Mehmet Özay 17.09.2025
ABD ve Çin arasında sadece birkaç yıl önce Güney Çin
Denizi ve Tayvan konusunda yaşanan gerilim, ve bu gerilimde neredeyse,
Asya-Pasifik bölgesindeki tüm ülkelerin, gizli/açık ABD’nin yanında aldığı
gelişmelere bugün pek tanık olunmuyor.
Bunun yerini, ABD-Çin arasında ticaret savaşları olarak
adlandırılan ve daha çok gümrük tarifeleri üzerinde yaşanan gelişmelerin almış
olması, ABD ile müttefikleri ile Çin’in eksenindeki ülkeler listesinde
değişimlerin yaşandığını ortaya koyuyor.
Eksen kayması
Bugünlerde Güney Kore ve Çin arasındaki yakınlaşma
emarelerini bu sürecin önemli bir aşaması ve örneği kabul etmek için elimizde
yeterli neden bulunuyor.
Güney Kore dışişleri bakanı Cho Hyun’un Pekin’e yapmakta
olduğu resmi ziyaret, iki komşu ülke ilişkilerinin dışında ve ötesinde bir
anlam taşıyor.
Bu sürecin siyasi boyutu kadar, iki ülke dış ticaret ve
ekonomi ilişkilerinde özellikle de, tedarik zincirleri konusunda yeni
anlaşmaların gündemde olması, ABD’nin Güney Kore’ye gümrük vergisi uygulamasnın
doğrudan bir sonucu olduğuna kuşku bulunmuyor.
Güney Kore dışişleri bakanı Cho, dün yaptığı açıklamada,
“Bugünkü ABD, geçmişti ittifak ortakları ve dostları olan ülkelerle işbirliği
yapan ABD değil” mesajı üzerinde dikkatle durulmayı hak ediyor.
Cho, bugün Pekin ziyareti vesilesiyle yaptığı verdiği
demeçte ise, “Çin, çok önemli bir komşumuz” ifadesini nezaket ifadesi olarak
anlamamak gerekir.
Bunun ötesinde, bu ziyaret ve açıklamaların sadece, Güney
Kore’yle sınırlı olmadığı, aksine, 3 Eylül’de 80. yıl kutlamalarıyla somut bir
şekilde gündeme geldiği üzere, Çin etrafında oluşan yeni eksenin varlığına
gönderme yapıyor.
Yalnızlaşan Amerika, genişleyen Çin
Bu durum, “yalnızlaşan bir Amerika’yla mı?” yoksa, “genişleyen
bir Çin’le mi karşı karşıyayız?” sorusunu gündeme getiriyor.
Ve bu husus, sadece bu iki ülke ile ilintili olmayıp,
küresel barışla yakından ve doğrudan bağlantılıdır.
Yaşanan ‘tüm belirsizlikler’ ortada, kesin sınırlarıyla
oluşmuş bir bloklaşmanın olmadığını da ortaya koyuyor.
Aslında, tüm bu belirsizlik, yaşadığımız dönemin bir
özelliği olarak dikkat çekiyor.
Çatışmacı yaklaşımlar bir yandan belirsizliği doğururken,
belirsizlik ortamı ulus-devletleri ikili ilişkiler (bilateral relations)
ve uluslararası politikalarda (international politics) alternatif
arayışların, dün olmadığı kadar güçlü ve şaşırtıcı bir şekilde gündeme
getiriyor.
Tekil Amerikancı merkez
Bu noktada, gümrük tarifeleri sorununu salt, ABD başkanı
Donald Trump’ın ekonomi politikalarına ve bu politikaların üzerinde yükseldiği,
‘Yeniden Büyük Amerika’ söylemi ve sloganına indirgemek mümkün değil.
Trump’ın başkanlık koltuğuna oturduğu, 20 Ocak 2025
tarihinden önce de yani, 2020-2024 yılları arasında iktidardaki Demokrat Parti
döneminde de, yaşanan gümrük tarifeleri sorunu bulunuyordu.
ABD’de son iki dönemde iktidar olan Demokratlar ve
Cumuriyetçiler benzer bir sorun veya durumla karşı karşıya kalmakla birlikte, soruna
yaklaşım ve çözüm arayışlarında Cumhuriyetçi Trump’ın farklı psikolojik ve
siyasal nedenleri de bulunan çıkışındaki agresiflik olduğuna kuşku yok. Ancak, bu
husus üzerinde durmayacağım.
Trump’ın 20 Ocak’tan bu yana uygulamakta olduğu ve 2
Nisan’da neredeyse, tüm ulus-devletleri hedefe alan gümrük tarifelerinde farklı
oranlarda artış uygulaması, ABD ile geleneksel ve tarihsel ittifak ilişkilerine
sahip ülkeler arasında da gerilimli bir sürecin doğmasına neden oluyor.
Yazının girişinde verdiğim Güney Kore örneği, bunun gayet açık bir
örneğidir.
Açıkçası, bu durumu Trump yaptığı açıklamalarda
gizli/açık ortaya koymuş ve “... En çok dost olduğumuz ülkelerde çekiyoruz...”
anlamına gelen bir açıklama ile, ABD’nin ticaret açığının daha çok, ittifak
ülkeleriyle yaşandığına vurgu yapmıştı.
Bu açıklamayla Trump öncelikle, ABD’nin hemen yanı
başındaki Meksika, Kanada ile Asya-Pasifik’teki en önemli müttefiki Japonya’yı
hedef alıyordu.
Ancak, Trump yönetiminin, iktidara gelişinden bu yana
hedefe koyduğu ülkenin Çin olduğuna sürekli dikkat çekiyorum.
Evet, doğru... ABD,
yukarıda zikredilen ve zikredilmeyen ittifak halindeki ülkelerle önemli ticaret
açıkları veriyor.
Bununla birlikte, bu ülkelerin hiçbiri, bugüne kadar
ortaya koydukları tepkilerde, Çin’le karşılaştırılabilir bir noktada
bulunmuyor.
ABD yönetimi, Washington’da sıraya giren ülkelerle
ticaret anlaşmalarını yeniler ve gümrük tarifelerini kendi talepleri
doğrultusunda ve de ilgili ülkelerin yaklaşımlarına bağlı olarak yeniden
düzenlerken, tarif konusu bugün küresel ekonomide belirleyici bir olgu haline
gelmiştir.
Bazı ülkelerle varılan anlaşmalara rağmen, ‘küresel
belirsizlik’ söylemi devam ediyor.
Yabancılaşan ABD
Bunda temel etken, ABD’nin ya da Trump politikalarının, -yukarıda
kısaca zikrettiğim Güney Kore örneklerinde olduğu üzere-, geleneksel ittifak
ilişkilerine sahip olduğu ülkelerce dahi irrasyonel olarak algılanmasından
kaynaklanıyor.
Her ne kadar, Güney Kore gibi ülkeler ABD ile gümrük
vergisi konusunda anlaşmış ya da anlaşmak üzere olsalar da, bu sürecin bugüne
kadar ki yönelimi dahi, belirsizlik olgusunun varlığı için yeterli bir nedeni
oluşturuyor.
Genişleyen Çin
20 Ocak ve özellikle de, 2 Nisan sürecinden itibaren, ABD
ile ittifak içerisinde olduğu kabul edilen ülkelerin ikili ilişkilerde ve
küresel ekonomi yönetişiminde kapısını çaldıkları ülkenin Çin olması, hiç kuşku
yok ki, yaşadığımız dönemin en önemli gelişmelerinden biri kabul edilmeye
adaydır.
Çin yönetimi, sadece ABD ile ticaret savaşı vermiyor...
Bunun dışında, belki de çok önemli bir ekonomik strateji
olarak, düne kadar rakibi olan örneğin Güney Kore gibi düne kadar rakibi olan
ülkelerle yakınlaşma ve aralarında var olan ikili ticaret ilişkilerini yeniden
yapılandırma yoluna gidiyor.
Bu gelişmeyi sıradan bir alternatif arayışı olarak kabul
etmek mümkün mü?
Kamınca buna, şu an itibarıyla “evet” veya “hayır”
diyebilmek bu ortamda mümkün değil.
Bir süre daha bekleyip, gelişmelerin ne yöne evrileceğini
görmek gerekiyor...
ABD yönetiminin, küresel gelişmeleri Washington-merkezli
şekillendirme çabasında görünür bir başarı bahsedilebilir veya en azından,
ABD’deki söylemlere bakılarak sürecin bu yöne evrildiği söylenebilirse de,
küresel ortam sürprizlere açık olduğu unutmamalıdır.
Çin ve Çin’le yan yana siyaset yapmayı açıktan tercih
eden veya bu yönde geri bildirimlerde bulunan ülkelerin varlığını doğru
değerlendirmek gerekiyor.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder