Mehmet Özay 03.09.2025
Çin’de bugün gerçekleştirilen gösteri bu tür bir tarih
okumanın örneği olarak karşımızda duruyor ve bu anlamda, değerlendirilmeyi hak
ediyor.
Söz konusu bu gösteri, özelde Çin’i ve genelde
Asya-Pasifik’i gözlemlediğim son yirmi
yıllık süre zarfında, böylesine güçlü söylem ve yüksek sembolik göstergeye ilk
defa tanık olduğum bir kutlama olarak karşımda duruyor.
Herhalde, bu görüntülerle ve de söylemlerle karşılaşan
sadece ben değilim...
Çin devlet başkanı Şi Cinping’in, Asya-Pasifik bölgesiyle
sınırlı olmayan aksine bu coğrafi sınırların dışına taşan bir argüman, umut ve
tehdit ile çerçevelenmiş bir söylemi gündeme taşıması son derece önemliydi.
Birkaç düzelti
Yazının hemen başında, basında yer alan “2. Dünya Savaşı”
kavramsallaştırmasını düzeltelim...
Çin-Japonya-Endonezya ya da kısacası, tüm Asya-Pasifik’te
1942 ve 1945 yılları arasında olan biten dünya savaşının ikincisi değildi.
Aksine, bu bölgede ortaya çıkan mücadele Pasifik Savaşı
adıyla anılmaktadır ve kullanım bölgedeki gelişmeler çerçevesinde gayet doğru
ve anlamlıdır.
Bir diğer düzeltilmesi gereken husus, Pasifik Savaşı’nı
sona erdirenin Çin’in kendi topraklarında Japonya’ya karşı kazandığı askeri
başarı değildir...
Ancak, her iki bağlamda sunumun Çin’in merkezine
yerleştirildiği bir tarih okuması, taliplisine kullananına göre kabule şayan
olmaktan üzerinde durulmaya değmeyecek sıradan ve standart bir söyleme değin
yoruma açıktır...
80. yıl
Buradan, Çin devlet başkanı Şi Cinping’in 80. yıl zaferi
olarak ortaya koyduğu söyleme ve gösteriye kısaca göz atmakta yarar var.
80. yıl olgusu, hiç kuşku yok ki, bir tarihsel sürece
gönderme yapar...
Vurgulanan yıllara dair sayısal çokluk kadar, burada öne
çıkartılmak istenen Çin’in, dünün Pasifik Savaşı koşullarında ‘düşman’ yani,
Japon Krallığı karşısında sergilediği başarıdır vurgulanmak istenen.
‘Düşman’ın yani, Japon Krallığı’nın, 19. yüzyıl son
çeyreğinden itibaren, Pasifiklerde ya da Asya-Pasifik’te yükselişi ve diğer tür
modernleşme çabaları bir yana adına, militarist modernleşme denilmesinde
haklılık payı olduğuna kuşku bulunmayan sürecin sonunda, Çin’in kendi topraklarındaki
savaşta galip gelmesi anlaşılıyor.
O dönemin koşulları dikkate alındığında ekonomik ve
askeri zorluklarla karşı karşıya bulunan bir
Çin’in ya da Japonya gibi dönemin süper gücüyle kıyaslandığında yine,
ekonomik ve askeri zaaflarıyla anılabilecek Çin’in başarısına, bugün göz
kamaştırıcı bir gösteriyle gönderme yapıldı.
İlginçtir ki, dün Japon modernleşmesinin en önemli ürünü
ve sonucu olan militarist modernleşme olgusu, bugün Tiannengmen Meydanı’nda
Çin’in askeri modernleşmesi olarak yenilendiği dikkat çekiyor...
Aktörler farklı, araç ise aynı...
Jeo-politik yarık
Bunun yanı sıra, bugün ulusal ve ‘patriotic’
olarak adlandırılan gösterilerde dikkat çeken bir diğer husus, Şi Cinping yalnız
olmamasıydı...
Kutlamalara davet ettiği bir grup ulus-devletin
başbakanları ve devlet başkanlarının kimlikleri, temsil ettikleri ülkeler vb.
olgular dikkate alındığında karşımızda, Batı’yı temsil ile karşılaşılmayan bir
siyasal düzeneğin kurgulandığı anlaşılıyor.
Bunun, hesaplı kitaplı bir yönü olduğunu söylemek abartı
olmasa gerek.
Bu çerçeveyi anlamlı kılan tanımlama bize, Çin’in
liderliğinde kurgulanan bir ‘yeni’ jeo-politik olduğunu ortaya koyuyor.
Bazı yayın organlarında dikkat çekildiği üzere günümüz
Doğu-Batı -bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, Amerika Birleşik Devletleri
ile Çin arasında oluşan- jeo-politik ayrışmasının, sembolik olarak gayet güçlü
olduğu bir görüntü vardı gözlerimizin önünde bugün...
Savaş ve barış
Bu yeni jeo-politikin mucidinin Çin olmadığını, bizatihi
Şi Cinping, yaptığı konuşmada yer alan ifadelerden anlıyoruz.
Şi Cinping, “savaş ya da barış”, “diyalog ya da çatışma”,
“ortak kazanım ya da toptan rekabet” söylemiyle, 80 yıl ne olup bittiğini
söylerken, bu benzeri sürecin bugün de ortaya çıkmakta olduğunu ifadesi ile
gayet önemli bir karşılaşma yaptı.
Bu karşılaştırma, aklı başında bireyler tarafından
herhalde, şöyle anlaşılması gerekiyor: “Dün, nasıl bize sunulan çatışma
ortamından başarıyla çıktıysak, bugün de aynı çatışmaya maruz kalan taraf
olarak aynı başarıyı sergilemekten geri kalmayacağız!”
Şi Cinping’in bu karşılaştırma ile bize, bunu
hissettirmediği söylenebilir mi?
Dünyaya vaat
“80 yıl öncesinde Çin’in yanında hangi ülkeler müttefik
olarak yer alıyordu” bir bakmak lazım...
Ancak, 80 yıl sonra bugün, Çin’in yanıdaki ülkeler
-ilgili medyaların dillendirmesiyle- Batı’yla arası nahoş olan ülkeler
topluluğu olarak tanımlanıyor.
Tuhaf olan, dünün Çin’inde Japonya’ya karşı olan askeri
mücadelede Çin ne kadar yalnız ise, -bunun tam zıddı olarak- bugün gösterilerde
yer alan davetliler listesine bakıldığında, Çin’in yanında yer alan
azımsanmayacak ulus-devletin olduğu görülüyor.
Barış: Ama nasıl?
Çin devlet başkanı Şi Cinping ‘savaş ve barış’ söyleminde
savaştan kaçınmadığı söylediği kadar, barış olgusuna vurgusu da dikkat
çekiyordu.
Ancak, bu barışın nasıl olacağı konusunda pek ipucu
verdiği söylenebilir mi?
Örneğin, ‘savaş’ konusunda Avrupa’nın göbeğinde süren
savaş ile yanı başında bu savaşın aktörü Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’le
nasıl bir siyasi diyalog içinde olduğu sorgulanmayı hak ediyor.
Ya da, yine verdiği konuşmasında yer verdiği
Ortadoğu’daki savaş ortamına yönelik olarak Çin’in, ne türden barış girişimleri
olduğuna dair açıklamalar yaptı mı?
Bugün Çin’de söylem ve gösterge gücü yüksek bir gün
yaşandı.
Ancak, bu yaşananların küresel çapta yaşanan sorunlara ne
denli anlamlı bir cevap niteliği taşıdığı sorusu cevap verilmeyi bekliyor.
Çin bugün, diğer kutbun lideri ve küresel hegemonya
mücadelesinin baş aktörü olan ve bu aktörlüğünü bırakmak istemeyen ABD
karşısında savunmacı bir dille kendini ortaya koyuyor.
Çin’in ya da Çin devlet başkanı Şi Cinping’in savaş ve
barış dikotomisinde ‘barış’ vurgusunun silahların gölgesinde yapılması önemli
bir çelişkiyi ortaya koyuyor.
Çin’in yapması gereken öncelikle bu çelişkiyi aşmak
olmalıdır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder