20 Eylül 2025 Cumartesi

Çin’in askeri gücü ve hedefleri / The military might of China and its targets

Mehmet Özay                                                                                                                             20.09.2025

Çin’de. 80. yıl kutlamalarının yankıları üzerinde durmaya devam ediyorum...

Pasifik Savaşı’nda, Çin kuvvetlerinin Japonları sınır dışı etmesi anısına, 3 Eylül’de Tianenman Meydanı’nda gerçekleştirilen 80 yıl kutlamalarında dikkat çeken, başkan Şi Chinping’in konuşmasında da yer alan ve görsel olarak küresel toplumunda tanık olduğu, çok boyutlu askeri araç gereçlerdi.

İlgili ülkelerce, 80. yıl kutlamalarının şatafatından ziyade, özellikle 3 Eylül’de sergilenen Çin askeri varlığına yönelik yaklaşımlar üzerinde konuşulmaya devam edecektir.

Bunun temel nedenlerinden biri, 3 Eylül günü Tianenman Meydanı’nda geçiş töreninde sergilenen askeri varlığa, bugüne kadar hem nicelik ve hem de nitelik olarak ilk defa karşılaşılıyor olmasıdır.

“Çoklu cephe”

Özellikle, meydanda yer alan, değişik boyutlardaki nükleer füzelere yapılan vurgu akıllara, Çin’in “çoklu cephe” hazırlığı yaptığını getiriyor.

Bunlar arasında, “kıtalararası balistik füzeler”e sahip olduğu anlaşılan Çin’in, bu ve benzeri uzun menzilli füzelerle hedefe aldığ ülke veya ülkeler olmalı...

Söylemler ve tepkiler ilk hedefin, ABD olduğunu gösteriyor. Bu birinci cephe..

Bir diğer cephe Tayvan...

Tayvan, elbette coğrafi konumu itibarıyla bir kıta ötesi bölge değil.

Aksine, Çin’in yanı başında yer alan Ada olmasına rağmen, Tayvan’a yönelik veya Tayvan’da olası bir bağımsızlık girişimi karşısında yanında olması yüksek bir ihtimal olarak gözüken ABD’nin varlığı bize, “kıtalararası balistik füzeler”den kastın Tayvan’dan ziyade, yine ana hedefin ABD olduğuna işaret ediyor.

Üçüncü cephe, Japonya diyebiliriz.

ABD’nin bölgedeki müttefiklerinin olası bir gelişmeden pay almayan tabiri caizze yakayı sıyırabileceklerini düşünmek ise, Çin başkenti Pekin’den zaman zaman yapılan açıklamalar dikkate alındığında, mümkün gözükmüyor.

Bu durum, başta Japonya olmak üzere, ABD’nin bölgedeki irili ufaklı müttefiklerinin de Çin tarafından askeri anlamda hesap edilebilir bir anlamı bulunuyor...

Çin’in askeri varlığı

Japonya Savunma Bakanlığı’na bağlı düşünce kuruluşundan yetkililer yaptıkları açıklamalarda, 3 Eylül’de sergilenen askeri techizatın bir bölümünün ABD Savunma Bakanlığı raporlarında yer almadığına vurgu yaparken, Çin’in özellikle, nükleer başlıklı füzeler konusunda önemli bir aşama kaydettiğini açıklaması gayet dikkat çekicidir.

Bu ve benzeri açıklamalar, Çin’in küresel kamuoyu veya küresel güçlerin ve de kurumların gözlemi ve kontrolü dışında nükleer silahlanmaya, önemli bir pay ayırdığı ve gelişme kaydettiği anlaşılıyor.

Ve bu durum, bugün başta, ABD ve ABD’nin müttefikleri olmak üzere, tüm dünya tarafından bilinir konuma gelmiş durumda.

Öte yandan, geçen yazıda dile getirdiğim üzere, ABD devlet başkanı Donald Trump’ın, Çin’deki “gösteriyi” doğru bir şekilde anladığını ortaya koyan, “... Bize saldırmaya cesaret edemezler” sözünü bir kez daha ancak, yukarıda dikkat çekilen Japon uzmanın yaklaşımıyla birlikte değerlendirmek gerekiyor.

Ticaret savaşlarının arka plânı

Çin-ABD arasında yaşanan ve görünürde, “ticaret savaşları” şeklinde zuhur eden gelişmelerin arka plânında Çin’in her boyutuyla askeri teknolojik gelişiminin varlığı yadsınamaz.

Son on yılda, hızı giderek artan şekilde gündeme gelen “ticaret savaşları” söylemini ortaya çıkaran Çin’in ekonomik kalkınmasıdır.

Ve Çin’in, söz konusu bu kalkınma hamlesini, salt ekonomi alanıyla sınırlandırdığını düşünmek ise yanıltıcıdır.

Bunun böyle olmayacağı, işin doğası gereğiydi. Ve tüm dünya şu an tam da bununla yüzleşmektedir.

Çin ve ABD arasındaki rekabet ve gizli/açık ortaya konulan potansiyel savaş söyleminin dışında, Çin’in, özellikle son kırk yıla yayılan ekonomik kalkınmasının gelişim aşamalarının teorik ve pratik bağlamları dikkate alındığında aslında olan biteni, başta ABD olmak üzere Batı ekonomi-politiğini çerçeveleyen kapitalizmin kaçınılmaz sonucu olarak kabul etmek gerekir.

Evet bu yaklaşımın, Çin gibi siyasal rejiminde ‘komünizmi’ öncelleyen ve bundan taviz vermediğini, en azından bugüne kadar ortaya koyan bir devletin, nasıl olup da bu duruma gelebilmiş olmasıdır.

Bu gelişmeyi bir anlamda, “Çin mucizesi” olarak adlandırmak mümkün.

Kapitalizmin açmazı

Nihayetinde, Çin’in tamamına yayılmamış da olsa ve de daha çok geleneksel ve tarihsel deniz ve kara yolları üzerindeki eyaletler ve şehirleri içine alan ekonomik kalkınma süreçlerinde, Çin halkının maddi anlamda ‘refah’la buluşmasını sağlayan ABD’nin açtığı, diğer Batılı ülkelerin ve Batı’ya endeksli Asya-Pasifik’deki Japonya, Güney Kore ve Singapur gibi ülkelerin desteklediği gelişmelerin bir ürünüdür.

Batı ekonomi-politiğinin doğurduğu bir durumla karşı karşıyayız.

Ve ortaya çıkan bu durum, Çin’in tarihi referanslarından bağımsız olmaması dolayısıyla bugün Batı’ya ve Batı’nın temsilcisi konumundaki ABD ile içerisinde sıcak çatışmayı da barındıran bir rekabet ortamında hızla yer alıyor.

3 Eylül’de Çin’de gerçekleştirilen 80. yıl kutmalarından amaç, başkan Şi Chinping’in Çin’in nereden nereye geldiğini sadece, dostlara sergilemek ve paylaşmak değildi.

Bunun ötesinde, Çin bugüne kadar elde ettiği ekonomik başarına ilâve olarak ve de, bu gelişmenin askeri alana yansımasının verdiği güçle küresel sistemde söz sahibi olmak arzusunda.

Çin’in bunu kendinde bir hak olarak görmesinin, ABD’nin Çin’in kapısını çaldığı 1976’dan itibaren beklentilerinin dışında ve ötesinde bir duruma işaret ettiğine kuşku yok.

Yukarıda ifade ettiğim üzere Çin yönetimi, tarihi referansları güncelleyerek toplumuna sahip olduğu ‘onuru’ yeniden kazandırma peşinde.

Ancak, tarihsel boyutuyla düşünüldüğünde Çin’in bu siyasal ve de askeri yöneliminin doğru bir hedefte ilerleyip ilerlemediği sorgulanmaya değerdir. Bunu bir başka yazının konusu olarak burada zikrediyorum.

Bu çerçevede, Batı’da kafaların bir anlamda karışık olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır.

Çin, ekonomik ve askeri kalkınmasıyla yeni bir fenomen olarak kendini ortaya koyarken -ki, bunda başarılı olduğuna kuşku yok, Batı’dan farklılaşacak ve de Batı’yı karşısına alacak şekilde kendine yeni bir alan açma uğraşında.

Bu alanın paylaşılıp paylaşılmaması, küresel güçler arasında günün en önemli sorunu olarak ortada duruyor.

https://guneydoguasyacalismalari.com/tr_tr/cinin-askeri-gucu-ve-hedefleri-the-military-might-of-china-and-its-targets/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder