10 Mart 2012 Cumartesi

Açe İslamı’nı Anlama Çabası – II

Mehmet Özay  
3 Mart 2012

Açe İslamı ile ilgili değerlendirmelerin bugüne kadar sınırlı yaklaşımlara terk edildiğini gözlemliyoruz. Bu, sıradan insanların yüzeysel gözlemleri kadar, akademi çevrelerinin konuya yaklaşımında da ortaya çıkan bir zaafiyet. Elbette burada sıradan gözlemciler ile akademisyenlerin yaklaşımlarını aynı kefeye koymadığımızı da belirtelim. Açe İslamı değişik evreler içerisinde değerlendirmeyi hak ediyor. İlk yazımızda Açe İslam anlayışına dair bir girizgâh da bulunmuştuk.

Bu yazıda ise yukarıda ifade ettiğim üzere, değişik evrelerden belki de en önemlisi olarak ortaya çıkan ve bölge İslamı’nın bölgesel ve süreçte küresel rol alma yönelimini sergileyeceği Portekiz sömürgeciliğine karşı verdiği mücadelenin ruhunu oluşturması üzerinde duracağım. Hollanda sömürgeciliği, henüz çeşitli biçimlerde tazeliğini korurken, tastamam beşyüz yıl öncesine uzanarak Portekiz’e değinmenin meramı nedir diyenlerin çoğunlukta olduğunu düşünebiliriz. Bu meramı soranların halidir ki, Açe İslamı’nı yerli yerine oturtmada nükseden arızayı izale edebilir miyiz kaygısıdır bu yazılara girişmemizin nedeni.

Şöyle bir geriye yaslanıp bir düşünelim. Bize bir dönelim kısaca... İsmet Özel, Portekiz sömürgeciliğinin nedenini “Osmanlı’yı arkadan kuşatmak” olarak yorumlamıştı hafızam beni yanıltmıyorsa. Katolik Portekizlilerin bu girişimlerinde fevkalâde başarılı olduklarını söylemeli miyiz? Bırakalım herkes kendi bulsun sonucunu. Ancak Özel’in demek istediği önemli birkaç önemli husus var kanımca. Nedir onlar? Birincisi, Katolik dünyasının yılmaz savaşçısı rolünü oynayan Portekizliler, dünyanın yarısı üzerinde hakimiyet sergileme onayını aldığı Papa’ya sadakatini sergilemek için bilinmeyen sulara yelken açarken, karşısında görebileceği ‘yerliler’ arasında bir Açe ruhunu beklemiyordu herhalde. Bu ruhun doğup yeşerdiği topraklar, gene atfetme gereğini duyduğumuz bir isim olarak Naqip Al-Attas’ın eserlerinde vurguladığı Hicri birinci yüzyıla kadar geri giden bir İslamlaşma olgusuna ev sahipliği yapmıştır. Al-Attas, elbette bu görüşünde yalnız değil. Yalnız değil, ancak Açe entelijansiyasının Ali Haşimi, Yunus Cemil gibi güzide isimlerinin daha evvelinde çalışmalarında İslamlaşma sürecine dair düşüncelerinden “biz” haberdar değiliz. İkincisi, evvel emirde Portekiz’in, akabinde diğerlerinin sömürge ve emperyal duygularla bezenmiş dünya keşifleri nihayetinde Avrupa’ya akacak maden ve diğer zenginliklerin kaynağı olmakla kalmayacak, etkisi bugünlere sarkan ve küresel sorunların ana rahmi mesabesindeki kapitalizmin neşet etmesinde başat rol oynayacaktır. İşte bu kapitalizmdir ki, dönüp dolaşıp nihayetinde 19. yüzyıl ortalarından itibaren Osmanlı’nın kalbine ‘Düyun-u Umumiye” olarak saplanacak olan hançerdir. Peki Açe bu işin neresinde?

Açe, varlığına ilham aldığı ve birinci Hicri yüzyıldan evrile evrile giderek artan bir devinimle varlık bulan İslami anlayışı ile Katolik Portekiz’e karşı i)bölgesel ümmet olgusunu hayata geçirmiş ve Açe İslam Sultanlığı’nı dünya tarih sahnesine taşımış; ii)Kafir güce karşı işbirliğini ya da ‘mandacılığı’ değil, direnişi sembolleştirmiş; iii)Hint Alt Kıtası’nın ve Güneydoğu Asya’nın o dönemki İslami güç odaklarının aksine içe kapanmayı değil, Kafir gücün başını koparacak ‘fetihçi ruhu’ sürekli, ama sürekli dinç tutmasını bilmiş; iv)çok bildik kavram olan Pan-İslamizmin daha esamesinin okunmadığı bir yüzyılda küresel İslam birliğinin hayata geçirilmesinde öncü bir role soyunmuştur. Bu süreçlerin oluşması için neler lazım? İman, niyet, ilim ve istikamet... Açe İslamı, ruh kökünde yatan bu unsurlar nedeniyledir ki, önemsenmeyi hak ediyor.  
Önceki yazımızda şöyle demiştik, “Açe İslamı'na vurgu, merkezi teşkil eden ve tarihten tevarüs eden veya ettirilen üstünlük kompleksinin doğal bir uzantısı olan hegemonik yaklaşıma ‘sınır çekme’ olanağını da üretmeyi amaçlıyor.” Evet amacımız tastamam bu. Yani, merkez-çevre ilişkisinde, yüzyıllara dağılan bir serencamı ile merkezin, yani bir yanında Ortadoğu İslamı, öte yanında Osmanlı Devleti eksenli oluşumun Güneydoğu Asya İslamı ile ilişkisinde kurulan üstünlük kompleksinin nasıl bir anlayışı hakim kıldığı üzerinde durmak... Bu konu üzerinde dururken, İslamın çeşitli toplumlar arasında var olan ilişki boyutunu, bir başka deyişle, toplumların İslamı değerlendirme ve pratiğe geçirme boyutundan bahsediyoruz. İslamı anlama ve pratiğe evirme hakkı salt bir toplumun, tüm İslam toplumlarının karşı konulmaz hakkıdır. Bunu yadsımak demek, İslam’ın insanoğluna, bunların çeşitli gruplaşmalarla olduğu toplumsal oluşumlara tanıdığı “özgürlüğü” yok saymak anlamına gelmez mi? 

Merkezin teşkil ettiği “üstünlük kompleksinin” üzerine gidilmesini önemsiyoruz. Çünkü bu olgu, ister istemez, bir tür “monopol” anlayışlara hakimiyet zemini hazırlaması ile tehlike arz ediyor. Oysa, “monopol”ün her türlüsü zararlıdır... Bugün Açe özelinde var olma mücadelesi veren “dışarlıklıların” istem dışı veya kasıtlı gerçekleştirmeyi arzu ettikleri işte bu “monopol”dür. Yani dünün merkezinin bugünkü şartlarda temsilciliğine soyunmak ve Açe’ye dışardan yeni bir anlayışı ithal etme girişimidir. 

Bir kez daha önceki yazımıza referansla şu hatırlatmayı yapmakta fayda mülâhaza ediyoruz. Açe İslamı’na dair üç “aralıktan” bahsetmiştik. Bu aralıklardan üçüncüsü Açe İslamı’nın Batılı sömürgeci güçlerle, yani öncelikle Katolik Portekizle hesaplaşmasıdır. Bu hesaplaşmanın, yukarıda atıfta bulunduğumuz İsmet Özel’in “Osmanlı’yı arkadan çevirme” projesinin aktörü konumundaki bir güce karşı yapıldığını dikkatlerinize sunarım. Bu üzerinde epeyce kafa patlatmayı gerektirecek bir öneme sahiptir. Açe’nin bu güçle karşılaşması bu gücün Güneydoğu Asya’ya ayak basışından, vazifesini bir diğer Batılı sömürgeye yani, Hollanda’ya devrine kadar -şu ya da bu şekilde- yaklaşık 130 yıl sürmüştür. Bu süre zarfında, Portekiz gücü her ne yapmayı isteyip de yapamadıysa, Açe topraklarında neşet eden İslami anlayışın gerektiği şekilde pratiğe dökülüşünden dolayıdır; öte yandan, Portekiz gücü her ne yapmayı isteyip de yapabildiyse bu da, Açe’de boy veren Pan-İslamcı ruhun diğer “küresel aktörlerce” yeterince anlaşılıp destek çıkılmamasından ötürüdür.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder