25 Temmuz 2025 Cuma

Çin-AB ilişkilerinde 50. yıl / 50th anniversary of China-EU relations

Mehmet Özay                                                                                                                             24.07.2025

Çin-Avrupa Birliği ilişkilerinde, 50. yıl ne anlama geliyor?

Küresel ekonomide belirsizliğinin hakim olduğu ve ABD’nin hegemon eğiliminin sürdüğü bir dönemde, Çin-AB ilişkilerinin küresel sistemin yapılandırılmasına önemli bir katkı yapacağına kuşku yok...

Bununla birlikte, Çin-AB ilişkilerinde yeni bir döneme girilirken, tarafların süreci nasıl yöneteceklerine dair umutlar kadar bazı belirsizlikler de yok değil.

Yarım yüzyıl

Çin-AB ilişkilerinde yarım yüzyıllık süreç bugün, Pekin’de yapılan zirve ile bir anlamda kutlanırken, bu sürecin özellikle, son on beş yılda ortaya çıkan küresel gelişmelerle, yeni bir evreye doğru yönelimi konusunda bir tür görüş birliğinden bahsetmek mümkün.

Çin devlet başkanı Şi Cinping ile AB Ursula von der Leyen liderliğinde yapılan görüşmelerde taraflar arasında, anlaşmazlıkların ve mağduriyetlerin dile getirilmediğini söylemek mümkün değil...

Özellikle, AB’nin Çin’e yönelik eleştirilerinde ticaret ve ekonomi alanlarına ve kısmen, insan hakları gibi değerlere yönelik bağlamlardaki eleştirileri önemini koruyor.

Bunun ötesinde, kimi medya organlarının dikkat çekmeye çalıştığı gibi, daha önce yapılan iki günlük toplantı yapılacağı ilânına karşın görüşmelerin bir güne sıkıştırılmış olmasından hareketle, kayda değer bir gerilimden bahsetmek de mümkün.

Bununla birlikte, -tüm çekincelere rağmen, yukarıda dikkat çekilen zirvenin taraflarca üst düzeyde gerçekleştirilen toplantılara konu olmasını yeni bir başlangıç olarak değerlendirmek için elde kafi derecede veri bulunuyor.

Bu yöndeki iyimserliğin, belki de herşeyden önce, Çin resmi haber kaynakları tarafından ortaya konulması önemli.

Kopmaz bağ

Çin-AB ilişkileri önemli...

Bunun en belirleyici yönü dış ticaret hacminin 845 milyar Avro’yu bulmasıyla ilişkisi hiç kuşku yok ki, gayet belirleyicidir.

Böylesine büyük bir ekonomi işbirliğinin, olumlu yönleri kadar belki de kaçınılmaz olarak gündeme getireceği olumsuzluklar, çelişkiler ve hatta çatışmalardan bahsedebiliriz.

Olumsuzluğun AB adına, 305 milyar dolarlık açıkta ortaya çıkması, Avrupa toplumları için oldukça düşündürücü bir durum.

Ancak burada dikkat çeken husus tıpkı, ABD’nin içine düştüğü açmazda olduğu gibi, Çin’in bir üretim merkezi haline gelmesi ve küresel ticaret hacminde belirleyici olmasında, Batılı ve özellikle AB merkezli şirketlerin rolünü ve payını göz ardı etmemek gerekir.

ABD’nin, -en azından son on yılda- karşı karşıya kaldığı bu ekonomik gerçekliği, Çin’e uygulamakta olduğu dolaylı ve doğrudan ambargolarla dizginleme arayışındayken, AB’nin bu yönde adım atmaması için nedenler bulunuyor.

Örneğin, AB, ABD gibi küresel ekonominin motorunu elinde bulunduran güçlü finans enstrümanından, bu ekonomi alanını doğrudan ve dolaylı olarak destekleyen askeri gücünden ve de siyasal baskı oluşturma süreçlerinden şu ya da bu ölçüde uzak bir durumda bulunuyor.

Her halükârda, AB’nin ABD gibi çatışmacı yaklaşımı ortaya koymak yerine, yukarıda dile getirildiği üzere, “diyalog” sürecini öncellemesinin iki taraf kazanımı bağlamında sağlıklı bir enstrüman olarak kabul etmek gerekir.

AB komisyonu başkanı Antonio Costa’nın, “Karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki arzusundayız” söyleminin haklılığı kadar, bunun nasıl gerçekleştirileceği konusunda da, anlamlı ve rasyonel açılımlara ihtiyaç olduğuna kuşku yok.

Değerler

Siyasal değerler noktasında, AB’nin görüşmelerde öne sürdüğü konu Tayvan konusu olmadı...

Ne de, yakın geçmişe kadar AB’li siyasetçilerin gündeminde yer bulan Hong Kong meselesi konuşuldu...

Aksine, AB kendi bölgesinde Ukrayna’da süren savaş karşısında Çin’in, Rusya’yı niçin kınamadığını eleştiriyor...

Çin’in bu konuda haksızlığında kuşku olmadığı gibi, AB’nin bu alanda Çin’e yönelik eleştirel yaklaşma hakkına sahip olamadığını da söylemek gerekir.

Örneğin, Çin kendisiyle yakın işbirliği içerisindeki bir ülke yani, Rusya ile ilişkilerini Avrupa için bozması için bir neden bulunuyor mu?

Kaldı ki, sürecin kınamayla sınırlı kalmayacağı ve ardından, AB’nin Çin-Rusya ticari, ekonomik ilişkilerinin de yeniden gözden geçirilmesi talebiyle geleceği dikkate alındığında, Çin’nin böylesi bir bölgesel ve küresel riski göze alması için kayda değer bir neden bulunmuyor.

Çin-AB arasında, böylesi bir sürecin ortaya çıkmakta oluşunda, ABD’den gelen kafa karıştıcı ve çelişkili mesajların rolü olduğuna kuşku yok.

Belirleyici ilişki

Çin-AB ilişkilerinin bugün özellikle, ticaret ve yatırım alanında gayet önemli bir düzeyde olması kadar, yaşanan küresel belirsizlikleri alternatif arayışlarına döndürmede iki temel aktör olarak ortaya çıkmaları mümkün...

Ve aayışın bu yönde olması gerekir... 

Özellikle, son dönemde, -aradaki Biden yönetimini paranteze alarak söylemek gerekirse-, ABD dış siyasetine ve küresel ekonomideki gelişmelere damgasını vuran Trump politikalarının yol açtığı karmaşada, çeşitli bölgesel birlikler ve küresel güç olma eğilimindeki tekil ulus-devletlerin arayışları sürüyor.

Doğu Asya’da üçlü yani, Çin-Japonya-Güney Kore yakınlaşması, ASEAN eksenli yeni bir ticaret yöneliminin ortaya çıkma eğilimi gibi bölgesel oluşumların ardından, bugün Çin ile AB ilişkilerinin 50. yılı vesilesiyle Pekin’de yapılan görüşmelerin, mevcut küresel kaos ortamının aşılmasına yönelik niyet ve politika üretme sürecinin, kendine yeni bir mecra bulmaya doğru önemli bir adım olduğunu söyleyebiliriz.

AB’nin, Batılı değerlerin kurucu aktörlerinden biri olduğunu unutmamakla birlikte, yaşanan gerçeklikler bir süredir AB’yi Çin’e yaklaştırdığına tanık olunuyor.

Bu yakınlaşmada, öyle anlaşılıyor ki, son dönemde yaşanan kaotik küresel aktörlür mücadelesinden alınan derslerle Çin ve AB yetkililer, “açıklık ve eşit diyalog” söylemleriyle birbirlerinin alanlarını genişletme niyetindeler.

https://guneydoguasyacalismalari.com/cin-ab-iliskilerinde-50-yil-50th-anniversary-of-china-eu-relations/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder