Mehmet Özay 16.07.2025
Ötekiler içerisinde, halkının kahir ekseriyeti Müslüman
olan toplumların, bu siyasal sistem üzerindeki tartışmalarının ne, öncesinde
sağlıklı bir gelişme vaki olmuş ne de, sonrasında bu sistemi -belki de,
temelleri yenilenebilecek şekilde- revize edip güçlendirilmiş haliyle uygulama
koymaları mümkün olmuştur.
Hiç kuşku yok ki, tarihsel düşünüşün veya hafızanın eseri
olarak diyelim, Müslüman toplumların alternatif olarak geliştirdikleri veya
geliştirmek istedikleri devlet nizamının, ulus-devlete karşı ve muhalif olmakla
doğrudan bir ilintisi bulunuyor.
Bu noktada, Doğu’sundan Batısı’na, farklı coğrafyalarda gerçekleşen
ulusal bağımsızlıklar dikkate alındığında, elli ile yüz yıla ulaşan Müslümanların
çoğunlukta olduğu bağımsız ulus-devletlerden bahsedebiliriz.
Bununla birlikte, bu elli ilâ yüz sene öncesinde bu
toplumların, nasıl bir siyasal nizama sahip olup, ne tür bir toplum yapısı
oluşturdukları ve bu oluşumlardan hangi birinin ötekine örneklik teşkil ettiği
üzerinde pek durulmuyor.
Belki bir istisna...
Kendi aralarında, böylesi bir siyasal örneklik
dayanışmasının belki de tek yegâne örneği, Osmanlı Devleti olduğu söylenebilse
de, öteki Müslüman toplumların bu durum içerisinde dahi, bir tür siyasal
illüzyon içerisinde bir fikir geliştirme sadedinde bulunduklarına dair elde
epeyce veri bulunuyor.
Söz konusu bu Müslüman toplumların kendilerine bir
siyasal illüzyon geliştirmekte özgür oldukları ve bunu özellikle de, adına
‘sömürgecilik’ denilen süreç bağlamlarında yapmış olmalarını haklı görmek
mümkün.
Bu durum bile, içinden çıkılmak istenen koşullara
alternatif olduğu düşünülen sistemin neye tekabül ettiğine dair bilgiden
yoksunluğun getirdiği yoksulluk, siyasal ilüzyonun neşet edip var olmasındaki
temel amil olarak kabul edilmelidir.
Bu noktada, siyasal ilüzyonun nesnesi olan yapıya kısaca
bakmakta yapar var.
Nihayetinde, Osmanlı Devleti’nin, Batı’lı devletlerin
özellikle de, bizatihi Osmanlı’nın tanımlamasıyla “düvel-i muazzama”ya ve
bunları oluşturan unsurların değerlendirmelerinin ötesinde, kendi içerisinde
ortaya çıkan siyasal, toplumsal akımlar, hareketler ya da tek tek entellektüel bireylerin
bilimsel ve siyasal değerlendirmelerinin bize, Osmanlı toplumu ve siyasetine
dair ne denli örneklik teşkil edebileceğini ve bu anlamda, ne denli donanımlı,
istikrarlı, güvenilir olabileceğine dair kafi oranda fikir veriyor.
Öteki Müslüman toplumların, Osmanlı Devleti’nden örnek alınabilecekliğini
düşündükleri ve buna dair eğilimler karşısında, örneğin kendilerini bağımsız
addeden irili olmasa da, ufaklı site devletlerinin niçin ve neden kendilerini
şu veya bu ölçüde örneklik zeminine taşımadıkları gündeme getirilmeye değerdir.
Bu durumda, bir yandan ilgili dönem için, diyelim ki, 19.
yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın ilk yarısı bağlamında öte yandan, ilgili
ufak site devletlerinin ulus-devletler çatısı altında erimiş/eklemlenmiş
olmalarına ve -pratikte olmasa da- zihinsel ve hissediş olarak, siyasal akıl
olarak varlık sürmelerine karşın, bir zihni egzersiz yapmaktan uzak kalmalarını
nasıl anlamlandırmak gerekir.
Bu egzersizliğin, bir tür donma haline tekabül ettiğini
ve akılların ve hissedişlerin hâlâ, 19. yüzyıl ikinci yarısı ile 20. yüzyıl ilk
yarısına takılıp kalmış olduğunu söyleyebiliriz.
Söz konusu bu durumun, yukarıda dikkat çekilmeye
çalışılan toplumların kendilerini içinde buldukları, dini yapı yani, İslam’ın
neye tekabül ettiği, bu dini yapının düşünce ve eylem yapılaşmasını kendi
bulundukları alanla nasıl ilişkilendirebildiklerine dair önemli bir soruna
tekabül ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Sorunu, ulus-devlet nosyonuna ilişkilendirerek,
öteleyerek, dışlayarak kendine bir bahane zemini üreten Müslüman toplumların
içinde bulundukları sorunları aşma konusunda anlamlı, bütünlüklü çözümler
üretebilmelerinin zorluğu ortadadır.
https://guneydoguasyacalismalari.com/musluman-toplumlar-iluzyon-ve-ulus-devletle-hesaplasma-muslim-societies-illusion-and-reckoning-with-the-nation-state/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder