22 Eylül 2025 Pazartesi

Amerikan’ın krizi, dünyanın krizi / America's crisis, the world's crisis

Mehmet Özay                                                                                                                             21.09.2025

‘Amerika’ ve ‘kriz’ kavramlarının yan yana gelişine, bir süredir giderek artan bir şekilde tanık oluyoruz.

Bunun canlı, görünür, hissedilebilir, anlaşılabilir boyutlarına gün be gün yaşananlar ile tanıklık ediyoruz.

Ancak, Amerika’da var olduğu ileri sürülen krizin salt kendinde ve kendi coğrafyasında, kendi toplumunda olan bitenlerle sınırlı değil. En azından, algı ve anlayış bağlamında krizin yayılmacı bir nitelik arz ettiğini ileri sürmek istiyorum.

Bu çerçevede, Amerika’da değerler kayması ve erozonu olarak zikredilen gerçekliğin, küresel boyutta etkisinden ve yaygınlaşmacı yönüne vurgu yapmak istiyorum...

Küresellik ve benzerlik

“Amerikan değerleri” olarak atıfta bulunulan olgular bütününe, dünyanın farklı bölge, ülke ve kültürlerinden eleştiriler getirilmeyecek olanlar yok değil.

Bununla birlikte, yine dünyanın benzeri farklı bölge, ülke ve kültürlerine ev sahipliği yapan toplumların, Amerikan’ın tarihsel olarak açtığı yolda gizli/açık yol alma arzusunda olmalarının da, gerçekliğin bir diğer yarısını oluşturduğuna kuşku yok.

Yukarıda dikkat çekilen ilk durum, Amerikan değerlerini yadsıyıcı bir bağlama otururken, ikincisi Amerikan’ın, modern dönemde takip edilmesinin gizli/açık arzu edilir ve bunun ulusal yarar olduğuna dair bir inancın geliştirilmiş olduğu, değerler kümesine ev sahipliği yaptığına gönderme yapıyor.

Bir süredir, Amerikan değerlerinde yaşanan erozyon sadece, Amerika’da tartışma konusu yapılmıyor.

Aksine, dünyanın diğer toplumlarında formel olarak söylemek gerekirse, yüksek eğitimlisinden az eğitimlisine kadar, Amerika’yı değişik mecralardan takip edenler açısından da, kayda değer bir sorunun olduğunu ileri sürebiliriz.

Bir süredir yaşanmakta olan ve giderek artma eğilimi gösteren Amerikan krizinin sadece, Amerikan toplumuyla ilgili bir sorun olmaktan çıktığını ve bunun ötesinde, bir küresel sorun olarak nüksettiği iddiasını yabana atmamak gerekir.

Bunun iletişim araçlarının yaygınlaşması vb. bağlamda gündeme gelen ve bir tür ‘obezik’ boyuta taşınan küreselleşme ile açıklanabilirliğinin dışında bir şey söylemeye çalışıyorum.

Ve bunun yanı sıra, sorunun “biz Batıcı değiliz”, ‘Batılı değerlerle ilgilenmiyoruz”, Batılı değerler zaten bize yabancı ve düşman” gibi dışlayıcı ve ötekileştirici basit temellendirmelerin dışına çıkmak gerekiyor.

Modernlik

Bu durum, bize eğitim’den teknoloji’ye, toplumsal adalet duygusundan formelleştirmiş bir kamusel etik bağlamına değin Amerikan’ın, 1830’larda Alex Tocquivelle’in çalışmasıyla önce Fransa ve Avrupa’ya ardından, diğer dünya toplumlarına tanıştırılmasından bu yana, doğrudan veya dolaylı olarak, Amerikan’ın önce kendi dünyasını şekillendiren ve bunu başarılı bir şekilde ortaya koyan modern bir devlet olmasıyla ilintilidir.

Bir ölçüde, yirminci yüzyılın hemen başında bu sefer Max Weber, kısa ancak dolu dolu geçen Amerikan seyahatinde, -farklı bağlamlarına vurguyla birlikte- bir ölçüde Amerikan toplumunda olan biteni ortaya koyuyordu...

 Amerikan’ın, 1800’lü yılların başlarından itibaren kendini küresel topluma tanıştırmasıyla başlayan ve inişli çıkışlı bağlamlarıyla devam eden, gayet önemli bir süreç bulunuyor karşımızda.

Ve bu varlık kendini, ‘ilerleme’ (progressive) kavramıyla tanımlıyor.

Burada kast edilen ‘ilerleme’, Amerikan siyasal gerçekliğinde, ‘Cumhuriyetçi muhafazakâr’ ve ‘Demokrat liberal’ ayrışmasının dışında bir olguya tekabül ediyor.

İlerlemenin, sosyolojik algı ve bilgideki yerinin, ‘modern’, ‘modernite’, ‘modernleşme’  ile ilişkili olduğunu hatırladığımızda, anlatmak istediğim husus belki, biraz daha netleşecektir diye düşünüyorum. 

Dünya coğrafyasının -abartı payı da içinde olmak kaydıyla- her bir köşesindeki toplumların ‘modernleşme’ konusundaki talepleri, istekleri, belki de zorlamalara maruz kalarak bu yönde gitme süreçlerinde temel aldıkları ‘değerler’ yüklü olgular nedir sorusunun karşılığını, hiç kuşku yok ki, ‘Batı modernleşmesi’ ve de Batı içerisinde, hiç kuşku yok ki, Amerika’nın payı azımsanacak gibi değildir.

Bir kez daha hatırlatmakta yarar var ki, burada kastım, ‘Batılılaşmacılık’ olgusuna teslim olmak veya ‘Batılılaşma’ olgusuna temsil olunduğunu söylemek değil...

Aksine, kastım, dünyanın bir köşesinde bir ulusun oluşturduğu toplumsal nizamın, o toplumu oluşturan bireyler üzerinde tesis ettiği tatmin düzeyidir.

Yine burada, bunun niçin böyle olduğu, neye rağmen böyle olduğu gibi soruları sormak ve cevabını aramak değil...

Modellik

Dikkatinizi çekmiştir, şu ana kadar ‘Müslümanlar açısından’ diyerek, Amerikan değerlerine bakışı dini bir bağlama ve küresel toplumun belli bir kesimine atıfla sınırlandırmış değilim.

Bunu, bilinçli olarak yapıyorum. Bunun, aksini de yapmak mümkün elbette.

Ancak, burada söylemek istediğim güneyinden kuzeyine, doğusundan batısına küresel toplumun siyasal, toplumsal, ekonomik, teknolojik ve hatta, kimi ölçülerde kültürel yapılaşmasında kendine bir model olarak ve de süreklilik arz edecek şekilde, yöneliminde Amerikan’ın bulunmasıdır.

İlgili toplumlar bunu, elbette kendilerini ait hissettikleri dini, kültürel, ananevi bağlamlardan tümüyle koparak ortaya koymuyorlar.

Aksine, farklılaşan boyutlarıyla, bunu, bir tür eklektizm arayışında ya da zorunluluğunda olarak kasıtlı ve bilinçli olarak yapıyorlar.

Amerika’da yaşanan krizin boyutları farklılaşmakla birlikte kendini, küresel boyuta yansıttığını göz ardı etmemek gerekiyor.

Bu durum, Amerikan’ın bir siyasal, ekonomik, kültürel güç olarak bağlayıcılığı kadar, öteki toplumların bu güce bir model olarak besledikleri kaçınılmaz bağdır...

https://guneydoguasyacalismalari.com/tr_tr/amerikanin-krizi-dunyanin-krizi-americas-crisis-the-worlds-crisis/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder