bugün Vali Yardımcısı olarak görev yapan Muhammed Nazar bulunuyor. Genç aktivistlerin yer aldığı partinin, özellikle şehir merkezlerinde oy alması bekleniyor. SIRA, yerel parlamentoda ikinci parti olarak temsil edilmesi bekleniyor.
PRA: Açe`de mevcut yoksulluk olgusunu ön plana çıkaran ve genç aktivistlerin öncülüğünde kurulan PRA, sosyalist varlığı ile dikkat çekiyor. Parti lider kadrosu, Açe halkının İslamla olan bağını yakından bildiklerinden, partinin ideolojisini açıktan açığa ortaya koymaktan çekiniyorlar. Parti sekreteri Tamrin, yaptığımız görüşmede, eyalet parlamentosuna 11 üye göndermeyi amaçladıklarını belirtti.
Seçimlerde şans tanınmayan ve marjinal oluşumlar olarak dikkat çeken diğer üç parti ise şunlar: Açe Egemenlik Partisi (PDA), Açe Güvenlik ve Kalkınma Partisi(PAAS) ve Birleşik Açe Partisi (PBA).
Açe`de seçmen eğilimleri
Yerel partiler, ulusal partilere göre çok daha güçlü konumda. Merkezden yürütülen kamuoyu araştırmaları Açeli seçmenlerin %44.82`nin yerel partileri, %22.54`nün ulusal partilere eğilim gösterdiğini ortaya koyuyor. Ayrıca, seçmenlerin %32.64`ü ise kararsız. Büyük şehir merkezleri gibi heterojen bölgelerde, seçmenler %50`şer oyla yerel ve ulusal partilere yöneliyor.
Bu seçimlerde Açe Eyaleti`ni üç ana seçim bölgesine ayırmak gerekiyor. Başkent Banda Açe`nin de içinde bulunduğu Kuzey Açe bölgesinde, ağırlık yerel partilerden yana. Ancak başkent Banda Açe, Lhokseumawe, Brieun, Sigli, Langsa gibi görece büyük şehirlerin yer aldığı bu bölgede ulusal partilerin varlığını unutmamak lazım. Bu merkezlerde ulusal partilerin oy oranı %32.6 civarında. Kırsal bölge olarak bilinen ve Orta ve Batı Açe`de ise yerel partilerin üstünlüğü daha belirgin. Burada oy dağılımı yerel partiler: %40.3, ulusal partiler %28.4. Eyaletin yakın ve orta gelecekte siyasal problemli bölgesi olmaya aday Güney Açe`de yerel partilerin oy oranı oldukça düşük: %23.9. Özellikle milliyetçi-seküler partilerin ALA ve ABAS olarak adlandırılan Güney Açe`nin Açe Eyaleti`nden ayrılmasına destek verdiği gözden uzak tutulmamalı. Bu durumda, yapılacak bu seçimlerde sadece yerel yöneticiler seçilmekle kalınmayacak, aynı zamanda, belki de daha önemlisi Güney Açe`nin geleceğine dair bir referandum olarak da kabul etmek mümkün.
Güneydoğu Açe`de (Açe Singkil, Açe Tenggara, Açe Barat Daya, Açe Tamiang ve Langsa) heterojen bir nüfus yapısına sahip. Etnik kökeni Açelilerin %54 yanı sıra, %21`lik kesimi Cavalılar oluşturuyor. Geri kalan nüfus Batak, Minang ve Çinli etnik azınlıklardan oluşuyor.
Bu bölgenin siyasal eğilimleri ise oldukça keskin bir yapı sergiliyor. Açe Singkil ve Langsa`da Golkar Partisi 1999 yılından bu yana birinci parti konumunda. Açe Barat Daya`da PAN`ın öncülüğü görülüyor. Bu durum, 2006 Belediye başkanlığı seçimlerini aldılar.
Açe Tenggah, Gayo, Lues, Nagan Raya, Benar Meriah ve Lhokseumawe nüfusunun %19`unu Açe dışından gelen etnik yapılar oluşturuyor. Bu bölgede Golkar`ın üstünlüğü görülüyor. Sadece üç bölgede â€`Güney Açe, Açe Daya Barat (Meaulaboh), Batı Açe`de PAN`ın önderliği görülüyor.
Açe Besar, Kuzey Açe, Pidie, Bireun, Açe Jaya ve Başkent Banda Açe`de nüfusun %17`sini dışarlıklılar oluşturuyor. Bunların %10`u ise Cavalılar. Bu bölgelerde, 2004 yılı seçimlerinde İslamcı partilerin egemenliği görülüyor. Milliyetçi-seküler partiler sadece Kuzey Açe`de varlık gösteriyor. Geri kalan bölgelerde PPP, başkent Banda Açe`de ise PKS`in üstünlüğü var.
Reform süreci ve Açe
1998 yılı Mayıs ayında devlet başkanlığından istifa etmek zorunda kalan Suharto`nun 32 yıllık iktidarının ardından ülke büyük bir değişim sürecine girdi. Bu değişim, daha çok siyasi ve kültürel özgürlüklerin geliştirilmesi, insan haklarına gereken önemin verilmesi, ordunun ülke siyaseti üzerindeki başat rolünün sınırlandırılması, anayasanın günün gereklerine uygun bir şekilde revize edilmesi, ülkenin çeşitli yerlerinde etnik temele dayalı çatışmaların sonlandırılması gibi bir dizi önemli açılımı içinde barındırıyor.
Reform yıllarında, her ne kadar, birbiri ardına kurulan ulusal siyasal partiler ülkeyi refaha taşıyacak birer alternatif olarak ortaya çıksa da, merkezin yani Cava Adası`nın dışında etkin olamadılar. Bu nedenledir ki, aradan geçen on yıllık süre zarfında ülkenin yukarıda ifade edilen reform niteliğindeki değişiklikleri ne kadar gerçekleştirdiği konusunda pek de iyimser yorumlar yapılmamakta. Öte yandan, ülkede reform anlamında hiçbir değişmenin olmadığını söylemek de haksızlık olur.
Bu çerçevede, reform adına yapılanlara kısaca bakmakta fayda var. 1999 yılında Doğu Timor`un bağımsızlık talebinin kabul edilmesi, seçimlere siyasi yelpazenin hemen hemen her kesiminden -komünistler hariç- pek çok partinin katılabilmesi, özellikle 2004 yılında Susilo Bambang Yudhoyono ile birlikte ordunun siyaset üzerindeki vesayetinin azaltılmasına yönelik bir değişim sürecinin başlamış olması hatırlanabilir. Öte yandan, 26 Aralık 2004 tarihinde Hint Okyanusu`nda meydana gelen deprem ve ardından oluşan tsunaminin doğurduğu `olumlu` sonuçlardan biri olarak Açe Özgürlük Hareketi ile merkezi hükümet arasında otuz yıla varan çatışmanın 17 Ağustos 2005 tarihinde Helsinki`de imzalanan Barış Anlaşması ile sonuçlanması, Açe`ye özerk bir yönetim statüsünün verilmesi, Endonezya tarihinde ilk defa olmak üzere bir eyalette -Açe`de- valilik seçimlerine bağımsız adayların katılabilmesi ve seçimleri bağımsız adayın kazanması-, 9 Nisan Perşembe günü yapılacak ulusal ve yerel parlamento seçimlerinde sadece Açe`ye mahsus olmak üzere - yerel partilerin seçimlere iştirak edebilmesi önemli gelişmeler olarak dikkat çekiyor.
Çevrenin onyıllarca biriken sorunlarına çözüm bulunması konusunda siyasal bir gelişme olarak Açe Barışı tek başına önemli bir gelişme. Açe Barışı, Endonezya Cumhuriyeti`nin kuruluşundan itibaren ülke içerisinde merkezle-çevre çatışmasının en belirgin açılımını teşkil eder. Abdurrahman Vahid`in sekreteri`nin dile getirdiği üzere Açe Endonezya`sız yapabilir, ancak Endonezya Açe`siz yapamaz sözünde somutlaştığı üzere, Cava yönetimi başta Açe olmak üzere, ülkenin önde gelen çeşitli etnik yapılarını ve taleplerini dikkate almadan başarılı olmasının pek de mümkün olmadığını ortaya koyuyor.
Açe: Barış Kapısı
Yüzyıllarca İslam`ın Güneydoğu Asya`ya yayılmasındaki ve batılı sömürgecilere karşı İslam`ın bu bölgedeki siyasi ve askeri gücünü temsil eden Açe, yüzyıllardır Mekke Kapısı (The Verandah of Mekkah) unvanıyla anılırken, modern dönemle birlikte oryantalist sosyal bilimcilerce “Şiddet Kapısı (The Verandah of Violence) adının layık görüldüğü bir yer haline dönüştü.
Burada şu soruyu sorabiliriz: Açe önümüzdeki onyıllarda Barış Kapısı (The Verandah of Peace) olabilecek mi? Bu sorunun olumlu cevaplandırılabilmesi, gerek merkezi yönetim gerekse eyalet yönetimindeki siyasi aktörlerin kararlarına ve icraatlarına bağlı olacak. Bu bağlamda, 2006 yılı Haziran ayında ulusal parlamentoda kabul edilen Açe Yerel Yönetim Yasası (LoGA), Helsinki Barış Anlaşması`nın ruhuna uygun bir şekilde uygulanmayı bekliyor.
Açe Barışı, halkın, yerel yönetimin, merkezdeki bazı önemli siyasal güçlerin ve uluslararası camianın desteğiyle bugüne kadar sürdürülebildi. Tesis edilen bu barış ortamı her zeminde takdir toplarken, bu gelişmeden memnuniyetsiz kesimler barışı akamete uğratacak icraatlardan geri kalmıyorlar.
11 Aralık 2006 tarihinde yapılan Açe Eyalet Başkanlığı seçimleri öncesinde görüştüğümüz vali adaylarından -bugünkü vali- İrwandi Yusuf, başkent Cakarta`daki ultra milliyetçilerin yapılan barış anlaşmasından hoşnut olmadıklarını ve bu gelişmeyi engelleyeme ve kösteklemeye yönelik çabalar içinde olacaklarını beyan etmişti. Süreç bu konuda İrwandi Yusuf`un haklı olduğunu ortaya koyuyor. Eyalet`in özellikle Kuzey bölgesinde zaman zaman yaşayan saldırı, yaralama ve öldürme olayları da barış sürecini sabotaj etmeye yönelik provakosyanlar olarak değerlendiriliyor.
Özellikle seçim sürecinin yaşandığı son üç-dört ayda bugün Açe Partisi çatısı altında biraraya gelen eski GAM mensuplarına yönelik yaralama ve öldürme ile sonuçlanan şiddet olaylarında yaklaşık 55 kurban verildi. Ayrıca, özellikle Açe Partisi başta olmak üzere kimi yerel parti mensuplarına, arabalarıa ve evlerine yönelik saldırılar sürekli gündemde yer aldı. Ancak şu ana kadar, Açe halkının ve Açe Partisi`nin bu sabotaj girişimleri karşısında soğukkanlılıklarını korumaları sürecin akamete uğramasını engelledi. Açeliler büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri barışı kaybetmek istemiyorlar.
GAM ve merkezi hükümet arasında barış anlaşmasının imzalanması ile Açe`nin Barış Kapısı olabileceği kanıtlanmış oldu. Bu anlaşma, sadece Endonezya sınırları için değil, Tayland`dın güneyinde Patani`de ve Filipinler`e bağlı Moro Yarımadası`ndaki çatışmalar için de bir model niteliği taşıyor. Dolayısıyla yüzyıllar öncesinden bölge halklarına İslam`ı tanıştırmak suretiyle Mekke Kapısı olarak adlandırılan 30 yıla varan çatışmaların ardından gerçekleştirilen 17 Ağustos 2008 tarihinde üçüncü yılını dolduran barış süreci ile Açe 21. yüzyıl başlarında bir kez daha Güneydoğu Asya`da gündemi değiştirecek bir güce ve yetkinliğe sahip olabilir. Açe`de barışın devamı geçen yüz yılı sömürgeci güçler Hollanda, Japonya`nın yanı sıra iç savaş ve ulus devletle yapılan çalışmaların gölgesinde geçiren Açe toplumu, 21. yüzyıl başında yakaladığı barış ortamından vazgeçme taraflısı değil. Barışla birlikte Açe Eyaleti`nin sahip olduğu yeraltı-yerüstü kaynakları, genç nüfusu ile uluslararası çevrelere büyük bir yatırım ortamı sağlayacağı herkes tarafından malum. Açe yeni bir Singapur olma yolunda bütün avantajları elinde bulunduruyor. Malaka Boğazı girişine hakim konumu, kuzeyde Hindistan, Bangaldeş, kuzeybatıda İran ve Arap Yarımadası, batıda Afrika ile deniz ve havayolu bağlantıları ile son derece stratejik bir konuma sahip. Dünya deniz ticaretinin 3`te birinin gerçekleştirildiği Malaka Boğazı`nın darlığı nedeniyle dev kargo gemilerinin seyrü-seferine olanak tanımaması, Açe Eyaleti`ne bağlı Weh Adası`ndaki Sabang Limanı`nın genişletilmesi projesini gündeme getirdi. Bu yönde son gelişme, 6 Nisan 2009 Salı günü Malezya Al-Aidid Petro şirketi ile Açe Valiliği arasında başkent Banda Açe açıklarındaki Açe Adası (Pulo Aceh)`de ve Sabang civarında petrol sondaj çalışmaları yapılması konusunda bir anlaşma imzalandı. Anlaşmaya göre, söz konusu şirket yedi milyon Dolarlık yatırım yapacak.
Seçimlerin olası sonucu
9 Nisan seçimleri sonunda, Açe Partisi çoğunlukta olmak üzere yerel partilerin hakimiyetindeki Açe Parlamentosu`nun, Açe Yasası`nın hayata geçirilmesi konusunda çalışmalar yapılacak. Böylece, Açelilerin yönetiminde olacak parlamento, Suharto döneminden bu yana yürürlükte olan iki önemli egemen yapıyı zamanla ortadan kaldırma yetkisine sahip olacak. Birincisi, Açe Eyaleti`nin askerlerin hakimiyetindeki ekonomik varlıkları Açeli sivillerce kontrol edilecek; ikincisi ordunun ulusal çıkarlar uğruna destek verdiği `meşru` siyasal partilerin varlığını da asgari düzeye indirmiş olacak. Bugün ultra-milliyetçi PDI-P`nin lideri Megawati`nin bu süreci kendi lehlerine çevirme konusunda Açe`de kurulan yerel partilerden bazıları ile işbirliği içinde olduklarını açıkça ilan etmesi, merkezdeki kimi güçlerin Açe üzerinde hakim olma iddialarından vazgeçmediklerini ortaya koyuyor.
Açe barışında yaşanacak bir gerileme sadece Açe`yi değil, ülkedeki genel reform sürecine de büyük bir darbe anlamına gelecek. Öte yandan barış sürecinde aktif rol alan Avrupa Birliği için de stratejik bir önem taşıyor. Avrupa Birliği, dünya barışına katkı sağlama bağlamında Açe barışı ile önemli bir vizyon kazandığını söyleyebiliriz.

9 Ocak 2012 Pazartesi

Arakanlı Müslümanların çaresiz bekleyişi

18 Mart 2009

Arakanlı Müslümanlar Açelilerin konuğu almaya devam ediyor. İki buçuk aydır Açe'de bekleyen Arakanlılı mültecilerin sorununa kalıcı çözüm bir türlü bulunamadı.

Cihan Kurtaran / Endonezya / TİMETURK

Arakanlı Müslümanların ağırlıkta olduğu iki tekne dolusu 391 göçmenin Endonezya Cumhuriyeti’nin Açe Eyaleti’nde karaya çıkmalarından bu yana iki buçuk ay geçti. Ancak geçen bu süre zarfında gerek ulusal ve bölgesel gerekse uluslararası çevrelerin yakın ilgisi ile karşılanan Arakanlı mültecilerin sorununa kalıcı bir çözüm bulunamadı. Umutlar 29 Mart-3 Nisan tarihleri arasında Tayland’da düzenlenen ASEAN toplantısında alınacak olası karara odaklanmıştı. Ancak buradaki toplantıda, ASEAN ülkeleri geleneksel olarak, hiçbir ülkenin içişlerine müdahale etmeme kuralı üzerinden hareket ederek, Myanmar yönetimini Arakanlı Müslümanlara yönelik ayrımcı ve insanlık dışı müdahalelerini sona erdirecek bir gelişme yaşanmadı. 
Mülteciler sorununun gündeme geldiği ilk günlerde İslam Örgütü Konferansı Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu Birleşmiş Milletleri göreve çağırmıştı. Ancak, bugüne kadar Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserliği’nden somut bir adım gerçekleşmedi. Endonezya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Açe Eyaleti Weh Adası Sabang Limanı ve Kuzey Açe’de Ide Rayeuk’da konuk edilen Arakanlı mültecilerin statülerini belirleme konusundaki girişimlerinden de olumlu bir sonuç çıkmadı. Endonezya merkezi hükümeti Tayland’da yapılacak ASEAN toplantısında sonuçlandırılacağını düşünerek siyasi ve uluslararası ilişkiler bağlamındaki öneminden ötürü, mülteciler sorununu soğutma girişimlerinde bulundu. Ancak beklenen gelişme olmadı. Mülteciler sorunu ASEAN ülkelerinin iç işlerine karışmama kararından ötürü Myanmar hükümeti nezdinde gerekli siyasi ve ekonomik baskılar yapılamadı.
Myanmar Başbakanı Endonezya’da
Myanmar Başbakanı General Thein Sein 16-17 Mart tarihlerinde Endonezya’ya resmi bir ziyarette bulundu. Myanmar’da 2010 yılında yapılması planlanan demokratik seçimler arefesinde, başbakan Sein’in, Güneydoğu Asya’nın en büyük demokratik ülkesi Endonezya’ya bu ziyareti büyük önem taşıyor. Batılı ülkeler nezdinde kabul edilmeyen ve siyasi ve ekonomik yaptırımlara maruz kalan Myanmar, bölge ülkeleri tarafından da -batılı ülkeler kadar olmasa da- demokratikleşme konusunda taleplerle karşılaşıyor.
Myanmar diktatörlükle yönetilen bir ülke olmasına rağmen, Endonezya yönetimi iki ülke arasındaki ilişkilere önem veriyor. Bu çerçevede, Endonezya yönetiminin en üst kademesindeki yöneticiler Myanmar yönetimini insan hakları ve demokrasiye saygılı bir çizgiye çekme konusunda ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. 
Endonezya Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudyohono, tıpkı ülkesindeki son dönem reform hareketinin liderliğini yaptığı gibi, Güneydoğu Asya ülkeleri arasında diktatörlükle yönetilen, Sein nezdinde, Myanmar yönetimine de demokratikleşme ve insane haklarına saygılı bir politika izlenmesi yönünde tavsiyelerde bulundu. Yudyohono ayrıca, aralarında Myanmar’un önde gelen insan hakları savunucusu ve 1990 yılında yapılan ancak askeri cunta yönetimince geçersiz addedilen demokratik seçimlerin galibi ve şu an evinde göz hapsinde tutulan Aung San Suu Kyi başta olmak üzere siyasi tutukluların bir an önce özgürlüklerine kavuşturulması konusundaki taleplerini iletme fırsatı buldu. 
Arakanlı Mülteciler Bir Süre Daha Açe’de Konuk
Sein’in ziyareti, aynı zamanda, Arakanlı mülteciler sorununun da ele alınmasına neden oldu. Endonezya Devlet Başkanı Sayın Yudyohono’nun Arakanlı mülteci Müslümanlar sorununa pratik çözüm bulunması yönündeki talebine Sein, konuyla yakından ilgilendiklerini, ancak söz konusu mültecilerin Myanmar asıllı olmalarının kanıtlanması halinde ülkeye kabul edebilecekleri şeklinde karşılık verdi.
Gelinen bu noktada mültecilerin ellerinde herhangi resmi bir kimlik belgesinin olmaması statülerinin ve dolayısıyla geleceklerinin belirsizliğini koruyacağı anlamını taşıyor. Bunun üzerine, Endonezya Cumhuriyeti Açe Eyaleti’nde konuk edilen 391 kişilik mülteci grubunun ülkede kalmaları uzatıldı. Gözlemciler, Endonezya merkezi hükümetinin bu kararı almasında, Açe resmi makamlarının ve sivil toplumunun din kardeşi olarak bildikleri Arakanlı mülteci Müslümanlara yönelik yakın ilgi ve alâkasının önemli payı olduğunu ileri sürüyorlar. 
Haftalar boyu gerek Tayland ordusunun baskısı gerekse aç, susuz okyanusa bırakılmalarının ardından Açe halkının ve yerel yönetimlerinin büyük ilgisi ve yardımı ile karşılaşan Arakanlı mülteciler insanlık onuru ile yeniden tanışmanın sevincini tattılar. Bu süreçte, Türkiye’den İHH ve İstanbul Uluslararası Kardeşlik ve Yardımlaşma Derneği (IBS) gibi yabancı organizasyonlar mültecilere yardım götürmeyi başardı.

Arakanlı Müslümanların sesini duyan var mı?

Adil Yurtkuran/Endonezya/TİMETURK
                                                                                                                                               12Şubat2009

11 Şubat günü, Endonezya Cumhuriyeti Açe Eyaleti’ne bağlı Weh Adası Sabang limanında, Endonezya Deniz Kuvvetlerine bağlı karargâhta misafir edilen Arakanlı Müslümanları ziyaret eden ve İHH adına yardımları mültecilere ulaştıran partner kuruluş PKPU temsilcileri heyecanla karşılandı.     
Ziyarette, İHH’nın partner kuruluşu PKPU, İHH adına Türkiye’den ilk yardım faaliyetini gerçekleştirdi ve yiyecek malzemelerinden oluşan yardım, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yetkililerinin gözetiminde mültecilerle doğrudan ilgilenen Endonezya Kızılhaç (PMI) yetkililerine devretti.      
‘Ne kadar kalacaklarını bilmiyoruz’     
Rudi adındaki Deniz Kuvvetleri yetkilisi, Cakarta yönetiminin mültecilerle doğrudan ilgilendiğini, buraya bir ekip gönderildiğini ve kimlik tespiti çalışmasının yapılmakla birlikte bununla ilgili bilgi veremeyeceklerini, ancak getirilen yardımları seve seve kabul edeceklerini belirtti. Rudi konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘Sabang limanında misafir edilen 193 mülteciden, 20’si Bangaldeş asıllı, geri kalan 173’ü Myanmar’ın Arakan bölgesinden gelenler. Genelde 20’li yaş ortalamasındaki mülteciler arasında 12 yaşında iki çocuk bulunuyor. En yaşlı mülteci ise 55 yaşında. Ayrıca, şu anda mültecilerin genel sağlık koşulları iyi, sadece M. Hasan adında 22 yaşında bir kişinin hastahanede tedavi altında. Mültecilerin daha ne kadar burada kalacakları konusunda belirsizlik devam ediyor. Burada yardım işini Endonezya Kızılhaç’ı (PMI) organize ediyor. Gelen yardımları kabul ediyoruz. Mültecilerin morallerini yüksek tutmak için her gün çeşitli programlar tertip ediyoruz. Ailelerini aramaları noktasında PMI’ın imkânları olmakla birlikte, merkezi hükümetten bu yönde izin çıkmadığı için ülkelerini arayamıyorlar.’     
M. Hasan’ı Hastahanede Ziyaret      
22 yaşındaki Hasan, tüberküloz hastası. Rahatsızlığının uzun süredir devam ettiğini belirten Hasan, ülkesi Myanmar’da gerekli tedavileri göremediğini ve bu yüzden hastalığının ilerlediğini söyledi. İki yıllık bir yüksek okulda bilgisayar bölümü birinci sınıf öğrencisi olduğunu ifade eden Hasan, zor koşullar altında deniz yolculuğu yaptıklarını ve ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kaldıklarını belirtti. Hasan sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Myanmar’da Müslümanlar baskı altında. Müslüman olduğumuz anlaşıldığında hemen ayrımcılığa tabi tutuluyoruz. Bu baskılardan kurtulmak amacıyla başka ülkeye iltica amacıyla ülkemizi terk ettik. Yaklaşık 600 kişi dört teknede denize açıldık. Tayland sınırlarına girdiğimizde yetkililer bizi karaya çıkarttı. Ülkeye girmemize izin vermediler ve yeniden okyanusa bıraktılar. Böylece dört tekne farklı yönlere hareket etmeye başladı. Bizim teknemiz, doğudan esen rüzgarla Weh Adası açıklarına geldi.’     
Umuda Kulaç Atış     
Aralık ayının sonlarında Myanmar’daki zor koşullar nedeniyle dört balıkçı teknesi ile ülkelerini terk eden Arakanlı Müslümanlar uzun bir deniz yolculuğu sonunda Endonezya Cumhuriyeti’nin en batısındaki Weh Adası’nda karaya çıktılar. Yolculukları sırasında Tayland sınırlarına girdiklerinde Tay güvenlik güçlerince alıkonulan ve işkenceye uğradıklarını belirten Müslümanlar daha sonra yeniden okyanusan bırakıldıklarını ve dört teknenin farklı istikametlerde okyanusta sürüklendiğini ifade ettiler.      
Mültecilerin Weh Adası’nda umuda uzanışları Açeli balıkçılar sayesinde oldu. 7 Ocak 2009 tarihinde, sabah erken saatlerde okyanusa açılan Ujang ve Mahmud adlı iki Açeli balıkçı karadan 12 mil açıkta sabah saat 7.30 sularında küçük bir tekne içerisinde yüzlerce kişi ile karşılaştı. Günlerdir açlık ve susuzluk içerisinde okyanus dalgalarında hayatta kalma mücadelesi veren Müslümanlar yardım çağrısında bulundu. Bundan sonrasını Ujang adlı balıkçıdan dinleyelim: ‘Denizin ortasında sıradan bir balıkçı teknesinde yüzlerce kişiyle karşılaştık. Bizden yardım istediler. Kalabalık olduklarından ilk anda yaklaşmaktan korktuk. Yanımızdaki su ve yiyecekleri onlara verdik. Bu arada üç kişinin durumu ağırdı. Telefonla bağlı bulunduğumuz Deniz Müdürlüğü’nü arayıp gelişmelerden haberdar ettik ve tekneyi limana çekme izni aldık. Biz iki tekne içinde dört kişiydik. Myanmarlıların bulunduğu tekneyi halatla bağlayarak çekmeye başladık. Yaklaşık dört saat sonra saat 11.000 sularında Sabang limanına vardık.’     
Uluslararası Kuruluşlardan Yardım     
Yaklaşık 40 gündür Sabang Limanı’nda Deniz Kuvvetlerine bağlı karargâhta Endonezya Kızılhaç’ı tarafından kurulan çadırlarda yaşayan mültecilere ilk yardım Açeli halktan geldi. Kısa sürede, bölgedeki devlet kurumları devreye girerek mültecilerin sağlık ve gıda sorunları çözüme kavuşturuldu. Sabang Belediye Başkanı Münavvar Liza’nın ziyaret ettiği mültecilere aynı zamanda, Sosyal İşler Müdürlüğü, Uluslararası Mülteciler Örgütü (IOM) ve Katar Şeyh Eid Vakfı yardımda bulundu. Ancak, gerek siyasi gerekse insani açıdan acil yardım bekleyen mültecileri Endonezyalı yetkililerin ve kurumların uzun süreli bakması zor. Bu nedenle Endonezyalı yetkililer IOM ve UNHCR gibi kurumlardan yardım talep ediyor. Gözlemciler, Açe’de faaliyet gösteren Türk Kızılay ofisinin mültecilere yardım konusunda girişimde bulunup bulunmayacağının henüz bilinmediğini belirttiler.     
Myanmarlı Mülteciler Sorunu ASEAN’da     
Uzun süredir Güneydoğu Asya’da sorun olmaya devam eden Myanmar siyasi yönetiminin baskıcı uygulamaları bölge ülkeleri arasında kaygıyla izleniyor. Son dönemde, peşpeşe mülteci gruplarının Endonezya sınırlarında karaya çıkması sorunu bir kez daha gündeme getirdi. Uzmanların ifade ettiğine gire, Endonezya hükümeti, şu ana kadar mülteciler sorununa cevap bulamazken, IOM, UNHCR gibi uluslararası kuruluşlardan da -en azından bugüne kadar- yeterli destek bulamadı. Mülteci sorununun önümüzdeki günlerde düzenlenecek ASEAN toplantısında gündeme gelmesi bekleniyor. Bununla birlikte, Arakanlı Müslüman mülteciler sorununun gündeme geldiği Ocak ayında İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanloğlu 27 Ocak 2009 tarihinde yazılı bir açıklama yaparak, Tay görevlilerinin mültecileri ülkeye kabul etmeyerek okyanusa geri göndermelerini eleştirmiş ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)’ni gibi uluslararası kuruluşları göreve davet etmişti. Dünyanın çeşitli bölgelerinde siyasi ve insani sorunlarla karşı karşıya kalan Müslümanlarla ilgili politikalar geliştirmekte olan İslam Konferansı Örgütü’nün bu konuda aktif olarak neler yapacağı ise merak konusu. 

Açe, Myanmar'lı Mültecilere kucak açtı

 Adil Yurtkuran / Endonezya / TİMETURK

09 Şubat 2009


Myanmar'daki dikta yönetiminden kaçan Rohingyalı Müslümanlar sığınacak ülke arıyor. Yüzlerce Müslüman mülteci Endonezya'nın Açe bölgesine sığındı.

2008 yılının son günleri, Güneydoğu Asya’daki Müslüman azınlıkların yaşadıklara yeni bir drama tanıklık etti. Askeri rejim yönetimindeki Myanmar’dan kaçan yaklaşık bin kişilik Müslüman grup balıkçı tekneleri ile okyanusa açıldı.

Myanmar (Burma'da)'da yaşayan Arakan’lı Müslümanların dramı Güneydoğu Asya’yı sararken, Endonezya Cumhuriyeti’nin Açe Eyaleti önce 193 ardından da 198 mülteci için umut ve özgürlük kapısı oldu. 193 kişilik ilk grup, 7 Ocak 2009 tarihinde Weh Adası, ardından da 198 kişilik ikinci grup, Kuzey Açe’de bir balıkçı kasabası olan İdi’de karaya çıktı. Böylece yeni yılla birlikte Endonezya sınırlarına sığınan mültecilerin sayısı 391’e yükselmiş oldu.

Güneydoğu Asya ülkelerinden diktatörlükle yönetilen Myanmar’da yaşayan bir grup Müslüman, ülkede yaşanan baskı ve zülumden kaçmak amacıyla batı sahillerinden Bengal Körfezin’e açıldı. Sayıları bir civarında olduğu düşünülen mülteciler dört veya beş tekne ile okyanusa açıldıktan sonra Bangel sahillerine ulaştılar.

Önce kuzeye yönelen tekneler Bangaldeş sahillerinde insan tüccarlarının ağına yakalanmaktansa özgürlük umuduyla yeniden denize açılmayı yeğledi. Mültecileri taşıyan tekneler, bu Sefer güney istikametinde ilerleyerek Tayland’ın güney sahillerine ulaştılar. Kota Ranong limanında Tayland sahil güvenlik birimlerince tutuklanan mülteciler, aynı zamanda, insanlık dışı muamelelere tabi tutuldular. Grup içerisinde sakallı olanlar sakallarının yakılmasıyla tehdit edildi ve alaya maruz kaldılar. Zaten ülkenin güneyinde Patanili Müslümanlarla silahlı mücadele içerisinde olan Tayland yönetimi Myanmarlı müslümanları ülkeye kabul etmedi. Mülteciler, yanlarına erzak dahi verilmeden yeniden okyanus sularında yalnızlığa terk edildi. Bunun üzerine, Rohingyalı Müslümanlar yeniden denize açılmak zorunda kaldı.

Güneydoğu Asya’da muson yağmurlarının yoğun bir şekilde devam ettiği bu tarihlerde denizde güvenli yol almanın imkansız olduğuna aldırmadan Tay görevlilerinin mültecileri yeniden okyanus sularında yalnızlığa terk etmesi Myanmar’daki dikta yönetimi aratmayan bir yaklaşım olarak tarihe geçti. Okyanus sularında yollarını kaybeden teknelerden biri, 193 mülteci ile birlikte, yaklaşık bir ay boyunca okyanus dalgalarında hayatta kalma mücadelesi veren mülteciler nihayetinde Endonezya Cumhuriyeti Açe Eyaleti’ne bağlı Weh Adası’nın Sabang limanına ulaştı. Geri kalanların akibeti ise bilinmemekle birlikte, içinde bulundukları teknelerin, bölgede yaşanan yoğun muson yağmurları ve fırtına nedeniyle okyanus sularına gömüldüğü tahmin ediliyor. Susuzluk ve açlık nedeniyle okyanusta ölümün eşiğinden dönen mültecilere yardım elini Açeli yetkililer uzattı.

İlk günden itibaren başta Sabang Belediyesi olmak üzere Açe Valiliği ve Uluslararası Mülteciler Organizasyozu (IOM) gibi uluslararası STK’lar, mülteci konumundaki Myanmar’lı Müslümanlara yardım eli uzattı. Uzun süre açsız ve susuz kalmaları sonucu ölümle yüzyüze gelen mülteciler, sağlık kontrolünden geçirildi; durumları ağır olanlar ise hastaneye kaldırıldı.
Endonezya resmi makamlarının ve Açe’de faaliyet gösteren uluslararası kuruluşların yardımları ile yeniden dünyaya bir umutla bağlanan Arakanlı Müslümanlar gazetecilerle görüştürülmüyor. Resmi makamlarca yapılan mülakatlardan basına sızan bilgiler ışığında, ülkelerindeki askeri dikta rejiminden korkularından Myanmara geri dönmek istemediklerini belirttiler. Haftalar boyu okyanus dalgaları ile mücadele ettikten sonra Sabang limanında karaya çıkan mültecilerin tamamı erkek.

Öte yandan, Myanmarlı resmi makamlar bu gelişme üzerine yaptığı açıklamada, Endonezya’da karaya çıkan mültecilerin Myanmar vatandaşı olmadığını açıkladı.

Yeni Mülteci Akını

3 Şubat günü geceyarısından sonra saat iki sularında Açeli denizcilerce Malaka Boğazı sularında Kuzey Açe’nin İdi kasabasından denize açılan denizcilerce kurtarıldılar. Geleneksel balıkçı teknesi içerisinde toplam 220 kişilik Myammarlı Müslümanlardan 22’si yolda hayatını kaybetti. Aralarında bir Bangaldeşlinin ve Taylandlıların da bulunduğu mülteciler Açe Eyaleti’nin Kuzey bölgesindeki İdi Kasabası’nda Endonezya Deniz Kuvvetleri’ne bağlı tesislerde konuk ediliyor.

Söz konusu mülteciler ülkelerinden ayrıldıktan sonra, bir önceki mülteci grubu gibi Tayland’a çıkmak istedi. Ancak Tay yetkililer tarafından ülkeye sokulmadıkları gibi, insanlık dışı muameleye tabi tutuldular. 21 gün boyunca okyanusta dalgalara karşı hayatta kalma mücadelesi veren mültecilerden 22’si açlık ve susuzluk nedeniyle hayatını kaybederek cesetleri denize atıldı. Endonezya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ikinci grupla ilgili araştırmaların başlatıldığını belirtti.

İdi’li yerli halk, Müslüman mültecilere yardım elini uzatmakda gecikmedi. Mülteci olmanın acısını uzun yıllar yaşamış olan Açeliler, müslüman kardeşleri ile yemeklerini, giyeceklerini paylaşıyorlar.
Rahmat adında ve 37 yaşındaki mültecilerden biri verdiği bilgiye gore, Tayland ordusu, sayıları 1200’ü bulan mülteciyi ıssız bir adada topladığını ve işkenceye maruz bıraktığını dile getirdi. Daha sonra Tay ordusu, buradaki belirli zaman aralıklarında okyanusa açılmaya zorladı. İdi’de karaya çıkan ikinci mülteci grubu söz konusu adadan ayrılan dördüncü tekneyi oluşturuyordu. Myanmar’a geri dönmek istemeyen Arakanlı Müslümanlar, geri dönmeleri halinde insanlık dışı muameleye maruz kalacaklarını ve uzun yıllar hapis yatacaklarını dile getirdiler.

Endonezya’dan Tepkiler

Endonezya Dışişleri Bakanlığı yetkilileri mültecilerle ilgili nihai kararını vermemekle birlikte, mültecilerin belgelerinin olmaması nedeniyle kısa bir süre sonra Endonezya topraklarından sınır dışı edilecekleri uyarısı yapıldı.

Bununla birlikte, sorun sadece Endonezya’nın tek başına karar almasından çok daha büyük öneme sahip. Mültecileri kabul edilmesi ülkeler arasında krize yol açabileceği, kabul edilmemeleri halinde ise insanlık sınavında başarısız olma gibi ikilemle karşı karşıya. Bu nedenle son birkaç aydır Güneydoğu Asya’yı saran Arakanlı Müslüman mülteciler sorunu, Bali Süreci adı verilen forumda masaya yatırılacak.

Öte yandan, Endonezya’nın ikinci en büyük cemaati olan Muhammediyye başkanı Din Syamsuddin, Endonezya hükümetinin Myanmarlı Müslümanların sorununun, bu ay sonundayapılacak ASEAN zirvesine taşıyarak çözüme kalıcı bir sorun bulunması gerektiğini ileri sürdü. Din Syamsuddin, yaptığı açıklamada, şayet Endonezya hükümeti gerekli yardımı yapmaması halinde, Muhammediyye organizasyonu olarak Myanmarlı Müslümanlarla yakından ilgilenebileceklerini dile getirdi.

Uluslararası Örgütler Yakın Takipte

Merkezi New York’ta bulunan Human Rights Watch yetkililerinden Bred Adams, Rohingyalı Müslümanların bu durumda kalmalarının temelinde Myanmar yönetiminin yaklaşımı olduğunu dile getirdiler. BM Mülteciler Konseyi sözcüsü Ron Redmont Tay hükümetinin mültecilere ülkeye giriş izni vermesini arzu ettiklerini söyledi. UNHCR, Tayland’a ulaştıktan sonra mültecilerden bazılarının hayatlarını yitirdiğ ibildirildi. Tayland ve Myanmar tarafları ise Rohingyalı Müslümanlara yönelikherhangi bir insane hakları ihlali olmadığını dile getirmesine rağmen, UNHCR yetkilileri bir araştırma yapılması gerektiğini dile getiriyorlar. Burma’da bulunan Asya Alternatif İşbirliği örgütü yetkilileri, konunun ASEAN tarafından ele alınarak çözüme kavuşturulması talebinde bulundu.

Rohingya’nın Kısa Geçmişi

Rohingya etnik kimliği taşıyan Müslümanlar aslen Bangel, Burma ve Çin kökenli bir geçmişe sahip. Yedinci yüzyıldan başlayarak bugüne kadar, Myanmar’ın batısında Arakan adı verilen ve 14.200 mil uzunluğundaki sahil şeridinde yaşayan Rohingyalıların bugünkü toplam nüfusu 800.000. Myanmar’da bir azınlık olarak yaşayan Rohingyalılar, ordu diktatörlüğünün hakim olduğu Myanmar’da birazınlık grubu olarak dahi tanınmıyorlar. Dikta yönetim tarafından büyük siyasi ve dini baskı altında yaşayan Rohingyalıların ibadet yapmalarına izin verilmediği gibi, Müslümanların kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim yakılıyor ve dini okullar yıkılarak ortadan kaldırılıyor.

Myanmar’da hüküm süren askeri dikta rejiminin baskısı altında yaşayan yaklaşık 800.000 Müslüman bu baskıdan kurtulmanın yolunu arıyor. Bir anlamda dünya kamuoyunun ilgisinden ve alakasından uzak bir şekilde ülkelerinde insanlık dışı baskılara maruz kalan,dinlerini ve geleneklerini yaşayamayan Arakan’lı Müslümanlar, kendilerine ulaşacak yardımı dört gözle bekliyorlar.

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ‘İnsanlık’ Çağrısı

Endonezya’nın Açe Eyaleti’ne sığınan Arakanlı Müslümanlarla ilgili olarak İslam dünyasından yükselen tek ciddi ses İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu oldu. İhsanoğlu, Aralık ayının sonlarında yaşanan insanlık dramına dikkat çekerek, Myanmar’daki askeri dikta rejiminden kaçan Arakanlı Müslümanları ülkeye kabul etmeyen Taylandlı yetkilileri eleştirerek ve BM tarafından 1951 yılında karara bağlanan Mülteciler Statüsü’ne atıfta bulunarak Tay yönetiminin gereken hassasiyeti göstermediğini dile getirdi.

İhsanoğlu, açıklamasında BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (UNHCR) çağrıda bulunarak, Arakanlı Müslümanların maruz kaldıkları insanlık dışı uygulama ile ilgili olarak bağımsız bir araştırma ekibinin oluşturulması ve söz konusu mültecilere gerekli yardımın yapılması talebinde bulundu.

Yetkililer yaptıkları açıklamalarda, ABD yönetimin uzunca bir süredir Arakanlı Müslümanların maruz kaldıkları insanlık dışı uygulamalara göz yumduğunu belirterek, bu yaklaşımın ardında temel neden olarak da mültecilerin Müslüman olmasından kaynaklandığını ifade ediyorlar. Arakanlı Müslümanlar ülkelerinde vatandaş olarak kabul edilmedikleri gibi toplumsal yaşamda ayrımcılığa tabi tutuluyorlar. Bu konuda en son haber, geçen hafta çıktı. Ocak ayının son haftasında Myanmar devlet yayın organlarınca, Arakanlıların ülkede var olan etnik gruplar arasında kabul edilmedikleri açıklandı.

Enthralled by History of Johor-Riau Empire



    15 November 2010


A THREE-DAY international seminar on the history and heritage of the Johor-Riau empire was held at the Persada Johor International Convention Centre (Persada) in Batu Pahat last Tuesday.

The seminar was jointly organised by the state government through its agency, the Johor Heritage Foundation (YWJ), and Universiti Tun Hussein Onn Malaysia (UTHM).

The glittering event was officially opened by Johor Menteri Besar Datuk Abdul Ghani Othman.

The 500 attendees included state executive council members Datuk Maulizan Bujang, Datuk Ahmad Zahari Jamil, YWJ director Jama Johan and UTHM vice-chancellor Prof Datuk Mohd Noh Dalimin.

Assisted by the Science, Arts and Heritage faculty of UTHM, and the Literary and Historical division of YWJ, the seminar attracted participants from Malaysia, Indonesia, Singapore and Brunei.

Thirty highly qualified academicians from local and international varsities were invited to present their working papers onin relation to the history and heritage of the Johor-Riau empire.

The YWJ also made available resources like photographs, reference documents and miniature artifacts to complement their work.

The foundations 30-odd support staff helped supervise the seminar. Video clips and films depicting the historical locations in Indonesia were also aired.

Among the highlights during the opening ceremony was a traditional dance by members of the Sanggar Pengembangan troupe, comprising selected pupils from Johor Baru district trained by the YWJ development division.

Another theatre play called Johor 1718, depicting the glory years of the Johor-Riau empire, and a musical performance by YWJ musicians led by Mohd Shah Othman also took centre stage at was also part of the opening ceremony.

The 40-minute theatre play was directed by Md Shukor Mohd Noor, who is YWJ theatrical officer.

Among the eminent presenters and coordinators invited for the occasion were Prof Dr Susanto Zuhdi M. Hum of Universitas Indonesia and Prof Dr Nordin Hussin of UKM.

Other presenters were prominent academicians such as Datuk Jumaat Mohd Noor (former Johor Education department director and current treasurer of Malaysian Historical Society), Zam Ismail (YWJ deputy director) and Kamdi Kamil (Johor Historical Society president).

YWJ working committee secretary Dzul Karnain Asmawi said one of the seminars main objectives was to produce reference materials such as documents and books related to the history and heritage of the Johor-Riau empire. ***

The empire, which lasted more than two-and-a-half centuries (1528-1824), was then a prosperous region consisting of the Johor empire and islands of Riau in Indonesia.

However, the area was partitioned and separated ad infinitum through the Anglo-Dutch treaty signed by the British and the Dutch in 1824. ***

The treaty was a win-win deal for both colonial powers as the British added Johor into its territories whereas the Dutch took over the reins of the Indonesian islands in 1824.

Enthralling commentaries, discussions and ideas were aplenty between panellists and participants during the seminar.

Panellists highlighted literary figures and warriors of the former empire such as Tun Sri Lanang, Bokhari Al-Jauhari and Raja Ali Haji.

Assoc Prof Talib Samat from the Sultan Idris NormalEducation University even proposed that instead of featuring controversialcontradictory ghost series in the local electronic media, TV stations should screenhighlight a life history of Tun Sri Lanang.

Many viewers were ignorant of the leading writer who was born in Johor but died and buried in Aceh, Indonesia.

A participant, Dr Mehmet Ozay, a lecturer from the UTM education faculty in Skudai here, commended the organisers for helming such a praiseworthy convention.

I signed up as a participant in this event because I have a keen interest in the history of Johor-Riau Empire, said Mehmet, a sociology specialist from Turkey who is lecturing at UTM.

Another participant, Norashikin Salleh from Kuala Lumpur, concurred withshared Mehmets opinion and praised the organiser for featuring some interesting working papers.

Norashikin, who was accompanied by her two sons, followed all the presentations throughout the seminar.

Ibrahim Yaakub, a history teacher from Kota Tinggi who was also a participant, was all smiles as he sipped a cup of tea during recess time.

The whole event was a fantastic and excellent experience for me. However, it would be better if more of our non-Malay colleagues participated so as to enhance the the spirit of 1Malaysia spirit and learn about the states history, said the 46-year-old educator.

During his opening speech, Ghani pledged that the state government would give its fullthrow its utmost support to ensure that Johors history was documented in a clear and compact manner.

He also commended the YWJ for its commitment and dedication to showcasehighlight the history of Johor.

www.nst.com.my /.../EnthralledbyhistoryofJohor-R