Mehmet Özay 16.08.2025
1976 yılında başlayan Açe’yi özgürleştirme hareketinin,
aradan geçen on yıllar sonra barışa evrilmesinde temel faktörün 26 Aralık 2004
tarihindeki deprem ve tsunami olduğu konusunda kimsenin şüphesi yok.
Ancak sürecin niçin Açe ve Endonezya merkezi hükümeti ve
toplumu için kangren hale geldiğini kısaca hatırlamak gerekiyor. Ve bunun
ardından, niçin aradan geen yirmi yıla karşın, barıştan beklenen hedeflerin
ortaya konulamadığına değineceğim.
Reform umudu ve çalkantı
Açe’de süren savaşın özellikle, 13 Mayıs 1998 tarihinde
Suharto’nun iktidarını yitirmesinin ardından geldiği nokta önemliydi.
Dönemin küreselleşmeye tekabül eden yönü, tedrici olarak
artarak dünya kamuoyu gündemine gelen Açe konusunun, hiç kuşku yok ki,
Endonezya merkezi yönetimi içinde adı kayıplarla anılabilecek süreçler anlamına
geliyordu.
Bu noktada, Batılı ülkelerin uyguladığı çeşitli ambargolar
ve zaman içerisinde bunların artma eğilimi aynı dönemde reform çabalarının
önünde en büyük engellerden biri olarak çıkıyordu.
Açe toplumu açısından bakıldığında ise, her ne kadar
toplumun yüzde yüzü, Açe’de siyasal hareket noktasında lokomotif işlevi gören
Açe Özgürlük Hareketi’ne (Gerakan Aceh Merdeka-GAM) bağlı ve bağımlılık
hissetmeseler de, en azından son yüz elli yıllık tarihinin onlara öğrettiği ‘direniş’
ruhunu bir şekilde içselleştirdiklerini söylemek mümkün.
Ve bunun bir ifadesi olarak GAM’ın yanı sıra, örneğin
SIRA (Soliditas Independen Rakyat Aceh) gibi sivil siyasal hareketlerin doğuşu, gelişimi ve halk
tabakalarında karşılık buluşu, hiç kuşku yok ki, yine dönemin Endonezya reform
süreci ile genel itibarıyla dünyayı saran küreselleşme süreçlerinden uzak ele
alınamaz.
Endonezya’da 1998 Mayıs’ından itibaren ortaya çıkan yeni
siyasal belirsizlik, değişim, reform ve totaliterliğe geriye dönüş gibi
birbirini takip eden, ya da birbiriyle aynı zemini ve zamanı paylaşan süreçlerin,
Açe toplumunda doğurduğu rahatlama, ümit, gerilim ve savruluşları doğru
değerlendirmek gerekir.
Ulusal başkent Cakarta’da reform söylemi her biri farklı
ideolojik temelleer yaslanan siyasi partiler ve hareketlerce yönetilmeye
çalışılırken, ülkenin en batısında Sumatra Adası’nın kuzeyindeki Açe Eyaleti’nde
reformun adı otonom yönetim ve/ya bağımsızlık olarak karşılık buluyordu.
Merkezi yönetim ve ulusal siyaset çevrelerindeki reform Açe’yi
ve Açe toplumunu getirdiği yer, 1999 yılında eyalet başkenti Banda Açe’de meşhur
Beytürrahman Camii meydanında yüzbinlerce Açeli’nin, referandum için bir araya
gelmesiydi.
Bu çağrıyla gündeme getirilen siyasal talepler sadece, dönemin
Endonezya merkezi hükümetine yönelik değildi. Aksine, çağrının bir bölümü
uluslararası toplumaydı...
İşin uluslararası boyutunu, dönemin küreselleşme
sürecinin kaçınılmaz bir açılımı olarak kabul etmek gerekir.
Öyle ki, söz konusu dev gösteride açılan pankartlarda, ‘NATO
bizi de gör’ ifadeleri, 1990’ların ortalarında Bosna, Kosova gibi bölgelerde
olan biten karşısında Açelilerin, içinde bulundukları siyasal ve toplumsal açmazı,
onlara göre benzeri olduğu düşünülen süreçlere verilen yanıtın aynısının
gösterilmesi konusunda bir çağrı niteliğindeydi.
Helsinki’den bugüne
Aradan geçen yirmi yıl, Endonezya’nın özerk statüsüne
sahip bir eyaleti olan Açe’de değil genel itibarıyla hem, bir ulus-devlet olan
Endonezya hem de, farklı bağlamlarıyla küresel sistem açısından önemli bir
gelişme olarak anılmayı hak ediyor.
Aradan geçen yirmi yılda Endonezya kadar, küresel
sistemde de önemli değişiklikler oldu.
Özellikle, küresel sistemin güvenlik konusunda bugün
ulaştığı belirsizlik ve öngörüsüzlük, Açe gibi bölgelerde barışın ne denli
kıymetli olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Her sene olduğu gibi bu sene de, barış anlaşması
vesilesiyle kısa bir yazı yazmanın yerinde olduğunu düşünüyorum.
Ve bu kısa yazıda, barış anlaşmasından kısa bir süre
sonra Açe’ye gelmiş ve yaşamış biri olarak, bazı izlenimlerimi paylaşacağım.
Bu izlenimlerimin bir kerelik gerçekleşmiş basit
gözlemler olmadığı, temel ve süreklilik arz eden yapısal bir nitelik taşıdığı
ve bunun yanı sıra, dönemin ve sürecin içerisinde yer almış kişilerle
görüşmelerin, konuyla ilgili yapılan yayınlarla desteklendiğine vurgu yapmalıyım.
Barış ve gerilim
Açe barışının temel dinamiklerini ekonomik ağırlıklı
olduğu yolundaki söylem yeni değil. ancak bu söylemin eksik olduğunu daha
önceki yazılarda dile getirdim.
Barış antlaşmasının silahların bırakılması dışında ve
ötesinde bunun bir daha olmaması için Açe’nin ekonomi, kültür ve din alanında
özerk yapısının anlaşma maddelerine pararel olarak hayata geçirilmesiyle mümkün
olduğu yine işin uzmanların sürekli ortaya kondu ve 14 Ağustos 2025 tarihinde Hermes
Palace otelde yapılan resmi içeriği ile dikkat çeken etkinlikte de, ilgili
konuşmacılarla bir kez daha vurgulandı.
Temel vurgu şu: Açe, son yirmi yılda tecrübe ettiği barış
sürecinde hedeflenen ekonomik kalkınmayı yakalayamamıştır. Bunun nedenlerini
burada tartışmayacağım.
Kontra söylem
Diğer bazı yaklaşımlar öncesinde kontra bir yaklaşımla
ilgilileri şaşırtmak isterim. Açe toplumunun ekonomik varsıllık talebinin
gerçekleşebilmesi için benzer bir yönelimin Endonezya’nın farklı bölgelerinde
olup olmadığının sorgulanması gerekir.
Evet, son yirmi yıldaki istatistiler, Endonezya’da gayri
safi milli hasıla, tüketici endeksi vb. gibi kalkınmayı veya toplumda refahı
ortaya koyan veriler olarak sunulabilir.
Ancak, kahir ekseriyetiyle merkezin tam ortasında yer
alan Cakarta’dan başlayarak çeperlere kadar Endonezya toplumunun yoksulluk-kalkınma
ikileminde nerede durduğunun cevabının verilebilmesi gerekir.
Evet, Endonezya toplumunda merkezden çepere zenginliğe
kapılan bireyler, toplum kesimleri var. Bunların bireysel çabaları, iş ahlakı,
iş bilirlikleri kadar farklı süreçlerin de bu zenginleşmede payı olduğunu
unutmamak gerekir. aynı sürecin Açe Eyaleti’nde gözlemlenmediğini kim ileri
sürebilir?
Bir diğer husus, Açeliler ekonomik varsıllık
beklentilerinin gerçekleşebilmesinin diyelim ki, en azından son on yılda
küresel ekonomi sisteminde olan bitenden bağımsız olmadığını göz ardı ediyor
olabilirler mi?
Bu bakış açısı, Açelilerin Helsinki Barış Antlaşması’nın
temel hedefleri kabul edilen ekonomik kalkınma süreçlerinden henüz pay almadıkları
eleştirisini herhalde haklı çıkarmıyor...
Soruna cevap bulmak
O zaman, “sorun nerede?” diye bir kez daha dönüp ciddi ve
mantıklı bir araştırma yapmak gerekiyor.
Bu çerçevede, bakılacak alanlardan ilki, Helsinki Barış Antlaşması
metninin bizatihi kendisidir. Acaba taraflar yazılı maddeleri, veya yazılı
maddelerin çok önemli inceliklerini içinde barındıran kritik maddeleri aynı
şekilde mi anlıyorlar? Yoksa ‘söz cambazlığı’ ile hayır öyle değil, böyle
sürtüşmesine mi dalıyorlar?
İkincisi, Açe toplumunu yöneten, yönettiğini ileri süren
çevrelerin ekonomi-politik konusundaki görüşleri ve yaklaşımlarıdır. Açe’nin
son yirmi yıldır nasıl yönetildiğinin hesabını kurumsal olarak ortaya koymak
gerekiyor. Aksi halde, suçlayıcı ya da haklı kılıcı tüm tepkiler, boşa kürek
sallamak anlamına gelecektir.
Üçüncüsü, yaşadığımız dönemin -tüm eleştirilere karşın,
halen geçerli olduğunu ileri sürdüğüm- modern yönetim biçimlerinin diyelim ki,
rasyonal yönetim, bürokratikleşme, şeffaflık, hesap verebilirlik, çalışma
ahlakı vb. gibi tek tek bireyden kurumlara doğru yansıtılabilecek ve sadece
kualitatif olarak değil, kuantitatif olarak da tüm verileri ortaya koyabilmemiz
gerekir.
Nihayetinde Açe, Endonezya Cumhuriyeti’nin 34 eyaletinden
biri. Ve bu Eyalet, Helsinki Barış Antlaşması’nda ortaya konulan ya da
konulmayan hususları ve içerikleriyle Endonezya merkezi hükümetine bağlı. Bununla
kastım, Açe’yi yönetem tüm bakanlıkların bölge/eyalet temsilciliklerinin/müdürlüklerinin
aynı şart ve koşullara tabi olarak ele alınıp değerlendirilmesidir.
Açe’de barışın yirminci yılında, patırtısız, gürültüsüz
bir toplumsal ortamdan herkesin memnun olduğuna kuşku yok. Ancak, bu memnuniyeti,
söz konusu barış antlaşması metnini manipüle ederek ortaya koymanın doğurduğu içten
içe bir memnuniyetsizliğin olmadığı da aşikar... Uzmanlar buna işaret
ediyorlar.
Açe barışının yirmici yılı, herkese kutlu olsun...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder