Mehmet Özay 08.12.2025
Bu anlama potansiyeline dair araçlara rağmen, anlama
ediminin gerçekleş/e/memiş olması bilgisizlikle, inatla, ön yargıyla,
ihtiyatsızlıkla ve dahi düşmanlıkla izah edilebilecek alanlara tekabül eden
düşünce ve tavırlarla açıklanabilir.
Müslümanlar arasında ya da daha doğru bir ifadeyle
söylemek gerekirse, akademisyen, araştırmacı, sözde düşünür, gazeteci,
siyasetçi, sivil toplumcu vb. sıfatlarına sahip olanların yani, toplum
içerisinde kültürel, entellektüel ve siyasal olarak belirli grupları, akımları,
düşünceleri, sistemleri temsil bağlamlarına sahip olanların, Açe konusunda
sergiledikleri tutumlar açıkçası, tastamam böyle bir duruma tekabül eder.
Açe’yi bil/e/meyenler, tanı/ya/mayanlar, anla/ya/mayanlar
akademik, entellektüel ve siyasal açıdan birkaç alanda zaafiyete düçardırlar.
Bunlardan ilki, Güneydoğu Asya tarihinin ve özellikle de,
bu tarihin Malay toplumlarına yönelik bölümüne tarihsel olarak da, bölgenin
İslamlaşma ile başlayan ve süren, son bin yıllık sürece hakim olunamamasıdır.
İkincisi, bu geniş Malay coğrafyasının Hindistan ve Arap
Yarımadası arasında yüzyıllarca var olan ve dini-kültürel-sanatsal-teknik vb.
alanlarda sürdürülebilir medeniyet süreçlerini ve bu süreçlerde rol almış olan
toplum kesimlerini anlamakta önemli güçlük çekilmesidir.
Üçüncüsü, son beş yüz yılı içine alan sömürgecilik
süreçlerinin neye tekabül ettiğini, bu süreçlerin nasıl ve niçin yönetildiğini
-veya yönetilemediğini-, nerelerde eksiklikler nerelerde doğruluk payları
olduğunu hesap edilememesidir.
Dördüncüsü, sömürgecilikleriyle anılan Batı Avrupa
toplumlarıyla diyelim ki, Portekiz, diyelim ki, Hollanda, diyelim ki Fransa ile
ilişkilerin nasıl kurulduğu ve onların coğrafyalarına kadar ulaşan bir siyasal
zekâ ve pratiğin -ilgili tarihi süreçlerde- Açe tarafından nasıl ortaya konulduğunun farkına
varılamamasıdır.
Beşincisi, geleneksel toplumun ve yapıların modernleşme
ile ilişkilerinde, kendi asli unsurlarına bağlılık ile değişen süreci anlama
konusunda ortaya konulan iç hesaplaşmanın gerçekleştirilememesidir. Buna ilave
olarak, değişen ve değişimi yıpratıcı şekilde ortaya koyan süreçlere karşın
geleneğin durağanlığını değil, aksine dinamizmini yenileyerek ürettiğinin kavranılamamasıdır.
Yukarıda dikkat çekilen hususların afaki, illüzyon,
gerçek dışı ya da hayal mahsulü olduğu düşünülüyorsa maalesef, yapacak bir şey
bulunmadığını üzülerek söylemek gerekiyor.
Yok, yukarıda dikkat çekilen hususların afaki, ilüzyon,
gerçek dışı ya da hayal mahsulü olduğu düşünülmüyorsa o zaman Açe’yi anlamak
için gayet ciddi eğilim ve çaba sergilemek sorumluluğunu ele almak ve üstlenmek
gerekiyor.
Yukarıda çizdiğim coğrafi sınırları, küresel anlamda
Müslüman toplumların tarihsel olarak ağırlıklı oldukları bölgeler çerçevesinde
ele aldığımızda, niceliksel olarak önemli bir payı içinde barındırdığı görülür.
Böylesine önemli bir tarihsel, kültürel, dini nitelikler
ile coğrafi dağılım ve genişlik noktasındaki niceliksel boyut bize, Açe’nin
niçin sadece, geçmişte önemli olduğunu değil bugün için de, değişen şart ve
koşullara ve çeşitli iç ve dış engelleyici zorlamalara rağmen, öneminin devam
ettiğini gösterir.
Evet yukarıda kısaca dikkat çekmeye çalıştığım
hususların, Açe-merkezci bir yaklaşımı ortaya koyduğunun farkındayım.
Zaten, kastım da bu... Ancak, bu kastın, bir inada binaen
olmadığının altını da ısrarla çiziyorum.
Ve bunu fark etmiş olmanın getirdiği bir ayrıcalık değil
ileri sürmek istediğim.
Aksine, somut verileri kadar akademik, entellektüel
yapılarıyla kendini var eden bir yapının, üzerinde yükseldiği coğrafyanın etki
ve etkileşim alanından kaynaklanan bir gerçekliğin kaçınılmazlığına vurgu
yapıyorum.
Şayet bir akademisyen, bir gazeteci, bir düşünür, bir
sivil toplumcu, bir siyasetçi olarak Açe’nin kendini ortaya koyan ve genişleyen
bir şekilde devasa bir coğrafyaya yayılan boyutunu, önemini fark edemiyorsak,
ortada büyük bir hata ve eksiklik olduğuna kuşku yok.
https://guneydoguasyacalismalari.com/tr_tr/aceyi-anlamaya-gerek-yok-no-need-to-understand-aceh/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder