9 Aralık 2011 Cuma

Tsunami kurbanları anılıyor




Mehmet Özay / TIMETURK
  26 Aralık 2009


Tarihin en büyük doğal felaketlerinden biri olan ve Tsunami'nin neden olduğu dev dalgaların vurduğu 14 ülkede de anma törenleri düzenleniyor. Yaklaşık 170 bin kişinin öldüğü Endonezya'nın Aceh eyaletinde toplu mezarların başında anma törenleri düzenlenerek camilerde dualar okundu.

Tsunami’nin 5. Yılında Açe'de neler değişti? İşte kısa bir Tsunami'nin kısa hikayesi ve değişenler...

Tsunami, dev dalgalar 11 ülke sahillerini vururken, bu felaket en çok Endonezya Cumhuriyeti’nin Batı ucundaki Açe Eyaleti’ni vurdu.

Yaklaşık yüz yıl sonra yeniden Açe’yi vuran tsunami felaketi sonrasında değişik raporlara göre Meulaboh, Calang gibi Batı Açe’den başlayarak kuzey’de Sigli ve Bireun’a kadar uzanan geniş coğrafyada 170 bin ila 200 bin kişi arasında insan Açe’de hayatını kaybetti. 500.000 kişi evsiz barksız kaldı. Pek çok kişi ailesinden fertleri kaybetti. Bunlar arasında yetimler ve yaşlılar en mağdur kesimi oluşturuyor.

Aralarında okul, hastane, köprü ve caminin de bulunduğu pek çok kamusal bina yerle bir olurken, pek çok kişi malını mülkünü yitirdi. Batı Açe’den Kuzey Açe’ye uzanan geniş sahil şeridi boyunca başta çeltik olmak üzere çeşitli tarım ürünlerinin yetiştirildiği verimli araziler, balık çiftlikleri kullanılamaz hale geldi.

Tsunami öncesini ve sonrasını anlamak için, tsunami öncesinde Açe Eyaleti’nin konumuna kısaca değinmek gerekir. Açe, 4 Aralık 1976 tarihinde başlayarak 26 Aralık 2004 tarihinde gerçekleşen tsunamiye kadar yaklaşık 28 yıl boyunca Açe Özgürlük Hareketi (GAM) ile Endonezya Merkezi Hükümeti’nin çatışmalarına sahne olan bir bölgeydi. Özgürlükçü hareketin kalkış noktası uzun bir geçmişe dayanır. Modern dönemde, özgürlük hareketleri Güneydoğu Asya’nın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Tayland’ın güney eyaletinde Patani Özgürlük Hareketi, Filipinlerin güneyinde Moro Özgürlük Hareketi’ni Açe’deki hareketten bağımsız düşünmek mümkün değil. Bu süreçte, başta petrol ve doğal gaz olmak üzere yeraltı ve yerüstü pek çok önemli ticari metaya ev sahipliği yapan bu eyalet, Endonezya Cumhuriyeti’nin gerçekleştirdiği önemli kalkınma hamlelerinin hep gerisinde kaldı.

Kısa bir Tsunami Hikâyesi

Açelilerin tsunamiye dair onlarca eser yazılabilecek kadar hikayeleri var. Bunlardan sadece birine burada yer veriyoruz. Nori adında genç bir kız. 26 Aralık 2004 tarihinde yaşı henüz 21. Nori, ailesi ile birlikte Banda Açe’nin sayfiye yeri ve önemli limanlarından biri olan Ulee Lhee’ye bağlı Blang Oi’de yaşıyordu. 26 Aralık 2004 Pazar günü saat sabah 07.58 sularında, merkez üssü Batı Açe’nin önemli şehirlerinden Meulaboh sahiline 20 km mesafede 8.9 şiddetinde deprem oldu. Ardından yaklaşık yarım saat sonra dev dalgalar Ulee Lhee açıklarında belirdi ve hızla karaya doğru gelmeye başladı. Dalgaları görenler bulabildikleri araçla bulamayanlar yalınayak iç bölgelere, yüksek yerlere doğru kaçışmaya başladı. Nori’nin ailesi de, tıpkı diğer aileler gibi, her biri bir yana dağıldı. Tsunami etkisini yitirip, insanlar eşlerini, çocuklarını bulma telaşına düştüler. Bir süre sonra Nori’nin ailesi biraraya gelmeyi başardı. Ancak Nori ortalıkta yoktu. Altı ay boyunca babası başta olmak üzere ailenin tüm fertleri Nori’yi önce şehrin çeşitli beldelerinde kurulan çadır kamplarında, ardından yaşadıkları mekân ve çevresindeki yıkıntılar arasında cesedini aradı. Ancak Nori’nin ne dirisine ne de ölüsüne ulaşılabildi. Bir gün babası rüyasında Nori’yi gördü. Nori, babasına “Artık beni aramayın. Cesedim Kapal Agung’un altında.” Bunun üzerine ailesi Nori’yi aramaktan vazgeçti. Artık kızlarının yerini biliyorlardı. Ancak her 24 Aralık günü aile Kapal Agung’un bulunduğu Punge Blang Cut’a gidip dua ediyor.

Kapal Agung, tsunami öncesinde açık denizde elektrik üreten bir gemi. Dev dalgaların etkisiyle Ulee Lhee taraflarından Punge Köyü’ne kadar süreklenmiş. Bugün ise Banda Açe’de tsunami anıtlarından biri olarak yerinde duruyor ve gerek Açeliler gerekse yabancıların şehri ziyaretlerinin baş mekânlarından biri oldu. Kapal Agung, Banda Açe varoldukça durmaya ve bir anlamda Nori’nin mezarı anıtı olmaya devam edecek.

Değişen Ne?

Tsunami Açe’de sadece sahil şeridinde yaşayanların bir bölümünün hayatını kaybetmesine yol açmadı. Dünya çapında ses getiren bu dev doğal felaket Açe Eyaleti’nin yüzyıllık tarihini değiştirdiğini söylersek abartmış olmayız. 25 Aralık’tan itibaren Açe’ye akın eden yüzlerce uluslararası ve ulusal yardım kuruluşu Açe’lilerin ilk yardım ihtiyaçlarını karşılamaya başladı. Önceleri barınma, gıda, sağlık gibi temel ihtiyaçları karşılanmaya çalışılırken, zamanla yardım unsurları tsunami mağdurlarına kalıcı konuttan, hastane, okul, ibadethane, karayolu vb. kamusal binaların inşasına ve ekonomik kalkınmaya kadar geniş bir yelpazede seyretti ve seyretmeye devam ediyor. Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudhoyono’nun direktifleriyle kurulan “Rehabilitasyon ve Yeniden Yapılandırma Kurumu” (BRR) dört yıl boyunca sürdürdüğü faaliyetlerini zaman zaman şaibelere yol açsa da, 25 Nisan 2009 tarihinde tamamladı. Bu süre zarfında alt yapı faaliyetleri büyük ölçüde bitirilirken, kimi bölgelerde eksiklikler devam ediyor. Özellikle Batı Açe’yi başkent Banda Açe’ye bağlayacak olan Banda Açe-Meulaboh otobanı arazi problemleri nedeniyle henüz tamamlanabilmiş değil. Dünya Bankası, IOM gibi önemli uluslararası kuruluşlar faaliyetlerini bir süre daha sürdürme kararı aldı. Öte yandan, Avrupa Birliği’nin ofisi faaliyetlerine devam ettirmesi, özellikle barış sürecinin devamı konusunda yabancı kurumların ve ülkelerin inisiyatiflerini ortaya koyması açısından dikkat çekici.

Tsunami Turizmi

Açe’de son bir yıldır yeni bir kavram işleniyor: Tsunami turizmi. Bu iki kelimenin yanyana gelmesi kimilerince anlaşılmayabilir. Hemen açıklayalım. Bundan amaç, tsunaminin geride bıraktığı anıtsal izleri başta yeni nesiller olmak üzere yabancılara aktarmak, hatırlatmak. İnsan yaşamının nadir izlerinden biri olan tsunami felâketinin unutulmaması gerekiyor. Bu vesile ile tsunami turizmine konu olan bazı mekânları aşağıda kısaca tanıtmakta fayda var.

Açe Eyalet yönetimi “tsunami müzesi” adıyla dev bir yapı inşa ettirdi. Beşinci yıl münasebetiyle çeşitli etkinlere konu olan müze, ayrıca olası bir felaket durumunda sığınak yeri olarak da kullanılmaya elverişli bir şekilde inşa edildi. Şehrin tam ortasındaki gemi silüetindeki “tsunami müzesi” her an gözler önünde.

Bir diğer önemli anıtsal yapı, yukarıda da dile getirdiğimiz üzere “Kapal Agung”. Dev dalgaların üç-dört kilometre sürükleyerek şehrin göbeğinde yerleşim yerinin tam ortasına oturttuğu bu gemi bugün artık doğal bir müzeye dönüştürülmüş durumda. Üç katlı geminin güvertesinde her gün yerli ve yabancı turistleri görmek mümkün. Bu dev gemi, Banda Açe şehir merkezini yüksekten görmek isteyenler için de önemli bir imkân sunuyor.

Lampulo, yüzyıllar öncesinden bugüne uzanan tarihi liman. Tsunaminin olduğu gün, neredeyse bütün teknelerin sürüklendiği, harap olduğu Lampulo. Açe Nehri’nin Okyanusa açıldığı noktada, açık denizden yaklaşık bir kilometre içeride. Bugün Lampulo yeniden işlevini icra ettiriyor. Banda Açeli balıkçıların ticari faaliyetlerinin atardamarı konumunda. Burada, bir gemi var ki, 70 kişinin hayatını kurmarmaya vesile olmuş. Ahşap gemi, halen iki katlı bir evin tavanında asılı duruyor. Ancak Açe Müzesi ve çeşitli kuruluşların işbirliği ile çevresinin restore edilmesi ile bir açık hava müzesi konumunda.

Barış Kapısı

Açe’de değişim rüzgârları 26 Aralık 2004 tarihinde esmeye başladı. Deprem ve tsunami pek çok cana ve maddi kayba yol açmasına rağmen, Açe’de çok kısa zamanda bir barış ve kalkınma hamlesi ortaya kondu. Endonezya Cumhuriyeti merkezî yönetimi ile Açe’de yaklaşık 30 yıldır faaliyet gösteren Açe Özgürlük Hareketi arasında, 15 Ağustos 2005 tarihinde, Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de barış antlaşması imzalandı. Antlaşma sadece bölgesel olarak Açe’de, ulusal olarak da Endonezya’da bahar havası estirmekle kalmadı, aynı zamanda, özellikle Güneydoğu Asya’da devam eden özgürlükçü hareketlerle millî hükümetler arasında da barış umutlarının yeşermesine vesile oldu.

Bir yandan aralarında Türkiye’nin de bulunduğu çeşitli ülkelerden devlet ve sivil toplum kuruluşlarının yardımları sayesinde tsunaminin yaraları sarılırken, bir yandan da ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda Açe’de önemli atılımlar kendini göstermeye başladı.

Açe, Güneydoğu Asya’nın yeni yıldızı olarak tarihte oynadığı rolü tekrar elde etmeye hazırlanıyor, bundan kimsenin şüphesi yok. Malezya’nın 25-30 yıl önceki hâlini bilenler, Mahattir Muhammed’in eseri olan bugünkü Malezya’yı tanıyamıyorlar. Aynı gelişme ve kalkınmanın, belki çok daha kısa sürede Açe’de de gerçekleşmemesi için hiçbir neden yok. Yüzyılı aşkın bir süredir Açe ve Açeliler uzun soluklu barışa, ekonomik kalkınmaya ve tarihte oynadıkları öncü rolü gerçekleştirmeye hasret. 17. yüzyıldan itibaren İslam’la ilişkisi dolayısıyla Mekke Kapısı (Verandah of Mekkah) unvanıyla anılmış olan Açe; savaşlar, çatışmalar, politik karışıklıklar nedeniyle Şiddet Kapısı (Verandah of Violence) olarak anılıyordu. Son birkaç yıldır yaşanan gelişmeler bağlamında, Açe’nin yeniden Barış Kapısı (Verandah of Peace) olmaya aday olduğunu söylemeliyiz.

En Mağdur Kesim: Yetimler

Yetimler, her yardım kuruluşunun öncelik tanıdığı mağdur kitle. Hıristiyanından, Budistine, Müslümanından, Şintosuna değin değişik inançların müntesiplerince yürütülen yardım faaliyetleri içinde bu en mağdur kesime yönelik icraatlar ön plânda oldu. Daha felâketin ertesi günü bölgeye ulaşan Hint Okyanusu’ndaki Amerikan savaş gemisinden kalkan helikopterlerle bölgeye gelen askerler çocuklara yardım götürdüğü söyleniyor. Bazıları da helikoplerle bazı çocukların gemiye götürüldüğünü ifade ediyor.

Yetimler denince Türkiye’de akan sular durur. Tsunami felâketinden sonra da böyle oldu. Yardım kuruluşlarının anonsunda yetimler öncelikli yer almaya başladı. Acil gıda yardımlarının ardından Türk kuruluşları yarı kalıcı konut, sağlık ve nihayetinde kalıcı konut ve yetimhaneler açma çabası içinde oldu. Bu konuda Türkiye’de adları sürekli zirvede olan kuruluşlardan, adları pek de kamusal platformda bilinmeyen, ancak canla başla çalışan irili ufaklı kuruluş Açe’de yetimlere ulaşmaya çalıştı. Bunda başarılı da olundu. Peki ya kasıtlı veya kasıtsız hatalar, yanlışlar yok mu elbette var. Yetimler üzerinden para toplayan, ancak toplanan parayı hak edilen sayıda yetime ulaştırdığını söyleyip sahte rapor düzenleyen, yetimler üzerinden kendi geleceğini garanti almaya çalışanlar yok mu, elbette var. Yetime söz verip de, aradan yıllar geçtikten sonra parasını dağıtmayan yok mu, elbette var. Bunlar kimilerinin sandığı gibi iddia değil, vakıa. Bu vakıayı yaratanlarla üzerini kapatmakla meşgul olanlar bir yerde birleşiyorlar. O da yetim hakkında. Bunlara kısa da olsa değinme fırsatı bulacağız. Değineceğiz ki ders alına, değineceğiz ki tekrarlanmaya. Bunda alınacak darılacak bir durum yok. ‘İnanıyorsanız’ bunu “iyiliği emir, kötülükten nehiy” olarak alırsınız, öte halde etik bir yaklaşım olarak. Sonuç nihayetinde aynıdır. Ancak “İyiliği emr” kafidir, “kötülüğü nehy”e gerek yok denirse, elbette bu başka bir konu.

Nereden Nereye?

26 Aralık akşamı ve devamında tsunami görüntüleri giderek geniş bir şekilde televizyonlarda yer almaya başlayınca, Türk milliyetinin hissiyatı doruk noktaya çıkmıştı. Üstüne üstlük bir de, adına “Açe” denilen ve Türklerle bağı yüzyıllar öncesine dayanan bir belde olduğu öğrenilince bu acı daha da katmerlendi. Bir zamanlar bu topraklara ulaşmak için yelken açan Osmanlı denizcilerinin ve ustalarının varlığı, bugüne uzanan bağı ortaya koyması bakımından dikkat çekiciydi. Ancak kim olduğumuzu, dünya için ne önem arzettiğimiz unutalı çok olmuştu. Hatırlanacak öylesine çok şey vardı ki, Türkler için tsunami böylesi bir gelişmede küçük bir vesile oldu. Televziyonları başında tanımadıkları, ancak duygu ve iman bağı kurdukları Açelilere gönülden yardım için ellerindeki bilezikleri, yüzükleri veren Anadolu kadınlarının acısı yerine getirildi mi? Bunu ölçecek bir alete sahip değiliz. Ancak şahitliklerimiz ve tanıklığımız var: Yerine getirildi, yerine getirilmeye çalışıldı, yerine getirilmede inkitalar yaşandı, kasıtlı veya kasıtsız yerine getirilmedi.

Örnek Bir Çalışma

İHH’nın yetimlere yönelik çalışmaları herkesin malumu. Detayları konuşmaya hacet yok. İHH buradaydı, halen burada. Blang Bintang’da Cot Suruy Blang Köyü sınırları içerisinde inşa edilen yetim yurdunda yaklaşık 100 civarında kız yetim hayatlarını sürdürüyor. Eğitimlerini tamamlayan öğrencilerin yerine yeni yetimler bulunarak hizmetin devamı sağlanıyor. Artık bu yurtta kalıp da hayata bağlanan öğrenciler arasından üniversiteye başlayanların olması ayrı bir sevinç kaynağı.

Bu süreçte, yetimlerin tüm ihtiyaçları karşılanırken, özellikle eğitim süreçlerinin devamına özel itina gösteriliyor. İHH’nın bu çabası, özellikle Yeni Açe döneminde Eylaet yönetiminden özel sektöre değin eğitime yatırımın ilk sırada yer alması dolayısıyla da ayrı bir öneme haiz. İHH, yetimlere sadece ekmek, su, giyecek temini ile kalmıyor, bizzat Türkiye’den gönderdiği ekipleri ile ve sürekli çalışan kadrosu ile yetimlerin entellektüel ve psikolojik gelişimleri için de desteğini sürdürüyor. İşin sadece para vermekle kafi olmayacağını göstermesi açısından bu model yurdun tanıtılması büyük önem taşıyor. Ancak geliştirilmesi gereken hususları da gözardı etmeden.

“Açeli yetimler umurumda değil”

Sözün bittiği nokta. “Açeli yetimler umurumda değil.” Kimdir bunu söyleyen. Niçin söyler bu sözü? Bu cümleyi sarfettiği yerde halen durur mu? Evet bu cümle sarfedildi. Tıpkı diğerleri gibi. Ancak bu en üst sırada yazılacak önemde. Gel gör ki, bunu söyleyen kişi, Türk ve Müslüman olduğu iddiasında. Bunu söyleyen kişi, dünyada ikinci büyük uluslararası organizasyon olmakla övünen bir kurumun yetim projesi müdürü. Bunu söyleyen bir alimin çocuğu. Nepotizmin bu ölçüde gerçekleştiği yer Açe. Hem de uluslararası bir örgütün eliyle. Yukarıdaki başlığı kanıtlayacak kafi miktarda gelişme yaşanmıştır. Gelin bunlardan birini dinleyelim. Darul Müteallimin. Bu adı çok duydu Türk okurları. Bu geleneksel dini okul, tsunami sonrasında yetimlere kucak açtı. Okulun başında bulunan Tunku Şanvil, tsunaminin ertesinde pek çok insanın yolda kimsesiz buldukları çocukları pesantren’ine getirdiğini söylemişti. Zamanla yetim sayısı arttı. Ancak, Allah’ın rahmeti zamanında geldi. Bir Türk yardım kuruluşu burayı destekleme kararı aldı. Ancak zamanla yetim sayısı azaldı. 2007 yılından beri de bazı yetimler İKÖ bursundan istifade ediyordu. Ancak geçen aylarda Darul Müteallimin’de öğrenim gören 14 yetimin bursu birdenbire kesildi. Gerekçe neydi? Gerekçeyi sunan için mazaret bulmaktan daha kolay bir şey yoktu. Gerekçe hazırdı: “Bu yetimler zaten bir yardım kuruluşu tarafından desteklenmektedir. İKÖ’nün politikasına göre iki kuruluş yetimi desteklemesi mümkün değil.” Böyle bir politika yok aslında. Tıpkı İKÖ ofisinin işleyişindeki pek çok hususta olduğu gibi, esen rüzgara göre karar alan bir memurun anlık kararlarından birinin eseri. Tıpkı Temmuz ayında onlarca yetimi, yeni açılan ve bir Türk kuruluşunun %100 öğrenim bursu ile idare edilen okula gönderilmesi, ancak burslarının kesilmemesinde olduğu gibi. Darul Müteallimin yetimleri için geçerli olan ilke bir anda buharlaştığı görülüyor. Çünkü rüzgar başka yerden esti. 

Evet, ne olacak kesilmişse? Diğer organizasyon destekliyor ya? diyebilirsiniz. Kazın ayağı hiç de öyle değil. İslami bir organizasyon adına icraat yapan kişilerin kişiliği, kimliği ve icraatları İslami hassasiyetleri yansıtmalı. Darul Müteallimin’de yaşayan yetimler Açe’deki yetimler kategorileştirildiğinde en mağdurları arasında yer alıyor. Ailelerinden uzakta, sadece günde üç öğün yemeğe talim edilmiş bir yardıma muhatap oluyorlar. İKÖ’nün verdiği burs ise onlar için büyük bir imkan. 14 yetimin bursunun kesildiği gün, aynı pesantrenden iki yeni yetim burs programına dahil edilmişti. Bir tek kuruş almadan onların bursları daha başlamadan bitmiş oldu. Duyduk ki, bu yetimlerden yarısı pesantreni terk etmiş. Yarısı halen orada. Sorun iki Türkün kafa kafaya verip Darul Müteallimin hocası Tunku Şamvil’den kendi hesaplarına bir intikam almaktı. Bunu başardıkları için mutlu olmalılar. Ancak bunu yetimler üzerinden yaptıklarını unutmamalılar.

İslam Kalkınma Bankası ve Saudi Charity’den Yetim Okulları

Bu iki kurum, tsunami sonrasında Banda Açe ve Açe Besar bölgesinde üç adet okul inşa etti. Okullar hususen yetimler için inşa edildiği biliniyor. Okullardan ilki Açe Besar’ın yönetim birimi Jantho’da açıldı. Açıldığı günden bu yana da hizmet veriyor. Okuyanlar yetim. 2009 yılında söz konusu bu iki kurum, yani İslam Kalkınma Bankası ve Saudi Charity diğer iki okulu da hizmete açtı. Okullardan biri Fajar Hidayah adlı ulusal bir okul idaresine devredildi. Biri de Türk kuruluşuna. Binalarda “yetimler için inşa edildiği” yazıyor. Oysa, bu eğitim kurumu, alınan sınırlı sayıda yetimin dışında, paralı bir okula dönüşmüş durumda. Yetimler okulları olarak ilân edilen, ancak ardından yetimlere ‘kota’ koyup, özel okul işletmeciliği yapanlar kimler? Bundan kendilerine gelecekleri rant biçenler kimler?

“Bunlar Yetim mi?”

İslam Konferansı Örgütü, Açe’de 2006 yılı Mayıs ayından itibaren yetim projesi başlatan bir kuruluş. Daha önce de yazdık. Dünya genelinde bir pilot proje. Niçin? Çünkü İKÖ’nün öncesinde böyle bir projesi yok. İkincisi, sayı itibarıyla, yani desteklenmesi ilân edilen ve hedeflenen 25.000 yetim ile dünyanın en büyük yetim projesi. Üçüncüsü, Açe gibi, 30 yılını savaşta geçiren bir coğrafyada sadece tsunami yetimlerine değil, savaş mağduru yetimlere de ulaşmayı hedefleyen bir proje. Vs vs. Oysa bugüne değin, bu kuruluşun Açe’deki idaresi projeyi sağlıklı bir şekilde yürütmekte acz içindedir. Yetimlere ulaşmada yerel yönetimlerle ve ulusal kurumlarla işbirliğinden kaçınılmaktadır. Ne adına? Endonezyalılar yolsuzlukla suçlanarak. İki yıl öncesinde Açe Valisi İrvandi Yusuf’la yapılan resmi görüşmede, 2008 ve 2009 yılında yetim sayısının iki katına çıkarılacağı yani 10.000’den fazla yetime hizmet götürüleceği ilan edildi. Ancak iki yıl doldu. Program genişletilemedi. Niçin? diye birileri sormalı. Programın Başkent Banda Açe ve Açe Besar bölgelerinde öyle yetimler var ki, dört kez sayıda verifike edilmiş. Ancak sonuç sıfır. Yani bir tek kuruş bu yetimlere ulaştırılmamış. Niçin? Evet, biz soruyoruz: Niçin? Açe’de yetimlere ulaşmak zor değil. Kimi rakamlara göre 80.000 kimi rakamlara göre ise 100.000 civarında yetim bulunuyor. Ancak gelin görün ki, proje kimin ellerinde. Ulaşılan yetimlerle ilgili de ilginç bilgiler var. Dikkat edin, iddia demiyoruz, bilgi. Yetimlere vaad edilen aylık 24 Dolar bursu, Endonezya para birimi Rupiah’a sabitleyen Açe’deki İKÖ yetkilileri her ay azımsanmayacak miktarda parayı bankada tutmayı ‘başarıyor’. Ne adına? Evet biz soruyoruz: Ne adına? Bunları kayıran kimler? Bu insanlar yardım işinde ehil insanlar mı? Bu insanlar üniversite mezunu mu? Ya da ilgili bölümden mi mezun? Hayatlarında sorumluluk taşıdıkları işin gereği “bir kez” olsun bir tek yetimi ziyaret etmişler mi? Poz vermek için diyorsanız, evet.Pozda hep oradalar. Ancak sadece ‘Poz’da.

Sorumlu Kim?

Açe yeniden dirilişin eşiğinde. Açe yönetimi ve entellektüelleri eğitimli, sağlıklı nesiller yetiştirme yolunda ciddi atılımlar ve plânlamalar yapıyor. Açe Eyalet yönetimi ve halk bu konuda son derece ısrarlı. Israrlı oldukları bir konu daha var, yüzyıllardır Güneydoğu Asya’nın öncü İslam beldesi olmuş Açe’de İslami hassasiyetlere sadık kalmak, kalabilmek. Bunun önemli şartlarından biri, anne-babalarını yitirmiş yetimlere sahip çıkmak. Bu amaçla yeni kurumlar oluşturuluyor, hayata geçiriliyor. Bu kurumlar söz konusu gelişmeler bigane kalmayacaklarını umuyoruz. Ancak, İKÖ gibi uluslararası bir kuruluşun böylesine önemli bir projesinin kimler eliyle yönetildiğinin hesabı verilmelidir. İKÖ’ye, sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’na bunu kim açıklayacak? Deneyin. İKÖ resmi sitesinden mesaj bile gönderemeyeceğinizi göreceksiniz. Birileri İhsanoğlu’nun önüne perde çekiyor. Gerçekleri görmesine mani oluyor.

Ciddi İş

Yetim işinin ciddi bir iş olduğu malum. Ancak bu ciddiyeti icra edecek ciddi, işinin ehli ve bir o kadar da samimi insanlara ihtiyaç var. Açeliler gururlu insanlardır. İslamın müslümanlara kazandırdığı önemli niteliklerdendir gurur, şeref ve haysiyet sahibi olmak. Bunun içindir ki, Tunku Şamvil, “Önemli değil. İKÖ Banda Açe Ofisi isterse bütün yetimlerin parasını kessin. Biz çalışır, çabalar, başka yardımseverler buluruz.” diyordu. İKÖ’nün Somali’de 2010 yılında başlatacağı insani yardım çalışmasında Açe Ofisi’nin performansını örnek alıp almayacağı merak konusu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder