4 Temmuz 2025 Cuma

NATO: caydırılık ve barış / NATO: deterrence and peace

Mehmet Özay                                                                                                                             03.07.2025

NATO zirvesi bu yıl, Hollanda’nın başkenti Den Haag’da yapıldı...

Batı Avrupa’nın teritoryal olarak küçük ancak etki bakımından, önemi göz ardı edilemeyecek ülkesi Hollanda’da yapılan zirve, kapsamı giderek genişleyen güvenlik alanının her vechesini ele almasıyla dikkat çekiyor.

Zirve’ye 32’si üye ülkeler diğerleri ‘partner’ devletlerden olmak üzere toplam 45 devlet ve hükümet başkanları iştirak etmesi, ortada sadece bölgesel bir birlik olgusundan ziyade, küresel etki gücüne sahip bir oluşumun gerçekleştirildiğinin göstergesidir.

Kısa bir karşılaştırma yapmak gerekirse, Asya-Pasifik bölgesinde her yıl düzenlenen Shanrg-la savunma ve güvenlik toplantılarının dışında ve ötesinde, NATO’yu farklı kılan aktif bir güvenlik yapılanması olmasıdır.

Bu anlamda, Shargri-la bir düşünce kuruluşu ve ilintili yapıların katkılarını öne çıkarırken, NATO karar alıcılar bağlamında belirleyiciliğiyle önem kazanır.

NATO: Neye hizmet eder?

Bu yıl Hollanda’nın ev sahipliğinde yapılan NATO zirvesinin neye hizmet ettiği veya etmekte olduğu konusu, hiç kuşku yok ki, gözlemcilerin ve ilgililerin dikkatle izlediği bir konuydu.

Den Haag’daki irili ufaklı toplantılarda önceliğin, Avrupa’nın ortasında sürmekte olan Rusya’nın işgali ve Ukrayna’nın, kendini savunması şeklinde tezahür eden savaş ortamına verildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Benzer şekilde Avrupa’nın kıyılarını/sınırlarını oluşturan coğrafyalardaki örneğin, Akdeniz’in Doğu ve Güney bölgelerindeki göç, çatışma, savaş gerçekliklerinin NATO güvenlik kurullarında gözden geçirilmesi beklenen önemli unsurlar olduğuna kuşku yok.

Silahlanma ve ‘caydırıcılık’

Ulus devletlerin askeri varlıkları ile bölgesel ve küresel askeri ittifakların varlık sebebi olarak sürekli öne sürülen husus ‘caydırıcılık’ olgusudur.

Bu olguya, 24-25 Haziran günlerinde, Hollanda’nın başkenti den Haag’da yapılan NATO zirvesi söylemlerinde de rastlandı.

Caydırıcılık temelde askeri yapılanmaların tüm vechelerinin örtük bir ifadesidir. Caydırıcı olmak, karşıda tanımlanan veya tanımlanamayan düşmana yönelik hazırlıklılık anlamı taşır.

Bu kavramın, tümüyle olumsuz bir vurguyu teşkil etmediğini, ‘caydırıcılığın’ barışa hizmet etmesi söylemi ortaya koymaya çalışır.

Ancak, örneğin NATO bağlamında ele alındığında, caydırıcılığın bu olumlu söyleminin pek de, öne çıktığına vesile olduğunu söylemek güç.

Bununla birlikte, NATO zirvesinideki gelişme bu konuda bir değişiklik olmadığını ortaya koyuyor.

24 Haziran günü yapılan Savunma Sanayi Forumu sadece askeri liderleri değil, siyasileri de bir araya getirirken, İttifak bünyesinde savunma sanayiinin geliştirilmesi konusunda alınan karar yine ‘caydırıcılıkla’ açıklanıyor olsa gerek.

Buna pararlel olarak, gayri safi milli hasılanın yüzde 5’inin askeri harcamalara ayrılması konusundaki karar NATO’da caydırıcılık olgusunun (!) gayet önemli bir şekilde devam ettiğini ortaya koyuyor...

Belki de, doğru söylem şu...

Önce Batı Avrupa ve ardından tüm Avrupa kıtası, NATO’nun varlığı sayesinde 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana birbirinin gırtlağına sarılmış değil.

Evet bu durum, hiç kuşku yok ki, Avrupa adına bir kazanım...

Ancak, Avrupa’nın benzeri ‘barış’ süreçlerini yanı başındaki coğrafyalara ya da eko-politik ilgisi nedeniyle zorunlu olarak kendini var etmek istediği bölgelerde gerçekleştirip gerçekleştirmediği sorgulanması gereken bir husustur.

Avrupa’nın ortasında 3.5 yıldır süren savaş ortamı, NATO’nun son dönemde sergilediği başarısızlıkların bir örneği olarak karşımızda duruyor.

Ukrayna’yı NATO’ya üye yapıp yapmamak, Rusya istilası karşısında Ukrayna’nın talep ettiği askeri varlıkları paylaşıp paylaşmama noktasında NATO’nun kafasının epeyce karışık olduğu ortada...

Yoksa, bu savaş bugüne kadar sürer miydi?

Organizasyonel başarı

NATO’nun kuruluş yılları dikkate alındığında, önce Batı Avrupa’nın ve 1989 yılının ardından, tüm Avrupa’nın hatta Ortadoğu ve Batı Asya’ya doğru genişleyecek şekilde giderek büyüyen ve genişleyen bir bölgesel güvenlik şemsiyesi olduğu vurgusu herkesin malumudur.

NATO’nun sahip olduğu kapsamlı kurumsal yapılaşmasına karşın başta, Avrupa olmak üzere Avrupa’yı doğrudan ilgilendiren bölgelerde süren çatışma ve savaş ortamlarının sürgit devam etmesinin, NATO’nun temel söylemleri arasında yer alan ‘barış ve güvenliğin’ tesisi olgusunun başarılı girişimlere konu olmadığını ortaya koyuyor...

Küresel çapta etkinliği olduğu düşünülebilecek kurumların başarı ve başarısızlıkları dikkate alındığında, NATO’nun içinde bulunduğu bu durumda şaşılacak bir şey olmadığı söylenebilir elbette...

NATO sadece, bugün değil, uzunca bir süredir sorunlu yapısıyla güvenlik konusunda açıklar veren bir kurum.

ABD’nin öncülüğünde, 1991’den itibaren birinci ve ikinci Irak saldırıları, Afganistan işgali vb. süreçlerde yer alan bir NATO var karşımızda.

Bugün Ukrayna özelinde dikkat çekilen Avrupa güvenliği konusuna yaklaşımda sergilenen ikircikli durumu NATO benzer şekilde, Sırpların Bosna Hersek topraklarındaki ihlal ve işgal ile 1994-96 yıllarındaki gelişmede de göstermişti...

Bu süreçlerin her birine, şu veya bu şekilde kurumsal ve/ya öne çıkan üye devletleriyle iştirak etmesi, NATO’nun güvenlik konseptini ve buna dair politikalarının ne denli sağlıklı bir şekilde yürütülüp yürütülemediğini ortaya koyuyor.

Bu noktada, güvensizlik ve belirsizlik olgularıyla tanımlanan bugünün dünyasına NATO’nun, başta Avrupa olmak üzere verebileceği olumlu karşılıklar var mıdır sorusunu yüksek sesle sormakta yarar var.

https://guneydoguasyacalismalari.com/nato-caydirilik-ve-baris-nato-deterrence-and-peace/

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder