29 Temmuz 2012 Pazar

"Onn ailesi anlaşılmadan Malezya anlaşılmaz"


Mehmet Özay                                                                                                                        28.07.2012 


Malezya'yı anlamak için önemli bilgiler içeren ‘Legacy of Honour’ yıllar süren bir çalışmadan sonra yayınlandı. Kitabın yazarı Zainah Anwar ile Kuala Lumpur’da bir söyleşi gerçekleştirdik.

Şimdi sizlere sunacağımız röportaj özel, Malay dünyasına ilgi duyanlara hitap eden bir röportaj. Mehmet Özay Bey’in soruları, izahları, karşı çıkışları belli okumalara dayanıyor. Metin içerisinde tüm gidiş gelişleri bu birikime vakıf olan anlar sanırız. Kolay değil, Malezya’yı Malezya yapan önemli değer koyuculardan bahsediyoruz. Onn ailesi anlaşılmadan Malezya anlaşılmaz. Ailenin önemi buradan geliyor.

Dato Cafer bin Muhammed
Onn'lar Müslüman mıdır, Malay milliyetçisi midir? Malum 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl ilk yarısı karışık bir dönem. Sadece Ortadoğu için değil, tüm Dünya Müslümanları için. Bundan Malay dünyası da payını alıyor. Özellikle o Müslüman, bu milliyetçi ayrımını kesin olarak yapmak pek mümkün değil. İslamcı siyaset bağlamında konuşuyorsak, Onn'lar İslamcı siyasetten gelmiyorlar. Özellikle oğul Onn’u, İngiliz eğitim alması dolayısıyla modern Malay milliyetçisinin öncülerinden sayabiliriz. Bununla birlikte, İngilizlerin “bu adam çok akıllı, işimize yaramaz” dediği bir insan.

Zainah Hanım’a gelince, Malezya örneğinde şunu kabul etmek gerekir ki, kimse burada kolay kolay ben “Müslüman değilim” demiyor. Feodal monarşik yapıdan da gelse, İngiliz eğitimi de alsa, avam da olsa Müslümanlıkları, aidiyet anlamında gücünü 'yeri geldiğinde'  hissettiriyor.

Sisters in Islam kurucularından Zainah Anwar ile, kaleme aldığı Legacy of Honour adlı eserini konu alan mülâkatı, Malezya’da, Kuala Lumpur’da çalıştığı kurumda gerçekleştirdim. Erkek sineğin bile giremediği Sisters in Islam’ın Kuala Lumpur’un ferah mahallelerinden birindeki mekânına vardığımda, birbiri ardı sıra üç bayanın sorgusuna maruz kaldıktan sonra, beklemeye alındım. Allah’tan Zainah Hanım’la önceden randevulaşmıştım. Buna rağmen yoğunluğundan dolayı sözleştiğimiz saatte ofiste değildi.

Zainah Anwar’ı sizlere, Legacy of Honour adlı eseridunyabulteni’nde tanıtmıştım. Bu eserin yazarı olmasının ve de Sisters in Islam’ın kurucularından olmasının dışında, ailesinin Onn ailesine yakınlığı onu yakın dönem Malay siyasi geçmişiyle ilişkili kılıyor. Özellikle babasının Dato Onn’la arkadaş oluşu, kendisinin ifade ettiği üzere, Onn ailesinin ondan böyle bir çalışma yapmasını talep etmeleri ilk elden onunla görüşmemi önemli kılan unsurlardı.

Zainah Hanım’ın kaleme aldığı bu eser, Malezya’nın bağımsızlık öncesi ve kısmen de sonrasında siyasi yaşama damgasını vuran bir ailenin, yani Onn ailesinin izleğini sürmesiyle oldukça önemli: Büyükbaba Dato Cafer bin Muhammed, oğul Dato Onn bin Cafer ve torun Hüseyin bin Onn.
Dato Cafer, Cohor Sultanlığı yönetiminin 19. yüzyıl ikinci yarısından 20. yüzyıl ikinci on yılına kadar odağında olmuş bir isim. Oğul, Dato Onn ise 20. yüzyılda baş gösteren Malay milliyetçiliğinin önemli simalarından biri olması ve Malay siyasetinin kurucu unsuru olan UMNO (Birleşik Malay Milliyetçi Organizasyonu) kurucusudur. Dolayısıyla bir yandan İngiliz sömürge yönetimiyle, öte yandan geleneksel güç merkezi Sultan’la ilişkileri önemli mücadelelere konu olmuştur. Dato Onn, siyasi karakterinin yanı sıra, bir entelektüel olması hasebiyle modern Malay düşünce dünyasında kayda değer bir yere sahiptir. Torun Hüseyin Onn ise bu iki güçlü figürün ardından siyaset sahnesine biraz da istemeyerek çıkmıştır. Malezya ikinci başbakanının “zamansız” vefatının, onun başbakanlık makamına taşınmasında büyük rolü vardır. Babası Dato Onn’un aksine içine kapanık bir kişiliğe sahip olmakla birlikte, disiplinli çalışması ile ulusun zor döneminde bir çare olduğuna kuşku yok. Evet, ilk çalışmalarına yaklaşık on yedi yıl önce başlayan ve nihayet geçen yıl yayınlanan eserin yazarı ile bu üç figürün yanı sıra Malay siyasetinin bazı unsurlarını da içeren mülâkatı sizlere sunuyoruz.
Bu çalışmaya ne zaman ve hangi koşullarda karar verdiniz?
Bu aslında uzun bir hikâye. Tamı tamına 16 yıl önce başladım diyebilirim. Talep Onn ailesinden geldi. Niçin bana böyle bir öneri getirdikleri sorulabilir elbette. Nedeni, babamın Dato Onn ile oldukça yakın bir arkadaşlığının olmasıydı. Benim de gazeteci ve yazar olmam hasebiyle ailenin o dönemki fertleri böylesi bir çalışmanın benim tarafımdan hazırlanmasının yararlı olacağını düşünüyordu.


Kitabınızda pek çok isim geçiyor. Muhtemelen pek çoğuyla mülâkat yaptığınız. Bu ne kadar vaktinizi aldı?
Dato Onn bin Cafer
1996 yılında başladığım bu çalışmada, mülâkatları yaklaşık iki yılda tamamladım. Toplam kaç kişiyle görüşme yaptığımı hatırlamıyorum, ancak sayı epeyce vardı. İki aşamada gerçekleştirdiğim mülâkatların ilk turunda Dato Cafer bin Muhammed ve Dato Onn bin Cafer üzerinde yoğunlaştım. İkinci turda ise Hüseyin Onn… İkinci turun sadece Hüseyin Onn’a ayrılmasının nedeni onu tanıyan pek çok kişinin hâlâ hayatta oluşuydu. İki yıl içinde yani 1998’de çalışmanın bir anlamda ilk aşaması yani taslak sonuçlanmıştı.
Ailenin önde gelen fertleri içinde görüşmediğiniz kişi veya kişiler oldu mu?
Hemen hemen hayır. Çünkü o dönemde hayatta olan pek çok aile ferdiyle görüşme fırsatı buldum. Bugün o nesilden pek kimsenin kalmadığını söyleyebilirim.
Yayınlanması niçin bu kadar gecikti?
Ortaya çıkan taslak üzerinde düzeltmeler nedeniyle sürekli aile fertlerine yeni müracaatlarım oldu. Bu arada, çeşitli nedenlerle zaman zaman, diyelim bir kaç yıl boyunca çalışmayı hiç elime alamadığım da oldu. En nihayetinde, kitabın yayınlanmasından iki yıl önce tüm vaktimi bu esere vererek bitirdim.
Mülâkatları nasıl gerçekleştirdiniz? Yani kayıt veya videoya aldınız mı?
Hayır. Hiçbir teknoloji aleti kullanmadım. Görüştüğüm aile fertlerinin büyük bir bölümü zaten yaşlı olduğundan yavaş konuşuyorlardı. Ayrıca gazeteci kökenli olduğumdan not almakta zorluk çekmedim.
Bu üç önemli siyasi kişiliği ortaya koyarken, aile fertlerini birinci kaynak olarak kullandınız. Bu anlamda otantik bir çalışma oldu diyebilir miyiz?
Elbette. Aynı aileye mensup ve Malay siyasetinin odağında birbiri ardına siyaset sahnesine çıkan bu üç kişinin izini sürmek son derece ilginçti.
Aile fertleriyle görüşmelerinizde özellikle bu üç fert arasında ortaya çıkan belirgin siyasi farklılıklar konusuna değindiniz mi? Değindiyseniz nasıl bir tepki ile karşılaştınız?
Elbette, tüm aile fertlerinin şu veya bu şekilde siyasetin içinde yer aldıkları biliniyor. Her biri son derece açık görüşlü insanlar ve görüşlerini oldukça net bir şekilde ortaya koydular. Beni en çok etkileyen ise, 80 ve hatta 90’ına varmış aile fertlerinin inanılmaz bir ifade gücüne sahip olduklarını ve herşeyi dobra dobra ortaya koyduklarını gördüm.
Öyle anlaşılıyor ki, aile tarihi konusunda bir “kaynak kişi” konumundasınız. Yeni projelerle size gelenler oluyor mu?
Evet. Mesela Hüseyin Onn hakkında yapılan bir belgesele katkı yaptım.

Malezya'nın üçüncü Başbakanı Hüseyin Onn
Tuttuğunuz notlar hâlâ elinizde mi?
Evet. Hepsini muhafaza ediyorum.
Bu eserden hareketle başka projeler gündeme geldi mi veya gelecek mi? Örneğin bir belgesel çekimi vs.
Hayır, bugüne kadar kimse bu tür çalışma için başvuruda bulunmadı. Ancak umarım kısa bir süre zarfında Malaycaya tercüme edilir. (Eserin İngilizce yayınlandığını burada hatırlatayım.M.Ö.). Ancak Hüseyin Onn’u konu alan bir belgesel film yapıldı. O dönemde yapımcı, benimle de röportaj yaptı. Benim bu eserden hareketle bir belgesel çekmem, çok yoğun olduğumdan, şimdilik imkânsız gözüküyor.
Feminist olduğunuzu da dikkate alarak sormak istiyorum. Bu eserde üç “erkek”ten bahsediyorsunuz. Hiç kadın figürü yok mu?
Ailede oldukça güçlü kadın şahsiyetler var elbette. Ailenin kadın üyeleri de, örneğin tıpkı Dato Onn gibi o dönemde birlikte siyaset hayatına atılarak UMNO (Birleşik Malay Milliyetçi Organizasyonu) içinde aktif rol almışlar. Ve bu kadın üyeler, o dönem İngilizlerin Malay Müslümanlarına dayattığı Malay Birliği (Malayan Union)’a karşı gösterilere Malay kadınlarının katılımı konusunda ciddi girişimlerde bulunmuşlar. İşte bu girişimler sonucunda belki de modern anlamda ilk defa Malay kadınları kendi özel alanlarından yani evden kamusal alana müdahil olmuşlar, meydanlarda yapılan gösterilere katılmışlar, mücevherlerini satarak harekete maddi destekte bulunmuşlar. Öyle ki, bu şekilde harekete üyelik aidatını –ki 1 Ringgit gibi cüz’i bir rakamdır- ödeyemeyen kadınlarınkini bile karşılamışlar. Eserde bu hususları dile getirdim.
Söylediklerinizden hareketle, bu dönemi, Malay kadın hareketinin başlangıç yılları kabul edebilir miyiz?
Akademisyen değilim, bu anlamda bir şey söyleyemeyeceğim. Elbette kadın hareketi ve milliyetçilik üzerine kimi akademik çalışmalar var. Ancak dönemsel olarak neler söylüyorlar, açıkçası bilmiyorum. Kesin olan şu ki, o dönem Ibu Zain, Khadijah Sidek, Putih Mariam gibi kadın figürlerinin bu dönemde ortaya çıkmışlardır. O dönemler kadının modern eğitimle ilişkisinin sınırlı olduğu, ev içi bir hayat sürdüğü, kamusal alanda öncülük yap(a)madığı vs. vs. biliniyor. Bizzat kadınları organize etme faaliyetine iştirak etmiş kadınlarla yaptığım mülakatlardan, Malay haklarını savunan UMNO siyasi toplantılarından ötürü kadınların evlerinin dışına çıkmak için makul gerekçeleri olduğunu anlıyoruz. Bizzat annemin de evi böylesi kadın toplantılarına açanlardan olduğunu yakinen biliyorum. Annem, çok iyi bir ahçıydı ve ahçılık ve biçki-dikiş öğretme bahanesiyle kadınlar evde toplanıyordu. Aslında, bu toplanmaların temel gayesi Malay Birliği’nin ne olup olmadığı konusunda politik bilinçlendirme faaliyetlerine zemin olmasıydı.
Eserinizin başlığına gelelim… Bu başlığı seçmenizin özel bir nedeni var mıydı?
Evet. Bu başlığı bilerek seçtim. Çünkü bu üç figür de onurlu, şahsiyetli ve ilkeli insanlardı… (burada derin bir nefes alıyor Zainah Hanım) Bu nedenle, bugünkü nesle bir zamanlar Malezya siyasal yaşamında böylesi ilkeli bir geleneğin var olduğunu hatırlatmak istedim.
Yani, derin içerik bağlamında mesaj vermek istiyorsunuz.
Elbette… Bu mesaj açık… Bu başlığı bilinçli olarak attım…
Başbakan Necib bin Razak, kitabınıza bir giriş yazısı yazmış. Başbakanın bir konuşmasında Onn ailesiyle bağını dile getirdiğini hatırlıyorum. İki aile arasında gerçekten bir bağ var mı?
Evet… Evlilik vasıtasıyla Onn ailesi ile Razak ailesi arasında bir bağ, hem de yakın bir bağ var.
Kitabın kahramanlarına geçelim… Dato Onn’u modern bir ‘Hang Tuah’ kabul edebilir miyiz?
Bunu hiç düşünmemiştim. Yani sultanla anlaşmazlığından dolayı böyle bir göndermede bulunuyorsunuz sanırım… Bilemiyorum… Sanırım bu beni aşar. Yani çünkü Hang Tuah hakkında ve onun Sultan’a bağlılığı konusunda çelişik düşüncelere sahibim. Bana göre kahraman Hang Jebat’tır. Nihayetinde, Hang Tuah en iyi arkadaşı Hang Jebat’ı, yani onu koruyan arkadaşını aldatmıştır. Bu benzerliğe itirazım olacak.
Büyükbaba Dato Cafer bin Muhammed, Sultan Ebubekir’in sağ koluydu ve yazılanlardan biliyoruz ki, Malay modernleşmesine önemli katkılarda bulunmuştu. Cafer bin Muhammed’le ilgili sözlü anlatılardan size ulaşan herhangi önemli bir malumat var mı?
Evet, görüştüğüm yaşlı, -ki neredeyse yüz yaşını aşmıştı o dönem- bayanlardan biri Bukit Senyum’da yaşamış. (Bukit Senyum, Cafer bin Muhammed’in Johor Bahru’da son yıllarını geçirdiği malikanesinin bulunduğu yer. Günümüzde bu malikane müze olarak hizmet veriyor. M.Ö.). O dönemle ilgili kimi bilgiler verdi. Ancak Dato Cafer’le ilgili dolaylı bilgi sahibiydi. Asıl kaynak, Profesör Ungku Aziz’in kayın validesi (eşi Azah Aziz’in annesi) Dato Onn’a daha yakındı. Dolayısıyla Buti Senyum yıllarına ve Dato Cafer’e dair malumata sahip tek kişi bu bayandı.
Dato Cafer neredeyse ölüm döşeğinde aile bireylerine yaptığı bir konuşması var. Bu konuşmada Dato Cafer önemli şeyler sarfeder. Dato Onn’un siyasi duruşuyla babasından bir anlamda ‘miras kalan’ bu görüşler arasında bağlantı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet, belki bir ölçüye kadar. Dato Cafer’in Sultan İbrahim’le arası pek hoş olmadığı biliniyor. Ancak saraya sadakat noktasında, Sultan İbrahim’e meydan okuduğunu söyleyemeyiz. Söyleminde dikkat çeken şey, yeni neslin, yani çocuklarının sultanla ilişkilerinde “gözü kapalı itaat etmemeleridir”. Yani sultan da olsa, yanlış yanlıştır. Bu nedenle yeni nesil, daha ‘protest’ bir yaklaşım sergilemeliydi. Bunu Azah Aziz söyledi bana.

Dato Cafer’in Sultan İbrahim’le ilişkisine dair neler biliyoruz?
Sultan İbrahim, o dönem genç bir sultandır. İngilizler’in -danışmanlık vasıtasıyla- sultanlığın ilişkilerine müdahil olmasına izin verir. Dato Cafer bu gelişmeden ve diğerlerinden, örneğin, sultanın aşırı para harcama alışkanlığı vs. vs. memnun değildir.
Örneğin, Osmanlı tarihinden bildiğimiz üzere, dönem dönem padişahlar yerine devlet yönetiminde söz sahibi olan vezirler var. Cohor Sultanlığı’nda da en azından Dato Cafer’in böyle bir işlev gördüğünü söyleyebilir miyiz?
Evet… Bu anlamda Sultan Ebubekir döneminde, Dato Cafer bir vezir konumundaydı ve yönetimde söz sahibiydi. Ancak oğul sultan İbrahim’in tahta çıkmasıyla Dato Cafer’in sarayda pek sözünün geçtiğini söyleyemeyiz. Onun yerine artık sahnede Rahman Andak vardır sarayda sözü geçen… Sultan İbrahim’in gözdesi Andak’tır. Tüm bu nedenler Dato Cafer’in sultanla arasının hoş olmamasının sebeplerindendi.
Ancak Sultan Ebubekir’in Dato Cafer’e büyük güven beslediğini biliyoruz. O derecede ki, sık sık gerçekleştirdiği yurt dışı ziyaretlerinde sultanlığı Dato Cafer’e emanet ediyordu.
Evet, haklısınız, doğru. Bu ilişki, Sultan İbrahim döneminde maalesef gerçekleşmiyor. Sanırım kitapta yer verdim. Sultan Ebubekir oğul İbrahim’den memnun değildir. Onun yerini başkasını tahta geçirmek arzusundadır. Ancak, Dato Cafer devreye girerek, Sultan Ebubekir’i ikna eder ve oğul İbrahim’in ‘çıraklık döneminde’ yardımcı olacağını ifade eder. Ancak daha sonradan hayal kırıklığına uğrayacaktır.
Oğul Dato Onn’a gelelim. Dato Onn UMNO’dan ayrılmasaydı Malay siyasetinde yeri neresi olurdu?
Elbette, kesinlikle bağımsız Malezya’nın ilk başbakanı olurdu. Fakat onun partiden ayrılması siyasal liderlikte sergilediği ilkeden kaynaklanıyordu. Onun düşüncelerini parti üyeleri kabullenemiyordu. Bir başka deyişle politikalarını kabul ettiremiyordu. Bu ilkeli duruşu nedeniyle kolayca sahip olabileceği başbakanlığı elinin tersiyle itebildi.
Bir siyaset adamı olmanın dışında Dato Onn’un Malezya’ya kazandırdığı neler var? Yani onun liderliğinin Malay toplumunun yeniden inşasına katkısı olmuştur diyebilir miyiz?
Sanırım, bu sorunun cevabı evet, çünkü son derece güçlü bir insandı, karizmatik bir liderlik tarafı vardı, kitleleri harekete geçirebilme kabiliyetine sahipti. Buna ilaveten, o dönem Malezyasındaki tüm ırkları bir araya getirme bağlamında gelişimci bir vizyona sahipti. Bildiğiniz gibi, Malay toplumu saraya ve sultana bağlılığı ile öne çıkan bir toplum. Bu çerçevede kendini bir “ulus” olarak görmemişti hiçbir zaman, ne federal düzeyde ne de ulusal bazda. Dato Onn ülke gerçekliğindeki çok ırklı bakışı yakalayabilmişti, tıpkı Tunku Abdul Rahman gibi… Gene tıpkı Tunku gibi İngiliz okullarında okumuş ve hem Malay hem de İngiliz bakış açısına ve duruşuna sahipti. Global anlamda açık görüşlü bir insandı diyebiliriz.
Fakat Tunku saray ailesine mensup…
Doğru… Ancak öte yandan, Dato Onn da saray çevresinde yetişmiş biri. Sultanın çocukları ile birlikte oynadı, okula gitti. Tunku saraylıydı, bununla birlikte bir halk adamıydı. Halka uzak bir şahsiyet değildi. Kimi açılardan birbirleriyle çok benzeşiyorlar… Her ikisi de çoğulcu ırk toplum yapısında güvenli bir şekilde liderliklerini sergiliyorlardı. Malezya’nın başarısının bağımsızlık sürecinde farklı ırkları getirebilme kabiliyetine dayandığını düşünüyorum. Tunku bunu başardı ve onun yerinde Dato Onn olsaydı, inanıyorum ki, o da benzer bir başarı sergileyebilirdi. Bu çerçevede Dato Onn’un en önemli kusuru, inatçılığıydı. Bir kere karar verdiğinde asla kimse verdiği o karardan döndüremezdi. Bu özelliğinin o süreçte sorun oluşturduğu kanaatindeyim. Bağımsızlığını yeni elde etmiş ülkenin lideri olarak Tunku bu anlamda daha açık ve esnek bir yaklaşım sergiliyordu.
Peki, Dato Onn ile Lee Kuan Yew arasında nasıl bir ilişki olduğunu sorsam?
Dato Onn’un Lee Kuan Yew gibi otokrat bir lider olacağını düşünmüyorum. Bir keresinde babamın bana söylediği üzere, Dato Onn çevresindekilerle sürekli fikir alış verişinde bulunan ve buna önem veren bir liderdi. Sohbeti sever ve genç olsun, yaşlı olsun insanların düşüncelerini almayı önemserdi. Bu anlamda, her Perşembe akşamı Dato Onn’un evinde meclisler kurulur ve sabah 3’lere 4’lere kadar süren sohbetler yapılırdı. Dato Onn bir konuda tartışma açar ve herkesin katkıda bulunmasını isterdi. Herkes çekinmeden, serbestçe fikrini ortaya koyardı. Lee Kuan Yew’un karakterinde bu unsurların yer alabileceğini sanmıyorum. Çünkü Lee her şeyin cevabını kendisinin bildiğini düşünen bir lider…

27 Temmuz 2012 Cuma

Kuala Lumpur'da Sahte Diploma Ticareti


              27 Temmuz 2012

Bir süredir kuşkularımızda yer tutan ‘sahte diploma’ sahipleri ile kanaatlerimizi pekiştirecek yeni bir gelişmeye tanık olduk bugünlerde. Sahteciliğin akademi dünyasında yer alması genelde piligarizm adıyla bilinen kaynak eserlerin kopyalanmasıyla gündeme gelir. Bu işin manevi boyutu. Bir de maddi boyutu var ki, şu veya bu yüksek öğretim kurumundan alınan sahte belgelerin bu işe tevessül edenlerin “hayat kariyerlerindeki” merdivenleri birer birer değil, zıplayarak çıkmalarına neden olmasıyla elbette ki maddi bir boyutu var... Ancak bu şahısların geldikleri makamlar kadar, bu makamlarda “işlevselsizlikleri, başarısızlıkları” bir yana, bile isteye giriştikleri onulmaz “sahtekârlıklar” bir sapkınlık boyutunda sürer gider... Buna şahit olduğumuzdan mıdır nedir, bugün New Strait Times’da (27 Temmuz, s. 24) çıkan bir haber bu yazının kaleme alınmasına neden oldu...  Kimilerinizin zannedeceği gibi, diploma sahtekarlığı, diyelim ki, A Yüksek Öğretim Kurumu’nda bu işle meşgul kişi ve kişilerle girişilen ‘para karşılığı’ alınmış olabilir. 

Ancak Kuala Lumpur’da polisin deşifre ettiği sahketarlık, üniversite içinde değil, bizzat “piyasada” rol alan bir matbaa tarafından organize ediliyormuş. Malezya Yüksek Öğretim Kurumu’n yaptığı başvuruyu değerlendiren polis şehrin matbacılarla ünlü bir semtindeki kuruma yapılan baskında, 2003 yılından bu yana çeşitli yüksek öğretim kurumlarının diplomalarını “ücrete tabi” pazarladıkları ortaya çıkardı. Bu haberi okuduğumda, bir süre önce hatırlayacağınız üzere gündeme getirdiğim adında “İslami” kelimesinin bulunduğu uluslararası kurumun Açe’deki görevlisinin hali aklıma gelmedi değil... Bu şahısla ilgili “yolsuzluk iddialarını” araştırmak üzere Açe’ye gelen iki üst düzey yöneticinin bizimle yaptığı görüşmede, söz konusu şahsın üniversiteden atıldığını, malum kuruma çalışma başvurusunda bulunurken de sahte (fake) diploma kullandığını söylediğimizde “Yok canım, biz baktık, sahte değil” dediği aklıma geldi... Şimdi diyorum ki, acaba birileri uluslararası bir avukatlık bürosuna başvursa da, Malezya polisince Kuala Lumpur’da ortaya çıkartılan “sahte diploma düzenlenir” tabelasının asılı olduğu ticarethane ile bu ve benzeri şahısların ne gibi bir ilgisi vardır araştırılsa mı!

Sahte diploma düzenleyen bu kuruma “ticarethane” diyorum, çünkü ücretler hazırlanacak sahte evrakın niteliğine göre değişiyor. Nasıl mı? Bakın şöyle... Örneğin dört yıllık lisans programından mezuniyetinizi belgeleyen sahte diploma için 6500 Malezya Ringgit (RM), yüksek lisans için 8500 RM, Doktora için 10.500 RM talep ediyorlar. Yani aşağı yukarı iki bin Dolara bir yüksek lisans diploması sahibi olabiliyorsunuz... Aslında fiyatlar pek de yüksek değilmiş! Bugünkü koşullarda Malezya şartlarında bir sömestr  için sadece öğretim masrafının ortalama 3500 Ringgit olduğu düşünüldüğünde bunun nedeni ortaya çıkar. Son dokuz yıldır, yani 2003'den bu yana, "faaliyet gösteren" şirketin geliri de merak konusudur herhalde... Merakınızı gidereyim. Tamı tamına 5 milyon Ringgit toplanmış bu "akademik" faaliyetten.

Polisin ele geçirdiği belgeler arasında Malezya’nın VIP sınıfına mensup kişilerin de olması bu işin ne kadar talep gördüğünün ve nerelere kadar uzandığının bir göstergesi... Öyle ki, sahte diplomaların verildiği üniversiteler adı sanı duyulmasa da işe yaradığına şüphe yok. Polisin yaptığı açıklamada adı geçen üniverseteler arasında Rockhampton, Harvey International (ABD); Brook, Glastonbury (İngiltere) ve Charles Molnar (Macaristan) bulunuyor. 

Zamanında, Açe’deki kurumun başında bulunan kişi “Merkez, bağımsız ‘audit’ kurumu Ernst&Young’ı buraya göndermek istiyor. Karşı çıktım... Yoksa yanarız...” manasına gelen cümleyi sarf etmesine sebep bu durum olmasın... Belki başka "ciddi" nedenleri de vardır ne dersiniz...

Hangisine yanacaksınız... Adında ‘İslam’ kelimesini taşıyan kurumun nasıl aldatıldığına mı? Aldatan kişinin babasının fıkıhçı olmasına mı? Çalıştığı işi yüzüne gözüne bulaştırmasıyla Açelilerin çektiğine mi? Yoksa kahramanlığı kimseye bırakmayan kimi anlı şanlı STKcıların ve 'Baba'larının bu durum karşısında sus pus olmasına mı? Yeri gelmişken şunu da söylemeden geçmeyelim... Yukarıda referans edilen  kişinin Kuala Lumpur’daki meşhur üniversiteden sahte diploma aldığını ortaya koyan “atıldığına dair” belge bizzat kurumun başındaki kişiye ulaştırılmış olsa da hala gereğinin yapılmamış olması belki yukarıda soruları sormamızı bile gereksiz kılacak “derin bir ayrıntı”. Herhalde bu malum şahıs, malum üniversiteden mezun olanların geçenlerde İstanbul'da açtıkları Mezunlar Derneği'ne de aynı "fake" mezuniyet belgesiyle başvuracaktır herhalde... 

23 Temmuz 2012 Pazartesi



The Historical Basis of Aceh Socio-Economics Development  (1511-1904)

 Dr. Mehmet Özay 

Abstract

It is vital to see the connection between experiences in history and contemporary developments in almost all corners of the world.  Regions which appear as leading powers in economic developments have historically had their own particular dynamics.  In the event that the dynamics of the past uncover the true means to go forward, it will trigger the path of progress at an unexpected time, when similar conditions are met.  Taking this condition into account with regard to Aceh, we see that Aceh has been a potential candidate for the newly emerging economic development centers in Southeast Asia after the disastrous event on 26th December, 2004, pursuant to which the Memorandum of Understanding (MoU) in Helsinki was signed by the related sides on 15th August, 2005. To assess and evaluate the possibilities and opportunities that open up before Aceh Province by virtue of the MoU, the tradition of economic developments in history should be revisited and evaluated. It might be assumed that the reflections from the past will certainly enlighten the future. This article suggests that the economic development of the Sultanate of Aceh Darussalam in the past might be a starting point for all parties in Aceh Province to deduce exactly how to deal with prevailing difficulties so as to commence economic progress in the region.  It is considered that historical experiences are repetitive. The significance of Aceh was based on several diverse factors, primarily its state structure, economic activities, and geo-strategic position on the extreme northwest of Sumatra, that allowed it to be a part of the international sea trade between the east and the west between the 16th and 19th centuries. These characteristics propelled Aceh to become not only a prominent region, but also gain supremacy in global partnerships in the business of international trade.  After the peace agreement celebrations, it is the need of the hour for all social and economic sectors in Aceh Province to trigger the potentiality of their region by looking at their flourishing past.

Keywords: Aceh Sultanate, Southeast Asia, Indian Ocean, trade business.http://kutaksam.karabuk.edu.tr/index.php/ilk/article/view/14/39



22 Temmuz 2012 Pazar

Ramazan’a Beş Kala Arakan


Mehmet Özay                                                                                                              18 Temmuz 2012

Ramazan’a günler kaldı... Ramazan evlerde olağanüstü hazırlık, pazarda, markette yiyecek stoğu, alışverişte artış anlamına da gelir günümüz toplumlarında. Gün boyu tuttuğumuz ‘oruç’u, akşam ezanıyla bir başka evrene dönüştürürüz...

Doğu’sundan Batısı’na İslam toplumlarında tecrübe edilen farklı bir zaman dilimi Ramazan Arakan için ne anlam ifade eder? Ya da şöyle mi sorsak, “Bu, Arakanlıların umutla bekledikleri kaçıncı Ramazan acaba? En yakın tarihler itibarıyla 1941-2’de yaşanan sürgünle Bengaldeş sınırlarını zorlayan, 1988’in devrimci ayaklanmaları takiben başlayan kıyım nedeniyle 1991-2’de yeniden ortaya çıkan kitlesel dış göçlerin yanı sıra, daha kaçıncısının olduğunu bilemediğimiz zorunlu iç göçlere tabi tutulan, öte yandan kimi zaman bireysel  veya küçük gruplar halinde can havliyle takalarına atlayıp okyanusta “Ya Nasip, neresi olursa. Yeter ki daha fazla cefa çekmeyeceğimiz ve zulmün olmadığı bir yer olsun” temennisiyle topraklarını, vatanlarını terk eden Arakanlılar. Tüm bu zorunlu ve gönüllü göçler yetmezmiş gibi insan kanına ve canına susamış, ahlâk ve insanlığı namzetlikten çıkarmış zalim güçler kadınını, kızını “ihlâl” ederken, buna şahit olmanın acısını da yüklenirler...

Bir yanını okyanus, öte yanını Budist cunta rejimi ve milisleri sarmış bir toplumun dayanacak nesi vardır... Bu nasıl bir merhamet ve müsamaha anlayışıdır ki, Budizm denilen dinde karşılığını bulmuştur. Sosyolojik olarak dini grupların çatışmacı yönü olduğu söylenegelir... Gerçekliklere yaslanan bu yaklaşımların bitmez tükenmez örneğini Burma’da buluruz. Elbette siyasi rejimin, yani askeri cuntanın araçsallaştırdığı değerlerden en güçlüsü olarak ortaya çıktığını da görürüz Budizmin... Öte yandan, 1988’de olduğu gibi, 2007’de de meydanlarda Budist rahiplerinin de tıpkı diğer etnik unsurlarla birlikte ‘hak arayışlarına’ iştirak ettiklerini de... 1948’i, 1998’i, 2007’yi ve de nihayetinde 2010’u bir umut ışığı olarak kabul etmiş, belki de kabul etmek istemiş Arakanlılar her daim ters yüz edilmişler.

Arakan’da olan bir din savaşı mı, etnik savaş mı? Yoksa her türlü yoksunluk ve savunmasızlık içinde hayatta kalma mücadelesi veren bir halkın üzerine çullanan bir kabus mu? Her ne olursa olsun ortada bir gerçek var ki Arakanlılar hâlâ acı çekiyor. Asli topraklarında yaşamasına rağmen, “Burası senin vatanın değil”; ülkenin asli unsurlarından olmasına karşın, “Sen bizden değilsin” deniyor... Mücadele gücünü yitireli çok olmuş Arakanın, Arakanlıların...

Arakanlılar, tam bir Mühacir halinde, Ensarını beklemekte...

 “Vallahi bizim haberimiz yoktu”nun hesabını verilebilir miyiz acaba? “Biz, kimiz?” sorusuna cevap verebildiğimiz kadardır bunun cevabı da.

ULAMA TURKI DI ACEH: BABA DAUD


Dr. Mehmet Ozay*
                                                                   Kata Pendahuluan
Versi di pustaka manuscrip di Kuala Lumpur
 Meskipun sumber-sumber mengenai kelahiran dan kematiannya belum bisa terjangkau, kenyataab bahwa Baba Daud hidup antara pertengahan kedua abad ke-17 dan dekade pertama abad ke-18 adalah suatu hal yang sering dibicarakan. Nama asli Baba Daud yang lebih banyak dikenal dengan panggilan Baba Rumi adalah Baba Daud Bin Ismail bin Agha Mustafa bin Agha Ali ar-Rumi*. Salah satu leluhurnya dipercayai telah sampai ke Aceh. Dan diyakini juga bahwa ibunya berasal dari Melayu berdasarkan sandaran pada nama Baba Daud, yaitu al-Jawi.

Jika kita ambil sebagai pertimbangan, Gurunya, Syeikh Abdurrauf as-Singkili hidup antara tahun 1615-1693 dan kembali ke Aeh setelah menyempurnakan pendidikannnya di Arab pada tahun 1661[1], maka besar kemungkinan bahwa Baba Daud hidup pada pertengahan kedua abad ke-17 dan permulaan abad ke-18.

Dalam halaman perkenalan Tafsir Baizawi disebutkan bahwa Baba Daud bernama lengkap Baba Daud Bin Ismail bin Agha Mustafa bin Agha Ali ar-Rumi.[2] Referensi lainnya menyebutkan tentang keberadaan beliau sebagai murid seorang ulama terkenal, Syeikh Abdurrauf as-Singkili bernama Manzarul Ajla Martabatil A’la yang ditulis oleh Syeikh Faqih Jalaluddin, salah seorang murid dari Baba Daud sendiri.[3]

Mengenai keberadaan Baba Daud di Aceh, ada beberapa pendapat yang berbeda. Azra menyebutkan bahwa Baba Daud merupakan salah seorang tentara yang dikirim oleh pemerintahan Turki untuk melawan Portugis.[4] Berkenaan dengan hal ini, Abdullah Shagir, seorang tokoh Melayu modern, mengkritik ide tersebut dan menyajikan beberapa alternatif. Salah satunya adalah suatu kemungkinan bahwa Syeikh Ismail ar-Rumi, seorang pemimpin tariqat Qadiriyyah, yang dikirim dari Turki ke Aceh adalah ayah dari Baba Daud.[5]

Syeikh Baba Daud juga dikenal dengan panggilan Teungku Chik Di Leupu. Panggilan ini diberikan kepada Baba Daud karena ia adalah seorang pendidik di sebuah Dayah yang didirikan oleh Syeikh Abdurrauf as-Singkili dan Baba Daud sendiri di Leupu, kecamatan Banda Aceh. Syeikh Abdurrauf as-Singkili meminta Baba Daud untuk memimpin dayah tersebut. Baba Daud diakui sebagai seorang murid Abdurrauf as-Singkili yang terkemuka baik dikarnakan partisipasinya dalam mendirikan dayah di Leupu juga karena kontribusinya dalam menterjemahkan tafsir Baizawi.[6]

Disamping itu, Syeikh Abdurrauf as-Singkili memberikan al-quran yang ditulisnya dengan gaya kaligrafi istimewa untuk Baba Daud. Baba Daud kemudian memberikannya kepada Haji Yahya, generasi pemimpin dayah selanjutnya. Alquran tersebut dipegang dari generasi ke generasi. Dan Akhir-akhir ini, dikatakan bahwa tulisan tersebut berada ditangan Teungku Abdul Aziz Ujong yang menetap di Peunayong. Sesuai dengan pernyataann Ali Hasjmy bahwa ia pernah melihat langsung tulisan Syeikh Abdurrauf itu sendiri.[7] Drs. Mahmud Ika, salah seorang keturunan Syeikh Abdurrauf as-Singkili mengatakan bahwa ia memiliki satu fotokopinya dan ia juga menunjukkannya ketika penulis menemuinya.

Mengapa Baba Daud digelar sebagai Ar-Rumi
Untuk pertama-tama, terlebih dahulu kita memberikan penjelasan tentang asal kata Rum. Anatolia yang saat ini dikenal sebagai wilayah utama Turki, merupakan kawasan yang berada dibawah hegomoni kekaisaran Bizantium yang juga disebut Kekaisaran Timur Roma pada masa lalu. Masyarakat yang menduduki teritorial anatolia saat itu, di panggil sebagai orang Rum Sebelum pusat negara Saljuki dan Turki Usmani dapat menguasai wilayah ini. Oleh sebab itulah, mengapa Anatolia telah jauh dikenal sebagai daratan Rum. Disisi lain, Sumber-sumber Arab dan Persia memakai nama Rum untuk kekaisaran Bizantium dan Roma.[8]

Setelah Bangsa Turki Saljuki berhasil merobohkan Anatolia pada permulaan abad ke-13, bangsa Turki mendiami Anatolia dan kemudian masyarakat yang hidup disekitar wilayah ini mulai memanggil mereka dengan gelar Rum.[9]

Setelah Fatih Sultan Mehmed II (sang penakluk) berhasil menguasai Konstantinopel*, nama Rum mulai dipakai untuk golongan Turki. Oleh karena itu, telah menjadi suatu kebiasaan umum bangsa Turki dipanggil sebagai bangsa Rum, terutama mereka yang tinggal dikawasan Anatolia, tepatnya saat Turki Usmani berada pada puncak kekuasaan bagi seluruh dunia pada pertengahan kedua abad ke-15. kekuatan politik, ekonomi, dan budaya Turki Usmani juga mempengaruhi negara-negara Islam di dunia Melayu dan nusantara. Itulah sebabnya mengapa orang-orang Melayu memanggil Sultan Turki Usmani sebagai ‘Raja Rum’ dikarnakan keberhasilannya menaklukkan Konstantinopel.[10]

Sebagai hubungan antara Kesultanan Turki Usmani dan Kesultanan Aceh Darussalam, bangsa Turki lebih banyak datang mengunjungi Aceh dan mereka juga dipanggil dengan panggilan yang sama, tidak hanya oleh orang-orang Aceh sendiri tapi juga oleh penduduk di dunia Melayu. Azyumardi Azra mengatakan bahwa Raja Rum biasanya disebut-sebut dalam manuskrip Melayu sebagaimana yang tertulis berikut ini:“ ada narrasi istimewa yang ditransmisikan dari generasi ke generasi tentang kesultanan Rum dalam dunia Melayu. Pada masa dahulu, bangsa Arab dan Persia memiliki peran penting dalam hal penyebaran islam diwilayah ini. Bagaimanapun, tidak ditemukan informasi detail yang menyatakan Turki juga ikut ambil andil dalam periode islamisasi pada masa-masa awal.[11] (tanda petiknya berakhir dimana?)

Berdasarkan hasil penelitian kita bahwa alasan Baba Daud di sebut Ar-Rum karena leluhurnya berasal dari Anatolia, Turki. Argumen lain yang mendukung pendapat ini adalah Emperium, sebuah desa yang terletak di pusat kota Banda Aceh. Alasan pemberian nama ini diketahui Sejak adanya pengunjung pertama yang berasal dari wilayah Turki pada abad ke-16. kata Emperium terdiri dari dua kata: ‘empe’ dan ‘rium’. ‘Empe’ berarti sebuah penghormatan. Sedangkan ‘Rium’, sebagaimana yang disebutkan sebelumnya, dipakai untuk sekelompok orang yang datang dari Anatolia. Maka, kata ‘Emperium’ mulai dipakai oleh masyarakat Aceh untuk mengekspresikan penghormatan mereka pada komunitas Turki di Aceh.[12]

Baba Daud: Seorang Ulama dan Tulisannya
Baba Daud merupakan salah seorang murid dan khalifah Syeikh Abdurrauf as-Singkili yang diakui sebagai tokoh agama terkemuka dalam kehidupan sejarah Aceh. Kepentingan Baba Daud sebagai seorang Ulama besar dapat dilihat dari kontribusinya dalam mendirikan Dayah Manyang Leupue bersama-sama dengan Gurunya.[13] Disamping itu, Baba Daud juga mencurahkan jasanya dalam penulisan tafsir alquran dan tafsir Melayu pertama yang dipakai oleh as-Singkili sebagai referensi utama penulisan Tafsir Bayzawi. Buku tersebut berjudul Turjumanul al-Mustafid yang telah berperan penting dalam peningkatan pemikiran Islam didunia Melayu. Aspek menarik lainnya hádala tafsir ini pertama kali diterbitkan di Instanbul.[14]

Cetakan asli tulisannya dapat ditemukan pada salah satu cucu Baba Daud yang berkediaman di Patani yang kemudian dipindahkan kepada Syeikh Ahmad bin Muhammad Zain al-Patani. Karya tulis ini telah diterbitkan berkat bantuan Syeikh Ahmad al-Patani. Berdasarkan penuturan keturunan-keturunan Baba Daud bahwa ada beberapa karya lainnya yang dikarang oleh Baba Daud sendiri. Akan tetapi hingga kini Belum ada data-data konkrit yang dapat ditemukan. Karya tulisan tangan Baba Daud tersebut disalin kembali oleh Syeikh Daud bin Ismail al-Patani, salah satu keturunannya yang juga dikenal sebagai Tok Daud Katib. Tulisan tersebut diwasiatkan kepada sepupunya, Syeikh Ahmad al-Patani yang kemudian ditulis kembali oleh Syeikh Ahmad bin Muhammad Zain al-Patani, Syeikh Daud bin Ismail al-Patani dan Syeikh Idris bin Husein Kelantan. Edisi pertama diterbitkan di Istanbul, Mekkah, dan Mesir. Ketiga pemuka agama tersebut juga melakukan beberapa koreksi pada karya tulis asli Baba Daud.[15]  
   
Baba Daud, tak hanya mengkontribusikan hasil karya tulis gurunya, Syeikh Abdurrauf as-Singkili tapi juga menulis hasil karyanya sendiri. Salah satu tulisannya yang terkemuka adalah Risala Masailal li Ikhwanil Muhtadi yang telah dijadikan sebagai buku pedoman utama tak hanya di Aceh[16] tapi juga di Indonesia, Malaysia, Singapura, dan Thailan dimana semua negara ini dulunya saling berkomunikasi dengan menggunakan bahasa Melayu selama kurun waktu 300 tahun terakhir.[17] Buku yang ditulis dengan menggunakan bahasa Jawi dan tehnik tanya-jawab ini telah diakui sebagai salah satu cara terbaik untuk mengajarkan pengetahuan agama dasar bagi murid-murid yang tidak mengenal bahasa Arab. Buku ini juga menampilkan beberapa mata pendidikan yang berlainan seperti Akidah, Ibadah, dan lain sebagainya tanpa ada perubahan sedikitpun.[18] Disamping itu pula, ajaran-ajaran dalam tulisan Baba Daud ini telah pernah pula melingkari kegiatan kegamaan di Masailal Muhtadin telah berperan banyak dalam pembentukan karakter keagamaan murid-murid di wilayah tersebut.

Sepanjang karirnya, Baba Daud juga dikenal sebagai seorang guru dan banyak orang-orang penting yng memilih untuk menjadi muridnya. Salah satunya adalah Nayan Baghdadi, anak dari Al-Firus al-Baghdadi, pendiri Dayah Tanoh Abee.[19] Nayan Firus al-Baghdadi menjalani satu fase pendidikannya di Dayah Leupu Peunayong, sebuah dayah terkemuka di Aceh saat itu dan Baba Daud yang bergelar sebagai Teungku Chik di Leupu adalah salah satu guru pengajarnya. Setelah menyempurnakan pendidikannya disini, Baba Daud menganjurkannya untuk kembali ke Seulimeum dan mendirikan sebuah pusat kegiatan pendidikan disana.[20] Selain Nayan Firus al-Baghdadi, Syeikh Faqih Jalaluddin juga tercatat sebagai salah seorang murid Baba Daud lainnya yang popular.[21]
           
Makam Baba Daud
Saya mendapat informasi awal mengenai Baba Daud ketika datang pertama kali ke Aceh antara September hingga Desember, tahun 2005 dan menetap disana selama 3 bulan. Salah seorang teman membimbing saya untuk melihat makam seorng ulama bernama Baba Daud. Makam tersebut terletak berdekatan dengan lokasi Mesjid di Leupu, Peunayong (nama wilayah sebenarnya). Karena tempat tersebut merupakan salah satu tempat yang Hebat diterjang Tsunami, kondisi makam tersebut juga menjadi tak layak. Disekeliling makam ini, terdapat beberapa fasilitas kontruksi yang dibangun oleh LSM-LSM asing. Meskipun begitu,  lingkungan masyarakat dengan inisiatifnya sendiri memutuskan untuk meletakkan pagar disekeliling makam tersebut dengan polesan tulisan, “ Makam Ulama Aceh. Anak Murid Tgk. Syiah Kuala.” Agak jauh dari makam tersebut terdapat sebuah toko pertukangan kayu. Tampaknya kita masih dapat mengenal makam Baba Daud berkat kontribusi sebagian orang yang Belum melupakan jasa-jasanya dimasa-masa yang lalu.

Keturunannya
Tidak Diketahui apakah ada atau tidak keturunan Baba Daud yang masih hidup di Aceh saat ini. Bagaimanapun, seorang pemuka agama yang terkenal, Syeikh Daud bin Ismail al-Jawi al-Patani yang menetap di Patani, bagian selatan Thailan, diperkirakan sebagai salah seorang keturunanya. Haji Nik Wan Fatma binti Haji Wan Abdul Kadir Kelantan bin Syeikh Daud bin Ismail al-Patani (Kak Mah) yang disebut-sebut sebagai keturunannya yang lain telah menghembuskan nafasnya yang terakhir pada hari Senin, 26 Juli 1999, di Kota Baru Kelantan.[22] 


*Dosen di UTM, Malaysia.
*Ali Hasjmy menyebut nama lengkap Baba Daud dengan menambahkan Ali sebagai pengganti dari al-Jawi sebagaimana yang tertulis berikut, ”Syeikh Daud Bin Ismail bin Agha Mustafa bin Agha Ali ar-Rumi”. Lihat: Hasjmy, Ali, 59 Tahun Aceh Merdeka, Bulan Bintang, Cakarta, 1977, hlm. 117. Sedangkan versi yang diberikan oleh Azyumardi Azra adalah “Daud Al-Jawi Al-Fansuri bin İsmail bin Agha Mustafa bin Agha Ali Al-Rumi”. Lihat juga Azra, Azyumardi, Jaringan Ulama -Timur Tengah dan Kepulauan Nusantara Abad XVII dan XVIII-, Penerbit Mizan, Cetakan Pertama, 1994, hlm. 211.
[1]Hadi, Amirul, Islam and State In Sumatra  -A Study of Seventeenth Century Aceh-, Brill, 2004, hlm. 158
[2]Hamka, “Sebab Aceh Serambi Mekkah”, Seminar Sejarah Masuk Dan Berkembangnya Islam Di Aceh Dan Nusantara, s. 4; Abdullah, Shagir, Khazanah Karya, Jilid 1, 1991, hlm. 160.
[3]Abdullah, Shagir, Penyebaran Islam Dan Silsilah Ulama Sejagat Dunia Melayu, Cilt 5, Persatuan Pengkajian Khazanah Klasik Nusantara & Khazanah Fathaniyah Kuala Lumpur, 1999, hlm. 24.
[4]Azra, Azyumardi, Jaringan Ulama -Timur Tengah dan Kepulauan Nusantara Abad XVII dan XVIII, hlm. 211.
[5]Abdullah, Shagir, Penyebaran Islam Dan Silsilah Ulama Sejagat Dunia Melayu, hlm. 24-5.
[6]Azra, Azyumardi, Jaringan Ulama -Timur Tengah dan Kepulauan Nusantara Abad XVII dan XVIII, Penerbit Mizan, 4. Baskı, 1998, hlm. 211.
[7]Hasjmy, Ali, Kebudayaan Aceh Dalam Sejarah, Penerbit Beuna, Cakarta, 1983, hlm. 218.
[8]Reid, Anthony, An Indonesian Frontier -Acehnese and Other Histories of Sumatra-, Singapore University Press, Singapore, 2005, s. 69.
[9]Mersinli, Cemal, ‘Roma-Rum Kelimeleri’, TTK Belleten, V. Cilt, No. 17-18, April, 1941, Ankara, hlm. 160.
*Nama Konstantinopel diberikan sebagai nama kota karena kaisar Bizantium yang berkuasa saat itu bernama Konstantin. Nama ini merupakan nama lama kota Istanbul. Bahkan selama masa kerajaan Turki Usmani, nama ini juga dipakai oleh orang-orang Turki. Kemudian nama tersebut diubah menjadi Istanbul. Pemakaian nama Konstantinopel dapat ditemui dalam beberapa buku atau teks yang ditulis pada abad ke- 19 juga.  
[10]Azra, Azyumardi, The Transmission of Islamic Reformism To Indonesia: Networks of Middle Eastern and Malay-Indonesian ‘Ulama’ In The Seventeenth and Eighteenth Centuries, Dissertation in the School of Arts and Sciences Columbia University, 1992, hlm. 103; Göksoy, İ. Hakkı, Güneydoğu Asya’da Osmanlı-Türk Tesirleri, Fakülte Kitabevi, Isparta, 2004, hlm. 11.
[11]Azra, Azyumardi, Jaringan Ulama -Timur Tengah dan Kepulauan Nusantara Abad XVII dan XVIII, Penerbit Mizan, 4. Baskı, Bandung, 1998, hlm. 45.
[12]Özay, Mehmet, Açe Kitabı, Fide Yayınları, İstanbul, 2006, hlm. 111.
[13]Hasjmy, Ali, Kebudayaan Aceh Dalam Sejarah, Penerbit Beuna, Cakarta, 1983, hlm. 382.
[14]Abdullah, Sagir, Penyebaran Islam Dan Silsilah Ulama Sejagat Dunia Melayu, hlm. 16; Amiruddin, M. Hasbi, The Response of the Ulama Dayah -to the Modernization of Islamic Law in Aceh-, Penerbit Universiti Kebangsaan Malaysia, Bangi, 2005, hlm. 13.
[15]Abdullah, Sagir, Penyebaran Islam Dan Silsilah Ulama Sejagat Dunia Melayu, Cilt 5, Persatuan Pengkajian Khazanah Klasik Nusantara & Khazanah Fathaniyah Kuala Lumpur, 1999,  hlm. 16.
[16]Hasjmy, Ali, Bunga Rampai Revolusi dari Tanah Aceh, Bulan Bintang, Jakarta, 1978, hlm. 81.
[17]Hasjmy, Ali, Kebudayaan Aceh Dalam Sejarah, Penerbit Beuna, Cakarta, 1983, hlm. 218.
[18]Hasjmy, Ali, Kebudayaan Aceh Dalam Sejarah, s. 382; Amiruddin, The Response of the Ulama Dayah -to the Modernization of Islamic Law in Aceh-, hlm. 39.
[19]Hj. Wan Mohammad Shaghir Abdullah, Penyebaran Islam dan Silsilah Ulama Sejagat Dunia Melayu, Cilt 7, Siri Ke-8, Persatuan Pengkajian Khazanah Klasik Nusantara & Khazanah Fathaniyah, Kuala Lumpur, 1999, hlm. 2.
[20]Hasjmy, Ali, Ulama Aceh, Mujahid Pejuang Kemerdekaan dan Pembangun Tamadun Bangsa 1997, hlm. 4.
[21]Abdullah, Shagir, Penyebaran Islam&Silsilah Ulama Sejagat Dunia Melayu, Cilt 6, hlm. 41. 
[22]Abdullah, Shagir, Penyebaran Islam Dan Silsilah Ulama Sejagat Dunia Melayu, Cilt 5, hlm. 26-7.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

ASEAN’da Küresel Paylaşım


Mehmet Özay                                                                                                              12 Temmuz 2012

Dünyanın kimi bölgelerindeki ‘sıcak’ gelişmelerle, Avrupa Kıtası’ndaki ve ABD’deki ekonomik durgunluğa karşın, Güneydoğu ve Doğu Asya’nın ‘ekonomik’ gelişmişlik ve hammadde kaynaklarının görece bolluğundan ve paylaşımındaki anlaşmazlıklardan kaynaklanan çatışma riski gündemde zaman zaman yer alıyor. Avrupa’da sosyal kargaşadan bahsedilecekse bunun yegâne nedeni ekonomik istikrarsızlık olacağına kuşku yok. Öte yandan, Güneydoğu ve Doğu Asya’da olası bir anlaşmazlık ve hır-gür’ün potansiyel zenginliğin paylaşılamamasından kaynaklanacağı öngörülebilir. Öyle ki, bu paylaşım ‘savaşında’ sahnede yer olacak olanlar sadece bölge ülkeleri ile sınırlı kalmayacak...

Her ne kadar, ASEAN Genel Sekreteri Surin Pitsuwan Avrupa’ya ve ABD’ye atfen “ekonomik durgunluğun yakalarına yapıştığı bölgeler” göndermesinde bulunurken, bölgeyi benzer veya dolaylı bir krizin vurmayacağını kim garanti edebilir. Bunanla birlikte, bu iki bölgede, yani Güneydoğu ve Doğu Asya’da yaşanan hafif şiddetteki krizin orta ve uzun vadede, tıpkı Ortadoğu’dakine benzer bir sonuç doğurup doğurmayacağı sorusu cevap beklerken, bir yandan da kimi çevrelerce olası bir çatışmanın doğuracağı telafisi güç sonuçlardan önce tarafları ‘ikna’ya dair girişimler yok değil.

Tüm bu ihtimaller gölgesinde Güney Çin Denizi’nde yaşanan kıta sahanlığı problemi bugünlerde ASEAN özelinde yeniden gündemde. Dün, yani 11 Temmuz Perşembe günü Kamboçya’nın başkenti Phnom Penh’de yapılan 45. ASEAN Dış İşleri Bakanları toplantısında söz konusu sulardaki gerginliğe çözüm arayışları gündeme geldi. Güney Çin Denizi’ndeki sorunun ASEAN’ın ilgilendirmesinin en önemli yanı, Taiwan’ın dışında soruna taraf olan Brunei, Malezya, Filipinler ve Vietnam’ın ASEAN’a üye ülkeler olmasıyla alâkalı. Taraf ülkeler dikkate alındığında, aslında sorunun Çin’in teritoryal genişleme stratejisiyle sınırlı olmadığı, aksine, yukarıda zikredilen ve ASEAN içinde ‘birlik’ teşkil eden ülkeler nezdinde de gizliden gizliye problemin varlığı hissediliyor. 

Aslında sınır anlaşmazlıkları deniz kıta sahanlığı ile bitmiyor. Bu bağlamda, Tayland-Myanmar arasında yaşanan savaşlar, yakın geçmişte Tayland ve Kamboçya arasında gündeme gelen sınır çatışması ile Malezya ve Endonezya’nın mütemadiyen nükseden dalaşları hatırlanabilir. Ancak Güney Çin Denizi’deki sorunun küresel çapta önem kazanmasının ardında, ABD’nin ve de dolaylı olarak Avrupa Birliği’nin bölge ülkeleri nezdindeki çıkar ilişkilerinin baskın rol oynadığı görülüyor. Bir yandan Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki sorunu ASEAN ile görüşmek yerine, tekil ülkeler nezdinde yaklaşımları tercih etmesi sorunun bölgesel ve küresel bağlamda ele alınmasının önünü tıkayacağı düşünülebilir. Bununla birlikte, ABD’nin de bir karşı hareket olarak, aslında II. Dünya Savaşı’ndan sonra ve “Vietnam” bağlamında başlayan bir sürecin uzantısı olarak bölge ülkeleriyle tekil ilişkileri uzunulmamalı. Örneğin, malum ‘adalar’ krizi nüksetmesiyle Filipinler’le ortak deniz tatbikatı kadar, Tayland, Singapur ve Vietnam’la yenilediği ilişkilerde bölge üzerinde siyasi ve askeri stratejilerini ASEAN dışında geliştirmeye matuf girişimler olarak değerlendirilmelidir. Sorunun siyasi çözümünde Vietnam ve Filipinler yönetimlerinin sunmaya çalışacakları “konsensüs taslağının” ABD’den bağımsız kaleme dökülmeyeceğini tahmin etmek güç değil.  Öte yandan,  ASEAN’a üye yukarıda adı geçen ülkelerin bu ‘adalar’ sorununu kendi içlerinde çözüp çözemeyecekleri ise şimdilik meçhul.

Kamboçya’daki ASEAN toplantısından yaklaşık bir hafta (7-8 Temmuz) önce Beijing Tsinghua Üniversitesi’nde Dünya Barış Forumu toplantısı düzenlendi. Önemli ülkelerin eski başbakanları ve dışişleri bakanlarının katıldığı ve Çin Devlet Başkan Yardımcısı Xi Jinping’in açılışını yaptığı “Barış-Güvenlik ve İşbirliği” konulu iki günlük forumda Asya-Pasifik Bölgesi de kaçınılmaz olarak yer aldı. Xi Jinping, bölgesel güvenlik konusuna eğilirken tüm ülkelerin işbirliği ve sorumluluk bilinciyle hareket etmesine vurgu yaptı. Çin’in, böylesi üst düzey bir toplantıya ilk defa sahne olması dikkat çekici. Tiannenman ‘baskını’ hafızalarda netliğini korurken, Hong Kong siyasetine nüfuz girişimlerinde bulunan, henüz birkaç yıl öncesinde Urumçi’deki katliam gerçekleştiren ve halkının demokratik taleplerini ‘sert’ karşılık veren Çin gibi insan hakları konusunda şaibeli bir ülkede böylesi bir dünya barış forumunun gerçekleştirilmesi oldukça ilginç. Elbette böylesi toplantıların ‘stratejik’ öneminden bahsedilemeyeceği söylenemez. Tüm bu ‘zulümlerinin’ farkında olan Çin yönetimi, dünya ile kurduğu ilişkilere yeni boyut kazandırma adına benzer süreçleri gündeme getirmekte tereddüt etmeyecektir. Öte yandan, bu husus, toplantıya katılan Malezya eski Başbakanı Abdullah Ahmad Badawi’nin konuşmasında dolaylı olarak gündeme geldi. Badawi, Çin’in ekonomi ve siyasette küresel bir güç teşkil ederken, bunun getirdiği bir sorumluluğun dünya barışına yapıcı bir katkı olarak yansımasının göz ardı edilemeyeceğini ve böyle bir beklentinin olduğunu ifade etti.

Birbiriyle oldukça bağlantılı bu iki girişimin salt Güneydoğu ve Doğu Asya ülkelerinin katılımına konu olmadığını da hatırlatalım. Kanada’dan Avustralya’ya, Rusya’dan Japonya’ya, ABD’den Avrupa Birliği’ne değin dünyanın ana-arter ülke ve bölgelerinden katılımlarla neredeyse dünya kongresi şeklinde geçen ASEAN Dış İşleri toplantısı daha çok, ASEAN ve ilgili ülkeler ekonomik işbirlikleri konseylerinin toplantıları ile Mekong-Hindistan Ekonomik Koridoru oluşturulması şeklinde somutlaşan ülkeler ve bölgesel arası ekonomik ve siyasi işbirliğiyle, çok-uluslu şirketlerin mallarını 600 milyon nüfuslu ASEAN içinde ve özellikle de son dönemin gözde kalkınma hamlesine namzet Hind-Çini’ne veya Mekong Havzası’nda altyapı çalışmalarına odaklanırken, özellikle Çin’den, Myanmar’a, Filipinler’den Tayland’da değin bölge ülkelerindeki temel insan hakları, Müslüman unsurların maruz kaldığı ayrımcılık ve şiddet, etnik azınlıklar meselesi, gelir dağılımındaki eşitsizlikler vb. konular üzerinde durulmayı bekliyor.


http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=218346

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Katalog Naskah Pustaka Ali Hasjmy Aceh

Dr. Mehmet Özay[1]


Wilayah Aceh merupakan wilayah yang memiliki fungsi penting bagi dakwah islamiah di Asia Tenggara. Aceh telah cukup dikenal oleh para ilmuan terutama para ahli sejarah terutama tentang manuskrip-manuskrip Aceh yang tersimpan dalam berbagai perpustakaan di Propinsi.

Gempa bumi dan tsunami yang terjadi pada tanggal 26 Desember 2004 tidak hanya menyebabkan ribuan orang meninggal tetapi juga menghilangkan manuskrip-manuskrip dan dokumen-dokumen yang bernilai sejarah. Dikarnakan peristiwa bencana alam tersebut, dua dari lima pustaka-pustaka di Banda Aceh nyaris luluh-lantak seluruhnya. Lebih jauh lagi, keluarga-keluarga tertentu yang menyimpan beberapa dokumen penting, buku-buku, data-data keturunan sejarah, dan lainnya, juga telah kehilangan sumber-sumber generasinya.

Yayasan dan perpustakaan pribadi Prof. Dr. Ali Hasjmy adalah salah satu pustaka Aceh yang terhindar dari musibah bencana alam gempa bumi dan Tsunami tersebut, meski ada beberapa dokumen ikut hilang. Walaupun Aceh telah sekian lama menyimpan begitu banyak Manuskrip-manuskrip namun situasi Aceh yang terus berada dalam konflik  menyebabkan para Ilmuan tak mampu berkunjung dan mengadakan penelitian di perpustakan-perpustakaan tersebut.

Pasca bencana, Dr. Oman Fathurrahman, seorang peneliti dari Indonesia, datang dan mengadakan suatu pengamatan. Beliau menyadari bahwa dua Sumber data dan infomasi Yang ada di Aceh telah tersapu oleh gelombang tsunami. Selama masa kunjungan saya ke Jakarta-Aceh saya telah bertemu dengan beliau untuk beberapa kali. Dan beliau menyebutkan tentang kedua proyek perpustakaan Dayah Tanoh Abee dan Prof. Dr. Ali Hasjmy yang akan dijalankan. Dikarnakan kondisi infrastruktur perpustakaan Ali Hasjmy relatif baik, tim peneliti Dr. Omar Fathurrahman kemudian memutuskan untuk memulai penelitiannya dari sini. Keberadaan Manuskrip merupakan sesuatu yang sangat penting tidak hanya untuk sejarah Aceh tapi juga untuk proses islamisasi di seluruh Asia Tenggara. Berangkat dari kesadaran ini, Dr. Fathurrahman mulai bekerja keras bersama dengan tim yang jumlahnya hampir mencapai 20 orang di perpustakaan Ali Hajmy. Dan diharapkan Dengan adanya buku dokumentasi berharga ini akan dapat mempermudah para peneliti baik dari nasional maupun internasional untuk menjangkau seluruh sumber yang diperlukan.

Dr. Fathurrahman, menginformasikan hal ini kepada beberapa ilmuwan dari Universitas Tokyo yang pernah menjalin kerjasama dengan beliau dan merekapun memberikan respon positif. Dr. Yumi Sugahara adalah salah satu peneliti dari universitas Tokyo yang juga berkesempatan untuk saya wawancarai mengungkapkan bahwa betapa beliau gembira ketika Dr. Fathurrahman membagi proyeknya dan mereka lansung menyanggupi untuk berpartisipasi setelah sebelumya kerjasama yang pernah terjalin antara keduanya berjalan dengan sukses. Keputusan untuk segera berada di Acehpun diambil.

Sebagai hasil penelitian pertama, tim tersebut telah  mengkatalogisasikan 232 buah manuskrip yang tertulis dalam bahasa Arab, Jawi, dan Bahasa Aceh yang terdapat dalam perpustakaan tersebut. Data-data penelitian ini kemudian diterbitkan sebanyak 500 kopi pada awal tahun 2007 dengan bantuan dari Universitas Tokyo dan ikut dipamerkan dalam konferensi internasional pertama di Aceh yang disampaikan oleh Dr. Yumi Sugahara.  Buku ini disusun oleh Dr. Oman Fathurrahman dan Munawar Holil dengan judul Katalog Naskah Ali Hasjmy Aceh -Catalogue of Aceh Manuscripts: Ali Hasjmy Collection

Dengan Katalog ini, memungkinkan sekali bagi kita untuk mendapatkan informasi tentang Bahasa, Topik, dan jumlah manuskrip dalam setiap topik. Berkaitan dengan hal ini, kedua jenis topik dan bahasa yang dipakai dalam manuskrip tersebut diperkirakan akan mampu menarik minat para peneliti sejarah untuk meneliti tentang Sejarah Islam dan perkembangannya di Asia Tenggara.

Katalog tertulis diatas memiliki 304 halaman dengan topik-topik sebagai berikut:
Quran, Hadis, Tafsir, Tauhid, Fıqih, Tasawwuf, Tata Bahasa Arab, Zikir and Doa, Hikayat dan lain-lain.

Total jumlah teks adalah 314 teks yang dikatagorikan berdasarkan jumlah topiknya seperti tertera di bawah ini:

Quran: 23 teks                               (kode Q)
Hadis: 7 teks                                  (kode HD)
Tafsir: 7 teks                                  (kode TF)
Tauhid: 41 teks                             (kode TH)
Fiqih: 74 teks                                 (kode FK)
Tasawwuf: 47 teks                         (kode TS)
Tata Bahasa Arab: 50 teks            (kode TB)
Zikir and Doa: 22 teks                  (kode ZD)
Hikayat: 15 teks                            (kode HK)
Lain-lain: 28 teks                          (kode LL)

Daftar tertulis diatas kita bisa melihat bahwa katalog tersebut membahas topik yang berbeda-beda. Lebih jauh lagi, Katagori ‘lain-lain’ memiliki topik yang bervariasi seperti; Astronomi, kedokteran, etik, tafsir mimpi, dan tingkatan akhlak Rasulullah Saw.

Berikut persenan Teks-teks manuskrip yang ditulis berdasarkan bahasanya :

Bahasa Arab                                  : 45%
Bahasa Aceh                                 : 10%
Bahasa Melayu dan Arab               : 45% 

Sebagaimana terlihat diatas, mayoritas teks-teks ditulis dengan dalam bahasa Arab. Ini menunjukkan bahwa bahasa Arab saat itu digunakan sebagai bahasa pendidikan islam selama ratusan tahun.

Manuskrip ini juga mengkatagorikan setiap topiknya berdasarkan koleksi totalnya seperti tersebut dibawah ini:

Quran                                : 7%
Hadis                                 : 2%
Tafsir                                 : 2%
Tauhid                               : 14%
Fıqih                                  : 24%
Tasawwuf                         : 15%
Tata Bahasa Arab              : 16%
Zikir and Doa                    : 7%
Hikayat                             : 5%
Lain-lain                            : 9%

Diantara semua topik tertera diatas, Fiqih adalah salah satu yang banyak dibicarakan. Sedangkan Tata Bahasa Arab  dan Tasawwuf yang dikenal memiliki peran berarti, khususnya, dalam proses penyebaran islam di Asia Tenggara berada pada urutan ke-dua. Ketinggian Jumlah manuskrip tasawwuf dalam buku ini dapat dikatakan normal, karena selama periode penyebaran islam Tasawwuf merupakan sebuah tendensi dalam pusat peradaban Islam.

Contohnya: Abu Hamid Al-Gazzali, (w. 1111), İbni Arabi (w. 1240), al-Gailani (1166), Najamuddin al-Kubra (Najm al-Din) (d.1221) (pemimpin tarikat kubrawiyah di Timur Tengah dan Afrika Utara)dan Abu Hasan al-Şadhili (d. 1258) (pemimpin tarikat Syadziliyah di Afrika).





Katalog ini memiliki beberapa petunjuk yang signifikan untuk mengadakan penelitian tentang dayah di Aceh. Sampai hari ini hanya ada beberapa karya yang berkenaan dengan Dayah, salah satunya adalah karangan James Siegel, the Rope of God. Tapi buku ini dibuat berdasarkan periode waktu tertentu yaitu katakanlah hanya pada perduaan abad ke-18 sampai pada permulaaan abad ke-20. Sedangkan keberadaan Dayah itu sendiri telah ada setelah abad pertama hijriyah dimana islam pertama kali menyentuh wilayah Aceh. Dayah Cot Kala[2] misalnya telah tercatat sebagai dayah pertama yang ada dimuka bumi Aceh ini. Namun hingga saat ini, kurikulum dan pendidikan yang dipelajari dalam institusi dayah tersebut belum diketahui dengan jelas[3]. Oleh karna itu, katalog Ali Hasjmy dapat dijadikan salah satu referensi yang sesuai untuk membantu terlaksananya berbagai penelitian dalam berbagai bidang.
     
Oman Fathurrahman; Munawar Holil, Katalog Naskah Pustaka Ali Hasjmy Aceh, 21st Century Centre of Excellence Programme, Pusat Dokumentasi dan Penelitian Wilayah Transkultural Penilitian Universitas Asing Tokyo, 2007.

Editor: Oman Fathurrahman-Munawar Holil
p. 304
Dipublikasikan oleh: 21st century Centre of Excellence Programme
Pusat Dokumentasi dan penelitian wilayah transkultural 
Penelitian Universitas Asing Tokyo


[1] Dosen di UTM Malaysia.
[2] Razi, Syahbuddin, “Dayah Cot Kala”, in Seminar Sejarah Masuk dan Berkembangnya Islam di Aceh dan Nusantara, Di Aceh Timur- 25-30 September 1980, p. 1.
[3] Amiruddin, M. Hasbi, 2005, The Response of the Ulama Dayah to the Modernization of Islamic Law in Aceh, Penerbit Universitas Kebangsaan Malaysia, p. 34.