18 Mayıs 2018 Cuma

Malezya’da Statükonun Değişimi / Change in satus quo in Malayia

Mehmet Özay                                                                                                                       19.05.2018

Malezya’da muhalefet koalisyonunun, 62 yıldır iktidarda olan ulusal ittifak hükümetine karşı 9 Mayıs seçimlerinde elde ettiği başarının sıradan bir değişim olmadığı aradan zaman geçtikçe daha iyi anlaşılacaktır. Türkiye’de bölgeye yönelik siyasi ve toplumsal ilginin azlığına rağmen, İslam coğrafyasının önemli bir bölgesi olduğuna kuşku olmayan Malay dünyasını temsil kabiliyetindeki Malezya Federasyonu’nda yaşanmakta olan değişim kuşkusuz ki göz ardı edilemez.

Kültürel zenginlikten siyasal paylaşıma
Malezya turizm bakanlığınca yıllar önce ortaya atılan “Malaysia truly Asia”, yani “Malezya, tam anlamıyla Asya” sloganının temeli, bu ülkenin etnik ve dini çoğulculuğunun oluşturduğu kültürel zenginliğe referans yapıyordu.

Ancak turizm gibi modern bir kurumun yaygınlaştırılarak ekonomik bir değere dönüştürülmesi anlamına gelen çoğulculuk kültürünün, ülkenin toplumsal birliği ve siyasal yapılaşmasındaki karşılığı 9 Mayıs seçimlerine kadar hiyerarşik ve kesin belirlenimlere konu olmuştu. Turizm faaliyetlerinin geliştirilmesinde birbirleriyle neredeyse eşit konumda görülen etnik ve dini kültürel yapılar, siyasal ve toplumsal temsiliyetler ve imkânlar ölçeğinde karşı çıkılması mümkün olmayan unsurlara tekabül ediyordu.

Bumiputra ve Ötekiler
Adına bumiputra yani, “bu toprakların asıl sahipleri” anlamına gelen kavramın şekillendirdiği bir siyasi ve toplumsal yapılaşma 62 yıllık modern Malezya Federasyonu adı verilen devlette temel ve başat bir belirleyici unsur olarak işlev gördü.

Bumiputra, demografik yapının özellikle Malay Müslüman toplumu oluşturan kesimi için kullanılan ve kültürel bir içerikten ziyade siyasallaşmış bir kavram. Bununla birlikte, Malay Müslüman nüfusun genel nüfus oranı içerisindeki yüzde ellilerin biraz üstünde kalan kritik konumu bu yüzde oranının artırılmasını zorunlu kılıyordu.

Bir başka deyişle, geniş nüfus yapısı içerisinde Malayları daha geniş bir topluluk olarak gösterebilmesine imkân tanıyacak şekilde, başta Sabah ve Sarawak Eyaletleri olmak üzere ülkedeki diğer irili ufaklı tüm ‘yerli’ toplulukları da bu kavram içine dahil edildiği görülür.

Malay nüfusu üzerinden bir devlet yapısı teşkil etme gerekliliğinden kaynaklanan bu etnik siyasallaşmanın kökenlerini hiç kuşku yok ki, İngiliz sömürgeciliği dönemindeki nüfus hareketlerinde aramak gerekir.

19. yüzyıl bir yana, 20. yüzyılda o dönemki adıyla Malaya topraklarındaki madencilik başta olmak üzere, kauçuk, palmiye plântasyonlarındaki üretim süreçlerinin dönemin küresel taleplere paralel olarak gelişme göstermesi, şehirleşme vb. süreçler iş gücü ihtiyacını artırırken, İngiliz sömürge yönetimi çareyi Çin ve Hindistan’dan yapılan kontrollü göçlerde buluyordu.

Savaş sonrası bağımsızlık ve siyasallaşan etnisite
Ancak bu sürecin tahmin edilmeyen bir sonucu, 2. Dünya Savaşı’nın yani, Pasifik Savaşı’nın bölgeyi sarmasının akabinde, varlığını devam ettirmek isteyen İngiliz sömürgeciliğine karşı başlatılan Malay milliyetçiliği ve ardından gelen bağımsızlıkçılık hareketi ülkede vatandaşlık sorunu gibi ciddi bir konunun gündeme taşınmasına neden oldu.

O dönemin şartlarında, İngiliz sömürge yönetimi bu toprakların siyasi geleceğini eğitim, nitelikli iş gücü vb. modernleşme süreçlerinde görece geri kaldığı ileri sürülen Malay Müslümanlara terk etme yanlısı değildi. Öte yandan, Malay Müslümanların kendilerini bu toprakların asıl sahipleri konumunda görmeleri ve bunu siyasi varlıklarına dair bir gerekçeye dönüştürmeleri, sömürge yönetimi ile başta Malay Müslümanlar olmak üzere diğer etnik azınlıklar arasında siyasi pazarlıkları zorunlu kılıyordu.

Çin etnik kökenlilerin başını çektiği komünist gerilla hareketinin başladığı 1948 yılı, aynı zamanda bağımsızlık sürecinin de gündeme geldiği dönemdir. Bu bağlamda, İngiliz sömürge yönetimi, sadece Malaya topraklarında neşet eden komünist yapılanmanın önüne geçme adına hareket etmiyordu. Aynı zamanda daha geniş bir coğrafyada yani, Hint-Çini ve geniş Malay dünyasını oluşturan Takımadalar’da potansiyel bir tehdit olarak gelişen komünizmin önünü alma gibi daha bölgesel bir amaç da güdüyordu.

Bu süreç, Malaya topraklarında bağımsızlık yöneliminde gecikmeye yol açan faktörlerden biri olduğuna kuşku yok. Öte yandan, bu topraklardaki demografik dağılımın nasıl bir siyasal yapılaşmaya evrileceği sorunsalı da bu gecikmede pay sahibi oluyordu.

Bu dönemde, UMNO ve göçmen Çinli toplumun bir çatı altında toplandığı Malaya Çin Birliği (Malaya Chinese Association-MCA) arasında kurulan ‘ittifak’ yapısına bir süre sonra Hindistan kökenli göçmenlerin kurduğu Malaya Hindistan Kongresi (Malaya Indian Congress-MIC) eklendi.  

Ulus-devlet inşası?
Bu noktada, 1963’de kadarki adıyla Malaya Federasyonu, 1963’den itibaren Malezya Federasyonu olan bu devlette önemli değişim süreçleri bugün yaşanan değişimi anlamlandırmada bir araç işlevi görecektir.

UMNO’nun kurucusu Dato Onn’un parti başkanlığından ayrılması (1951); Singapur, Sabah ve Sarawak’ın Malaya Federasyonu’na katılması (1963-1965); seçimlerin ardından ekonomik paylaşımda adaletsizlik nedenli ortaya çıkan anarşi ortamı ve akabinden gelen ulusal güvenlik hükümeti (1969-1971) ve dördüncü başbakan Dr. Mahathir Muhammed’in kalkınmacı modernleşme süreçlerine başlaması (1981) gibi bu ülkenin ulus-devlet yapılaşmasını yeniden inşa süreçlerinde Malaylılık öncellenmesi üzerine inşa ediliyordu.

9 Mayıs seçimlerine hazırlık sürecine bakıldığında, muhalefet bloğunu oluşturan farklı etnik temelli partiler şeffaf ve yönetilebilir bir siyasal yapının ve bunun toplumsal karşılığının ortaya çıkması idealleri çerçevesinde biraraya geliyordu.

Statükonun değişimi
Temellerinin 2008 ve 2013 seçimlerinde atıldığı bu siyasi yapılaşma, 62 yıllık statükonun ve bu statükonun belirleyicisi ve devam ettiricisi UMNO’nun iktidarını sonlandırdı.

Yaşanan söz konusu bu değişimin ilk nüveleri, 1940’lı yılların sonlarında Dato Onn parti içinde yeni bir yapılaşmaya yol açacak düşüncesinde ortaya çıkıyordu. Bugün Malezyalılaşma çabaları olarak değerlendirilebilecek bu siyasal değişim, Malezya’nın hem içerde hem dışarda önünü açabilecek bir potansiyeli içinde barındırıyor.

Hiç kuşku yok ki, bu sürecin yönetilebilirliği 80’li ve 90’lı yıllardaki ekonomik kalkınmacılığı ile model ülke olarak sunulan Malezya’nın, toplumsal ve siyasal dinamiklerini harekete geçirmesiyle en azından kendi bölgesinde yeni bir tecrübeyi hayata geçirmesi anlamı taşıyacaktır.


15 Mayıs 2018 Salı

Malezya’da ahlâki dönüşüm mümkün mü? / Possibility of ethical transformation in Malaysia?

Mehmet Özay                                                                                                                        16.05.2018
Malezya’da 9 Mayıs seçimleri, ülkede siyaset alanının bugüne kadar hakim olduğu tüm toplumsal alanlarda değişimi öngören bir bütüncül değişim hareketi olarak değerlendirilmeyi hak ediyor.

Bu durum, muhalefet bloğunu oluşturan partilerin tek tek veya bu partileri seçimde desteklemiş olan seçmenlerin her birinin böyle bir istekten hareketle ve bilinçli bir eylemle ortaya koydukları meselesinin dışındadır. Öyle ki, bugün siyasal tsunami metaforuyla açıklanan büyük siyasal dönüşüm, aynı zamanda bir ahlaki dönüşümün önünü açma imkânını da içinde taşımaktadır.

1MDB fenomeni
Bu ahlâki dönüşümün olabileceğinin sembolik görünümünü ise, sabık Başbakan Necib bin Rezzak’ın 1 Malezya Kalkınma Fonu (1MDB) usulsüzlükleriyle ilgili olarak yargılanmasının gündeme getirilmesidir. Yeni başbakan Dr. Mahathir Muhammed’in geçen hafta göçmen müdürlüğüne, Necib bin Rezzak ve eşi Rosmah Mansur’un ülkeden ayrılmalarına yasak getirilmesi konusundaki emriydi.

1MDB konusu 2014 yılından itibaren giderek ivme kazanarak ülkenin ve zaman zaman da bazı uluslararası medya kuruluşlarınca küresel medyaya taşınmıştı. Bu konuda daha önce kafi miktarda açıklamayı gündeme getirdiğimizden burada tüm bu süreçleri tekrar etmeyeceğim.

Ancak burada dikkat çekilmesi gereken husus, 1MDB konusunun, 9 Mayıs’ta ortaya çıktığı üzere ülkede 62 yıllık iktidarı devirebilecek sürecin en temel nedenlerinden biri haline gelmesidir. Öyle ki, yeni Başbakan Dr. Mahathir’in daha hükümeti bile açıklamadan aldığı ilk kararın, sabık başbakanın ülkeden ayrılmasının önüne geçmek olması bunun bir göstergesidir.

Ahlâki sapma
Bununla birlikte, 1MDB konusunun salt sabık başbakan ve eşi ile sınırlı olmayan aksine, başbakanın hükümet organının ve de özellikle partinin, yani Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu’nun (UMNO) başkanı olması dolayısıyla bu kurumu da içine alan geniş bir çerçevede değerlendirilmesi gerekiyor.

Çünkü bir kurum olarak UMNO kuruluşundan itibaren, Malezya toplumsal ve siyasal yapısı bağlamında sıradan bir siyasi parti olmayıp, ülkede yukarıdan aşağıya her şeyin yapılaşmasında belirleyici bir kurum olarak işlev görmüştür. Bu durum, yanı zamanda niçin 62 yıl boyunca aynı siyasi hareketin bu ülkeyi yönetiyor olduğunu da açıklayan bir duruma tekabül etmektedir.

Seçimlerden hemen sonra, yani bugünlerde söz konusu fonun kullanımındaki usulsüzlüklerle ilgili olarak sabık başbakan özelinde yeniden ele alınacağı bir hukuki sürecin başlatılacaktır. Bu durum, halen mecliste milletvekili statüsüne sahip bir siyasinin bu gelişmeden bireysel sorgulamaya tabi tutulmasının ötesinde bir anlam içermektedir. Öyle ki, 1MDB bireysel bir ahlâki sapmadan öte, kurumsal ve toplumun derinlerine nüfuz eden bir sapmanın en görünür biçimi olmasıyla sembolik bir anlam taşıyor.

62 yıllık belirleyicilik
9 Mayıs, 62 yıldır iktidarda olan ve merkezinde UMNO’nun bulunduğu ulusal ittifak yapısının yerinden edilmiş olmasıyla Malezya’da siyasal dönüşümün adıdır. Bununla birlikte, UMNO bağlamında bakıldığında ortaya çıkan bu siyasal mağlubiyet, yarım yüzyılı aşkın bir süredir iktidar olmuş bu yapının yerinden edilmesiyle de sınırlı değildir. Çünkü UMNO sadece bir siyasi yapıya tekabül etmeyen, haddi zatında bunun ötesinde ülkenin siyasal ve toplumsal varoluş ve gerçeklikleri üzerinde gayet belirleyici bir araç işlevi gören bir kurum olarak var olmuştur.

UMNO’nun bu gayet büyük ve önemli yapılaştırıcı gücünü 1946 yılındaki kuruluş şartları sonrasındaki gelişmelerde aramak gerekir. Bu anlamda, söz konusu bu siyasi hareketin varlığı, 2. Dünya Savaşı veya bölgedeki adıyla Pasifik Savaşı’nın ardından, içinden çıktığı Malay Müslüman toplumun çeşitli toplumsal katmanlardaki varoluşu üzerinde belirleyiciliği ile de sınırlı değildir.

Aynı zamanda, ülkedeki diğer dini ve etnik azınlıkların toplumsal varlıklarının sınırlarının genişletilip daraltılması gibi bir tür iç dinamik ve hareketlilikler üzerinde de belirleyici bir etkisi vardır. Bu durum, UMNO’nun 1957 yılındaki bağımsızlık sürecine kadarki kurumsal yapılaşması ve bu anlamda hem diğer etnik azınlıklar ve daha çokca da İngiliz sömürge yönetimi ile ilişkilerince belirlenmiştir.

Bumiputra ve toplumsal yapılaşma sorunu
UMNO’nun bu siyasal yaptırım gücünün temelinde, bağımsızlık öncesi dönemde ve özellikle bağımsızlığa giden süreçte bu oluşuma biçilen rol ile açıklanabilir. Bu ülkenin asli unsurları (bumiputra) olarak anılmayı hak eden toplumsal yapı yani, Malay Müslümanlar siyasal varoluşlarını ve İngiliz sömürgeciliği karşısında mevcudiyetlerini bu kavram üzerine inşa etmişlerdir.

Ancak süreçte, bu durumun yani bumiputra temelli bir siyasi ve toplumsal yapılaşmanın hakim ve sürdürülebilir bir nitelik kazanması, öncelikle UMNO’nun seçmen kitlesini oluşturan Malay Müslüman toplumuyla ve ardından UMNO ile ittifak yapan Çin ve Hint etnik temelli partilerin toplumsal karşılığı olan kitlelerle kurulan ilişkilerce belirlenmiştir.

UMNO ve toplumsal ahlâk sorunu
İşte bu noktada, UMNO’nun Malay Müslüman kitle ve diğerleri üzerindeki yaptırımcı kuvveti, ahlâki bir zafiyetin doğmasını zamanla belki de kaçınılmaz kılmıştır. Bağımsızlık öncesinde çizilen sınırlar, kendini ‘ülkenin asli unsuru’ kabul etmek düşüncesinin, ülkede ilelebet bir siyasi egemenlik tesis etmeyi içinde barındıran bir hususiyete işaret etmektedir.

Bu süreçte, diğer etnik ve dini azınlıklar bir yana, Malay Müslüman kitlenin UMNO yörüngesinde ve yönlendirmesinde yapılaşmasının kayda değer ahlâki sapmaların başında gelmektedir. Bu siyasi anlayış ve bu yapının uygulamada toplumun geneline yaydığı anlayış ve pratik, bir dizi değerler silsilesinin göz ardı edilebileceğini ortaya koymuştur. Bu durumda, bir tür Maklevelistleşmeden de bahsedilebilir.

Hiç kuşku yok ki, UMNO geçen 62 yıllık iktidarı boyunca kendi ahlâkını üretmiştir. Ancak bu ahlâkın sorgulanmaya değer yanı, öncelikle adına Malay Müslüman denilen toplum kesiminin bağlı olduğunu iddia ettiği değerler silsilesiyle ne denli uyuştuğudur. Bu noktada, aşılması gereken husus, ortada 1MDB usulsüzlüğü ile sınırlı olmayan, bunun çok ötesinde siyasal ve toplumsal mekanizmada yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir şekilde yapılaşan ve de içselleştirilmiş bir ahlâk sorunun nasıl halledileceği meselesidir.


14 Mayıs 2018 Pazartesi

Selçuklu şehri Aksaray’da Din Sempozyumu / Symposium on Sociology of Religion in Aksaray, a Saljuki city

Mehmet Özay                                                                                                                        14.05.2018

10-12 Mayıs günlerinde Aksaray Üniversitesi Din Sosyolojisi Bölümü tarafından ve Muhafazakâr Düşünce Dergisi’nin desteğiyle düzenlenen Uluslararası Din Sosyolojisi Sempozyumu düzenlendi. Sempozyuma, 120’yi aşkın başvuru yapılması ve Türkiye’nin neredeyse dört bir yanından ve bazı komşu coğrafyalardan katılımın olması oldukça önemliydi.

Bende, mekân olarak ulusal katılımcı olsam da, konu itibarıyla uluslararası bir formatı sempozyum gündemine taşımaya gayret ettim. Bu çerçevede, "Malay Yarımadası’nda Kur’an Okulları: Değişim ve Süreklilik Bağlamında Geleneksel Eğitim Yapısı" başlıklı tebliğimle katıldım.

Din Sosyolojisi’nin Türkiye eksenli sorunlar, özellikle de sekülerleşme-modernleşme etrafında dönen tartışmaların ağırlıkta olduğu sempozyumda, geniş Malay dünyası, özelde Malaya’da sömürge döneminde geleneksel İslami eğitim kurumlarının dönüşümünü konu alan bir çalışma ile çıkmak Hindistan ve ötesinin Türkiye gündemine taşınması çabaları içerisinde değerlendirileceğini umuyorum. Konferansın akademik içeriği, Aksaray’da bulunduğum iki gün boyunca takip etmeye çalıştığım sunumlarla ilgili olarak ayrı bir yazı kaleme almayı plânlıyorum.

Başarılı ve örnek bir organizasyon
Sempozyumun organizasyon açısından oldukça başarılı geçtiğini belirtmeliyim. Yaklaşık iki ayı aşkın bir süre önce başlayan iletişimden sempozyumun bitimine kadar geçen sürede bu işi üstlenen öğretim görevlisi arkadaşların haberleşme, konaklama, ödemeler, bildirilerin gönderimi vb. tüm süreçleri başarıyla yönettiklerine tanık oldum.

Bu tip organizasyonların zorlu aşamaları olarak görülen bu süreçlerin ardından, sahada yani Aksaray’daki etkinlik boyunca da aynı dakik ve memnuniyet verici şekilde devam etti. Örneğin, yine bu tip sempozyumlarda karşılaşılan ‘dinleyicisiz’ oturumların aksine, davetli hocaların ve Aksaray Üniversitesi öğrencilerinin katılımları sunumların interaktif bir ortamda geçmesine olanak tanıdı. Bu kısa girişin ardından herhalde teşekkür etmem gereken kişilerden en azından bazılarını zikretmem gerekir.

Sağlıklı iletişim
Bu anlamda Volkan Ertit Hoca ve ekibini kutlamak isterim. Sadece organizasyon anlamında değil, cana yakınlıkları ve ilgileriyle de katılımcılarla iletişimlerindeki âlâka takdire şayandı. Organizasyonların sadece akademik bir sunum olmadığını, aksine bunun ötesinde sağlıklı ilişkilere kapı aralayan bir iletişim ortamının oluşmasına katkısı olduğunu kanıtlamasıyla da Aksaray din sosyolojisi sempozyumu kendini kanıtlamış bulunuyor.

Günümüz şartlarında Anadolu’nun kendi halinde sakin bir şehrinde böylesi bir organizasyonun yüz yirmi kişiyi aşkın katılımcıyla ve üst düzey memnuniyet sağlamak suretiyle gerçekleştirmek son derece önemli ve örnek alınması gereken bir süreç. Bu çerçevede, Mustafa Sarmış Hoca ve lojistik destekte kusura yer bırakmayan Mahmud Toptaş ve Muhammed arkadaşlarımıza da ayrı ayrı teşekkür etmek isterim. İsimlerini bilmediğim, ancak tüm süreçte çeşitli görev ve rolleriyle sempozyumun düzenli bir şekilde geçmesinde emeği geçen tüm yetkili ve genç akademisyen arkadaşlarımıza da gönülden teşekkür etmek istiyorum.

Bununla birlikte, yine ulusal veya daha çokça da uluslararası organizasyonların kaderi olduğu intibaını edindiğim süreksizliğin Aksaray Din Sosyolojisi bölümü için olmamasını temenni ederim. Bu ekibin, söz konusu sempozyumu iki yılda bir sürekli kılacak ve ulusal olduğu kadar, uluslararası katılımları daha çok gündeme taşıyarak gerçekleştirmesinde akademi dünyası açısından büyük yarar var.

Selçuklu şehri Aksaray
Bir Selçuklu şehrine gelmek uzak bir diyara gitmek gibi bir şey… Bizansın ve Osmanlı’nın bakiyelerine ev sahipliği yapan İstanbul’dan gelip, Anadolu’nun ortasında bir Selçuklu şehrine tanık önemli bir tecrübeydi… Sadece sınırlı mekânları gezmenin verdiği önyargıyla söylememekle beraber, bir Osmanlı eserine rastlamamak, yedi yüzyıl öncesine doğrudan uzanmak gibi bir şeydi...

10 Mayıs akşam üzere otele yerleşir yerleşmez soluğu dışarda aldım. Daha uçaktayken aşağıdaki coğrafyanın nefis görüntüsü insanı cezbetmeye başlıyor. Kapadokya havalimanından Nevşehir ve Aksaray istikametlerine kalkan minibüsler oldukça rahat bir ulaşım sağlıyor.

Hele kırsal coğrafyanın dirilten ve dinginleştiren harika görüntüsü eşliğinde yol aldık… Bulutlu ancak güneşin kara bulutların arasından kendini gösterişiyle doğan derin ve kırık ışık hüzmeleri, yemyeşil tarlalar, ikindinin son demlerinde çayırlarda serbestçe otlayan büyükbaş hayvanlar dinginliğin ve huzurun bu coğrafyadaki sembolik göstergeleriydi.

Maneviyat
Minibüsün ön tarafında oturmanın verdiği avantajla, şoför mahallinde birbiriyle ilintili ve ilişkisi kültürel objeler, bölge insanının, en azından bir bölümünün, anlam dünyalarına kapı aralıyordu. Havalimanından Aksaray şehir merkezine ulaşana kadar süren kısa seyahatte, yol ayrımlarında Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Somuncu Baba isimleri ile yerli halkın kullandığı şekliyle Semile yani Peribacaları, Kervansaray yazılı levhalar bölgenin dini, kültürle ve tarihi derinliğin ipuçlarıydı.

Yol boyunca neredeyse etrafında tavaf ediyormuşçasına dolaşıp durduğumuz Hasan Dağı neredeyse her yanı hâlâ karlarla kaplı olmasıyla, bu Mayıs baharında tastamam kıştan ve kışın getirdiği zorluklar ve sıkıntılardan haber veriyordu sanki.

Bu giriş babındaki tanışıklıkla acaba şehir merkezinde neler var düşüncesi sarmıştı beni. Bu nedenle, otele çantalarımı bırakır bırakmaz şehir merkezine gitmeye karar verdim. Yürüme mesafesiyle önemli tarihi yapıların olduğu bölgeye ulaşmak mümkündü.

Otelden az biraz uzaklaşmıştım ki, Necip Fazıl Kısakürek Caddesi üzerinde bir köprüde buldum kendimi. Melendiz Çayı kendinde bir akışla şehri ortadan kesip akıyordu. Birkaç yüz metre ileride ise, tarihin bir evresinde yapıldığı anlaşılan taş köprü hâlâ kullanıma açıktı.

Ardından, bir dört yol ağzındaki saat kulesi şehir merkezine doğru gidildiğine işaret ediyordu. Bankalar caddesini takip ederek, günün alacakaranlığa dönmeye başladığı bir vakitte Ulu Cami önüne geldim. Karamanoğulları dönemine (15. yüzyıl başları) tarihlenen caminin geniş avlusu Afrika’lı Ortaasya’lı yüzlerle bir başka şenleniyordu. Afganlı, Uygurlu ve Afrikalı göçmenler ılık havada namazı beklerken koyu sohbete koyulmuşlardı…

Aynı cadde üzerinde yürümeye devam ettiğimde şehrin merkezi hüviyeti olduğunu ortaya koyacak şekilde Hükümet Meydanı karşıma çıkıverdi. Işıklandırılmış hükümet konağı, meydanda bir başka saat kulesi ve hemen arkasında kalacak şekilde Kurşunlu Camii bulunuyordu.

Her iki caminin önündeki meydanların bu denli geniş kalabilmesi, tarihi değerlerin şehrin merkezinde her dem kendini yenilemesi için bir vesile oluyor. Sadece turistik anlamda demiyorum bunu. Bu değerlerin gün be gün bu yollar üzerinden geçen yerli ahali için de bir yenilenme olduğunu düşünüyorum. 

Bununla birlikte, bu dini yapıların dışında sivil mimariye örnek göremedim. Bunda önyargılı olmamalıyım. Çünkü, merkeze yakınlığıyla dikkat çeken köşelerini gezemedim. Ancak şehrin önemli bir değişim geçirdiği de aşikâr. Düzenlilik kadar, tarihin derinliklerinden gelen sivil yapıların da varlığını sürdürebiliyor olması gerekir.

Daha uygun bir vakitte Aksaray ve çevresini doyasıya gezmek temennisiyle…


12 Mayıs 2018 Cumartesi

Malezya’da toplumsal ve siyasal paradigma değişimi/ Social and political paradigm changes in Malaysia


Mehmet Özay                                                                                                                        12.05.2018

9 Mayıs 2018 tarihi Malezya Federasyonu’nun modern tarihinde en önemli değişimlerden biri. Hatta, aşağıda değinilecek bazı özelliklerinden ötürü en büyük değişimi olarak adlandırılmayı hak ediyor.

62 yıldır iktidarda olan, omurgasını Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu (UMNO) oluşturduğu ve Malay Çin Birliği (Malaysian Chinese Association-MCA) ile Malay Hint Kongresi’nin (Malaysian Indian Congress-MIC) bu yapıya eklemlenmesiyle oluşan Ulusal İttifak (Barisan Nasional-BN) 9 Mayıs’ta hükümet etme meşruiyetini kaybetti.

Ülkenin sömürge döneminin bir ürünü olan etnik yapılarının oluşturduğu ve bugüne kadar dünyada belki de örneği bulunmayacak şekilde etnik kökenli partilerin biraraya getirtilerek kurdurulduğu Ulusal İttifak 1963 yılından itibaren Sabah ve Sarawak Eyaletleri’nin Malaya Federasyonu’na eklemlenmesiyle her iki eyaletteki diğer irili ufaklı etnik yapıların oluşturduğu partileri de bünyesine katarak iktidarı daha geniş etnik yapılar ile paylaştı. Temelde ekonomik temelli çıkarlar temeline oluşan bu ittifaktan adına ulus-devlet denilen toplumsal ve siyasal bir yapının çıkması hedefleniyordu…

Ülkenin bugün yaşamakta olduğu siyasi değişimi anlamlandırabilmek için uzunca bir hikayeden bu kadar bahsetmekle yetinelim... Söz konusu sınırları keskin bir şekilde belirlenmiş ve sadece toplumsal değil, siyasal etnik ayrışmaya da konu olan gelişme, 2. Dünya Savaşı veya bölgedeki adıyla söylemek gerekirse Pasifik Savaşı’nın hemen sonrasında, 1946 yılında İngilizlerin yeniden sömürge topraklarına dönmek istemesiyle yakından ilintilidir.

İngiliz Krallığı’nın Malaya Birliği adıyla yeni ve sürdürülebilir bir sömürge yönetimi inşa etmesine karşı Malay etnik yapısından gelen tepkilere dayanır. Bu gelişmenin temelinde, 1946 yılında Harold MacMichael öncülüğündeki İngiliz heyetinin ortaya koyduğu Malaya Birliği projesinin hayata geçirilebilmesi için 9 klasik Malay Sultanlarının her biriyle anlaşma yapma çabasına karşılık, dönemin Malay milliyetçilerinin karşı çıkmasıyla hareketlenen sömürge karşıtlığı bulunur.

Malay Müslümanların ‘dini’ ve ‘siyasi’ temsilcisi konumundaki Sultanların, önerilen Malaya Birliği projesiyle müftü konumuna indirgenmesi, Çin ve Hint azınlığa vatandaşlık hakkının verilmesi gibi bu toprakların asli unsuru kabul edilen Malayların pek de istemedikleri bir sosyal değişme dayatması karşısında Malay milliyetçilik hareketi UMNO ile tepkisini ortaya koydu.

Dato Onn’un çok etnikli parti yapılaşması
1951 yılında dönemin UMNO genel başkanı ve Cohor saray çevresine mensup Dato Onn bin Cafer’in partiyi diğer etnik yapılara açma düşüncesi akamete uğrarken, partiden ayrılması ile UMNO’da ilk siyasi değişim yaşandı. Yerine Kedah Sultanlığı hanedanlık ailesine mensup Tunku Abdul Rahman geçerken, bu süreç MCA’nın ardından MIC’ın kuruluşuna yol açtı. Bağımsızlık düşüncesinin bölge ülkelerinde yeşermesi ve sonuç vermesi karşısında Malaya topraklarında da benzer bir arzu ortaya çıkarken, İngiliz sömürge yönetimi şart olarak yeni bir siyasal ve toplumsal yapı inşası anlamına gelecek ‘etnik’ ayrıma dayalı bir siyasi koalisyonu öngördü.

Bağımsızlık öncesi etnik farklılaşma
Bağımsızlığın en önemli şartı olduğu görülen bu durum, Malay, yani UMNO; Çinli, yani MCA ve Hintli, yani MIC arasında masa başında İngilizler öncülüğünde yürütülen tartışmalarla sosyal sözleşme ile sonuçlandı.

Bu sözleşme, etnik yapılardan sadece Malay Müslümanlara yönetimde temsil hakkı tanırken, diğer azınlıkları sömürge döneminde taşıdıkları ekonomik ve sosyal sektörlerde var olma hakkı veriyordu. Bugüne kadar her daim gündemde olan Çin etnik kökenlilerin ülke ekonomisine egemen olmaları; Hint kökenlilerin daha çok tarımsal plantasyonlar gibi diğer iş kollarında hayatiy

Bugün yaşanmakta olan değişimin yukarıda kısaca zikredilen siyasal ve toplumsal arka plândan haberdarlıkla anlaşılabileceğini söylemeliyiz. Aksi takdirde, Malezya Federasyonu’nda 14. genel seçim sonuçlarını herhangi bir ülkede gerçekleşen seçim sonrasında bir hükümet değişikliği şeklinde anlaşılmasına yol açar. Bu ise Malezya toplumu ve siyasetine bigâne kalmak kadar, bu toplumsal değişimin yakın ve uzak tarihi arka plânı ile muhtemel orta ve uzun vadede hem ülke için hem bölge için değişimlerini fark etmemek anlamına gelir.

9 Mayıs zaferinin arka plânı
Geçen 62 yılın iktidar cephesine dair bu kısa özet sonrasında şimdi kısaca 9 Mayıs’ı siyasi zaferle sonuçlandıran muhalefet bloğunun ne anlama geldiğine değinelim.

Öncelikle Malezya toplumsal yapısının doğal bir uzantısı olarak siyaset yapma biçiminde etnik farklılaşmalar bir gerçeklik olarak kendini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Malay Müslümanları temsil eden ve buna ilâve olarak Hint ve Çin kökenlileri temsil eden siyasi oluşumların muhalefet bloğu şemsiyesi altında birarada toplanmasına doğal bir gelişme olarak bakılabilir.

PR’dan PKR’a
Burada bir an için durup, Halkın Adaleti Partisi (Partai Keadilan Sejahtara-PKR) kuruluşundan itibaren etnik farklılıkların ötesine geçip, üç temel etnik yapıya mensup siyasetçileri aynı siyasi parti çatısı altında topladığına tanık olunmaktadır. Bugün adına PKR’ın, 2000 yılında Adalet Partisi (Partai Keadilan-PR) olarak kurulduğunu hatırlatalım. Ancak PKR tecrübesi en azından girişim olarak ilk değildir.

Yukarıda da dikkat çekildiği üzere 1946 yılında Malay etnik yapısının temsilcisi olarak kurulan UMNO’nun başkanı Dato Onn bin Cafer aradan geçen birkaç yıl geçtikten sonra Malaya topraklarındaki etnik yapılaşmanın yol açabileceği siyasi ve toplumsal sorunların etnik ayrışmadan değil, etnik birleşmeyle gerçekleştirilebileceğini fark etti. Ancak Dato Onn’un bu önerisi parti kurullarında kabul görmeyince partiden ayrıldı. Bu durum, birinci önemli değişikliğe işaret etmektedir.

PAS muhalefet bloğunda yok
Bir diğer dikkat çekici yapılaşma Çin etnik yapısına mensup siyasi hareketin, Malezya İslam Partisi (PAS) gibi ulusal olmakla birlikte daha çok kuzeydeki üç eyalette etkin olan İslamcı olarak adlandırılabilecek bir hareketle yan yana gelmesidir. PAS söz konusu olduğunda yine bağımsızlık öncesi yıllara gidip 1951 yılında UMNO içindeki alimler çevresi olarak adlandırılan grubun partiden ayrılarak bugünkü PAS’ın başlangıcı Malezya İslam Birliği Partisi’ni kurmalarıdır.

Enver İbrahim’in 1999’da başlattığı reform hareketi, 2004 yılında hapisten çıkmasının ardından MCA ve PAS’ı PR (PKR) ile aynı çatı altında toplaması 9 Mayıs zaferinin yapı taşlarını oluşturan siyasi ittifak anlamı taşır. Malezya’da bir İslami siyasi yapının oluşturulması hedefine sahip PAS’ın, MCA gibi seküler, Müslüman olmayan bir etnik azınlık siyasi partiyle yan yana gelmesi, hem çok etnikli çok dinli Malezya toplumunda hem de bölgedeki diğer benzer toplumsal yapılar için kayda değer bir sürece işaret ediyor.

Bu muhalefet ittifakının önce 2008 ve ardından 2013 genel seçimlerinde iktidarın Federal mecliste üçte iki çoğunluğu yitirmesine yol açarken, giderek artan sayıda eyalet yönetimini de üstlenmesi başarısını göstermesini sağladı. Bu ittifakın sürdürülebilirliğinde PAS’ın 2015 yılında vefat eden karizmatik lideri ve bir alim kabul edilen Nik Aziz’in katkısı özel bir araştırmaya konu olacak önemdedir. Çünkü Nik Aziz’in vefatının ardından PAS muhalefet ittifakı bloğundan çıkmış ve giderek UMNO saflarıyla neredeyse açık bir ittifak kuracak ilişkiler geliştirme yoluna girmiştir.

Muhalefet bloğunun Malezya siyasal ve özellikle de toplumsal yapısında dışlanmış, ikincil vatandaş statüsünde görülme eğilimlerine konu olan Hint etnik azınlığın kendini ifade edebilmesi ve PKR ve MCA gibi siyasi partilerde hareket kabiliyeti kazanmış olması kayda değer bir durumdur. Öyle ki, eyalet ve ulusal meclisler için milletvekilliği adaylıklarına katılan Hint kökenli siyasetçilerin bir bölümünün temsil kabiliyeti kazandıklarına tanık olunmuştur.

Bugün oluşan muhalefet ittifak bloğunun arkasında büyük bir halk desteği vardır. Bu destek bugün yeni ortaya çıkmış değil. Aksine 2013 seçimlerinde yüzde 51’i aşkın oyla popüler oyları alan muhalefet bloğu, seçim yasasındaki uygulamalardan ötürü iktidar olamamıştı.  

9 Mayıs 2018 Çarşamba

Malezya’da muhalefetin zaferi / Victory of the Opposition in Malaysia

Mehmet Özay                                                                                                                       09.04.2018

Malezya’da bugün yapılan 14. genel seçimlerde muhalefet ittifakının, yani, Halkın Umudu (PH) koalisyonunun zaferiyle sonuçlandı. Yazının kaleme alındığı şu ana kadar Seçim Komisyonu resmi sonuçları açıklamasa da, muhalefet bloğunun lideri ve başbakan adayı Dr. Mahathir Muhammed Malezya saatiyle 23.00 sularında yaptığı açıklamada resmi olmayan muhalefetin seçim yarışını ilk sırada tamamladığını söyledi. Ardından yine Malezya saatiyle 02.30 sularında yaptığı açıklamada Federal Sultanlık makamından kendilerine ulaşıldığını ve seçim sonucunun tanınacağının bildirildiğini söyledi.

Mecliste çoğunluk
Bununla birlikte Seçim Komisyonu resmi sonuçları açıklamasa da, çeşitli haber sitelerinde yer alan açıklamalar dikkate alınacak olursa, 222 sandalyeli federal mecliste muhalefet 110 ila 118 sandalye kazandığı, iktidardaki Ulusal İttifak koalisyonu ise 76 ila 79, Kelantan ve Terengganu eyaletlerinde varlık gösteren Malezya İslam Partisi (PAS) ise 17-18, bağımsızların ise sandalye kazanmış gözüküyor. Ancak bu sayıların da ortaya koyduğu üzere nihai kazanımlar ancak seçim komisyonunun açıklamasının ardından netlik kazanacak. Halkın Umudu koalisyonu adıyla seçime giren muhalefet partilerinin meclise 120 sandalyeye ulaşmamaları halinde bağımsızlar başta olmak üzere, PAS’la ittifak kurmaları ya da milletvekilliği transferleri mümkün gözüküyor.

Sonuçlar sürpriz değil
Bu sonuçlar, bağımsızlıktan bu yana yani, 62 yıldır iktidarda olan Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu’nun (UMNO) omurgasını oluşturduğu Ulusal İttifak’ın sona ermesi anlamı taşıyor. Açıkçası bu sonuç Malezya siyasetini ve toplumunu yakından izleyenler için bir sürpriz olmadı. Aksine, özellikle 2008 ve 2013 seçimlerinde giderek oylarını artıran muhalefetin iktidara ne kadar yaklaştığına tanık olunmuştu. 2013 seçimlerin de bile iktidarı yakalayabilecek olan muhalefetin, popüler oyların çoğunu almakla birlikte, ülke siyasetinin ve seçim sisteminin  bazı özel koşullardan ötürü iktidarı elde edememişti.

Peki 2013’den bugün ne değişti de muhalefet neredeyse yirmi yıla varan iktidar özlemine kavuşmuş oldu? Burada UMNO merkezli ulusal ittifak iktidarının seçkinci bir tavırla halkın belirli kesimlerini sürekli dışlayan politikalarına -ki bu ülkede dillendirildiği üzere iktidar kibri ile örtüşüyor- özel bir önem vermek gerekiyor. İktidar olmak ve bu iktidarı ülkenin ekonomik kalkınması yönünde kullanmak ile halkın talepleri ve isteklerine karşılık gelecek politikalar üretmek arasındaki farkı belki de en iyi açıklayacak ‘model’ ülke Malezya…

Malay tsunamisi
Başbakan Necib bin Rezzak’ın bu gelişmeyi görmediği veya farkında olmadığı söylenemez. Öyle ki, daha 2009 yılında başbakanlık ve UMNO genel başkanlığını devraldığı dönemde ülkede reform söylemi karşısında, muhalefet çevrelerince dahi olumlu karşılanmış ve destek bulmuştu. Ancak devam eden süreçte, Başbakan vaad ettiği reformları hayata geçirmek yerine, siyasette daralmaya giderek, ‘UMNO merkezli’ politikalara dönmesi önce 2013 seçimlerinde Çin tsunamisi ardından ise bugün Malay tsunamisi olarak adlandırılabilecek seçim hezimetlerini getirdi.

Halkta iktidara karşı güvensizliğin gün be gün pekişmesinde ise, yine kuruluşu 2009 yılına dayanan 1 Malezya Kalkınma Fonu (1MDB) usulsüzlükleri karşısında, Başbakanın ve de hükümetin geniş toplum kesimlerini ikna edici bir politika izleyememesi önemliydi. Bu usulsüzlükler konusunda Malezya’da başlatılan soruşturma sürecinde her şey süt liman hale getirilmiş olsa da, yanı başındaki komşu ülke Singapur’dan başlayarak Avrupa ve ABD’ye kadar uzanan çeşitli ülkelerdeki soruşturmalar ülkenin “uluslararası” ününe leke sürmenin ötesinde iktidarın ulusal çapta da gerilemesine neden oldu.

Dr. Mahathir tarihe geçti
Bugünkü seçim sonuçlarının alınmasında Dr. Mahathir Muhammed faktörünün tek başına ele alınabileceğine daha önce değinmiştik. 93 yaşındaki kurt politikacı bir 2003 yılında kendi isteğiyle siyasetten emekli olurken, 2004 yılında Abdullah Badawi’yi ve 2009 yılında da Necib bin Rezzak’ı UMNO genel başkanlığı ve başbakanlık koltuğuna yerleşmesinde belirleyici bir rol oynamıştı.

Dr. Mahathir bugün yine ülke siyasetinde belirleyici olmakla kalmadı. Bunun ötesinde, 93 yaşına ulaşmış bir kişi olarak siyasal mücadelesine devam eden, muhalefetin iktidara taşınmasında önemli rol oynayan ve bir aksilik olmazsa yarın başbakanlık koltuğuna oturmasıyla da dünya tarihine geçecektir.

Reform hareketi 20 yıl sonra sonuç verdi
Bu bağlamda, pek çok açıdan ilklere konu olan bu seçimlerde en büyük faktör Dr. Mahathir Muhammed’in muhalefet saflarına geçmesi olarak değerlendirilebilir. Ancak, Malezya siyasetinin son birkaç on yılına göz attığımızda, 1999 yılında Enver İbrahim’in başlattığı reform hareketinin yaklaşık 20 yıl sonra iktidar hedefini yakaladığını görürüz.

2015 yılında hapis cezasını çekmek üzere cezaevine girmeden sadece birkaç hafta önce kendisiyle yaptığım röportajda, 1990’lı yılların sonu, 2000’li yılların başlarında Türkiye ve Endonezya’da yaşanan benzer reform süreçlerinin sonuç verdiğini ancak Malezya’nın bu noktada geri kaldığını ifade etmişti. Şimdi bu seçim sonuçları uzun yılların ardından Malezya’nın böylesi bir süreci yakaladığını söyleyebiliriz.

UMNO’da zorunlu değişim
2013 seçim sonuçları, tüm dış yatırımlara rağmen ülke ekonomisinin girdiği dar boğaz ve halkın günlük yaşamını zorlaştıran vergiler ve zamların sonunda gelen seçim mağlubiyetinin faturasını hiç kuşku yok ki başbakan Necib bin Rezzak üstlenecek.


UMNO’da kan değişiminin bir süredir gerektiği konusunda yapılan, ancak bu uyarılara kulak asmayan parti yönetimi seçim yenilgisinin ardından yeni bir başkan seçecektir. Bu ismin ise, geçen yıl kurulan özel bakanlığa atanan kişi olacağını söylersek büyük bir ihtimalle yanılmış olmayız.

6 Mayıs 2018 Pazar

Malezya’da seçim ve liderlik / Elections and leadership in Malaysia

Mehmet Özay                                                                                                                      06.05.2018

Malezya’da 9 Mayıs Çarşamba günü yapılacak seçimlerin sonuçları merakla bekleniyor. Alınacak sonuçlar her halükârda ülkenin yakın ve orta vade geleceğine damgasını vuracak. 62 yıldır aynı siyasi oluşuma ve söylemlere tanık olan Malezya halkının bu kalıplaşmış siyasette bir değişime yeşil ışık yakıp yakmayacağı önemli. Demokrasinin açtığı kulvarda şayet seçmenler böylesi bir değişime yol açarsa, bunun Malezya toplumsal evreninde ne gibi yapılaşmalara yol açacağı hiç kuşku yok ki, farklı etnik yapılar için değişik anlamlar taşıyor.

Farklılaşmış toplumsallıklar
Genel yaklaşım farklı etnik yapılar çerçevesinde ortaya konmuş olsa da, her etnik yapının kendi içinde de ayrıştığına dikkat çekmekte fayda var. Malezya politikasını zorlu ve bir o kadar da karmaşık kılan biraz da bu hususiyet olsa gerek. Malay, Çinli, Hintli ve Borneo Adası’ndaki farklı etnik yapıların mevcut siyasi ortam ve seçim sonrası beklentileri arasında farklılıklar bulunuyor.

Siyasi iktidarın büyük ortağı Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu’nun (UMNO), özellikle ülke politikasında yaşanan en daralma anlarında gündeme taşıdığı ‘Malaylılık’; ‘din yani, Müslümanlık’; ‘toprağın asli unsuru olmaklık’ gibi değerler kırsal ve şehirli Malay-Müslümanlar için farklı şekilde algılanıyor.

Kırsaldaki Malay-Müslümanlar toprağa bağımlı olmakla kalmıyorlar, bağımsızlıktan bu yana haklarının yegâne koruyucusu olarak kabul ettikleri veya ettirilen UMNO’ya da bağlılıkta devamlılık göstermeleri bekleniyor. Acaba bu durum, şehirli Malay-Müslümanlarda niçin farklı bir şekilde tezahür ettiği ise sadece seçim dönemlerinde sorgulanması gereken bir duruma tekabül etmiyor.

Malaylılık-Malezyalılık
Demografik olarak ülkenin ikinci büyük kitlesini oluşturan Çinli etnik yapıya kısaca göz atalım. Bağımsızlık öncesi yapılaştırıcı güçlerinin karar mekanizmalarıyla ülke ekonomisindeki rolleriyle sınırlandırılmış olan Çinli etnik yapı, aradan geçen yarım yüzyılı aşkın sürede yaşanan bölgesel ve küresel tüm değişimler karşısında bu mevcut durumun, onların bir şekilde varoluşlarını da sınırlandırdığını söylemek mümkün.

Bu bağlamda, sömürgeciliğin sona erdirilip yerine yeni bir ulus devlet inşa etme sürecine karar veren güçlerin iktidar bölüşümünün izlerinin devam ettiği görülür. Öyle ki, bu yapı, bu toprakların yönetim hakkını asli unsurları kabul edilen Malay-Müslümanlara verirken, ekonomide zaten önemli bir yapılaşma sergilemiş olan Çinli azınlığı bu alandaki varlığına devamında karar kıldı.

Bu iktidar ve ekonomi bölüşümünün daha başından sorunlara yol açtığının ipuçlarını, bağımsızlık öncesinde UMNO lideri Dato Onn bin Cafer’in nasıl bir siyasi parti yapılaşması istemesinde; ayrıca, 1963-1965 birlikteliği sırasında Singapur’lu lider Lee Kuan Yew’ın niçin Ada’yı Malezya Federasyonu’ndan ayır/t/mak zorunda kaldığıyla irdelemek mümkün. Malay egemenliği ile Malezyalılık olgusunun bir türlü birarada var olamadığı bir ortamda Çinli etnik azınlığın durumu, kendini bir ulusa ait hissedip hissetmemekle bağlantılı hale geliyor.

Bu iki temel yapının ötesinde ve dışında yer alan irili ufaklı etnik yapıların benzer nedenlerle ve bağlamlarla açıklanabilecek merkezle ilişkileri, aslında ülkenin bir ulus devlet yapısı kazanıp kazanmaması sorununun ele alınmasını şart koşuyor. Bu bağlamda, önümüzdeki Çarşamba günü yapılacak olan seçim, söz konusu bu farklı yapıları belki de kendinde bir birleşmeye götürüp götürmemesiyle önem kazanacak. Bu durum, hiç kuşku yok ki, zaman zaman tartışma konusu yapılan Malezyalılık olgusunun bu seçim atmosferi ve sonuçlarında nasıl bir karşılığa tekabül edeceğiyle bağlantılı.

UMNO ve köklü duruş
Ulusal Koalisyonun 62 yıllık iktidarına rağmen, liderlik krizi ve buna eklemlenen siyaset yapma biçimi ve ekonomik kalkınmanın paylaşımındaki adaletsizlikler bugün seçim öncesi konuşulan konuların başında geliyor. Bunun temellerini ise, yukarıda özetle dikkat çekilen bağlamlar içerisinde değerlendirmek ve anlamlandırmak gerekiyor. Liderin yani bu çerçevede Başbakan’ın liderlik profilinin 62 yıllık yapılaşması içerisinde UMNO’nun köklü duruşundan bağımsız bir nitelik taşımıyor.

Aksine, UMNO’nun üzerinde yükseldiği varsayılan temellerin devam ettiriciliğiyle Başbakan vazifesini icra ediyor. Ancak bu durum, ulusun başbakanı olmakla, UMNO’nun başbakanı olmak gibi ince bir ayrımla kendini sorunlu bir alana konuşlandırıyor. Zaten öyle olmasaydı, ne Dato Onn bin Cafer parti başkanlığından ayrılır, ne de Singapur Malezya Federasyonu’nu terk etmek zorunda kalırdı! Ya da 13 Mayıs 1969 anarşi ortamı gündeme gelirdi…

Lider ve kriz
Mevcut iktidar ve muhalefet yapılaşmasına bakıldığında ortada ciddi bir liderlik krizi olduğuna kuşku yok. İktidar çevresi yani Ulusal İttifak’ın omurgası UMNO’nun başkanı ve başbakanı Necib bin Rezzak’ın liderlik profilinde yeterli olup olmadığının sorgulaması daha 2013 yılı seçimlerinin ardından başlamıştı.

Sorun sadece, Başbakan Necib bin Rezzak’ın zaman zaman kendisinin de itiraf ettiği üzere ‘sert’ bir lider profili çizmemiş olmamasının ötesinde bir anlam taşıyor. İktidar koalisyonunun büyük ortağı UMNO’nun farklı güç merkezleri üzerine bina edilmiş olması, karizmatik lider eksikliğinin yaşandığı dönemde bu güç merkezlerinden biri veya diğerinin öne çıkmasıyla liderlik profili üzerinde etkin oluyor. Bu durumda, Başbakan UMNO’nun merkezinde egemen olan çevrenin sözcüsü konumuna bir görünüm arz ediyor.

Bununla birlikte ortada bir başka durum daha var dikkat çekilmesi gereken… Malezya akademi ve aydın çevresinde ülkenin Başbakan’dan ziyade, Başbakan’ın eşi tarafından yönetildiği dillendiriliyor. Bu iddialar, açıkçası bir aile yönetimine tekabül etmiyor. Bununla birlikte, ailenin bir yanının Batı Sumatra Adası’nın anaerkil kültür yapısına mensup bölgesinden gelmesinin, Malezya siyasetinde anaerkil gücün tezahürüne yol açtığı şeklinde bir düşünceye yok açabilir.

Ancak bu anaerkil yapının, UMNO içerisinde var olan yapılardan bağımsız hareket edemeyeceği de ortada. UMNO’nun kendi içerisinde güçlü bir lider çıkaramaması kadar, anaerkil bir eğilimle hareket eden çevreyle teması çıkar ilişkileriyle açıklanabilir bir yapı sergiliyor. İşte bu durum, Başbakan’ın ikincil bir konumda kalmasına ve görünmeyen bir güç odağının varlığını devam ettirmek istemesine işaret ediyor.

Bu noktada, UMNO’nun bir lider değil, bir birlik ruhuna tekabül ettiği iddia edilebilir. Bunda şüphe yok. Ancak bu birliğin kendi ayakları üzerinde durması kadar çok etnikli, çok dinli Malezya toplumunu yönetebilme kapasitesi ve kabiliyetinin farklı şeyler olduğu da bir o kadar gerçek.

Malezya iktidar çevrelerinde bir liderlik krizi yaşandığına kuşku yok. Bu çerçevede Dr. Mahathir Muhammed’in 93 yaşında ulusal liderlik konuma gelmesi bir anlamda bunun teyidi mahiyetinde değil mi?


4 Mayıs 2018 Cuma

Dr. Mahathir Muhammad ve Malezya politikasının yeniden inşası / Dr. Mahathir Muhammad and reconstruction of Malaysian politics (2)

Mehmet Özay                                                                                                                        04.05.2018

Malezya önemli bir demokrasi sınavının arefesinde… 9 Mayıs Çarşamba günü yapılacak 14. genel seçimler hiç kuşku yok ki, tüm aktörleri ve tüm demokratik yönelimleriyle yüzyılda bir karşılaşılabilecek şeklinde yorumlanmayı hak eden bir tarihi ana işaret ediyor. Bu seçim, ülkede demokrasi mücadelesinin geldiği nokta, siyasal yaşamına damgasını vurmuş siyasiler, liderler ile çok etnikli ve çok dinli Malezya toplumunun önemli bir sınavı görünümünde.

Bu seçim, ülkede yüzyıllık iktidarın değişmesini veya değişmemesini ilgilendirmesi dolayısıyla kritik bir dönemeç. Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu’nun (UMNO) omurgasını oluşturduğu Ulusal İttifak’ın (Barisan Nasional-BN) 62 yıllık iktidarına karşılık, muhalefetin düne kadar biraraya gelmesi muhtemel gözükmeyen tüm siyasal çevrelerle ve aktörlerle yek vücud bir görünüm arz etmesi ülkedeki 14. genel seçimleri ‘seçimlerin anası’ kılmaya yetiyor.

Demokratik talepler: Malayların siyasal ‘amok’u (?)
Bu nedenle, söz konusu bu seçim, sadece modern Malezya Federasyonu ulus-devletinde beş yılda bir iktidara gelen siyasi yapının değişmesi ya da stakükonun devamı anlamı taşımayacak. Şayet tüm renkleri ve tüm dilleriyle Malezya halkı değişim yönünde karar verecek olursa bu açıkçası sürpriz de olmayacak. Ülke siyasal ve hatta toplumsal yaşamında farklı bir döneme geçme taleplerinin 1998’den başlayıp giderek artan bir ivme ile 2008 ve 2013’deki seçimlerde alınan sonuçların da ortaya koyduğu üzere  sürekli artan ve yinelenmesi kayda değer bir durum hiç kuşku yok ki.

Bu süreçte, kilit seçmen konumunda kabul edilen Çinli etnik yapının 2013’deki muhalefet yanlısı desteği Başbakan Necib bin Rezzak tarafından ‘Çin tsunamisi’ olarak yorumlanmıştı. Bugün ise, UMNO’nun birincil oy kaynağı tarımsal plantasyonlarda çalışan on binlerce Malay ile Sabah ve Sarawak seçmeni bir siyasal ‘amok’ ile çıkış yapıp siyasal sistemde değişime yol açması halinde tarihi bir dönüm noktası olacaktır.

Bu bağlamda, bugün demokratik talepler ve sistem değişikliği konusunda yaşanan sürecin, neredeyse son aşamasına gelindiğini söylemek mümkün. Bunu söylememize olanak tanıyan unsur, değişim hareketinin lider kadrosunun ve bu hareketin ortaya çıkmasına neden olan sürecin içerisinde ‘muhalif’ olarak yer alan lider/ler/in bu hareket içinde yer almalarıdır. Yani, dünün tabiri caizse kanlı-bıçaklı liderleri herkesi yanıltacak denli bir masa etrafında ve aynı ideal uğruna biraraya gelmiş bulunuyorlar.

Dr. Mahathir: Malezya siyasetinde yeniden inşacı
Kastettiğimiz liderler, başta ‘halk hareketi’, ‘reform hareketi’ lideri Enver İbrahim… Enver İbrahim’in bu hareketi başlatmasına neden olan UMNO içerisinde yaşananlar ve özellikle o dönem başbakan ve UMNO genel başkanı sıfatını taşıyan Dr. Mahathir Muhammed… Bu hareketi genişleten diğer lider ve oluşumlar arasında Çin etnik azınlığın en güçlü siyasal oluşumu Demokratik Eylem Partisi (DAP) lideri Lim Kit Siang’ı; Malezya İslam Partisi (PAS) gibi İslamcı-muhalif çevrede yetişen, ancak PAS’da yaşanan bölünmenin ardından dışta kalan ve Malezya Emanet Partisi’ni kuran çevreleri ve lider kadrolarını saymak mümkün.

Bu oluşum, hiç kuşku yok ki herkes gibi UMNO içerisinde de şaşkınlıkla karşılanıyor. Bunun ötesinde, bu geniş ittifakın oluşumu, UMNO bağlamında bir başka önemi de var. O da düne kadar hem başkan hem başkan yardımcılığı yapmış iki liderin bugün ‘ana kaynak’ konumundaki ‘UMNO’nun iktidarını sona erdirmek üzere biraraya gelmiş olmaları. Bu anlamda, UMNO hiç kuşku yok ki, tarihinde en çelişkili ve aşılması zor bir dönemi yaşıyor.

Bunun içindir ki, Başbakan Necib bin Rezzak’dan başlayarak partinin ‘ağır topları’ hedeflerine Dr. Mahathir Muhammed’i alarak, ‘ihanet’ söylemlerini gündeme taşıyorlar. Bu söylemlerini temelde şekillendiren ise tenakuz arz edecek denli, bir şekilde muhalefetin izinden gitmeleri. Öyle ki, bugün muhalefet çevreleri ve de Dr. Mahathir ülke siyasal ve ekonomik yaşamında olup bitenlerle ilgili olarak UMNO’ya yükleniyor. UMNO yönetimi ise eleştirilerin ‘kaynağı’ olarak dönüp yine ‘Dr. Mahathir’i hedef alarak, “Sen değil miydin bize bunları öğreten…” söylemini her kampanya ortamında gündeme taşıyorlar. Tam da, bu zaten muhalefeti Malezya toplumu nezdinde güçlü kılan.

Bu süreçte Dr. Mahathir nasıl değerlendirilmeli sorusunu herkes soruyor... Dr. Mahathir, 22 yıllık başbakanlığından sonra ‘emekli bir politikacı’ olarak köşesine çekilmemiş, aksine ülkenin içinden geçmekte olduğu süreçlere şu veya bu şekilde müdahil olmayı bir sorumluluk bilmiş bir lider profili çiziyor. Bunu yaparken, öyle anlaşılıyor ki, öz eleştiri hakkını da kullanmaktan geri durmuyor.

UMNO’nun kibri
İktidar çevresinin ise, muhalefeti hedef alırken seçtiği argümanlara bakıldığında aslında Malezya siyasetini takip edememiş olmanın ve de ciddi bir zaafiyete düçâr olduğu anlaşılıyor. Açıkçası, bunun günümüzde UMNO’ya hakim siyasi kadroların bir hatası olarak algılamanın ötesinde başka yönlerine vurgu yapmak ve dikkat çekmek gerekir. UMNO 62 yılın ağırlığını üzerinde taşıyan bir siyasi hareket olarak kendini yenileyememiş olmanın sancısını yaşıyor. Malezya’da muhalefet çevrelerinin UMNO için çokça kullandığı ‘siyasi kibir’dir (arrogancy) UMNO’nun altından kalkamadığı. Ve bugün UMNO’yu kuşatacak karizmatik bir lider yok. Buna aday olan da…

İktidar olmak ya da olmamak
2002 yılından bu yana UMNO’nun ‘taşıyıcısı’ konumunda olmuş, perde arkasından partiyi ve lider kadroyu belirlemiş ‘emekli kurt politikacı’ Dr. Mahathir bugün muhalefetle yan yana. Muhalefetin doğal lideri Enver İbrahim hapiste olduğunda, Dr. Mahathir muhalefetin başbakan adayı… Ve 93’ündeki kurt politikacı tüm enerjisini mevcut iktidarı yerinden etmek ve Malezya muhalefetini iktidara taşımak peşinde.

İktidarın değişmemesi ise, muhalefet hareketinin kurucusu ve bugünlere taşıyan önemli isimlerin -ki, aralarında en başta Enver İbrahim, Lim Kit Siang gibi isimlerin yaşlarının ‘kemale’ ermesi gibi biyolojik bir durumun doğuracağı sonuçlarla artık gündemde ol/a/mayacaklarına işaret ediyor.

http://guneydoguasyacalismalari.com/2018/05/04/dr-mahathir-muhammad-ve-malezya-politikasinin-yeniden-insasi-dr-mahathir-muhammad-and-reconstruction-of-malaysian-politics-2/