17 Mart 2012 Cumartesi

Seçimlere Çeyrek Kala: Singapur Manzarası


Mehmet Özay                                                                                                           5 Mayıs 2011

Bu yazımızda Singapur’a ışık tutmaya devam edelim. 7 Mayıs genel seçimleri yaklaşırken, siyasi atmosfer kızışmakla birlikte, Singapur’da günmede Osame Bin Laden’le ilgili gelişme damgasını vurdu. Herkesin seçimlere odaklandığı son bir haftada ortaya çıkan bu son dakika gelişme, bir an için dikkatleri seçim faaliyetleri yerine güvenliğe terk etse de, sıradan Singapur’lu için Cumartesi günü yapılacak seçimler önemini koruyor.

Güneydoğu Asya’nın kalkınmışlık statüsüne sahip biricik ülkesi Singapur’daki seçimleri yakından izleme şansını bulmak bize ayrıcalıklı bir statü kazandırmasa da, önemli bir tecrübe olduğuna kuşku yok. Sokaktaki insanın düşünceleri, Malay ve Arap kökenli Müslüman azınlığa mensup bireylerin beklentileri, birbuçuk milyona yaklaşan göçmen kitlesi vs. vs. “Aman canım Singapur’da seçim olsa ne olur olmasa ne olur” demeyin. Siz siz olun, Singapur denilince, öyle uzaktan kalkınmış, sorunsuz bir ülke manzarası yanılsamalarına kanmayın. İnsanın olduğu her yerde gücün depreşmesinin kaçınılmazlığı Singapur’da da kendini hissettiriyor. Üstüne üstlük refahın getirdiği sorunlarla baş etmek ise bir başka “dilemma” kalkınmış ülkeler ve de elbette Singapur yönetimi için. Kaldı ki, refahın toplam beş milyonu aşkın nüfusu ile tüm Singapur’u kapsadığını düşünmek ise bir başka yanılgı. Budist-Konfüsyüsçü kökenlerden gelen, yaşanan kültürel kırılmalarda geçmişi unutan veya reddeden, varlık kavgasında bir adım öne çıktığında “varoluş” problemi ile yüzleşen Çin kökenli Singapurlular, refahlarının manevi hazzını tatmak için soluğu Katolik ve Protestan kiliselerinde alırken, gündelik yaşamın içinde yapılması zorunlu “pis” işleri yapacak kitlelere ihtiyaç nedeniyle her nevinden Asyalı göçmenlere -elbette belli kriterlerle- kapısını açan ve buBiz Türkler için Singapur, zenginliği ile tanınan bir şehir devleti ve Güneydoğu Asya seyahatlerimizin aktarma organı olmasının dışında ne anlam ifade ediyor? sorusunun cevabını bir nebze olsun bu yazıda ortaya koymaya çalışalım. Singapur’un sadece komşu ülkelerinde değil, aynı zamanda, dünyanın başta Batılı ülke yönetimleri olmak üzere pek çok ülke tarafından gıpta ile bakıldığını belirtelim. Singapur’un bu yükselişinin sırrı nedir? Ekonomik verilere bakılarak ne de olsa bir şehir devleti, giderleri az, gelirleri fazla denilerek ya da İngiliz sermayesi olmasaydı böyle bir gelişme sergilenemezdi görüşü ileri sürülebilir. Singapur’u bugünkü gelişmişlik düzeyinin temelinde çeşitli unsurları birarada değerlendirmek gerekir.

Singapur’u her ziyaretimde Ortaçağlardaki ünlü şehir devletlerini hayal ederim. Malezya’yı Cohor Eyaleti sahilinde Singapur Adası’na bağlayan ve Cohor Nehri üzerinde yükselen Causeway’ın öte yakasında yükselen yemyeşil görüntüye apartman blokları ve endüstri merkezleri eklemlenir. Sağlı sollu ormanlık alanlarla kaplı otoban boyunca şehre doğru ilerledikçe şehir kendini yavaş yavaş açar ve bir anlamda yarım saatlik mesafede büyük bir evrime tanık olursunuz. Adaya bir ucundan girip öteki ucunda, abartısız dünyanın dört bir tarafından gelen dev kargo gemilerinden yüklenen-boşaltılan binlerce konteynırın kapladığı Keppel limanının yükseldiği mevkide bir metropolitan bir şehirle yüzleşirsiniz. Geniş yollarını çevreleyen devasa gökdelenler, ulusaşırı şirketlerin mümessillikleri, Asya’nın çeşitli toplumlarının birarada görebileceğiniz mekânları, bilime ve araştırmaya verdiği önemin göstergesi olarak üniversite ve kütüphanelerinin zenginliği vs. vs. 

Bu gelişmiş ülkenin hiç derdi yok mu diye sormak gerekir. Elbette sorunsuz devlet ve bölge olmadığı gibi Singapur’da da “sorunlar yumağı” denmese de kimi huzursuzluklardan bahsetmek mümkün. Temelde bu hususların bazıları kalkınmış ülkelerin bir süredir yüzleşmeye başladıkları sorunlarla örtüşüyor. Yani yaşlı nüfusun artışı ve bu nüfusun “özel” giderlerinin ülke bütçesine maliyeti; nüfus oranının -özellikle de Çin nüfusu açısından söylemek gerekiyor- azalma göstermesi; yaşam maliyetinin yüksekliği gibi konular başta geliyor. Ülkenin onulmaz yaralarının bir diğeri ise çoğulcu etnik yapı. Kimi açılardan zenginlik olarak da kabul edilebilecek bu özellik, yüzyılları aşmasına rağmen halen ülkenin arzu edilir bir “ulus” statüsüne taşınmasının önündeki engeli teşkil ediyor. Çinlilerin %74’nü, Malayların %13’nü ve geri kalanını Hintliler, Avrasyalılar ile Avrupalıların oluşturduğu nüfus yapısı “yönetimin” yumuşak karnı olmaya devam ediyor. Ülkeyi güvenli bir coğrafyada olmadığını her fırsatta vurgulayan yöneticiler tedbir olarak, bütçenin yüzde beş ilâ altılık bölümünü güvenliğe ayırırken, her genç erkeğin iki yıl süren askerlik hizmeti ile olası bir “huzursuzluğa” karşı tetikte bekliyorlar. İşte bu tam da Singapur’un Güneydoğu Asya’nın İsrail’i olduğu tespitiyle örtüştüğü nokta (Barr 2009: 84).

Ülkede yaşayan üçbuçuk milyona yaklaşan “asli” vatandaşların ulusal bir kimlik etrafında birleştiklerini söylemek güç. Bu kültürel ve politik gerçekliğin ötesinde Singapurlunun karşılaştığı sorunlar nedir diye sorulduğunda öncelikle yaşam maliyetinin yüksekliği geldiği görülür. Sosyal bir problem halini alan bu olgu, aynı zamanda, rekor büyüme hızları yakalayan Singapur’da paranın hangi ellerde toplandığı ya da toplanmadığını da ortaya koyuyor. Öte yandan, henüz her ne kadar can sıkıcı bir hâl almasa da sosyo-kültürel bağlamda yaşanan soruna da göz atmakta fayda var. Sayıları birbuçuk milyona yaklaşan göçmen nüfus ülkenin her türlü alt yapı ve hizmet sektöründe iş gücü olarak var olurken, aynı zamanda, Çinli-Singapurlular ile kültürel farklılıkların da giderek zamanla kamusal alanda yüzleşmesine yol açıyor. Bu durum, bir süre sonra Singapur gibi Asya’nın tüm renklerini bağrında taşıyan bir şehir devletinde yabancı düşmanlığı olgusunu “hortlatır” mı bilinmez ancak, gelişmeler iktidarı elinde tutan PAP’ın işinin giderek hiç de kolay olmadığını ortaya koyuyor. Özellikle son beş yılda görülen dış göç artışı Singapurlu gençleri işsizlikle yüzyüze bırakırken, bunun faturası köklü bir değişikliğe yol açması pek muhtemel gözükmese de iktidar partisi PAP’a çıkacak. Yaşam maliyetinin son derece yüksek olduğu Singapur gibi bir ülkede Singapurluların işsizliği tecrübe etmeye başlamaları, giderek çok daha yakıcı bir şekilde kendini hissettiriyor. Tam da burada göçmen olgusuna küçük ancak önemli bir ekleme yapalım. Singapur’un çevre ülkeler kadar, Hindistan gibi görece uzak Asya ülkelerinden aldığı göçmenler nitelikli işlere talip olmaları ile Singapurlu gençlerin bir adım önüne geçiyorlar. İşte Singapurlu işsizlerin hazmedemediği de tastamam bu. Öte yandan, ülkenin gelişmişlik düzeyi, genç bireyleri dünyeviliğin kucağında tüketim ekonomisine çekerken, bundan asgari hazzı alamayan toplumsal kesimlerde huzursuzluk varoluş problemine dönüşüveriyor. İstatistiklerde Singapur’da işsizlik olmadığı vurgulanagelse de, bugünlerin meşhur konuları arasında başı çeken ‘blog’larda genç insanlar işsizlikten yakınıyor ve yönetime ateş püskürüyor. Bunlardan bir örnek vererek ne demek istediğimi daha aşikâr kılayım. Bir yerel bankada sıradan bir iş için başvuran Singapurlu genç üç aşamalı eleme yöntemine tabi olduktan sonra –yazılı sınav, mülâkat ve uygulama- eleniyor. Bu iş için yarıştığı insanların bir bölümü Filipinliler, kendisiyle mülâkat yapan üst düzey memur da Filipinli. Tabii sonunda gencin yüzü gülmüyor. Sadece büro işleri değil, özellikle inşaat sektörü ve teknisyenlik gibi özel yetenek ve birikim isteyen işlerde de yabancı unsurların hakimiyeti göze çarpıyor. Cohor Bahru’da yaşayan Çinli, Hintli ve bir miktar da Müslüman Malayın oluşturduğu binlerce insanın her sabah saat beşte kalkıp yollara düştüğüne ve bir ülkeden diğerine geçtiğine tanık olursanız işsiz Singapurluların ne kaybettiklerini anlayabilirsiniz. Senior Minister Lee Kuan Yew’in “Efendim bizimkiler bu işlerde çalışmak istemiyorlar” dediğine bakılabilir elbette. Ancak, işin perde arkasında, yerli işçi ile yabancı işçinin maliyetlerini hesap eden işveren olduğu hesaba katılmadığı dikkat çekiyor. İşte bu nedenledir ki, işsiz Singapurlular “sahipsiz” olduklarını düşünüyorlar ve bunu giderek yüksek sesle dile getirme gereği duyuyorlar. Bu kitle içinde bulundukları hiç de iç acıcı olmayan bu durumu “birinci sınıf ülkede üçüncü sınıf yaşam süren yerliler” olarak tanımlamakta hiç de haksız değiller. İşte böylesi kalkınmış ülke sendromu yaşayan Singapurluların bir bölümü de “az olsun, bizim olsun” mantığını işleme koymaktan geri kalmıyorlar.

Yaşam maliyetinin yüksek olduğu böylesi bir toplumda büyük çoğunluk denmese de, bu gelişmelerden etkilenen kesim azımsanmayacak bir kitleyi oluşturuyor. Bu kitlein ne pahasına, PAP’la elli yıl geçirdikleri ise derinlemesine araştırılması gereken bir konu. Bir yandan çocuklarının eğitim masrafları, öte yandan araç ve özellikle de konut kredilerini ödeme uğraşı içerisindeki sıradan Singapurlu için Malezya’nın Cohor Eyaleti bir kaçış noktası özelliği gösteriyor. Özellikle hafta sonları iki ülkeyi birbirine bağlayan iki köprüden biri ve de çoğunlukla kullanılan Causeway’de trafik yoğunluğu had safhaya çıksa da, Cohor’daki alışveriş ve eğlence çılgınlıklarının yaşandığı vahalarda kendilerini kaybeden Singapurlular buna katlanabiliyor. Dönüşte de  araçlarının bagajlarını envai tür gıda ürünleriyle hem de çok daha ucuza dolduran Singapurlular mutlu bir şekilde dev apartman bloklarında kendilerine ayrılan kare “kulübelerine” dönüyorlar.

İşçi Partisi Lee’ye Karşı 

7 Mayıs’ta yapılacak olan genel seçimlere yedi siyasi parti katılacağını daha önce dile getirmiştik. Söz konusu partiler arasında öne çıkanı ise İşçi Partisi. Bu partinin bir özelliği de, şu anki başkanı Low Thia Kiang’ın babasının zamanında Lee Kuan Yew’e muhalefetinden ötürü hapis yatması ve akabinde Malezya’da sürgünde diyebileceğimiz bir süreçte hayatını kaybetmesi. Yani, mücadelenin aile boyutunu günümüzde oğlu sürdürüyor dersek yanılmış olmayız.. Lee Kuan Yew de boş durmuyor elbette. Lee dişiyle, tırnağıyla oluşturduğu bir sistemle oynayacak, dönüştürecek mihraklara işaret ederek halkı uyarıyor. Seçmenlere modern Singapur’un “altını oyacak” partilere oy vermemeleri uyarısını tekrarlıyor. Yoksa olacaklardan doğrudan sorumlu olacaklarını ve ellerinde ne varsa yitirecekleri minvalinde tehditvâri söylemi -muhalefetin ifadesiyle- Singapur siyasi tarihinde sergilediği siyasi taktiği devam ettirerek bir anlamda tarihi tekerrür ettiriyor. Lee’nin açıklamalarda dine ve milliyetçiliğe vurgu yok, tastamam kalkınma endeksli bir yapılanmanın ve zorluklarla elde edilen zenginliğin kaybı ile PAP’ın koruyuculuğu arasında doğrudan paralellik kurarak Batılıların eleştirdikleri bir “demokrasi” oyunu oynuyor. Yani, vurgusu tastamam Singapurluların sahip oldukları maddiyata. Bankadaki hesapları, evleri-arabaları, sahip oldukları işleri ve tüm bu maddi unsurları dile getirirken, bu  maddiyat içerisinde gelecek nesil kaygısını ne denli yaşadıkları şüpheli olsa da, seçmenlere çocuklarının geleceğini kaybetmemeleri uyarısında bulunuyor.

Ülkenin Malay Müslümanlarıyla ilgili bazı hususları gündeme getirmekte yarar var. Sürekli az gelişmiş ve gelişmekte olan ve genelde Afrika, Ortadoğu ve Asya’daki Müslüman kitlelerin sorunları ile hemhâl olurken, Singapur gibi ultra-gelişmiş bir beldede Müslümanların sıkıntısı olur mu demeyin sakın! Ülkede siyasi partilerin etnik çoğulculuğu zorunlu kılan yasalar nedeniyle Müslümanlar tek başlarına parti kuramıyorlar. Çeşitli eğilimleri içinde barındıran Müslüman kitleden kimi simalar iktidar partisi PAP’da yer alıyor. Bunlar arasında Bakanlık mevkiine kadar yükselmiş olan Yakup İbrahim, Abdullah Tarmugi, Zulkifli önde gelenleri. Bu isimler, aynı zamanda, Malay Müslümanlar arasında Yeni Malay (New Malayu) akımının önderleri olarak dikkat çekiyor. Yani geleneksel anlayış yerine, içinde bulundukları şartlara bir nevi adaptasyon ile varlıklarını sürdürüyorlar. Bu isimlere yeni katılımlar görmek mümkün. Cumartesi günü yapılacak seçimlerde, aralarında daha önce bayanların da olduğunu ifade ettiğimiz, bazı Müslüman kökenli adaylar da yarışacak. Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı Geyland, Arap Street, Al-Junied gibi yeleşim yerlerinde oyların tek bir partiye gittiğini söylemek zor. Bu anlamda Müslümanların bir açmazda olduğunu ileri sürmek bile mümkün. Merak ettiğiniz konuya gelelim isterseniz. Başörtüsü...  Resmi kurumlarda başörtüsü yasağı mevcut. Müslümanlar güvenlikle ilgili devlet kadrolarına alınmıyor. Öte yandan eğitim konusunda Müslüman toplumun sıkıntıları mevcut. Medreselerde Milli Eğitim Bakanlığı marifetiyle seküler içerikli dersler zorunluluk taşıyor. Öte yandan, kız öğrencilerin okullarda başörtülü devamları da mümkün değil. Camiler de ise yüksek sesle ezan okumaya kısıtlama getirildiği biliniyor. Bu sorunların mevcudiyeti Lee’nin henüz yeni yayınlanan anı kitabının çeşitli bölümlerinde Singapur’daki Müslüman toplumla ilgili olumsuzlayıcı görüşlerini dikkate aldığımızda sürpriz olmuyor. Lee, örneğin, Müslümanların Singapur toplumu içinde entegre olmamasından yakınıyor (Kwang vd. 2011: 228). Görüştüğümüz Singapurlu Malaylar yakın geçmişte Müslümanların yaşadığı bir mahallenin, yukarıda Lee’nin kaygısını gidermeye matuf olarak yürürlüğe konulan bir uygulamanın sonucu ve “yeniden yapılandırma projesi” bahanesi ile yıkıldığını ve Müslüman kitlenin çeşitli yerleşim yerlerine dağılmak zorunda kaldıklarını vurguluyorlar. Bir postmodern böl/yönet taktiği...

Yedi partili seçim yarışının büyük bir süpriz olmadıkça PAP’ın öncülüğünde biteceği kesin. Ancak muhalefetin temel hedefi, parlamentodaki sayısını artırmak. Koalisyon çabaları yok mu türünden sorularınızı duyar gibiyim. Şu ana kadar muhalefet bloğunda böylesi bir siyasi taktiği gündeme getiren olmadı. Bunun bazı temel nedenleri var. modern dönemin işçi, liberal, demokrat, muhafazakâr renklerine bürünen siyasi eğilimlerinin ötesinde tarihsel olarak Çin nüfusunun kendi içerisinde etnik farklılıklardan ötürü birlik olamayışını zikredebiliriz.

Singapur ekonomisine can katan unsurlardan biri hiç kuşku yok ki, turizm. Küçük bir ada üzerine yerleşmiş ve de tarihi varlıkları konusunda son derece kısır olsa da, ticaret ve gümrüklerden elde ettiği gelirleri uygun turizm yatırımları şeklinde yeniden üretim biçimine dönüştürmeyi başarmış olan Singapur yönetimi özellikle Avustralya, Yeni Zelanda başta olmak üzere Avrupa, Japonya gibi gelişmiş ülkelerin orta-üst tabakalarına hitap edecek envai türden eğlence sektörünü çeşitlendirmeyi biliyor. Singapurlu muhafazakâr kitle olarak adlandırılabilecek Müslüman Malay, Katolik ve Protestan Hıristiyan kitlelerin tepkilerini çekse de giderek artan sayıda “casino” türü eğlence merkezi adanın çeşitli bölgelerinde yerini alıyor. PAP yöneticileri ise, muhalefetin baskısına rağmen, “kumarhane endüstrisi” olarak adlandırdıkları bu yapılanmaya geçit vermeye devam etmekle kalmıyorlar, Singapur’a büyük hizmetleri geçmesinden ötürü de büyük haz duyuyorlar. Böylesi bir turizm anlayışı çok çeşitli yönleri ile iş hayatına “renk” katmakta ve ülkeye önemli bir girdi sağlamakta. Bu politika muhalefet tarafından PAP’ın ahlâki değerleri yitirdiği eleştirisinin yapılmasına neden olsa da, pragmatik ve pragmatist oldukları bilinen PAP yöneticilerinin Singapur’u ayakta tutacak her yolu mübah gördüklerini söylemeye gerek yok. Elbette gelen turistler bedenlerini güneşe verip, solgun havuz suyunda yüzmekle kalmıyorlar. İngiliz sömürgeciliğinin başlangıcından itibaren Çin’den özellikle güney eyaletlerinden kaçak gelen hayat kadınlarını konu alan ticaret, artık günümüzde profesyonel ellere havale edilmiş durumda. Bir gün bir Müslüman Malay şoför, derimin beyazlığından ve de gözlerimin maviliğinden olsa gerek gayri müslim olduğum telâkkisi ile “Tamam buldum beyaz abiyi, tebliğe başlayayım” haleti ruhiyesiyle yarım saati aşkın bir süre hiç durmaksızın şehrin melanetlerini anlatarak Allah’ın gazabının yakın olduğundan bahsetmişti. Hem de torpido gözünden çıkardığı Kur-an-ı Kerim’den ayetler okuyarak… Aynı melânetlerin, o günlerde Japonya’daki tsunamiye neden olan unsurlardan olduğuna da değinerek bakış açısını sağlamlaştırmıştı. Anlaşılan, Müslüman şoför amcam, Singapur yönetimine açıktan kafa tutamadığından tüm enerjisini gözüne kestirdiği müşterilerden çıkarıyor. Fena da olmadı. Bu vesile ile Çin’den hâlâ hususi olarak getirilen genç kızların profesyonel okullarda “hizmet için” eğitim aldıklarını öğrenmiş oldum. Siz bayan okuyucularım aman dikkat, kocanız Singapur havalisine iş yapmaya gidiyorum deyiverdiğinde, iki elinizi belinize koyup, kafanızı geriye kaydırıp gözlerinizi de hafifçe kısarak manalı manalı bakmakla kalmayın peşine de birkaç CCTV takın!

Türkiye-Singapur İlişkiler?

Türkiye’nin Singapur ile ilişkilerinin hangi minvalde olduğunu da bu arada soralım. Malay dünyasının iki önemli kuşağı Endonezya ve Malezya ile son bir yıl içerisinde gerçekleştirilen karşılıklı ziyaretler neticesinde önemli bir başlangıç yapıldığı söylenebilir. Ancak bu süreçlerin akamete uğramaması için sadece siyasilerin değil, teknik kadroların da çok gayret etmesi gerekecek. Nedeni ise açık. Yukarıda zikrettiğimiz her iki ülke de başta etnik milliyetçilikler ve azınlıklar gibi sorunların yer aldığı iç sorunlarının üstesinden gelebilmek amacıyla ekonomik kalkınmaya ağırlık verirken, Asya’nın sözü dünyada geçen Çin-Japonya ve Hindistan ile karşılıklı ilişkileri öncelliyorlar. Bunun en son somut göstergesi yaklaşık iki hafta önce Çin Başbakanı’nın Malezya ve Endonezya’ya yaptığı ziyaret oldu. Türkiye’nin bir yandan, her ne kadar böyle adlandırılmasa da, Malay dünyası ile ilişkileri öte yandan bu dünyanın da içinde yer aldığı ASEAN’la doğrudan temas çabaları Türkiye’nin bölge ile yeni parametreler doğrultusunda açılımlarını gösteriyor. Peki Singapur bu karenin neresinde yer alıyor sorusuna verilecek cevap muğlaklığını koruyor. Çinli çoğunluğun hakimiyetinde olmakla kalmayan, batılı yatırım ve finans çevrelerinin ilgileri ile büyük alâka gösterdikleri Singapur Malezya ve Endonezya’nın ortasında tabiri caizse bir “çıban” gibi duruyor. Siyasi endişeler bir yana, liberal ekonomi politikalar minvalinde bir rota takip eden Türkiye’nin Singapur’a yanaşmaması rasyonel bir yaklaşım olmayacaktır. Türkiye’nin Singapur Büyükelçiliği’nin bu bağlamda bazı girişimler peşinde olduğundan ve sadece şehrin batı sahilinde uzanan ve dünyanın dört bir yanından kargo gemilerine ev sahipliği yapan dev Kempel limanına bakıp iç geçirdiğini düşünmüyoruz elbette. Özel girişimler anlamında da bazı minik adımların atıldığını söyleyelim. Örneğin, bu şehir devletinin Malay Dünyası için de büyük bir anlam ifade eden bir anlamda şehrin tarihin “yarımadası”  olarak addedilebilecek Kampung Glam ve çevresinde bir Türk restoranı varken, bu sayı bugün dörde çıkmış durumda. Ayrıca, hat, avize, nargile vb. otantik Türk eşyaları satan bir mağaza da bu yörede yerini almış. Sayın Erdoğan’ın bu yılın sonuna doğru Malezya’ya yapması beklenen resmi ziyaret vesilesi ile bölgeye gelmişken, Singapur’da Lee ile görüşmesi her iki ülke için yeni bir vizyon geliştirmeye vesile olacaktır. Batılı devlet adamlarının takdir ettikleri bir lider olan Lee ile son yıllarda sadece İslam ülkelerinde değil, Avrupa’da da yankı bulan çıkışları ile tanınan Erdoğan’ın buluşması her açıdan ilginç olacaktır. Her iki liderin birbiriyle paylaşacağı bazı şeyler olduğuna kuşku yok.

Ekonomi bağlamındaki ilişkilerin ötesinde, Türkiye’nin Singapur ile kuracağı ilişkilerin, Singapur yönetiminin daha kuruluşundan bu yana her iki Malay ülkesine yönelik husumetini gidermeye matuf bir başarıyı da gerçekleştirelebileceğini düşünmek mümkün.

 http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=158451

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder