30 Ağustos 2025 Cumartesi

Affan sizi affetmeyecek! / Affan will not forgive you!

Mehmet Özay                                                                                                                             31.08.2025

Affan Kurniawan’ın ölümünün, tıpkı benzerleri gibi, toplumsal yapıda güç ile güçsüz’lüğü temsilde yeri olan bir gelişmedir.

Affan’ın ölümüne neden olan, sıradan bir hadise değil..

Yüzeysel bir bakışla gelişmeyi değerlendirenlerin yapacağı şekilde, Affan’ın ölümü, örneğin bir trafik kazası sonucu değildir...

Hadiselerin içerisinde bizzat, kasıtlı ve istençli olarak yer alıp almadığı bir yana, Affan’ın ölümü, gücü temsil eden siyasal ve toplumsal kesimlere gönderme yapan bir içeriğe sahiptir.

Diyelim ki, Affan söz konusu gösterilerde aktif, kasıtlı olarak yer alan bir birey değildi...

Bu durum dahi, gücün, bu gücü temsil edenlere karşı söylem ve eylem geliştirme çabası içerisinde yer almamayı tercih eden bir bireyi bile içine alacak kadar, ne denli devasa bir eziliciğe sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Tarihi hafıza-Ezici güç

Göstericilerin yoğun olduğu caddede, kasıtlı olarak hızla giden askeri aracın temsil ettiği siyasi ve ona eklemlenen askeri ve sivil elitin gücü, eziciliği noktasında sınır tanımadığını, tanımak istemediğini ortaya koyuyor.

Evet, Endonezya’da başgösteren ve ülkenin sadece başkenti ile sınırlı olmayan toplu gösteriler, Endonezya’nın son yirmi beş yılda geldiği noktayı ortaya koyması açısından gayet önemlidir.

Başta, başkent Cakarta, Bandung, Surabaya, Medan önemli şehirlere taşan toplu gösterilerde hedef ‘seçilmişler’dir.

Tıpkı, 1998 yılı 21 Mayıs’ında olduğu gibi...

Moralite ve toplumsal hissediş

Seçilmişlerin, Cakarta’da ulusal parlamentodaki bir oturumda, günlük harcırahlarının artırımını kutlama şekli, bu azınlık kitlenin kibri kadar, giyimi-kuşamı ‘bizdenmiş’ izlenimi vermesine rağmen, geniş toplum kesimleriyle pek de barışık olmayan yönlerini açık seçik ortaya koyuyordu.

Belki, geniş toplum kesimleri, seçilmişlerin kibrini, gayet basit bir eylem tarzıyla ortaya konulmasını göz ardı edebilirlerdi.

Ancak, toplumsal kesimlerin siyasal ve ekonomik temelli gelişmeler ve gerekçeler üzerinden değerlendirildiğinde, içinde bulundukları halet-i ruhiyet böylesine ‘basitlikleri’ bekler bazen...

Endonezya’da olan biten de, bundan başka bir şey değil.

Yukarıdaki ifadeler dikkatle okunduğunda, ortada gayet açık bir ikilemin ve de, bu ikilemin neden olduğu bir toplumsal gerilimin olduğu görülür.

Ulusal parlamentonun üyelerine yani, milletvekillerine Cakarta’daki yaşam koşulları bahane edilerek yapılan günlük harcırah artışı ile -tıpkı Affan gibi-, yine Cakarta’da -ve de ülkenin pek çok bölgesinde- eliyle emeğiyle günü kurtarmaya çalışan milyonlarca sıradan insanın, aynı nedene bağlı olarak derinden hissettikleri yoksulluk...

Ancak arada derin bir uçurum var... İlk kesim, toplumsal statüsünün göstergesi olmasını arzu ettiği bir ekonomik destek ararken, ikinci kesim yani milyorlar temel gündelik ihtiyaçları peşinde koşuyorlar...

Ve bu anlamda, var olduğunu ileri sürdüğüm ikilem, salt bu ekonomik ayrışma ile de sınırlı değil...

İkilem, siyasal ve de toplumsal elitin kendilerini geniş halk kesimlerinin içinde bulundukları ekonomik ve sosyal koşulları anlama, bu sorunları çözme konusunda iradelerini sınırlı şekilde ortaya koymalarıdır.

İkilem, ekonomi alanı içerisinde konuşacak olursak, parlamento üyeleriyle sıradan halkın, aynı başkentin herkesi içine alan ekonomik zorluklarına muhatap olmalarına karşın, ilk grubun ikinci grupla olan sosyal, kültürel ve de dini bağını zayıflatan, belki de ortadan kaldıran bir tutum ve davranış içerisinde olmalarıdır.

Azınlık elitler ve diğerleri

Yukarıda 1998’e yani Suharta döneminin nasıl sona erdiğine tarih vererek gönderme yaptım... Bu benim ‘keşfettiğim’ bir yaklaşım değil...

Endonezya’yı bilenler, bu ülkeyi ve toplumu takip etmeye çalışanların, yaklaşık son bir haftadır olan bitenlerden çıkarabilecekleri doğal bir sonuçtur.

Ülkenin önde gelen siyasi liderleri, gazetecilerinin de böyle bir sonuca ulaşmış olmaları gayet önemlidir.

Bu önem, bugün Endonezya’nın, hiç de arzu edilebilir bir noktada olmadığını ortaya koymasından kaynaklanmaktadır.

Siz, okuyucunun dikkatini çekmiştir... Endonezya’da olan bitene kısaca değinen bu yazıda, iktidar ve muhalefet ayrımı yapmadım.

Siyasal elit kavramını bilerek ve kasıtlı olarak kullanıyorum. Nihayetinde, ortada bir elitler zümresi bulunuyor...

Bu elitler zümresinin ulusal parlamentoda hangi siyasi akım, parti, ideolojinin mensubu olup olmadığı bu noktada önem arz etmiyor.

Gelişmelere bakıldığında, halkın toplumsal sabrını anlayamayacak denli gözü kara bir elit kibrine ve toplumun farklı tabakalarıyla ilişkileri gevşek ya da, hiç de böylesi bir ilişki geliştirme ihtiyacı duymayan ve bunun sonucu olarak, söz konusu bu toplum tabakalarıyla gayet uzaklaşmış bir elit tavrına tanık olunuyor.

Endonezya’da yaşanmakta olan toplumsal gerçeklik içerisinde ‘elitler’ vurgusu önemlidir...

Elitlerin karşısında ise adı, sanı, ideolojisi, parti mensubiyeti vb. gibi sosyal ve siyasal etiketleri bilinmeyen ancak, ‘geniş toplumsal kesimler’ olarak tanımlanan bir yapı bulunuyor.

Dini-sosyal yapı/lar

Burada dikkat çekmek istediğim bir diğer husus, elitler ile dini-toplumsal yapının temsil gücünü elinde bulunduranların yani, dini cemaatlerin bu gelişmeler karşısında ne yapıp ettiğidir.

Toplumu sukünete davet, elbette ki önemlidir ve de anlamlıdır.

Ancak, ülkenin önde gelen dini yapılanmalarının geniş halk kesimlerini sukünete davet ederken, bu kesimlerin toplumsal ve -ve belki de, siyasal hareketlere evrilmesine neden olan gelişmeleri göz ardı eden yaklaşımları ortada samimi bir duruşun olmadığına işaret ediyor...

Parlamentoda, farklı siyasi partilere mensup üyeleri de bulunan bu dini-toplumsal yapıların, bugüne kadar ulusal siyasette toplumsal meselelerde geniş halk kesimlerinin yaşadıkları zorlukları, bu zorluklar karşısında hissiyatlarını, bu zorluklar karşısında taleplerini anlamak, çözüm konusunda ‘siyasi elite, ekonomik elite, sosyal elite’ eleştiriler geliştirmek yerine, hadiselerin kontrolden çıktığı veya çıkmakta olduğunu fark etmeleriyle ortaya koydukları yaklaşım samimi bir yaklaşım değildir...

“’Mesaj alınmıştır’ diyerek, geniş toplum kesimlerini sukünete davet etmeleri doğru bir mesaj türüne gönderme yapmakta mıdır?” sorusunu, gündeme getirmek gerekir.

Ve bu soruyu sormaları ve cevap vermeleri gerekenlerin başında bizatihi, bu dini-toplumsal yapılar gelmektedir.

Bu durum bize, karşımızda, geniş toplum kesimlerinin taleplerini dile getirme biçiminin, toplumsal gösterilere dönüşmesine kadar ki süreci gözetemeyen dini-toplumsal yapıların olduğunu gösteriyor...

Özetle ortaya koymaya çalıştığım, Endonezya’da son bir haftada yaşanmakta olan gelişmeler bize, masamızın üzerinde hâlâ yapılmayı bekleyen önemli bir ev ödevimiz olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Affan’ın ölümü, ‘sıradan’ bir ölüm değildir...

Affan’ın ölümü, yaşanan siyasal ve toplumsal çelişkilere gönderme yapan bir semboldür.

Affan’nın kendisini ve kendisi gibi milyonlarca insanı bu hale getirenleri ve Affan’ı bu şekilde ölüme mahkum edenleri affadeceğini düşünüyor musunuz?

https://guneydoguasyacalismalari.com/tr_tr/affan-sizi-affetmeyecek-affan-will-not-forgive-you/

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder