Mehmet Özay 21.09.2025
Bunun canlı, görünür, hissedilebilir, anlaşılabilir
boyutlarına gün be gün yaşananlar ile tanıklık ediyoruz.
Ancak, Amerika’da var olduğu ileri sürülen krizin salt
kendinde ve kendi coğrafyasında, kendi toplumunda olan bitenlerle sınırlı değil.
En azından, algı ve anlayış bağlamında krizin yayılmacı bir nitelik arz
ettiğini ileri sürmek istiyorum.
Bu çerçevede, Amerika’da değerler kayması ve erozonu
olarak zikredilen gerçekliğin, küresel boyutta etkisinden ve yaygınlaşmacı
yönüne vurgu yapmak istiyorum...
Küresellik ve benzerlik
“Amerikan değerleri” olarak atıfta bulunulan olgular
bütününe, dünyanın farklı bölge, ülke ve kültürlerinden eleştiriler
getirilmeyecek olanlar yok değil.
Bununla birlikte, yine dünyanın benzeri farklı bölge,
ülke ve kültürlerine ev sahipliği yapan toplumların, Amerikan’ın tarihsel
olarak açtığı yolda gizli/açık yol alma arzusunda olmalarının da, gerçekliğin
bir diğer yarısını oluşturduğuna kuşku yok.
Yukarıda dikkat çekilen ilk durum, Amerikan değerlerini
yadsıyıcı bir bağlama otururken, ikincisi Amerikan’ın, modern dönemde takip
edilmesinin gizli/açık arzu edilir ve bunun ulusal yarar olduğuna dair bir
inancın geliştirilmiş olduğu, değerler kümesine ev sahipliği yaptığına gönderme
yapıyor.
Bir süredir, Amerikan değerlerinde yaşanan erozyon
sadece, Amerika’da tartışma konusu yapılmıyor.
Aksine, dünyanın diğer toplumlarında formel olarak
söylemek gerekirse, yüksek eğitimlisinden az eğitimlisine kadar, Amerika’yı
değişik mecralardan takip edenler açısından da, kayda değer bir sorunun
olduğunu ileri sürebiliriz.
Bir süredir yaşanmakta olan ve giderek artma eğilimi
gösteren Amerikan krizinin sadece, Amerikan toplumuyla ilgili bir sorun
olmaktan çıktığını ve bunun ötesinde, bir küresel sorun olarak nüksettiği
iddiasını yabana atmamak gerekir.
Bunun iletişim araçlarının yaygınlaşması vb. bağlamda
gündeme gelen ve bir tür ‘obezik’ boyuta taşınan küreselleşme ile
açıklanabilirliğinin dışında bir şey söylemeye çalışıyorum.
Ve bunun yanı sıra, sorunun “biz Batıcı değiliz”, ‘Batılı
değerlerle ilgilenmiyoruz”, Batılı değerler zaten bize yabancı ve düşman” gibi
dışlayıcı ve ötekileştirici basit temellendirmelerin dışına çıkmak gerekiyor.
Modernlik
Bu durum, bize eğitim’den teknoloji’ye, toplumsal adalet
duygusundan formelleştirmiş bir kamusel etik bağlamına değin Amerikan’ın, 1830’larda
Alex Tocquivelle’in çalışmasıyla önce Fransa ve Avrupa’ya ardından, diğer dünya
toplumlarına tanıştırılmasından bu yana, doğrudan veya dolaylı olarak,
Amerikan’ın önce kendi dünyasını şekillendiren ve bunu başarılı bir şekilde
ortaya koyan modern bir devlet olmasıyla ilintilidir.
Bir ölçüde, yirminci yüzyılın hemen başında bu sefer Max
Weber, kısa ancak dolu dolu geçen Amerikan seyahatinde, -farklı bağlamlarına
vurguyla birlikte- bir ölçüde Amerikan toplumunda olan biteni ortaya
koyuyordu...
Amerikan’ın,
1800’lü yılların başlarından itibaren kendini küresel topluma tanıştırmasıyla
başlayan ve inişli çıkışlı bağlamlarıyla devam eden, gayet önemli bir süreç
bulunuyor karşımızda.
Ve bu varlık kendini, ‘ilerleme’ (progressive)
kavramıyla tanımlıyor.
Burada kast edilen ‘ilerleme’, Amerikan siyasal
gerçekliğinde, ‘Cumhuriyetçi muhafazakâr’ ve ‘Demokrat liberal’ ayrışmasının
dışında bir olguya tekabül ediyor.
İlerlemenin, sosyolojik algı ve bilgideki yerinin, ‘modern’,
‘modernite’, ‘modernleşme’ ile ilişkili
olduğunu hatırladığımızda, anlatmak istediğim husus belki, biraz daha netleşecektir
diye düşünüyorum.
Dünya coğrafyasının -abartı payı da içinde olmak
kaydıyla- her bir köşesindeki toplumların ‘modernleşme’ konusundaki talepleri,
istekleri, belki de zorlamalara maruz kalarak bu yönde gitme süreçlerinde temel
aldıkları ‘değerler’ yüklü olgular nedir sorusunun karşılığını, hiç kuşku yok
ki, ‘Batı modernleşmesi’ ve de Batı içerisinde, hiç kuşku yok ki, Amerika’nın
payı azımsanacak gibi değildir.
Bir kez daha hatırlatmakta yarar var ki, burada kastım, ‘Batılılaşmacılık’
olgusuna teslim olmak veya ‘Batılılaşma’ olgusuna temsil olunduğunu söylemek
değil...
Aksine, kastım, dünyanın bir köşesinde bir ulusun
oluşturduğu toplumsal nizamın, o toplumu oluşturan bireyler üzerinde tesis
ettiği tatmin düzeyidir.
Yine burada, bunun niçin böyle olduğu, neye rağmen böyle
olduğu gibi soruları sormak ve cevabını aramak değil...
Modellik
Dikkatinizi çekmiştir, şu ana kadar ‘Müslümanlar
açısından’ diyerek, Amerikan değerlerine bakışı dini bir bağlama ve küresel
toplumun belli bir kesimine atıfla sınırlandırmış değilim.
Bunu, bilinçli olarak yapıyorum. Bunun, aksini de yapmak
mümkün elbette.
Ancak, burada söylemek istediğim güneyinden kuzeyine,
doğusundan batısına küresel toplumun siyasal, toplumsal, ekonomik, teknolojik
ve hatta, kimi ölçülerde kültürel yapılaşmasında kendine bir model olarak ve de
süreklilik arz edecek şekilde, yöneliminde Amerikan’ın bulunmasıdır.
İlgili toplumlar bunu, elbette kendilerini ait
hissettikleri dini, kültürel, ananevi bağlamlardan tümüyle koparak ortaya
koymuyorlar.
Aksine, farklılaşan boyutlarıyla, bunu, bir tür eklektizm
arayışında ya da zorunluluğunda olarak kasıtlı ve bilinçli olarak yapıyorlar.
Amerika’da yaşanan krizin boyutları farklılaşmakla birlikte kendini,
küresel boyuta yansıttığını göz ardı etmemek gerekiyor.
Bu durum, Amerikan’ın bir siyasal, ekonomik, kültürel güç
olarak bağlayıcılığı kadar, öteki toplumların bu güce bir model olarak
besledikleri kaçınılmaz bağdır...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder