Mehmet Özay 02.08.2025
Hafta içi, küresel ticaret ilişkileri için oldukça önemli gelişmelere sahne oldu.
Gözler, Çin-ABD arasında Stokcholm’de yapılan zirve
niteliğinde gerçekleşen görüşmelerde, statükonun üç ay boyunca devamı yönünde
bir kararın çıkmasını olumlu değerlendirmek mümkün mü?
ABD açısından bakıldığında öyle gözüküyor!
Öyle ki, görüşmeler sonrasında, ABD başkanı Donald Trump
-her zaman olduğu gibi-, ifrat ya da tefrit yönündeki açıklamalarından biriyle
gündemi belirlemeye çalışıyor.
Trump, Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Çin ile yapılan
görüşmelerle ilgili olarak tarafların “adil” FAIR bir anlaşmaya vardıklarını
dile getiriyor.
Çözüm Sonbahar’da!
Ancak, Stockholm’deki görüşmelerle ilgili detayların
dışarıya yansıtılmaması iki temel olasılığı akla getiriyor.
İlki, görüşmelerin sağlıklı geçtiği ve nihai kararın,
-Sonbahar’da yapılması tahmin edilen- Şi Chinping-Donald Trump zirvesine
kaldığı şeklinde.
İkincisi, özellikle Çin tarafının ABD’nin yaptırımları
karşısında pes etmemesi nedeniyle, statükonun yani, tarafların karşılıklı
uygulamakta oldukları yüzde 24’lük gümrük vergisine devam kararı verilmesi oldu.
İlk durumu güçlendirecek güçlü bir açıklamaya rastlamak
en azından, şimdilik mümkün değil...
Örneğin, görüşmelerin kilit isimleri ABD Hazine Bakanı
Scott Bessent ile Çin Başbakan yardımcısı He Lifend, toplantı sonrası herhangi
bir açıklama yapmadılar...
Konsensüs vurgusu
Belki birkaç istisna...
Görüşmeler sonrasında, Çin Ticaret Bakanlığı’na bağlı
uluslararası ticaret temsilcisi Li Chenggang yaptığı açıklamada, “... Genova ve
Londra görüşmelerinde belirlenen çerçeve bağlamında taraflar arasındaki ekonomi
politikaları ve ticaret konularının, samimi ve yapıcı bir incelemeye tabi
tutulduğu...” yönündeki yaklaşımı önemliydi.
Bu durum, ortada bir ‘konsensüs’e ulaşıldığını
gösteriyor. Ancak, bunun detayları konusunda herhangi bir açıklama henüz
yapılmış değil...
İkincisi ise, ilki kadar iyimser değil. Bununla, ABD
ticaret temsilcisi Jamieson Greer’in yaptığı kısa açıklamaya vurgu yapmak
istiyorum.
Greer’in “Çin son derece pragmatik” açıklamasından
oldukça etkilenmiş ve hatta büyük bir şaşkınlık yaşamış intibaı edinmek güç
değil...
Bununla birlikte, Stockholm görüşmelerinin yönelimine
dair Greer, “işi anlaşmaya varıp varmayacağından emin değilim” anlamına gelecek
ifadesini bir kenara not etmekte yarar var.
Çin ve sağduyu
Evet, Çin yönetimi, 20 Ocak’tan bu yana sergilediği
tutumla, ekonomi alanındaki rakibi ABD karşısında sağduyulu tutumuyla dikkat
çekiyor...
Çin’in, ABD’nin henüz anlamadığı bir ekonomi politik
tavır sergilediğini söylemek yanlış olmayacaktır...
Özellikle Trump’ın, blöfle açılım bulan ve çatışma
üzerinde geliştirmeyi arzuladığı politikasının Çin tarafından engellendiği
aşikâr...
Belirsizlik
Görüşmeler öncesi süreçler dikkate alındığında, kesin bir
sonuca ulaşılamayacağına dair güçlü bir öngörü vardı.
Ve bu öngörünün gerçekleştiğine, geçtiğimiz Salı günü
tanık olduk.
Nihayetinde, iki ülke ticaret ilişkilerinde normalleşmeye
dair az da olan beklentiye rağmen, gelinen noktada, anormal durumun uzatılması
yönünde bir karar alındığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu durum, bize, mevcut statükonun üç ay boyunca devamıyla
karşı karşıya olduğumuzu açık seçik ortaya koyuyor.
Önümüzdeki üç aya dair beklentiler, Çin devlet başkanı Şi
Cinping ile ABD başkanı Donald Trump’ın zirve toplantısının gerçekleştirilmesi
yönünde.
20 Ocak’tan bu yana küresel gündemi belirleyen ve 2
Nisan’dan itibaren yeni bir ivme kazanan ABD’nin, dünyanın önde gelen-gelmeyen düzinelerce
ulus-devletiyle arasındaki ticaret kararları belirlemeye yönelik çabalarda,
Çin’i diğer ülkelerden farklı bir yere koymak gerekiyor.
Bugüne kadar yaşanan süreçler de zaten Çin haricindeki
diğer ülkelerin, ABD karşısında bir diretme şansı bulunmuyor...
20 Ocak öncesinde dile getirdiğim üzere, ABD başkanı
Trump’la aynı kampı paylaşmamanın doğuracağı zararlar pek de altından
kalkılabilir olmayacaktı.
Aradan geçen sekiz aylık süre zarfında ticaret
görüşmeleri bağlamında yaşananlar, aralarında Kanada, Japonya, Meksika ile ABD
gibi bazı ulus-devletler ve birliklerin itiraza varan yaklaşımlarına karşın
bugün, gümrük vergisi yaptırımları ve ardından, gerçekleştirilen görüşme
trafiklerinden ABD başkanı Trump istediğini almış gözüküyor.
Yine daha önce dile getirdiğim üzere, ticari ilişkilerde
blöf yöntemini kullanan Trump’ın -şayet bunu bir politika yöntemi kabul
edeceksek-, istesek de istemesek de, şu veya bu şekilde başarılı olduğu
ortada...
Ancak, Çin’le olan görüşmelere sıra geldiğinde, başından
bu yana Çin’in sergilediği tutumun ‘ağırbaşlı’, hesaplı kitaplı bir yaklaşım
olduğu yönünde bir izlenim var.
Çin’in, bu eğilimini Stockholm’deki görüşmelerde de
sergilediğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu durumda, hem, iki ülke yönetimlerini ve toplumlarını
hem de, küresel kamuoyunun iyimser olmasına yol açacak şekilde, tünelin ucunda
bir ışıltı gözüktüğü ifadesi kadar, ‘üç aylık süreyi bekleyelim ve görelim’
yaklaşımı daha temkinli olacağına kuşku yok...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder