Mehmet Özay 15.09.2025
Kutlamaların, 1989 yılı ‘acı anısını’ üzerinde taşıyan
Tianenman Meydanı’nda gerçekleştirilmesi hiç kuşku yok ki, önemliydi.
Bu önem, bir yandan, Çin toplumuna 1989 yılı gelişmesinin
belki de, bir daha olmayacağını hatırlatırken, Batı için ise, dev askeri
görkemiyle gösterilerin salt, ‘ulusal birlik ve güç’ algısının dışında anlamlar
olduğuna işaret ediyordu.
Dostların birlikteliği
Söz konusu törene 20’yi aşkın ülkeden değişik düzeylerden
katılım olurken, daha önceki bir yazıda dile getirdiğim üzere üzerinde sıklıkla
durulan Rusya, Kuzey Kore ve Endonezya devlet başkanlarının törende, Çin devlet
başkanı Şi Chinping ile aldıkları konum ve görünümdü.
Gözlemlediğim kadarıyla, Batı basını, Tianenman
Meydanı’ndaki kutlamaları daha çok, ilgili ülkelerin ve özellikle de, yukarıda
dikkat çekilen ve Şi Chinping tarafından ‘öncelik tanınan’ ülkelerle
ilişkileriyle ele alındığı görülüyor.
Bu konuda, Batı basınına hak vermek gerekiyor...
Nihayetinde, Çin’in son dönemde ortaya koyduğu ikili ve
uluslararası ilişkilerde yeni bir stratejik oluşumun yapılandırıldığı konusunda,
neredeyse hiç kimsenin bir endişesi bulunmuyor.
Yükselen eksen
Time’de çıkan bir
değerlendirme yazısı, bize 2024 yılında yayınlanan bir raporu hatırlatarak,
Çin’in etrafında oluşan “yükselen eksen”in (axis of upheaval)
varlığına işaret ediyor.
Ve 3 Eylül günü yapılan dev kutlamanın arka plânında, bu
oluşumun güçlü bir şekilde varlığına vurgu yapıyor.
Gözlemlediğim kadarıyla -yanılıyor da olabilirim-,
kimsenin Endonezya devlet başkanı Prabowo Subianto’nun Şi Chinping, Vladimir
Putin ve Kim Yong-un’un yanında, aynı hiza ve görünümde yer almasına, pek de
anlam vermedi.
Onun yerine, tıpkı Time‘daki yazıda olduğu üzere
İran devlet başkanı Mesud Pezeşkiyan öne çıkartılıyor.
Batı için, ilk üç ülkenin yani Çin, Rusya, ve Kuzey
Kore’nin yanına, İran’ın konmasının hiç kuşku yok ki, anlaşılır bir yanı
bulunuyor.
Herhalde, başta biz olmak üzere, Batılı basın,
Prabowo’nun orada niçin bulunduğunu daha doğrusu ona niçin o konumun verildiği
biraz çalışmamız gerekiyor!
Tehdit ve karşı çıkış
Yukarıda dikkat çekilen ‘eksen’in niçin oluştuğu ve de
hiç kuşku yok ki, güçlü bir şekilde gelişmekte olduğu konusu, Çin’in
uluslararası arenada kendisini kaçınılmaz bir tehdit altında bulmasıyla
açıklanabilir.
Şi Chinping oldukça, kısa ancak, içeriği gayet zengin
konuşmasında sadece, 80 yıl önce Japonları nasıl Çin topraklarından
çıkardıklarına değinmiyordu.
Gerçi, yine önceki yazılarıma referansla bu söylemin
gayet kurmaca olduğu gayet aşikâr!
Zaten, kimse de ‘faşist Japonya’ söylemi üzerinde
durmuyor... Kanımca, Şi Cpinping de mesajının Japonya ile ilgili bölümünü
önemsememiştir.
Ancak, bu söylemden hareketle bugünkü gelişmelere yönelik
vurgusu yabana atılır gibi değil...
Nihayetinde, Şi Chinpging’in hedefinde Batı ve özellikle
de, Batı’yı uzunca bir süredir yöneten ve temsil eden ABD’den gelen ve
içerisinde mücadele ve karşı çıkış içeren mesajlar olduğuna kuşku yok.
Barış-savaş dikotomisi
Şi Chinping’in konuşmasında sarf ettiği, “İnsanlık, bugün
yeniden barış ve savaş, diyalog ve çatışma seçimi ile ... karşı karşıya”
cümlesi Çin’in içinde bulunduğu durumu izah ederken, niçin ‘yeni bir eksenin
veya var olan eksenin niçin yükselmekte olduğuna da açıklama getiriyor.
Bu gelişmeden sadece birkaç gün sonra, ABD başkanı Donald
Trump, Şi Chinping’in hem sözlü ifadesi hem de yukarıda adı geçen ‘dünya
liderlerinin’ sembolik varlığından hareketle niyeti açık seçik ortaya koymaktan
çekinmedi.
Ve Trump, “bize karşı savaşamazlar... Böyle bir şeye
teşebbüs ederlerse -karşısındaki mülakat yapan Scoot Jennings’e-, “emin ol ki,
böylesi bir teşebbüs yapabilecekleri en kötü bir iş olur” diyerek karşılık verdi.
Trump’ın, Şi Chinping’in konuşmasında, barış’a da yer
veren mesajlar yerine, niçin ‘savaş’ üzerine konuşlandığı önemli.
Trump’ı ve onun siyaset yapma biçimini biraz yakından
bilenler, Trump’ın bu seçimi bilinçli olarak yaptığını söyleyebilir...
Peki, ya Şi Cpinhing gerçekten de söyleminde yer verdiği,
“savaş ve barış dikotomisi”nde önceliği barış yerine değil de savaş yerine
vermemiş olabilir mi?
Kanımca, bu gayet önemli bir soru...
Eksen’in Çin merkezi
Bugün ortada Çin-merkezli bir jeo-politik’le sınırlı
olmayan işin içine jeo-askeri boyutunda girmekte olduğu bir sürece tanık
oluyoruz.
Bu sürecin, 2022 yılına kadar yani, Rusya’nın Ukrayna’yı
işgaline kadar ki boyutunda neredeyse on yıllık süreçte giderek yükselen bir
şekilde karşımıza sürekli ‘Güney Çin Denizi’ ve ‘Tayvan Boğazı’ sorunu
çıkıyordu.
Ve Batı’nın ve özellikle de, ABD’nin Asya-Pasifik ve
ardından, Hint-Pasifik söylemine ulaşan boyutuyla, -bu iki olgu olgudan
hareketle-, Çin karşıtı politikalarını sürekli olarak ve “AUKUS”, “Quad”
yapılaştırmasıyla, kendi eksenini yeniden hazırlamakla meşguldü.
Rusya’nın önce Ukrayna ve ardından, Avrupa ve NATO’ya
değin uzanan askeri çıkışının, bugüne kadar barışa evrilmemesinde hiç kuşku yok
ki, Batı ve de özellikle, ABD karşıtlığıyla yapılanan yeni bir sürecin
gelişmenin etkisi göz ardı edilemez.
Bu durum bize, aktörü sanki Rusya’ymış gibi gözüken ancak
gerçekte ise, merkezinde Çin’in bulunduğu bir eksen oluşumunun varlığını
gösteriyor.
Bu eksene, Batı’nın nasıl karşılık vereceği ise bir başka
konu. Bununla birlikte, Batı’nın, bugün için güçlü bir blok olma niteliğini
yitirmiş gibi gözüken yapısının bizi yanıltabileceğini söyleyebilirim.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder