Mehmet Özay 10.08.2025
Ve bu toplumsal olgu, bugün de devamlılık göstermesiyle
sadece konunun ilgililerince değil, Müslüman toplumun A’sından Z’sine kadar tüm
ilgili birimlerinin, kurumlarının, toplum kesimlerinin ve de tek tek bireylerinin
temel sorunsalı olmaya devam ediyor.
Tabii bu noktada, hangi düzeyde ve ciddiyette sorunun
farkında olunup olunmadığını hesaba katmayı unutmamak gerekir...
Bununla birlikte, tüm ilgili çevrelerce eğitim olgusunun
tüm vechelerini içine alan sorunların bilincinde olunup olunmadığı bir yana,
yaşanan gerçeklikler, bu alandaki sorunları aşma konusundaki iştiyaksızlığın,
ciddiyetsizliğin, umursamazlığın sosyal yaşamı kısır döngüler içerisinde bırakacak
şekilde diğer toplumsal alanlara sirayet ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Reform
Modern anlamda, “eğitim’de reform” düşüncesinin bugüne ya
da düne ait değil, uzun bir geçmişi içinde barındıran bir toplumsal olgu olduğu
hatırlandığında, sorununun aşılamama sebebini neyle açıklamak gerektiği en az
sorunun bizatihi kendisi kadar önemlidir.
Belki de, buna verilebilecek doğru tek cevap veya çoklu cevaplar,
Müslüman toplumların eğitim konusuna dair sorunlarına çözüm yolu göstermesiyle -uzunca
bir süredir beklenen- önemli değişimi tetikleyebilir!
Elbette, ortada sihirli bir sopa yok!
Ancak, ortada olmayan başka şey, mevcut kurumsal yapılarda
çok temel sorunları bile görmezden gelen, sorunları ört bas etmeye çalışan ve
bu ve benzeri halleri günü kurtarma adına, mevki ve makam temini veya mevki ve
makamları kendi çevresine havale etme yarışına gözü kapalı girilmiş olmasının
payının ne denli belirleyici olduğunu tespit etmek gerekir.
Müslüman toplumları saran söz konusu bu durumun, bugünün
icadı bir hâl olmadığı da aşikârdır.
Sorunun kökeni: Bir olasılık!
Bu durumda, karşımıza çıkan bir durum var ki, o da söz
konusu süreçlerin nerede başladığına ve nereye evrildiğine dair ilk
ipuçlarından birini veriyor olduğu düşünülebilecek bir husus:
Yani, Müslüman toplumların eğitim faaliyetlerini yerli
yerine koyma çabasında dışardan gelen, dışarıdan davet edilen ‘öteki’ kültür ve
medeniyete ait toplumların yöneticileri, eğitimcileri, düşünürleri gibi insan
kaynaklarının bizatihi, Müslüman toplumların yönetici kesimlerince pratiğe
geçirilmesidir.
Bununla söylemek istediğim, eğitimle ilgili sorunları
aşma ya da eğitim olgusunu yeniden ve en başından ele alma konusunda var olan
kısmi ilginin dayanak noktasını dışarıdan, öteki’nden alınan kaynaklarla
belirlenmesi çabasıdır.
Burada yönetici elitin ve buna eklemlenen toplumsal
elitin kendilerini ve kendi aile fertlerini eğitim süreçlerine tabi
tutmalarının, içinde bulundukları toplumu değiştirme, dönüştürme, bir başka
ifadeyle söylemek gerekirse- kültürel ve medeniyet dinamiklerini canlandırma
ameliyesinde fiili katkısı olacağı düşünülmüş olabilir.
Ama, bir de bu gelişmenin öteki tarafını hesaba
kattığımızda, acaba yönetici elitin kendi kurulu düzenlerini devam ettirme
adına, kendilerince kabul edilen ya da dışardan gelen ‘ötekilerce’ kendilerine
dikte ettirilen eğitim süreçlerini manipüle etmiş olamazlar mı?
Bu ikinci durumda, değiştirilmesi ya da reforme edilmesi
öngörülen yapının bir tür değişim sürecine girmesine rağmen, çıkış noktası ve
hedefler arasında kopukluk ya da manipüle edilmişlik halinin toplumun genelini
içine alacak bir değişimi, düzenlemeyi, yenileşmeyi bir türlü gündeme
getirmemiş olmasıdır.
Yukarıda kısaca değindiğim biri iyimser ve ikincisi
karamsar bakış açısına rağmen, aşağıda dile getireceğim uzun denilebilecek
tarihi süreçlerden bu güne gelindiğinde, Müslüman toplumların halen benzeri
eğitim sorunlarıyla -hatta, katmerleşerek artan eğitim sorunlarıyla- yüz yüze
kalmalarını nasıl açıklamak gerekir...
Sömürgecilik (mi)?
Bu noktada durup, “Eğitimdeki başarısızlıkları neye
bağlamak gerekir?” sorusunu sormak gerekir.
İlk etapta işaret parmaklarının göstereceği alanların
başında, ‘sömürgecilik’ döneminin geleceğine kuşku yok...
Öyle ki, Müslüman toplumlarda eğitim sorununu aşma
konusunda modern zamanlarda sergilenen çabaların sömürgecilik süreçlerine denk
gelmesi belki de, bu göstergeyi haklı kılabilir.
Müslüman toplumlarda eğitimin süreçlerinin reformla
anılmaya başlanmasından bu yana, kaba bir tahminle, iki yüz yıl geçti.
Bu görece uzun dönem sadece, diyelim ki, Osmanlı toplumu ve
Osmanlı Devleti ile bağı ‘özerklik’ çerçevesinde süren Mısır ile sınırlı değil.
Bu noktada, diğer bölgelerde olan biteni göz ardı etmek
mümkün değil...
Kimi bölgeler örneğin, 1786’dan itibaren, İngiliz
hakimiyetine tedrici olarak giren Malaya topraklarının dünyaya açılan kapısı
hükmündeki Penang, Malaka ve Singapur gibi bölgelerde, Batılı anlamda temel/ilk
okulların açılmaya başlandığı 1810’lu ve 1820’li yılları, Müslümanların
yönetimindeki eğitim kurumlarının dışardan ithal edilen kurumların ve
içeriklerinin algılama, öykünme, taklit etme, öğrenme süreçleri ile diğer
yandan imtiyaz, davet, teşvik ve baskı gibi süreçlerle Müslümanları Batılı
eğitim kurumlarına çeken yapılaşmanın başladığını görüyoruz.
Benzer bir durumu, Hint Alt Kıtası olarak bilinen geniş
coğrafyada özellikle yine, İngiliz sömürge yönetiminin varlığını, ticaretin
dışına ve ötesine taşıma çabasıyla birlikte okullaşma, eğitim, müfredat, ders
planı ve kaynakları vb. unsurlarla Müslümanların geleneksel eğitim kurumları
üzerinde baskı ve davet arasında gidip gelen değişimleri tetiklediği ortadadır.
Bir diğer gelişme, Malay Takımadaları (Nusantara) olarak
bilinen ve 17. yüzyıl başlarından itibaren Hollandalıların kalıcı sömürgecilik
sürecine evrilmesi ve bu gelişimin kurumsal yapılaşmasıyla birlikte yine, 19.
yüzyıl ortalarından itibaren ‘eğitim’ sınıflamasına girecek oluşumlarla bölge
Müslümanlarının ilgisini gayet yavaş ancak, uzun erimli olarak çeken
gelişmelerin başladığını ileri sürebiliriz.
Toplumsal değişimin eğitim üzerinden
gerçekleşebilirliğine olan yaklaşımın tesiriyle, yaklaşık son iki yüzyıldır
Müslüman toplumlarda sergilenen ve hem içerden hem de dışardan gelen
fartörlerle yenileşme, reform süreçlerinde kayda değer yaşanmışlıklara rağmen,
bugün sorunun azalmak yerine, kangren hâl alarak artarak sürmesine çözüm bulmak
için farklı sorular ve yeni yaklaşımlar ortaya koymak gerekiyor.
Yeksenak bir hâl olarak ‘eğitimli toplum’, ‘Batılı
bilimsel eğitim’, ‘temellere dönüş’ gibi bir uçtan diğerine farklı söylemlere
rağmen, Müslüman toplumların eğitim kurumlarının, yapılarının ve süreçlerinin
neden istenilen ürünü veremediğini samimi olarak tartışmak gerekiyor.
Belki de, soruya verilecek cevap göz önündedir.
Bu durumda, acaba, sorun her türünden egemen güçlerin bir
türlü bu cevabı görmek ve soruya bu cevabı vermek istememesi olmasın sakın!

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder