Mehmet Özay 02.09.2025
İlgili yazının devamı olarak, Çin ile Rusya yakınlaşmasının
küresel belirsizliğin çözümüne, alternatif olup olmayacağı konusu üzerinde kısaca
duracağım.
Bu noktada, bugünlerde Çin’in Tianjin şehrinde gerçekleştirilmekte
olan ‘Şangay İşbirliği Organizasyonu’ (Shangai Cooperation Organisation-SCO)
zirvesi nedeniyle yaşananlar, bize önemli bir fikir verecek niteliktedir.
Öyle ki, söz konusu bu zirve nedeniyle Çin’de bulunan
Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in, önemli bir heyetle gerçekleştirmekte
olduğu ziyaret, Çin basını tarafından, “bugüne kadar görülmemiş bir ziyaret” olarak
tanımlanıyor.
Çin devlet başkanı Şi Cinping ve Rusya devlet başkanı
Vladimir Putin’in bugün yaptıkları görüşme, iki ülke arasındaki yakınlaşmanın
en önemli ifadelerinden biri olarak anılmayı hak ediyor.
Çin: küresel bir faktör
Yukarıda bahsettiğim yazıda, yaklaşık on yıldır yaşanmakta
olan küresel belirsizliğin anlamlandırılmasında, yakın ve orta vadeli olmak
üzere tarihe göz atmakta yarar olduğuna değinmiştim.
Şi Cinping’in, Çin’de 2013 yılında devlet başkanlığı
koltuğuna oturmasından itibaren başlayan dönem, yakın geçmiş olarak
adlandırılan sürece tekabül ediyor.
2013 yılından bu yana, Çin’de geliştirilen siyasal söylem
ve bunun bölgesel ve küresel uzantıları, bir başka ifadeyle ikili ve bölgesel
ilişkiler ile ekonomik yapılaşma bize, Çin’in kendine yeter bir ülke olmanın
dışında ve ötesinde, yeni bir güç tesisine doğru yol aldığını gösteriyor.
Bununla birlikte, Çin’in gerek, kendi siyasal öngörüsü
gerekse, Batı’dan ve özellikle de, ABD’den gelen tepkiler karşısında, tek
başına bir küresel aktör olabilmek yerine, kendi öncülüğünde oluşturacağı bir
küresel birlikle hareket etmekte olduğunu ortaya koyuyor.
Bu anlamda, Çin’in on yıldır uluslasararı arenada ortaya
koymakta olduğu siyasal ve ekonomik birlikler sürecini iyi değerlendirmek
gerekiyor.
Bu sürecin önemli bir boyutunu ve belki de, ‘temel
yapılanma’ olarak değerlendirmeyi hak eden Şangay İşbirliği Örgütü teşkil
ediyor.
SCO zirvesi
Çin devlet başkanı Şi Cinping öncülüğünde, Tianjin’de bugünlerde
ev sahipliği yaptığı ve bir güvenlik işbirliği oluşumu olarak dikkat çeken, ‘Şangay
İşbirliği Organizasyonu’ (Shangai Cooperation Organisation-SCO),
yukarıda dikkat çektiğim gelişmenin bir ifadesidir.
Temelleri, bu yüzyılın başında Çin ve Orta Asya Türk
Cumhuriyetleri ve Rusya arasında yakınlaşma çabalarının kurumsallaşmasına
dayanan bu oluşum, bugün sadece ABD karşısında değil, genel itibarıyla Batı
karşısında bir blok olma yönündeki adımlarıyla anılıyor.
Çin ve Rusya’nın yanı sıra, birliğin üyeleri arasında Kazakistan,
Kırgizistan, Tacikistan, Özbekistan, Belarus, Pakistan, İran ve Hindistan
bulunuyor.
Genel itibarıyla bu ükelerin, eski Sovyet bloğu mensubu ya
da müttefiki ülkeler olması dikkat çekicidir.
Çin’in bu oluşumdaki rolü kadar, -en azından, bütün bir yirminci
yüzyıldaki askeri ve siyasi rolünden ötürü sahip olduğu devasa birikim, Orta
Asya Türk Cumhuriyetleri üzerinde sahip olduğu güç, Avrupa ile doğrudan sınır
teşkil etmesi gibi faktörler Rusya’nın da, Şangay İşbirliği Organizasyonu’nun
doğal ve kaçınılmaz bir üyesi ve hatta, Çin ile birlikte lideri demek yanlış
olmayacaktır.
Bununla birlikte, SCO’ın kuruluşundan bu yana yaşanan
gelişmeler, Rusya’nın hem, ABD hem de, Avrupa Birliği ile olan çatışmacı
politikaları sonucu geldiği noktada, küresel denklemde Çin’e daha da yakınlaşmasına
neden oldu.
Özellikle, 2022 yılı Şubat’ında Ukrayna işgaliyle başlayan
süreçte, Batı’nın uyguladığı ambargo ve devlet başkanı Putin’in, uluslararası
suçlar mahkemesi tarafından ‘savaş suçlusu’ sıfatıyla anılması, ekonomik ve
siyasal açıdan Çin’le aynı platformda bulunmasını güçlendiren bir etki
doğurmuştur.
Küresel yönetişim
Küresel belirsizlikler ve belki de bir başka ifadeyle
küresel dönüşümler arefesinde Çin’in, birincil aktör olarak ortaya çıkma niyeti
gizli/açık kendini ortaya koyuyor.
Bununla birlikte, Çin siyasilerinden sıklıkla işittiğimiz
üzere, bunun tekil bir küresel güç tesisinden ziyade, ortaklaşa çabayı hedefeyin
bir boyutu olduğuna vurgu yapılıyor.
SCO bağlamında bugün gerçekleştirilen, “Küresel Yönetişim
İnisiyatifi” başlıklı zirve toplantısında, Şi Cinping, Çin açısından değerlendirdiği
2. Dünya Savaşı sonucu gelişmelere vurgu yaparken, Çin’le aynı düşüncede olan
ülkelerle yakın işbirliğine atfı dikkat çekiciydi.
Burada, iki temel husus olduğuna hemen işaret edelim...
İlki, Çin kendisini 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan ve
Batı merkezli küresel sistemden temel olarak ayrıştırıyor.
Ve Çin’i “Faşist karşıtı savaşın kazananı” söylemini
gündeme taşıması, Batı merkezli küresel sistem söylemiyle temel bir ayrışmaya
işadet ediyor.
2. Dünya Savaşı’nın kazanımı olarak Çin’e atfettiği gelişmenin
yanı sıra, bir diğer önemli gelişme ise, hiç kuşku yok ki, 1949’da Çin’de
komünist rejimin tesis edilmiş olmasıdır...
İkincisi ise, Çin’in, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi’nde daimi üye sıfatını taşımasıdır...
Şi Cinping’in söylemi arasında Birleşmiş Milletler
işleyişini adil ve eşitlikçi bir küresel yönetişime evirme düşüncesi kendi
başına oldukça anlamlı bir söylemdir.
Ancak, Çin’in böylesi bir dönüşümü gerçekleştirebilme ve
sürdürübilmesinin hangi şart ve koşullarda gerçekleştirilebileceği ise detaylarıyla
ortaya konulmayı bekliyor.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder