30 Temmuz 2025 Çarşamba

Çin-ABD ticaret ilişkilerinde çözüm arayışı / Looking for a resolution in the trade affairs between China and the U.S.

Mehmet Özay                                                                                                                             29.07.2025

Çin ve ABD arasında, ikili ticaret süreçlerini yönetebilme konusunda geçtiğimiz Ocak ayından bu yana yapılan karşılıklı açıklamalar sonucu oluşan koca düğüm çözülmek üzere mi?

Pazartesi günü başlayan İsveç’in Stockholm şehrinde başlayan zirve, iki ülke arasında gümrük vergisi süreçlerinde kalıcı bir anlaşmaya varılması amaçlanıyor.

Bu çaba, gümrük tarifleri sürecinde ABD’nin Çin’e tanıdığı sürenin 12 Ağustos’da dolacak olmasından kaynaklanıyor...

Söz konusu zirveden olumlu bir sonuç çıkıp çıkmamasının sadece, iki ülkeyi etkilemeyeceği kesin...

Benzer bir durumun, iki ülke arasında olası bir ticaret anlaşmasına varılması halinde de, iki ülke dışında etkileri olacağına kuşku yok.

Bununla söylemek istediğimiz, küresel ekonominin ilk iki ismi olan ABD ve Çin’in ikili ticaret ilişkilerinin her halükârda, küresel yansımalarının olacağı yönünde bir sonuçla karşı karşıyayız.

Diktacı ekonomi

Bununla birlikte, 20 Ocak ve ardından, 2 Nisan süreçlerinde ABD, genelde küresel ticaret ve özelde, Çin’le olan ticari ilişkilerde baskıcı ve diktacı bir tutum takınmayı sürdürüyor.

Bu durum, başta Dolar olmak üzere, ABD ekonomisi ve finansının küresel anlamda halen, kayda değer bir ağırlığı olmasından kaynaklanıyor.

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, ABD’yi küresel toplumu ve özelde Çin’i dikkate alabilecek ve bu anlamda, dostane olarak adlandırılabilecek bir yaklaşım sergilenmediği aşikâr.

Ancak, Çin örneğinde olduğu gibi, benzer bir durumun başka bir ülkede gündeme gelmesine tahammülü olmaması da, eko-politiğin oluşturduğu zihinsel yaklaşımdan kaynaklanıyor.

Bu noktada, ABD bağlı olduğu eko-politik koşulların kendisine bugüne kadar sağlamış olduğu egemen koşullara dayanmak suretiyle, çıkarcı ve pragmatik yaklaşımını sürdürüyor. 

Açılım Çin’den

Öte tarafdan, Çin, sürecin başından bu yana, yanı başındaki ülkelerden başlayarak, küresel bağlamda kendisine çok yakın veya orta mesafadeki ülkelerle, yeni ticaret ilişkileri geliştirme egzersizleri yapıyor.

Bu sürece tanık olan tek tek ulus devletler bir yandan, ABD’nin ticari baskılarına boyun eğme ile ulus-devlet egemenliğinin vazgeçilmez unsuru olan kendi normları ve ilkelerine bağlılık ile mümkün olduğunca ‘kafa tutma’ arasında bir konumda seyreltilmiş bir yaklaşım ve tutum takınmak durumunda kalıyorlar.

Öte yandan, aynı ülkeler Çin’in açtığı işbirliği çağrısı ve imkânlarından yararlanmanın peşindeler.

Bu iki temel yaklaşım arasında karar verebilme yeterliliği ve kabiliyetine sahip olabilen ulus-devlet sayısının gayet nadir olduğunu söylemek gerekiyor.

Bu durumu salt, küreselleşmenin veya kapitalizmin küreselleşmesinin (globalization of capitalism) etkisiyle açıklamak kafi ve mümkün gözükmüyor. Ancak, bu yazının konusu bu olmadığından bu hususa burada değinmeyeceğim...

Tuhaflık bu ya, yukarıda dile getirdiğim üzere, ABD içe kapanma kararıyla küresel sistemi yeniden düzenleme (regulation) siyasetini diktacı bir şekilde sergilerken, Çin’in başta siyasal rejimi olmak üzere muhalifi olabilecek ülkelerle bile ticaret ve ekonomi ilişkilerinde yakınlaşma sergilemesine karşın Trump görüşmelerin sürdüğü saatlerde, “Umarım, Çin kapılarını dünyaya açar!” diyerek, ne denli anlamlı olduğu sorgulanmaya değer bir açıklama ile gündemi belirlemeye çalışıyor.

Kapanan Amerika

Son on yıldır ABD bağlamında Trump’la ilgili yazılarda üç aşağı beş yukarı benzer şekilde dile getirdiğim üzere, korumacı politikalarla ve 20 Ocak’dan bu yana, giderek artan bir şekilde ‘Önce Amerika’ siyasetini uygulamayı kendine temel ilke edinmiş Trump’ın bizatihi kendisi ABD’yi, başta Güneydoğu Asya ve ardından, ekonomik faaliyetlerle kürenin dengesini belirleyen Avrupa Birliği gibi bölgelerle ilişkileri sorunlulaştırma eğilimini güçlü bir şekilde sürdürüyor.

Stockholm’deki görüşmeler dair görüşlerini paylaşan bazı uzmanlar, iki ülke arasında bir anlaşmayı olası bulmuyor.

Bununla birlikte, Çin’i görüşme masasına çekebilme adına taviz verenin ABD olduğuna dair satır aralarında bazı ifadeleri göz ardı etmemek gerekir.

Bunda da belirleyici olanın, Çin’in pazarlık masasında elini güçlendiren örneğin, nadir madenler gibi değerlere sahip olması yatıyor.

Görüşmelerden beklenen iki ülke arasında tarif politikasının doksan gün süreyle yeniden uzatılması olacağı yönündeki eğilim ağır basıyor. Şayet büyük bir sürpriz olmazsa...

Söz konusu bu doksan gün içerisinde topun Trump ve Şi Cinping’e atılacağı ve bir iki ay içerisinde, olası bir zirvenin hesapları yapılıyor...

Bu noktada, durup, acaba Trump’ın diğer gösterişli söylemlerle küresel nizamı yeniden tesis etme konusunda politikaların kayda değer boyutlarda geri tepmesi gibi, Çin’le olan ticari görüşmelerde de kaybeden en azından, kazananı olmayan bir sürecin ortaya çıkmakta olduğunu ve bu anlamda, en önemli yarayı ABD’nin alacağını söylemek mümkün mü?

https://guneydoguasyacalismalari.com/tr_tr/cin-abd-ticaret-iliskilerinde-cozum-arayisi-looking-for-a-resolution-in-the-trade-affairs-between-china-and-the-u-s/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder