5 Aralık 2011 Pazartesi

Güneydoğu Asya’nın İslamlaşma Sürecinde Açe’deki Bir Osmanlı Tekkesinin Rolü: Dayah Tanoh Abee

Dr. Mehmet Özay


Bu çalışmanın geliştirilmiş versiyonu için Bkz:
“A Preliminary Note on Dayah Tanoh Abee”, In Ottoman Connections to the Malay World: Islam, Law and Society, Assc. Prof. Saim Kayadibi, The Other Press, Kuala Lumpur, 2011.

Özet

Bu makalede Endonezya Cumhuriyeti Açe Eyaleti başkenti Banda Açe’ye bağlı Selimium beldesindeki Dayah Tanoh Abee adıyla meşhur zaviye konu alınacaktır. Bu metin, incelediği konu itibarıyla Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşımaktadır.

Söz konusu zaviyenin önemi bir yandan Osmanlı Devleti ile Açe Darusselam Sultanlığı arasındaki ilişkiler, öte yandan da Güneydoğu Asya’nın İslam kültür ve medeniyetinin gelişme sürecine katkısı bağlamında önem arz etmektedir. Bu metin Osmanlı’nın Güneydoğu Asya’nın İslamlaşma sürecine katkısı bağlamında da değerlendirilebilir.

Dayah Tanoh Abee’nin kurucusu Firus el-Bağdadi, 1627 yılında diğer altı alimle birlikte Açe’ye geldi. Üç kardeşi ile beraber Banda Açe yakınlarındaki Selimium’a yerleşti ve kurduğu dayahta İslami eğitim vermeye başladı. Bu dönemde Açe Darusselam Sultanlığı’nın başında Sultan İskender Muda (1607-1636) bulunuyordu. Muda, dönemin önde gelen İslam devletleri, özellikle de Ortadoğu’daki devletlerle ekonomik ve askeri ilişkiler geliştirmeye gayret ettiği gibi İslami bilimlerin gelişmesi konusunda büyük bir mesafe kat etti. Bu çerçevede, alimlerin Açe’ye gelmeleri, Açe’deki alimlerin başka İslam ülkelerine giderek bilgi ve tecrübelerini  artırmaları, İslam hukuku gibi sahalarda eserler kaleme almaları ve İslam yasalarının Açe toplumunda uygulanması konusunda destek verdi. Bu yaklaşımının bir göstergesi olarak Şemseddin Sumatranî’yi şeyhülislamlığa atadı.

Dayah Tanoh Abee, Nakşibendiye ve Şettariyye tarikatlarının merkezlerinden biri olduğu gibi, kütüphanesindeki nadide eserler ile Güneydoğu Asya’da ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Bu zaviyede eğitim görmek amacıyla gerek Sumatra Adası’nın çeşitli bölgelerinden Dayah’a gelen öğrenciler, öğrenimlerinin sonunda Güneydoğu Asya’nın çeşitli bölgelerine dağılarak kendi dini okullarını açmak suretiyle İslam’ın yayılmasında rol oynamışlardır. 400 yıla varan geçmişi ile Dayah Tanoh Abee, Güneydoğu Asya’nın önde gelen dini eğitim merkezlerinden biri olarak tanınmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Dayah Tanoh Abee, El-Firus el-Bagdadi, İskender Muda, Güneydoğu Asya, İslam

Abstract
This paper aims to describe one of the famous zawiyah called as Dayah Tanoh Abee in Selimium, a subdistrict of Banda Aceh, the capital city of Aceh Province of the Republic of Indonesia. This paper is unique in Turkey to undertake this zawiyah into focus.

The importance of the zawiyah comes from that it can be taken into consideration in the contex of the relation of the Ace Darussalam Sultanate with the Ottoman State and the Islamization process of the South East Asia. In this case, this article is also tought to give more attention to determine the role of the Ottoman era for the Islamization of the South East Asia.

The founder of the Dayah, Firus el-Bağdadi, migrated from Bagdad in 1627 with other six ulama to Aceh. He settled near the Banda Aceh with his three brothers and tried to taught students in the Dayah. During this period Acheh Darussalam Sultanate was governed by Sultan İskandar Muda (1607-1636). Muda gave importance both to build up the relationships with other Islamic countries, especially in the Middle East, in the context of economic and military relations and make a progress in the development of the religious sciences during his governance. For that reason, he supported ulama to come to Acheh, visit other Islamic regions, write about different topics such as Islamic law, etc. and apply Islamic rules in his sultanate. As an example of his approach, he appointed Shamsuddin Sumatrani as “Shaykh el-Islam”. Dayah Tanoh Abee has been a leading center of some distinctive sufi orders such as Naqshbandiyya and Shattariyya. Beyond this, invaluable manuscripts in the library of this Dayah gives a distinguished importance to it in South East Asia.

After many students coming from both local and other regions around Sumatra Island studied in the religious school Dayah Tanoh Abee, the students visited various parts of the South East Asia to proselytize native people to Islam by founding their own religious schools.

In its long process, nearly four hundred years, the dayah is traditonally to have become distinctively known as one of the significant religious teaching centers in South East Asia.               

Key Words: Dayah Tanoh Abee, el-Firus el-Bagdadi, Iskandar Muda, South East Asia, Islam,
Bu makale, Güneydoğu Asya’da Sumatra Adası’nın kuzeyinde bulunan Açe’de bir ilim merkezini konu almaktadır. Dayah Tanoh Abee adıyla anılan bu merkez, gerek Açe gerekse Güneydoğu Asya’nın değişik bölgelerinde İslam bilim ve kültürünün yaygınlaşmasında büyük bir öneme sahiptir. Dayah Tanoh Abee’nin bir başka özelliği, 17. yüzyıl başlarında Osmanlı topraklarından Açe’ye göç etmiş bir alim tarafından kurulmuş olmasıdır.

Çok geniş bir coğrafyayı içine alan Güneydoğu Asya, halklarının tarihi ve kültürel geçmişleri itibarıyla içinde bulunduğumuz Ortadoğu, Asya ve Afrika’daki İslam toplumlarından farklılık arz etmektedir. Söz konusu bu coğrafya, her alandan sosyal bilimcinin çeşitli yönleriyle ele almasını gerektirecek kadar zengin bir araştırma sahasına sahiptir. 

Günümüzde 230 milyonluk nüfusuyla İslam dünyası içinde en çok Müslüman’ın yaşadığı Endonezya Cumhuriyeti 17 bin civarında adadan oluşmaktadır. Ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğu kendisini Müslüman olarak tanımlarken, bu devasa coğrafyada son derece farklı kültürel ve etnik unsurların İslam anlayışları da birbirinden şu veya bu şekilde farklılık göstermekle birlikte, halkın İslam anlayışının oluşmasında tasavvuf hareketlerinin birleştirici bir rol oynadığı ileri sürülebilir. Meseleye bu bağlamda bakıldığında Güneydoğu Asya’nın diğer bölgeleri gibi, Endonezya sınırları içerisinde yaşayan halkların yaşamında tarihi, coğrafi, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi nedenlerden ötürü İslam’ın özel bir yere sahip olduğu görülmektedir.[2]

Çok çeşitli ırkların yaşadığı bu geniş coğrafyada, bütün bu çeşitliliğe rağmen, İslam kültürünün genel bir görünüm arz etmesinde tarikatların özel bir yeri vardır. Hindistan ve Malay dünyasının İslamlaşması bağlamında bir değerlendirmede bulunan Louis Masignon, tarikatların önemine vurgu yapmak amacıyla Şettariyye ve Nakşibendiyye gibi tarikatların mensuplarının yerli halkın dilini, kültürünü öğrenerek toplumsal yaşama katılmalarıyla İslam’ın “uluslararası ve evrensel bir din haline geldiğini” ileri sürer.[3] İslam’ın yayılmasında tarikatların rolü konusunda benzer görüşleri paylaşan Syed Muhammed Naquib el-Attas da, Malay dünyasının İslamlaşması bağlamında şu görüşü dile getiriyor: “İnsanlar arasında İslam’ı tebliğ eden ve kalıcı hale getirenlerin mutasavvıflar olduğu kanaatindeyim. Malay dünyası için de İslam’ın bizzat mutasavvıflar aracılığıyla yayıldığını düşünüyorum.”[4] İslam sufi doktrin ve uygulamalarının Güneydoğu Asya halklarının geçmişten tevarüs ettikleri kadim mistik inançlarla kolaylıkla bağdaşması Müslüman mutasavvıflarının söz konusu coğrafyada etkin ve faal olmaları önemli bir etken olmuştur.[5]

Açe’nin İslam eğitim merkezi olmasından kaynaklanan önemi, Malay dünyası içerisinde sömürge öncesi döneme ait fıkıh, felsefe tasavvuf vd. metinlerde görülmektedir. Bu metinlerin Açe’de yaşayan ilim adamları tarafından kaleme alınmış olması, Açe’nin bölge için ne denli önemli bir merkez olduğunu ortaya koymaktadır.[6]

Güneydoğu Asya’da İslam’la ilk tanışan topluluklardan olan Açe halkı yüzyıllar boyunca İslam’ın bölgedeki temsilcisi olarak tanınmıştır. Özellikle İskender Muda döneminde sadece Endonezya takımadalarında değil, genelde Güneydoğu Asya’da bir İslam eğitim merkezi olması nedeniyle Açe’ye “Mekke Kapısı” (Serambi Mekkah) unvanı verilmiştir.[7] Bu unvan günümüzde hâlâ bölge halkları tarafından Açe için kullanılmaktadır.

Açe, bugün Endonezya Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde bulunan bir eyalettir. Açe, Malaka Boğazı’nın girişinde bulunması dolayısıyla, en az iki bin yıldır Arabistan, İran, Hindistan ile Çin arasında yapılan deniz ticaret yolunun önemli kavşak noktalarından biridir.[8]

Ancak Açe’de, İslamı gerek teolojik gerekse de felsefi bağlamda ele almış ve İslami ilimlerin yayılmasına katkısı bulunmuş olan bu önemli İslam alimlerinin dışında Açe’deki üç önemli zaviyeden* biri olan ve kurulduğu günden bu yana yaklaşık 380 yıldır işlevini sürdüren Dayah Tanoh Abee, verilen dini eğitim dayah’ın başına geçen liderlerin Açe toplum ve siyasi yaşamında oynadıkları roller, dayahta değerli eserler barındıran kütüphane ve 1873 yılından itibaren kırk yıl süren Hollanda ile yapılan savaşta dayah liderlerinin lider konumunda bulunması gibi özellikleri dolayısıyla üzerinde durulmayı hak etmektedir.

Bu makalede temelde, Açe İslam Devleti’ne en görkemli dönemini yaşatan Sultan İskender Muda’nın daveti üzerine, Bağdat’tan Açe’ye gelip yerleşen yedi alimden biri olan Firus el-Bağdadi’nin kurmuş olduğu zaviye (dayah)* ve bu zaviyede nesiller boyu görev yapan ailenin fertleri ele alınmıştır. 1627 yılından günümüze kadar varlığını devam ettirmiş olan Dayah Tanoh Abee adıyla anılan zaviye ve dini eğitim merkezinin bu süreçte dini ve siyasi bağlamlarda önemli bir ağırlığı olmuştur. Bu zaviyeden yetişen alimler Açe İslam Devleti’nin kadısı unvanıyla görev yaptığı gibi, Güneydoğu Asya’nın farklı coğrafyalarında da İslam tebliğ faaliyetlerinde rol almışlardır. Dayah’ın yetiştirdiği öğrenciler bölgenin İslam kültür ve medeniyetinin gelişmesine katkı yaptığı gibi, çok sayıda el yazma eser ile ünlü olan kütüphanesiyle de uluslararası bilim çevrelerinin ilgi odağı olmaktadır.

            1. İslam’ın Yayılma Sürecinde Açe
İslam’ın ilk yıllarından itibaren doğuya doğru yayılma sürecinde, gerek Müslüman tüccarlar gerekse de tebliğ faaliyeti yürütmüş olan alimler Sumatra Adası’ndan başlayarak Güneydoğu Asya bölgesinde tedrici olarak İslam’ın yayılmasına öncülük etti.[9] Bu süreçte Hint limanları büyük işlev gördü. Pek çok tüccar Malay Yarımadası ve Sumatra Adası’na ticaret yapmak amacıyla Gücerat’ı merkez olarak seçti.[10] İslam’ın Hindistan merkezli olarak Güneydoğu Asya’ya yayılması aynı zamanda, tarihi devamlılığın bir işareti olarak da okunabilir. Nitekim, İslam öncesi dönemde Malay Yarımadası Hint dini ve kültürünün tesiri altında kalmıştır.[11]

İslamiyetin ortaya çıkması ile Ortadoğu, Hint Alt kıtası ve Uzak Doğu arasındaki ilişkiler farklı yüzyıllarda farklı açılımlara konu olmuştur. Bu bağlamda üç farklı safhadan bahsetmek mümkündür. İslam’ın yayılma dönemlerinin ilk safhası olarak değerlendirilebilecek 8 ilâ 12. yüzyıllar arası dönemde, Uzak Doğu ile yapılan ticaret Arap ve Fars asıllı Müslüman tüccarların hakimiyetindeydi. Bir sonraki safha olan 12 ve 15. yüzyıllar arasında ticaret hacminin gelişmesi kadar, tüccarlara gezgin sufiler ve ilim adamları eşlik etmeye başladı. Bu dönemde ticaretin yanı sıra, kültürel ilişkilerde de bir gelişme yaşandı. Üçüncü safha olan 15 ilâ 17. yüzyıl ikinci yarısı arasında, batılı sömürgecilerin söz konusu bölgeye yönelmeleri sonucu Osmanlı Devleti’nin Müslüman toplumların güvenliklerini sağlama konusundaki gayreti neticesinde Ortadoğu ile bölge arasındaki ilişkilerde ticari faaliyetler kadar siyasal ilişkilerin de ön plâna çıkmaya başladı.[12] Özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti ile Açe İslam Sultanlığı arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler dikkat çekici boyutlara vardı elçi gönderilme. Bu işbirliği sayesinde gerek Kızıldeniz’de gerekse Hint Okyanusu’nda Portekizlilere karşı mücadelede başarı sağlanabilmiştir. Bu süreçte Hindistan’ın güneybatısında bulunan Gücerat ise her iki devlet arasında irtibatı sağlayan bir geçiş noktası işlevi gördü.[13]
Bu ticari faaliyetler, aynı zamanda, diğerlerine nazaran bu bölgenin çeşitli dini akımlarla daha önce tanışmasını sağladı. İslam’ın Güneydoğu Asya’da yayılmaya başlaması, bölge halklarının hac farizasını yerine getirmek amacıyla Arabistan’a seyahatleri kadar, mevcut ticari faaliyetin de giderek artmasına yol açtı.[14] Arap tüccarların Güneydoğu Asya’ya yaptıkları seyahatlere zamanla tebliğ faaliyetlerinde bulunmak amacıyla zamanla çeşitli ülkelerden alimlerin de katıldığı bilinmektedir. Özellikle 1571 yılından başlayarak 1586 yılına kadar çeşitli islam coğrafyalarından alimlerin Açe’ye geldiği görülmektedir. Bu sürecin başlatıcısı olarak, 1571 yılında Mekke’den Açe’ye gelerek İslami bilimlerde dersler veren Muhammed Azhari isimli alim zikredilir. Daha sonra gene Mekke’den Şeyh Ebu el-Hayr bin Hacer ve Şeyh Muhammed Yemanî, Gücerat’tan ise Şeyh Muhammed Ceylani bin Hasan bin Muhammed Açe’ye gelerek İslami ilimlerin öğretilmesi ve metafizik, tasavvuf gibi sahalarda önemli çalışmaları ile bölgenin İslam kültürünün gelişmesinde büyük pay sahibi olmuşlardır.[15]

            Sumatra’nın kuzey bölgesinde kurulan Samudra-Pasai ve Perlak gibi İslamiyeti kabul eden ilk site devletleri İslam’ın yayılmasında önemli rol oynadı.[16] Malaka Boğazı’nın ve Malaka şehrinin Portekizliler tarafından 1511 yılında ele geçirilmesinin ardından Açe bölgede önemli bir İslam eğitim ve kültür merkezi haline geldi.[17] 1414 yılında Müslüman olan Malaka kralı, Malaka’yı gerek ekonomik gerekse de ilim yönünden önemli bir merkez haline getirdi.[18]
            Portekizlilerin dünya denizlerinde hakimiyet kurma çabalarının bir sonucu olarak geldikleri Güneydoğu Asya’da ele geçirdikleri ilk merkez Malaka olmuştur. Bu tesadüfi bir seçim değildir. Çünkü Malaka Boğazı, yüz yıllardır Arabistan, İran ve Çin arasındaki ticaret yolu üzerinde bulunuyordu. Portekizlilerin işgaline kadar, Malaka şehri çeşitli ülkelerden Müslüman tüccarların gerek ticari faaliyetlerini gerçekleştirdikleri, gerekse de bir süre veya sürekli olarak yerleştikleri bir merkezdi. Malaka’nın bu ekonomik öneminin yanı sıra, Müslüman tüccarlarla birlikte bölgeye gelen Müslüman alimlerin varlığı bakımından da son derece önemlidir.[19]
            Portekizlilerin bölgede kurdukları hakimiyet gerek Müslüman tüccarların gerekse İslam alimlerin başka bölgelere göç etmelerini zorunlu kıldı. Bu çerçevede Malaka’ya coğrafi yakınlığı dolayısıyla Sumatra Adası’nın kuzeyinde bulunan Açe bölgesi önemli bir göç merkezi ve zamanla bölgenin en önemli İslam devleti haline geldi.[20] Portekizliler, Malaka şehrini ele geçirmek suretiyle Malaka Boğazı’ndaki ticari faaliyeti kontrol altına almanın ilk adımını atmış oldular. Bunun ardından, boğazın öte yakasında, Açe’deki yoğun ticari faaliyete konu olan liman şehirlerini de egemenlikleri altına almalarını zorunlu hale geldi. Bu gelişmeyi önceden sezen Ali Mughayat Şah (1511-1530), Sumatra’nın kuzey bölgesindeki küçük sultanlıkları birleştirmek suretiyle 1511 yılında Açe İslam Devleti’ni kurdu. 
Böylece Açe Devleti, Malay dünyasında siyasi, ekonomik alanlarda önemli bir devlet olmanın yanı sıra, özellikle Malaka’dan göç eden ve dışarıdan gelen çok sayıda alimin çalışmaları sayesinde, bölgede İslami eğitim ve kültürün gelişmesinde hayati rol oynayan bir ilim merkezi haline geldi.[21] Bu süreçte özellikle 16. ve 17. yüzyıllar ayrı bir öneme sahiptir. Öyle ki, bu yüzyıllar içerisinde Açe İslam Devleti’nin Osmanlı Devleti, Arap Yarımadası ve Hindistan ile kurmuş olduğu siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilere, söz konusu bölgelerden gelen alimlerin de etkisiyle kültürel ve bilimsel bağın geliştirilmesi de mümkün oldu.[22]
Açe’de İslam’ın temsilcisi konumunda olan alimler ve bağlı oldukları tarikatlar konusunda bazı kaynaklarda şu bilgiler verilmektedir: Hamza Fansurî (Kâdiriyye), Şemseddin Sumatrânî (1575-1630) (Nakşibendiyye), Nureddin Muhammed bin Ali bin hasan el-Hamid el-Raniri (d. 16. yüzyıl sonu- ö. 1658)[23] (Rufaiyye) ve Abdurrauf bin Ali el-Cavi el Fansuri el-Singkilî (1615-93)[24] (Şettariyye) gibi alimler zikredilmektedir.[25] Özellikle Hamza Fansurî ve öğrencisi Şemseddin Sumatrânî gerek İbni Arabi’nin vahdet-i vücud anlayışının gerekse de Kâdiriyye tarikatının temsilcisi olmalarına rağmen, bir ekol olarak varlıklarını devam ettirememişlerdir.[26] Yukarıda adı geçen dört büyük alim sadece Açe’de değil, aynı zamanda, Malay-Endonezya dünyasında İslam düşüncesinin ve pratiğinin şekillenmesinde ve ivme kazanmasında büyük pay sahibi oldular.[27] Hamza Fansurî, Açe sultanlığında görev almadan önce çeşitli konularda ilmini artırmak amacıyla Pahang, Banten, Kudüs, Siam, Mekke ve Bağdat’a gitti. Bağdat’ta bulunduğu sırada tasavvufla tanıştı ve sufizm konusunda derinleşti. Fansurî’nin öğrencisi olduğu ifade edilen Şemseddin Sumatranî, Açe Sultanlığı’nda şeyhülislamlık makamına kadar yükselmekle kalmadı, aynı zamanda,  devlet yönetimindeki bilgi ve yeteneği sayesinde sarayın dış ilişkiler sorumluluğunu üstlendi. 1602 yılında İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in bir mektubunu getiren Captain . James Lancaster’ı sarayda kabul etti.[28]
İlerleyen dönemlerde özellikle Hollandalıların, o zamanlar Doğu Hint Adaları olarak bilinen bugünkü Endonezya Cumhuriyeti sınırları içerisinde kalan geniş coğrafyayı sömürgeleştirerek bunu yaklaşık 350 yıl gibi uzun bir süre devam ettirmesi, İslam’ın bölgedeki varlığının tehdit altında olduğunu da ortaya koymaktadır. Ancak, özellikle Açe bölgesinin söz konusu bu sömürgeleştirmeden neredeyse 19. yüzyıl sonlarına kadar doğrudan etkilenmemiş olması, gerek buradaki İslami yapının sağlamlığı, gerekse de bu varlığı ile diğer takımadalarda İslami yaşam tarzının devam ettirilmesine yönelik dolaylı ve doğrudan katkısını ortaya koyan tarihsel bir gerçeklik taşımaktadır. Bu hususun, tıpkı yüzyıllar öncesinde olduğu gibi, bugün de Açe halkının İslami duyarlılıklarının ve pratiklerinin diğer takımadalardakinden çok daha ileri düzeyde olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Açe’de İslam dininin sosyal, siyasal ve kültürel alandaki hakimiyeti, II. Dünya Savaşı sonrasında Endonezya Cumhuriyeti’nin kurulması sırasında Açe bölgesine, başka bölgelere tanınmayan özel yönetim statüsü verilmesiyle de somutlaşmıştır.[29]
            Açe sultanları, kurulduğu ilk günden itibaren, ilk sultandan başlayarak İslam’ın bu topraklarda egemen olması konusunda gereken hassasiyeti sergiledi. Bunun bir gereği olarak da İslam alimlerinin bölgeye daveti, korunup kollanması konusunda her türlü hassasiyet gösterildi. İlk sultan Ali Mughayat Şah’ın (ö. 1530), İslam’ı bir hayat nizamı olarak tesisi; Alaaddin Riayet Şah el-Kahhar’ın, Portekizlilere karşı verdiği din savaşında Osmanlı Devleti’nden yardım istemesi; el-Kahhar’ın oğlu Sultan Hüseyin’in (1571-1579) alimlere hürmet göstermesi bunun işaretleridir.[30]
Açe Sultanlarının, özellikle 17. yüzyıl başlarına tekabül eden sultanlığın gelişme döneminde, çeşitli islam ülkelerinden alimleri Açe’ye davet etmeleri,  danışman olarak sarayda görevlendirmeleri, söz konusu alimlerin kaleme aldıkları eserler ile Güneydoğu Asya’nın İslam kültür ve yaşamının gelişmesine önemli katkılar yaptı.[31]
            Çeşitli dönemlerde Malay dünyasının dışından Açe’ye çok sayıda alimin geldiği bilinmektedir. Açe’ye yerleşen alimler, buranın Güneydoğu Asya’nın önemli bir İslam eğitim merkezi haline gelmesini sağladıkları gibi, kendilerinin ve yetiştirdikleri öğrencilerin çeşitli bölgelerde sürdürdükleri tebliğ faaliyetleri[32] ve bu süreçte ortaya koydukları dini ve felsefi eserlerle Malay dünyasında önemli rol oynadılar.[33] Alimlerin Açe’ye gelmelerinin temel nedenlerinden biri, Açe İslam Devleti’nin başında bulunan sultanların İslam dininin yayılmasına ve dolayısıyla ilme önem vermeleridir.[34] Bunun örneklerinden biri, Indera Purba adındaki bir din alimin İskender Muda’nın hocası olarak görevlendirilmesi ve daha sonra bu alimi kadılık makamına atanmış olmasıdır.[35] Öyle ki, Açe’de bir alim kadı makamında bulunmasına rağmen, dini otorite bakımından sultandan bağımsızdı; öte yandan sultan tarafından kendisine bahşedilen bir devlet görevlisi olarak hizmet veriyordu.[36]
Alimler, ilim merkezleri olarak camilerin yanı sıra, halka (halqah) denilen meclislerde öğretim faaliyetlerini sürdürdüler. Çeşitli kaynaklarda zikredildiği üzere, Açe’de dini eğitim veren çeşitli kurumlar bulunuyordu. Bu kurumlar arasında “meunasah”*, “rangkang”** ve “dayah” ön plâna çıkmaktadır. Bu kurumların başında yer alan veya eğitim veren hocalara saygı ifadesi olarak ve toplumdaki statülerinin bir ifadesi olarak “teungku” denir.[37] Bu ifade bugün de geleneksel eğitim kurumlarında kullanılmaya devam etmektedir.
Gerek bu makale bağlamında ele aldığımız Dayah Tanoh Abee, gerekse de benzeri diğer kurumlar bakımından dikkat çekici olan husus, İslami ilimlerin okutulduğu bu eğitim kurumlarında öğrenim gören öğrencilerin, sadece Açe bölgesinden değil, aynı zamanda, Malay dünyasının farklı coğrafyalarından geliyor olmalarıdır. Bu öğrencilerden bir bölümü öğrenimlerini tamamladıktan sonra memleketlerine geri dönerek oralarda benzeri eğitim kurumları açıyor ve böylece İslami ilimlerin yaygınlaşmasına ve halkın İslami bilincinin gelişmesine katkıda bulunuyorlardı. 
Dayah, yatılı öğrenim merkezidir. Bu anlamda sadece öğrenciler değil, aynı zamanda, öğretici kadrolar da dayah’da yaşıyorlardı. Bu durum, öğrencilerin günün her saati hocaları ile irtibat içerisinde olmalarını sağlıyordu. Dayah’da verilen dersler Açece ve Malayca olmakla birlikte öğrenciler, aynı zamanda, Arapça da öğreniyorlardı. Dayah’da sadece İslami ilimlerin yanı sıra, coğrafya, felsefe ve matematik gibi bilimler de okutuluyordu.[38]
Bütün bu hususlar dikkate alındığında, bütün bir bölgenin İslamlaşmasında ve İslami bilincin yerleşmesinde dayah’ın göz ardı edilemeyecek bir önemi vardır.
El Firus el-Bağdadi ailesi, künyeden de anlaşılacağı üzere, Bağdat kökenli bir ailedir. Tanoh Abee Kütüphanesi’nde bulunan Shattariyya, isimli eserin ilk sayfasında yazılı olan soy kütüğünde bu zaviyenin ilk liderinin adının is Şeyh Nayi el Firus el Bağdadi olduğu yazılıdır.[39]

Firus el-Bağdadi, 1627 yılında Bağdat’tan altı kişiyle birlikte Açe’ye geldi. Bu yedi kişiden üçü, Firus el-Bağdadi’nin kardeşiydi. Dört kardeş içinde yaşça en büyük olan Firus, kardeşleri ile birlikte Açe’de Sagou XXII Mukim bölgesine, diğer üç kişi ise, Kuzey Açe’de bugünkü Di Tiro kasabasına yerleşti.[40] Bu dönemde Açe İslam Devleti’nin başında İskender Muda bulunuyordu. Yedi kişinin aynı anda, Açe’ye gelmesi bir anlamda daha sonra değineceğimiz üzere İskender Muda’nın İslam’a ve ilim adamlarına verdiği değeri ortaya koymaktadır.
            Firus el-Bağdadi, kardeşleriyle birlikte başkent Banda Açe’ye yaklaşık 50 kilometre mesafedeki Selimium’da bulunan ve bugün Tanoh Abee adıyla anılan köye yerleşerek Dayah Tanoh Abee adında bir zaviye kurdular. Zaviyenin başına Firus geçti.[41]
            Açe’ye gelen alimler ya yerli alimlerin veya yönetimde bulunan ailelerin evlenmek suretiyle kısa sürede halkla doğrudan bağ tesis etme geleneğini[42] Firus el-Bağdadi de sürdürdü ve yönetici sıfına mensup bir ailenin kızıyla evlendi.
Bu ilim merkezi kuruluşundan itibaren önemli bir ilim yuvası olma vasfı kazandı. Öyle ki, Dayah Tanoh Abee, Sultan İskender Muda’dan sonra yerine geçen evlatlığı Sultan Alaaddin Mugayat Şah İskender Sânî (1636-1641) ve Sultan Ratu Tajul Alam Safiadüttin (1641-1675) dönemleri boyunca Açe’nin önde gelen zaviyesi olmuştur.[43]
Firus el-Bağdadi’nin dokuzuncu nesilden torunu olan Muhammed Dahlan’ın ifadesiyle Firus el-Bağdadi 1627 yılında Açe’ye geldi.[44] Bu dönem, Açe devletinin her alanda büyük bir gelişme ve kalkınma içerisinde olduğu döneme tekabül eder. Firus el-Bağdadi, bu gelişmenin din ilimleriyle ilgili sahada yer edinecek ve yüzyıllar boyu devam edecek bir ilim merkezinin temellerini attı.

1607 yılında Açe Devleti’nin başına geçen Sultan İskender Muda, Açe tarihi içerisinde gerek ekonomik ve siyasal gelişmeyi zirve noktasına çıkarması gerekse de ilme verdiği değer ve bu konuda bizzat yaptığı katkılardan ötürü son derece önemli bir yere sahiptir. İ. Muda’nın bu çabası, Açe sultanlığının dönemin uluslararası camiası içerisinde önemli bir İslam devlet kültür ve medeniyeti merkezi olmasını sağladı. Bu özelliği sayesinde Açe devleti, söz konusu dönemde dünyada mevcut diğer İslam devletleri ile yakın ilişkiler kurdu.[45]
İskender Muda, Sumatra Adası’nda ve Malaka Boğazı civarında Açe’nin nüfuzunu genişletmek yönünde girişimlerde bulunmaya ve bu yolda askeri çözümlere baş vurmaktan geri durmadı. Muda, bu çerçevede Deli, Kedah, Perak, Cohor ve Pahang sultanlıklarını hakimiyeti altına almak amacıyla seferler düzenledi.[46] Bu dönemde, Açe kültürel ve siyasal alanda gelişmeler kaydederken, ekonomi alanında da  zirve noktasına ulaştı ve Sumatra Adası’nın baharat ticaretinde tekeli elinde bulundurmak suretiyle sultanlığın altın dönemi yaşandı.[47]
Açe’de faaliyet gösteren çeşitli seviyelerdeki İslami öğretim kurumlarının tarihsel olarak kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte, bu kurumların özellikle Sultan İskender Muda döneminde şekillenmeye başladığı ve giderek önem kazandıkları ileri sürülmektedir. Bu kurumlar arasında dikkat çekenleri “meunasah” (ilk öğretim kurumu) “rangkang” (orta öğrenim kurumu) ve “dayah”dır (yüksek öğrenim kurumu).[48]
Açe devletinin önemli sultanlarından en önemlisi kabul edilen İskender Muda, gerek Açe’de gerekse İslam kültür ve medeniyetinin yayılması konusunda önemli katkılarda bulundu. İslam dünyasının farklı bölgelerinden Açe’ye alimlerin gelmesini teşvik etti ve bu desteğiyle Açe’nin bir ilim merkezi olmasında önemli pay sahibi oldu.[49] 16. yüzyılda Hamza Fansurî ve daha sonra da 17. yüzyılda, özellikle Muda döneminde çok sayıda alimin İslami bilgilerini artırmak amacıyla Mekke ve Medine’ye gitmesi ve kimilerinin uzunca bir süre orada kalması kadar, Hindistan ve Arabistan’dan gelen İslam alimleri Açe’yi ziyaret ederek İslam’ın gelişmesine katkı yaptılar.[50] Fansurî, ayrıca kutsal topraklarda Kadiriyye tarikatına müntesip olmasıyla bu anlamda da kendisinden sonra gelen Açeli alimlere örnek teşkil etti.[51]
Açeli alimlerin, özellikle 16. yüzyıl ikinci yarısından başlayarak 17. yüzyıl sonuna kadar devam eden süreçte ortaya koydukları eserlerde kullandıkları dil itibarıyla da modern Malaycanın gelişmesine önemli katkı yaptılar. Siyasi alanda İslam birleştirici bir unsur olarak dikkat çekerken, 16. yüzyıldan itibaren başlayan sömürgecilik hareketleri karşısında din ve dil birliği ulusal bilincin şekillenmesinde de son derece önemli rol oynadı.[52]
Sultan İskender Muda’nın İslam inancının gerek Açe’de gerekse Açe dışındaki bölgelerde geliştirilmesi ve toplumsal yaşamda daha çok yaygınlaştırılması arzusunun bir ifadesi olarak, başta günümüzde gerek Açe Eyaleti’nin gerekse Endonezya’nın dini mimarisinde son derece önemli bir yere sahip olan Beyturrahman Camii inşa edildi.[53]
Tanrı’nın doğası ve Tanrı-insan ilişkisinin ele alındığı eserlerin yanı sıra, diğer İslam coğrafyalarında olduğu gibi, Açe’de de sufi hareketin canlandığı görülmektedir.[54] Özellikle bu dönemde, Muda’nın da desteğiyle vahdet’ül vücud akımı egemen olmuş ve Fansurî’nin başlattığı bu ilmi tartışmalar Şemseddin Sumatrânî ile devam etmiştir. İskender Muda’nın, alimlere verdiği önemin ve desteğin bir ifadesini, yukarıda da işaret ettiğimiz üzere Şemseddin Sumatrânî’yi şeyhülislam olarak atamasında görmek mümkün.[55]

a)Firus el-Bağdadi
El-Firus el-Bağdadi adıyla anılan ailenin ilk neslinin temsilcisi olan Firus el-Bağdadi, üçü kardeşi olmak üzere toplam altı kişi ile birlikte 1627 yılında Açe’ye geldi.[56] Firus el-Bağdadi kardeşlerinin de yardımıyla başkent Banda Açe’ye yaklaşık 50 kilometre mesafedeki Selimium’da Tanoh Abee köyüne yerleşti. Burada yakın zamana kadar önemini korumuş olan bir Dayah, yani zaviye kurdu. Firus el-Bağdadi, Açeli bir alimin kızıyla evlendi ve bu evlilikten sekiz çocuğu oldu. Nayan, Molek ve Hana Purba adındaki üç çocuğu tıpkı kendisi gibi alim oldular. Firus el-Bağdadi’nin ölümünün ardından dayah’ın yönetimi Nayan üstlendi.[57]

Nayan, ilk dini eğitimlerini Tanoh Abee’de babasından aldı. Daha sonra eğitimini Açe’nin önde gelen zaviyelerinden olan Dayah Leupue di Peunayong’da dönemin önde gelen alimi Tunku Chik di Leupue lâkaplı Şeyh Davud bin İsmail bin Mustafa Rumi*’nin yanında sürdürdü.[58]
Nayan Firus, bu zaviye de ayrıca Şeyh Davud’un halifesi olan Şeyh Burhaneddin Ulakan’dan da (ö. 1704) dersler aldı.[59] Şeyh Burhaneddin, Şatiriyye tarikatının önemli temsilcilerinden biri olması hasebiyle,[60] Dayah Tanoh Abee’nin Şatiriyye tarikatına mensubiyetinin bu dönemde başlamış olma ihtimali yüksektir. Söz konusu bu eğitiminin sonunda Dayah Leupue’dan icazet alan Nayan Firus Tanoh Abee’ye geri dönerek, babasının bıraktığı yerden hizmete devam etti. Nayan Firus, Dayah Tanoh Abee’de hocalığının yanı sıra, Sagou
XXII Mukim’deki yönetimin yanı sıra, kadılık görevinde de bulundu. Nayan Firus’la yerel yönetimde de görev alma uygulaması bir gelenek haline geldi. Böylece Dayah Tanoh Abee’nin başına geçen alim, aynı zamanda, kadılık (Kadi Rabbul Jalil) makamının da başına geçiyordu. Şeyh Nayan Firus kendisinden sonra yerine geçecek olan oğlu Abdül Hafız’ı bizzat kendisi yetiştirdi.[61]

Şeyh Nayan zamanında Dayah Tanoh Abee önemli bir ilim çevresi olma yolunda önemli bir yol kat etti. Dayah’ta verilen eğitim sadece dini ilimlerle de sınırlı kalmadı. Dayah’ta fıkıh, tasavvuf, ahlâk, kelam, tefsir ve hadis’in yanı sıra, tarih, mantık matematik ve felsefe eğitimi de veriliyordu. Öğrenim kurumundaki verilen bu çeşitli ilimler sayesinde burada yetişen öğrenciler Açe’deki gerek çeşitli eğitim kurumlarında gerekse de idari mekanizmada görev alacak bilgi ve donanıma sahip oluyordu.

Şeyh Abdul Hafız’ın evliliğinden üçü kız biri erkek dört çocuğu dünyaya geldi. Abdul Hafız, kendisinden sonra Dayah’ın başına geçmesini istediği oğlu Abdurrahim’i bizzat kendisi yetiştirdi. Bu dönemde Dayah Tanoh Abee önemli bir eğitim merkezi olması bağlamında gelişmesini devam ettirdi. Bu dönemde ayrıca, Dayah’ın aynı bölge içerisinde, Açe Nehri yanında Tuwi Ketapunang’a taşındı. Bu dönemde Dayah’ın gelişmesi bir başka sayhaya geçmiş oldu. Bunun üzerine eski merkez kadınlara eğitim veren bir merkez olarak varlığı devam ettirdi. Şeyh Abdul Hafız da tıpkı babası gibi hem Dayah’ın yönetimini üstlendi hem de kadılık görevini yürüttü.[62]

Abdurrahim Hafız, babasının ardından Dayah’ın başına geçti. Her dönemde yeniliklerle gündeme gelen Dayah, Abdurrahim Hafız döneminde de böylesi bir yeniliğe tanık oldu. Abdurrahim, dedesi Şeyh Firus el-Bağdadi’nin kurmuş olduğu kütüphanenin genişletilmesi konusunda büyük yararlılıklar gösterdi. Bu anlamda, Osmanlı Devleti ile kurulmuş olan askeri ilişkilerin, ilim sahasında da devam ettirildiğine tanık olunmaktadır. Abdurrahim, kütüphanenin zenginleştirilmesi bağlamında Osmanlı’dan eserler getirtti. Ayrıca, gerek kütüphanenin zenginleştirilmesi gerekse öğrencilerin kitap ihtiyacının giderilmesi amacıyla Dayah’daki öğrenciler tarafından getirilen eserler elle yazılarak çoğaltıldı. Bu çoğaltma faaliyeti sayesinde dayah’da Arap kaligrafi sanatı gelişme gösterdi.
Abdurrahim, tıpkı babası gibi kadılık görevinde bulundu. Abdurrahim yaptığı evlilikten dördü kız ve biri erkek olmak üzere beş çocuğu dünyaya geldi. Muhammed Salih adındaki oğlu, Şeyh Abdurrahim’den sonra Dayah’ın başına geçti.[63]
Bu dönemde Muhammed Salih, babasından devraldığı Dayah yönetimini devam ettirdi. Aynı zamanda, Kadi Rabbul Jalil olarak da görev yaptı. Beşi kız, dokuzu erkek olmak üzere 14 çocuğu dünyaya geldi.[64] Muhammed Salih, çok sayıda erkek çocuğu olmasına rağmen, bu çocuklarından sadece biri alim olma vasfına sahip oldu. Muhammed Salih’in Dayah liderliği kısa sürdü ve Hicri 1272 yılında hayatını kaybetti.[65]

f) Şeyh Abdulvahab el-Bağdadi (ö. 1894 (H. 1311)
Abdulvahab, sahip olduğu özellikler bakımından, büyükbabası Şeyh Firusi el-Bağdadi’ye benziyordu. Hatta kimi ifadelere göre, ilmi bakımdan ondan daha da önemli bir seviyeye ulaşmıştı.
Her yeni şeyhin kendi döneminde getirdiği yeniliklere Abdulvahab’ın Mekke ve Medine’ye gidip bir süre orada İslami ilimlerde vukufiyetini devam ettirmesi eklendi. Kutsal topraklarda geçirdiği yıllar boyunca Abdulvahab bir yandan da kaligrafi çalışmalarını ilerletme fırsatı buldu ve bu yeteneğini geliştirmek amacıyla kaleme aldığı eserleri de Açe’ye dönüşünde beraberinde götürdü.
Abdulvahab Açe’ye döndüğünde Dayah’ın kütüphanesinin daha da zenginleştirilmesi konusunda önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Öyle ki, bu dönemde kütüphanede on binin üzerinde kitaba ulaşıldığı ifade edilmektedir.  Dayah’ta verilen eğitim ve öğretim faaliyetleri Güneydoğu Asya’nın en önemli kurumlarından biri haline geldi. Tıpkı babası ve dedesi gibi kadılık görevinde bulundu ve Tuku Panglima Polem Bri Muda Perkasa Banda Muda ile birlikte Açe İslam Sultanlığı’nda Sagou XXII Mukim’de İslam yasalarının etkin bir şekilde uygulanmasına gayret etti.[66]
Bu dönemde Açe tarihinin en önemli olaylarından biri meydana geldi. Yüzyıllarca Cava Adası’nı işgal etmiş ve sömürgeleştirmiş olan Hollanda bu süreç sonunda Açe’yi de ele geçirmeyi plânlıyordu. Bu amaçla 26 Mart 1873 tarihinde Hollanda’nın Güneydoğu Asya’daki en büyük armadası Banda Açe’ye saldırdı.[67] 1874 yılında  Hollanda sultanlık sarayını bulunduğu Kraton’u ele geçirdi ve sultanın kısa süre sonra hayatını kaybetmesiyle Açe birlikleri lidersiz kaldı. Şeyh Abdulvahab döneminde Hollanda-Açe Savaşı’nın başlaması üzerine Dayah’ın önemi bir başka yönüyle de ortaya çıktığı görülmektedir. Hollandalıların başkentteki varlığı ve Selimium’a doğru ilerlemesi ve ardından 1879 yılında burayı da ele geçirmeleri üzerine, 1881 yılında ulemanın liderliği ele alması konusunda görüş birliği sağlandı ve böylece mücadelenin merkezini dayahlar oluşturdu.[68] Abdulvahap, vatanın düşman tehdidi altında bulunduğu bu dönemde hacca gitmekten vazgeçtiği gibi, bu davranışı diğer Müslümanlar tarafından da örnek alındı.[69]
Abdulvahab’ın da katıldığı bölge yetkililerinin yaptığı bir toplantıda Sagou XXII Mukim’de bir askeri birlik tesis edilmesi kararı alındı. Tıpkı bölgedeki diğer ilim adamları gibi, Şeyh Abdulvahab da Hollandalılara karşı verilen bu savaşta yerini aldı. Bu süreçte Abdulvahab’ın kız çocuklarından bazıları da savaşta aktif rol aldılar. Abdulvahab 1894 (H. 1311) tarihinde hayatını kaybetti. Abduhvahab’ın dört evliliğinden toplam otuz üç çocuğu oldu. Bu çocuklarından yerine geçebilecek düzeyde alim olabilen ise sadece Muhammed Said olmuştur.[70]

Şeyh Muhammed Said, Hollanda ile savaşın yoğun bir şekilde devam ettiği zor bir dönemde dayah’ın başında görevini sürdürmeye çalıştı. Dayah Tahon Abee, Sabil Savaşı’nda cihad ruhunun ön plâna çıkartılmasında bizzat öncü rol oynadı. Muhammed Said, bir yandan dayah’da eğitim faaliyetlerine devam ederken, bir yandan da vatanın kurtarılması mücadelesine destek verdi. Bu mücadele sırasında Hollandalılar Tanoh Abee’ye baskın düzenleyerek Şeyh Muhammed Said’i esir alarak başkent Banda Açe’ye getirdiler. Beytürrahman Camii’ne yaklaşık bir kilometre mesafede, bugün Kedah mevkiinde, halkın ‘bengis’ dediği hapishanede tutsak ettiler. Şeyh Muhammed Said iki yıl üç ay on gün bu hapishanede kaldı ve burada vefat etti. Halk, büyük saygı ve sevgi beslediği Şeyh Muhammed Said’in cenazesinin Hollandalılar tarafından taşınmasına karşı çıktı ve Muhammed Said’in cenazesini 50 kilometrelik yol boyunca omuzlarında taşıyarak Tanoh Abee’ye getirerek defnettiler. Muhammed Said’in ikisi kız, üçü erkek olmak üzere beş çocuğu dünyaya geldi.[71]
Muhammed Said’in oğullarından biri olan Muhammed Ali, babasının vefatı üzerine Tanoh Abee’nin başına geçti. Büyük bir alim olmasa da sahip olduğu karakteri ve Hollandalılara karşı gösterilen büyük mücadeledeki rolünden ötürü dayah tarihinde önemli bir yere sahiptir.

M. Ali, Cavi diline hakimiyetinden ötürü ‘Cavi alimi’ unvanı ile anılmaktadır. M. Ali, Hollandalıların, Açe Sultanlığı’nın merkezi olan Kraton olarak bilinen mevkiyi ele geçirmelerinin ardından, kısa sürede Tanoh Abee’nin bulunduğu mevkiye saldıracaklarını düşünüyordu. M. Said’i böylesi bir tahmine sevkeden ise, Tanoh Abee’nin tıpkı Dayah Lambirah, Dayah Rumpet, Dayah Indrapuri ve Dayah lam Diran gibi cihad merkezlerinden biri olmasından kaynaklanıyordu.  

Bunun üzerine M. Ali, zaviyede bulunan 10.000’i aşkın değerli eseri bir an önce emniyetli bir yere taşımaya karar verdi.[72]  Bu eserlerden bazıları Tanoh Abee’nin çevresindeki köylerdeki evlerde saklayan M. Ali, Açe Sultanı’nın savaşı sürdürdüğü Keumala’daki birliklere katılmak üzere yola çıktı. M. Ali Tanoh Abee’den yaklaşık 30 kilometre mesafede Jannto sınırları içerisindeki Tereubeh Köyü yakınlarındaki dağlık bölgedeki bir mağaraya sakladı. M. Ali, 12 Aralık 1900 tarihinde Hollandalılarca esir alınarak Banda Açe’ye getirilerek, tıpkı babası Şeyh Abdulvahap ve kardeşi Tunku Yahya’nın hapsedildiği Kedah’daki hapishanede tutsak edildi. 

Bu dönemden itibaren M. Ali’nin sürgün yaşamı başladı. Hollandalılar, M. Ali’yi önce Betawi’ye ardından Surabaya’ya son olarak da Manado’ya sürgüne gönderdiler. M. Ali’nin tahmin ettiği üzere, Hollandalılar Tanoh Abee’ye saldırarak, tıpkı Beyturrahman Camii gibi yüzyıllardır ilim merkezi olan zaviyeyi ateşe verdiler.

M. Ali, yaklaşık 5 yıl süren sürgün yaşamının ardından 17 Ekim 1905 tarihinde Açe’ye döndü. Döner dönmez M. Ali’nin ilk icraatı Tanoh Abee kütüphanesini yeniden hayata döndürmek oldu. Beş yıl önce köylülere emanet ettiği ve mağaraya sakladığı kitaplarını toplamaya başladı. Ancak kitapların önemli bir kısmı iklim koşulları ve haşerat nedeniyle büyük ölçüde tahrip olduğundan sadece 2000’e yakın eser tophanabildi. M. Ali 1969 yılında 108 yaşında vefat etti.[73]  
ı) Muhammed Dahlan el-Firus el-Bağdadi (1943-2006)
Firus el-Bağdadi’nin dokuzuncu neslinden torunu olan Muhammed Dahlan Tanoh Abee’de mensup olduğu ailenin başlatmış olduğu ilim faaliyetlerini vefatına kadar devam ettirdi. 
Muhammed Dahlan, Hollanda Savaşı sırasında önemli sayıda eserin yok olduğu ve zarar gördüğü Dayah’ın kütüphanesinde bulunan el yazması eserlerin korunması konusunda büyük gayret gösterdi. Bu çerçevede kütüphanede mevcut bulunan bin civarındaki el yazması eserleri içeren “Katalog Manuskrip Perpustakaan Dayah Tanoh Abee”[74] adıyla bir katalog eser yayınlandı. M. Dahlan döneminde Tanoh Abee, uluslararası araştırmacıların uğrak mekânı haline geldi. M. Dahlan araştırmacılarla tek tek ilgilenerek araştırmalarını tamamlamalarına büyük katkıda bulundu.

M. Dahlan’ın dünyaya gelen on çocuğundan beşi çeşitli nedenlerle vefat etti. Hayatta olan beş çocuğundan üçü erkek, ikisi kız. M. Dahlan 18 Kasım 2006 tarihinde vefat etti. Ölümünden bir süre önce bir mülaktta kendisinden sonra yerine kimin geçeceği konusunda karar vermediğini, bununla birlikte en büyük isteğinin kütüphanede bulunan eserlerin korunması olduğunu dile getirdi.[75]

M. Dahlan’ın ölümünün ardından ailenin aldığı karar gereğince dayah’ın sorumluluğunu, herhangi bir ilmi vasfı olmamasına rağmen, oğlu Abdulhafız üstlenmiş durumda. 

Kütüphanede Mu’tezile, Şia ve vahdeti vücud gibi akımlara ait eserler de bulunmaktadır. Çeşitli ülkelerden bilim adamları ziyaret ettikleri kütüphanede İbni Arabi, Hamza Fansuri, Şemseddin Sumatrani gibi vahdeti vücud temsilcisi olan ilim adamlarının eserlerinin bulunmasını Dayah’ın sağladığı özgür bilimsel faaliyetlerle açıklamaktadırlar. Kütüphane, aynı zamanda, Açe tarihinde 17. yüzyıl boyunca ilim alanında önemli çalışmaları ve uygulamaları ile katkı yapmış olan Şeyh Abdurrauf el-Singkili ve Nureddin ar-Raniri’nin de eserleri bulunmaktadır.[76]

Dayah Tanoh Abee, bugünkü temsilcisi Muhammed Dahlan’ın kendisiyle yaptığımız görüşmede ifade ettiğine göre Nakşibendiyye ve Şettariyye ekollerinin temsilcisi olarak tarihte önemli bir eğitim kurumu olma vasfını yerine getirdi. Bununla birlikte, M. Dahlan, Dayah’da bir süredir sadece Şatiriyye ekolünün* devam ettirildiğini de sözlerine ilâve etti. Bu anlamda Dayah Tanoh Abee’nin, bütün bir Endonezya Takımadaları’nda yaygın olan Nakşibendiyye, Kadiriyye ve Şettariyye ekollerinden ikisinin Açe’de gelişmesinde ve özellikle de Şettariyye’nin Endonezya Takımadaları’na ilk defa Açe’den girmesi dolayısıyla[77] diğer bölgelere yayılmasında önemli bir işlev yerine getirdiğini söyleyebiliriz.

Nakşibendiyye ekolünün Endonezya Takımadaları’ndaki varlığına dair yazılı metinler 19. yüzyıl sonlarına aittir.[78] Bu yüzyıldan önceki silsile ve benzeri yazılı dokümanlar, uzunca bir süre Nakşibendiyye ekolünün de devam ettiricisi olan Dayah Tanoh Abee’deki el yazmaları arasında bulunma ihtimali söz konusudur.

Hindistan’da ortaya çıkmış bir tasavvuf ekolü olan Şettariyye tarikatının Açe’deki en önemli temsilcisi, 17. yüzyılda yaşamış olan ve bugün mezarının başkent Banda Açe yakınlarında Dayah Raya Köy’ünde bulunan, Şeyh Kuala adıyla anılan Abdurrauf es-Singkli (1615-1693).[79] Arabistan’daki öğrenim yıllarında Şettariyye tarikatına bağlandı ve 1662 yılında Açe döndükten sonra bu tarikatın Açe’deki temsilcisi oldu.[80]

Bugün Endonezya cumhuriyeti sınırları içerisinde yer alan ve tarihte Doğu Hint Adaları olarak adlandırılmış olan adalarda İslamiyetin yayılışının sufi köklerine dair 16. yüzyıl öncesine ait herhangi bir yazılı belge bulmak zor. Bu anlamda, Açe’de de sufi hareketlerinin önemli merkezlerinden biri olan Dayah Tanoh Abee, kurulduğu 17. yüzyıl ikinci çeyreğinden başlayarak bu konuda oldukça önemli bir merkez olma özelliği taşıyor. 
4. Dayah’ın Bugünkü Durumu*
Konumu
Dayah Tanoh Abee, Açe Eyaleti’nin başkenti Banda Açe’ye yaklaşık 50 kilometre mesafededir. Banda Açe’yi Medan’a bağlayan karayolu üzerinde Selimium beldesi sınırları içerisindedir. Yaklaşık 45 kilometre sonra otobandan ayrılıp, sola doğru kıvrılan köy yoluna girilmektedir. Açe Nehri üzerinde kurulu büyük bir köprüden geçilerek Tanoh Abee köyüne uzanan yola giriliyor. Yol boyunca ağaçların arasında görülen birkaç yapı içerilerdeki köylerin varlığını haber veriyor. Tek şeritli yol ile köyler arasında bulunan su kanalı küçük köprüler vasıtasıyla aşılıyor. Nehre paralel olarak ilerleyen tek şeritli asfalt yol üzerinde birkaç kilometre takip ettikten ve birkaç köy geçildikten sonra Tanoh Abee’ye ulaşılıyor. Köprüyü geçer geçmez ağaçlar altında Dayah’ın binaları dikkat çekiyor. Köy yerleşimi ise tıpkı diğer köyler gibi içeride yer alıyor.

Dayah’ta Öğrenim
Dayah’ta tasavvuf, fıkıh, tevhid, nahiv, mantık, usulu fıkıh, usulü hadis gibi derslerin yanı sıra, Cavi dili öğretiliyor. 3 yıl süren dil eğitim sırasında, ayrıca Baba Davud’un Risalah Masailal Muhtadi li Ikhwanil Mubtadi’ isimli eserinin ile birlikte fıkıh, şeriat, salat, şehadet, namazın rukunları, iman, islamın esaslarını içeren eserler okutuluyor. Bu sürenin sonunda Arapça eserler okutulmaya başlanıyor.

Dayah’ın erkek bölümünde 100, kız bölümünde 200 öğrenci öğrenim görüyor. Erkek bölümünde 12 öğretmen, kız bölümünde 20 öğretmen hizmet veriyor. Öğrencilerin uzun yıllar dayah’ta öğremi görme imkânı var. Bu eğitimin ardından, öğrenciler sahip oldukları bilgi seviyesi ve istidatlarına bağlı olarak geleneksel dini okullarda (pesantrenlerde) veya dayahlarda ders veriyorlar. Tahon Abee’de öğrenim görmek amacıyla Aceh Pidie, Aceh Utara, Aceh Besar, Banda Açe gibi, Açe’nin değişik bölgelerinden öğrenciler geliyor. Öğrencilerin giderleri, ya aileleri ya da zaman zaman öğrenimlerine ara vererek veya belli günlerde köylülere yardım ederek elde ettikleri kazançlarla kendileri tarafından karşılanıyor.

Dayah’ın kuzey istikametinde Tanoh Abee köyü bulunuyor. Dayah sınırları içerisinde bir türbe ve kütüphane, öğrencilerin ders gördükleri 7 adet ‘bole*’, öğrencilerin kaldığı 30 adet ‘pondok* bulunuyor. Ayrıca, artık kullanılmayan geleneksel bir Açe evi bulunuyor. Avluda çana benzeyen biri büyük diğeri küçük iki adet demir blok bulunuyor. Dayah’ta mikrofon kullanılması yasak olduğundan ve köyün camisi de uzak olduğundan, demir bloklardan büyüğüne vurulmak suretiyle dayahtaki öğrencilere namaz vaktinin geldiği belirtiliyor. Küçük demir blok ise derslerin başladığını haber vermek için çalınıyor.               

Türbe
Dayah Tanoh Abee’de dikkat çeken yapılardan birisi olduğu gibi, dayah’ın tarihine de ışık tutması açısından önem taşımaktadır.  
Kapalı ahşap bir mekân olan türbe iki bölümden oluşuyor. Kıble yönündeki sandukalarda, el-Firus el-Bağdadî ailesinin yedinci neslinden ve aynı zamanda, döneminde şeyhlik yapmış olan Şeyh Abdulvahab el-Bağdadi ve iki çocuğunun kabrinin bulunduğu bir türbe yer alıyor. Kıble yönünde bulunan kabirlerin üzeri ahşap kapak ile örtülüdür. Bu tahta bölme kilitli olup, sadece özel  günlerde veya özel ziyaretçiler için açılıyor.

Türbe’nin bulunduğu mekân içerisinde, daha sonra değineceğimiz üzere dayah’ın kütüphanesi de bulunuyor. Türbenin önünde, üzerinde ahşap bir çatı ile kaplı küçük bir şadırvan bulunuyor. Hemen yan tarafında bulunan bir iki basamaklı merdivenden çıkılarak türbeye ulaşılıyor. Bir kişinin geçebileceği genişlikteki kapıdan bir kaç basamak inilerek türbeye giriliyor. Türbenin bulunduğu odanın üç duvarındaki tavana kadar uzanan camekânlı raflarda el yazması eserler bulunuyor. Bu bölümde Tanoh Abee’deki eserlerin bir bölümünü oluşturuyor.

Dayah’tan köye gitmek için kullanılan birkaç basamaklı merdivenin sağında,  18 Kasım 2006’da vefat eden Muhammed Dahlan’ın, babası M. Ali’nin ve annesinin mezarı bulunuyor.

Türbe’nin bulunduğu mekândan köye uzanan ağaçlıklı yolda, ziyaretçileri önce tarihi bir Açe evi karşılıyor. Başkentte ve diğer şehirlerde pek fazla bulunmasa da bu Açe evlerine Tanoh Abee gibi diğer köylerde de yaygın bir şekilde rastlanıyor. Palmiye ağaçlarının kapladığı köy evleri peş peşe sıralanmış durumda. El-Firus el-Bağdadi ailesine ait konak da köyün içerisinde.

Kütüphane
Açe’deki tarihi eserlerin bulunduğu beş merkez[81] arasında  en önemlisi olan Dayah Tanoh Abee kütüphanesi’nin girişindeki bir panoda şu bilgi yer alıyor:

“Perpustakaan Kuno Tande Abee. Bu kütüphane Chick Tanoh Abee el-Bağdadi tarafından kurulmuştur. Kütüphanede 16. ve 19. yüzyıllar arası dönemle ilgili İslam ve Açe tarihi ve gelenekleri hakkında pek çok önemli eser bulunmaktadır.”          

Tanoh Abee, dünyanın dört bir yanından yabancı araştırmacıların uğrak yeri konumundadır. Açe Özgürlük Hareketi (GAM) ile Endonezya merkezi hükümeti arasında yaşanan 29 yıllık siyasi mücadelenin silahlı bir yönelim kazanması ile Tanoh Abee’nin bulunduğu coğrafya GAM’ın egemenliği altında kabul edildiğinden, Endonezyalı resmi yetkililerin ve bilim adamlarının ziyaret etmekten çekindikleri bir yerdi. Ancak 2005 yılı Temmuz ayında imzalanan barış anlaşması ile Tanoh Abee’nin gerek Endonezya içerisinde gerekse de dış dünya ile bağlarının giderek artacağı anlaşılıyor. M. Dahlan bir söyleşide, kütüphanenin önemini ortaya koyan bir gerçeği “Güneydoğu Asya İslam tarihi ile ilgili çalışmalar yapan araştırmacılar daima buraya geldi” diyerek dile getirdi.[82]

26 Aralık 2004 tarihinde yaşanan deprem ve tsunmainin ardından bölgedeki kütüphanelerin akibetini öğrenmek amacıyla Banda Açe’ye gelen Endonezyalı bazı araştırmacıların* katkılarıyla başkentteki diğer birkaç kütüphanenin[83] yanı sıra, Tanoh Abee kütüphanesinin de Açe toplumu için önemini ortaya koyarak kısa sürede restoran çalışmalarına başlanması konusunda gayret içine girdiler. Açe Dökümantasyon ve Enformasyon Merkezi, Geleneksel Değerler ve Tarih Araştırmaları Merkezi, Cakarta İslam Üniversitesi İslam ve Toplum Araştırmaları Merkezi (PPIM) gibi kurumlar Dayah Tanoh Abee kütüphanesinin restorasyonuna destek veriyor. Ancak bazı olumsuzluklar nedeniyle bugüne değin, Tanoh Abee Kütüphanesi yenileme çalışmaları bitirilebilmiş değil.

Dayah Tanoh Abee Kütüphanesi barındırdığı el yazması nadide eserler nedeniyle sadece Açe için değil, başta Malay-Endonezya dünyası olmak üzere Güneydoğu Asya’nın en önemli bilgi merkezi olma özelliğine sahiptir.[84] Bu kütüphanedeki el yazması eserlerin yanı sıra bazı önemli tarihi metinler de bulunmaktadır. Bunlardan biri Buhari el-Cevheri’nin yazdığı ‘Taj’al Salatin’ adlı eserdir. Bu eserlerin bazısı Açe, Malay dünyası alimlerinin eserleridir. Ayrıca Arap ve türk alimlerin eserlerinin de olduğu ileri sürülmektedir. Kütüphanede, kitapların yanı sıra, değişik dönemlerde Türkiye’den* ve Mekke’den Tanoh Abee liderlerine gönderilmiş olduğu sanılan bazı mektup, belge ve dokümanlar da bulunmaktadır.[85]




[1]“Dayah Tanoh Abee: An Ottoman Zawiyah in Aceh in Terms of The Contribution Of Southern East Asia To The Islamic Culture and Civilization”, Marmara University Journal of The Faculty of Divinity, Issue 30 (2006/1), İstanbul, 2007, (pgs. 191-213).
[2] Bajunid Omar Farouk, “Islam and Civil Society in Southeast Asia: A Review”, Nakamura Mitsuo;
   Sharon Siddique, Omar Farouk Bajunid, (Ed.), Islam & Civil Society In Southeast Asia, Institute of Southeast Asian Studies, Singapore, 2001, s. 177. 
[3] Massignon, Louis, Essay On The Origin Of The Technical Language Of Islamic Mysticism, Çev.:
  Benjamin Clark, University of Notre Dame Press, Notre Dame Indiana, 1997, s. 9.
[4] McAmis, Robert Day, Malay Muslims -The History and Challenge of Resurgent Islam in Southeast Asia,
  William B. Eerdmans Publishing Company, Michigan, 2002, s. 17; el-Attas, Syed Naquib, A General Theory of The Islamization of the Malay-Indonesian Archipelago, Dewan Bahasa Dan Pustaka, Kuala Lumpur, 1969, s. 5.
[5] Bruneissen, van Martin, “Tarikatların Güneydoğu Asya’daki Kökleri ve Gelişimi”, Çev.: Ahmet Delidağ, İlim ve Sanat, Şubat, 1996, S. 40, s. 73.
[6] Riddell, Peter, Islam and the Malay-Indonesian World -Transmission and Responses-, Hurst&Company,  
  London, 2001, s. 103, 139.
[7] Auni, Luthfi, The Decline of The Islamic Empire of Aceh (1641-1699), Pengelalaan Bantuan Luah Negeri, 1993.
[8] Khoo, Gilber; Lo, Dorothy, Asian Transformation -A History of Southeast, South and East Asia-,
  Heinemann Educational Books (Asia) Ltd. Singapore, 1977, s. 3.
* Söz konusu bu zaviyelerden ikisi Aceh Besar’daki Tanoh Abee, Gampung Bitai; üçüncüsü ise Doğu Açe’dedir (M. Dahlan ile yapılan görüşmeden, M. Özay).
* Dayah: Açe’de dini eğitim veren kurumlar içerisinde en üst düzey olanıdır. Genellikle bir caminin yanı başında faaliyet gösterir. Dayah daha sonra belli başlı İslam bilimlerinin öğreniminin verildiği özel bir kuruma, bir anlamda enstitüye dönüşmüştür. Bu anlamda ‘tefsir okulu (dayah)’, ‘fıkıh okulu’ vb. isimlerle anılmıştır (Azra, 1997, a.g.e., s. 156. Örneğin 16. yüzyılda faaliyet göstermiş olan, Beytürrahman Camii’ne bağlı Dayah (Dayah Manyang Masjid Raya Baiturrahman), Hukuk Fakültesi (Darussyari'ah), Ziraat Fakütesi (Daruzziarah), Edebiyat Fakültesi ( Darul-adab-wal-tarikh) ve Ticaret Fakültesi ( Daruttijarah) adlarıyla sahip olduğu bölümler itibarıyla modern bir üniversite niteliği taşıyordu (Nazli Ismail, The Lost of Dayah Manyang, www.acehinstitute.org).
[9] Soebardi, S ve Woodcroft-Lee C.P., “Islam in Indonesia”, Raphael Israeli, (Ed.), The Crescent in the
  East -Islam in Asia Major-, Curzon Press, London, 1982, s. 180-181.
[10] Robert Irwin, Islamic World -Cambridge Illustrated History-, (Ed.), Francis Robinson, Cambridge University Press, Cambridge, 1996, s. 52.
[11] Yegar, Moshe, Islam and Islamic Institutions In British Malaya, The Magnet Press, Jerusalem, 1979, s. 5.
[12] Azra, Azyumardi, The Transmission of Islamic Reformism To Indonesia: Networks of Middle Eastern
    and Malay-Indonesian ‘Ulama’ In The Seventeenth and Eighteenth Centuries, Dissertation in the School of
   Arts and Sciences Columbia University, 1992, s. 119.
[13] İnalcık, Halil; Quataert, Donald, (Ed.), Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Çev.
    Halil Berktay, Eren Yayıncılık, İstanbul, 2000, s. 388.
[14] Yegar, Moshe, 1979, Islam and Islamic Institutions In British Malaya, s. 7.
[15] Hadi, Amirul, Islam and State In Sumatra -A Study of Seventeenth Century Aceh-, s. 68; El-Attas, a.g.e., s. 16.
[16] Auni, Luthfi, The Decline of The Islamic Empire of Aceh (1641-1699), s. 17.
[17] Azra, Azyumardi, “Education, Law, Mysticism: Constructing Social Realities”, Mohammed Taib
    Osman, (Ed.), Islamic Civilization in the Malay World, Dewan Bahasa dan Pustaka, Kuala Lumpur and The
    Research Center for Islamic History, Art and Culture, İstanbul, 1997, s. 156.
[18] Majul, Cesar Adib, Muslims In The Philippines, Second Edition, By the University of The Philippines
   Press, Quezon City, 1973, s. 41.
[19] Azra, Azyumardi, The Transmission of Islamic Reformism To Indonesia: Networks of Middle Eastern
    and Malay-Indonesian ‘Ulama’ In The Seventeenth and Eighteenth Centuries, 1992, s. 100.
[20] Soebardi, S ve Woodcroft-Lee C.P., “Islam in Indonesia”, s. 182.
[21] Azra, Azyumardi, “Education, Law, Mysticism: Constructing Social Realities”, s. 156.
[22] Soebardi, S ve Woodcroft-Lee C.P., “Islam in Indonesia”, s. 182.
[23] Hadi, Amirul, Islam and State In Sumatra -A Study of Seventeenth Century Aceh-, Brill, Leiden, 2004, s. 153.
[24] A.g.e., s. 84.
[25] Riddell, Peter, Islam and the Malay-Indonesian World -Transmission and Responses-, s. 104, 110, 116, 123.
[26] Göksoy, İsmail Hakkı, “Endonezya’da Tasavvufi Hareketler ve Bazı Özellikleri”, Tasavvuf, Yıl: 4, S. 11,
   Temmuz-Aralık, 2003, s. 79.
[27] Fathurahman, Oman, “The Cultural Emergency Relief Action: The Rebuilding Manuscript Library in Dayah Tanoh Abee”, Aceh, http://naskahkuno.blogspot.com/2006/09/cultural-emergency-relief-action.html
[28] Saby, Yusny, Islam and Social Change  -The Role of the Ulema in Acehnese Society-, Penerbit Universiti Kebangsaan Malaysia, Bangi, 2005, s. 48, 52.
[29] Schulze, Reinhard, A Modern History of The Islamic World, Çev.: Azizeh Azodi, New York University
    Press, New York, 2002, s. 88.
[30] Hadi, Amirul, Islam and State In Sumatra -A Study of Seventeenth Century Aceh-, s. 61.
[31] Riddell, Peter, Islam and the Malay-Indonesian World -Transmission and Responses-,
    Hurst&Company, London, 2001, s. 103-139.
[32] Azra, Azyumardi, “Education, Law, Mysticism: Constructing Social Realities”, s. 156.
[33] El-Attas, a.g.e., s. 7.
[34] Bruneissen, 1996, a.g.m., s. 74.
[35] Hadi, Amirul, Islam and State In Sumatra -A Study of Seventeenth Century Aceh-, s. 165.
[36] A.g.e., s. 162.
* Meunasah: Önceleri ibadet yeri olarak kullanılan küçük bir mekân iken, daha sonra çocuklara temel düzeyde
   İslami bilgilerin aktarıldığı ve Kur’an’ın öğretildiği bir yer haline dönüşmüştür.
** Rangkang: Meunasah’da temel İslami eğitimi alan çocuklar öğrenimlerine daha üst düzeyde devam etmek için
    rankang adı verilen orta dereceli eğitim kurumuna devam etmektedirler (Azra, 1997, a.g.e., s. 156).
[37] Azra, Azyumardi, “Education, Law, Mysticism: Constructing Social Realities”, s. 157.
[38] A.g.e., s. 157.
[39] Fathurahman, Oman, “The Cultural Emergency Relief Action: The Rebuilding Manuscript Library in Dayah Tanoh Abee”, Aceh, http://naskahkuno.blogspot.com/2006/09/cultural-emergency-relief-action.html.
[40] Haşimi, Ali, (Ed.), Ulama Aceh, Mujahid Pejuang Kemerdekaan dan Pembangun Tamadun Bangsa, 1997, s. 3.
[41] Haşimi, Ali, Ulama Aceh, s. 4.
[42] Mitsuo, Nakamura, “Introduction”, Nakamura Mitsuo; Sharon Siddique, Omar Farouk Bajunid, (Ed.),
   Islam & Civil Society In Southeast Asia, Institute of Southeast Asian Studies, Singapore, 2001, s. 8. 
[43] Haşimi, Ali, Ulama Aceh, s. 4.
[44] Muhammed Dahlan ile yapılan görüşmeden (M. Özay).
[45] Soebardi, S ve Woodcroft-Lee C.P., “Islam in Indonesia”, s. 182.
[46] Andaya, Barbara Watson; Andaya Y. Leonard, A History of Malaysia, Macmillan Asian Histories
    Series, London, 1986, s. 61.
[47] Minahan, James, Nations without states -A Historical Dictonary of Contemporary National
    Movements-, Greenwood Press, Connecticut, 1996, s. 5.
[48] Auni, Luthfi, The Decline of The Islamic Empire of Aceh (1641-1699), s. 35; Azra, Azyumardi, “Education, Law, Mysticism: Constructing Social Realities”, s. 156.
[49] Riddell, Peter, Islam and the Malay-Indonesian World -Transmission and Responses-, s. 103.
[50] Soebardi, S ve Woodcroft-Lee C.P., “Islam in Indonesia”, s. 182.
[51] Riddell, Peter, Islam and the Malay-Indonesian World -Transmission and Responses-, s. 104.
[52] El-Attas, a.g.e., s. 7, 8.
[53] Hadi, Amirul, Islam and State In Sumatra -A Study of Seventeenth Century Aceh-, s. 92.
[54] Riddell, Peter, Islam and the Malay-Indonesian World -Transmission and Responses-, s. 103-4.
[55] A.g.e, s. 111-132.
[56] Haşimi, Ali, Ulama Aceh, s. 3.
[57] Haşimi, Ali, a.g.e., s. 4.
* Şeyh Davud bin İsmail bin Mustafa Rumi, Tunku Chik di Leupue (Leupue, bugün başkent Banda Açe’de bir semtin adı) olarak veya Baba Davud (Baba Rumi) tanınıyor. Osmanlı topraklarından gelen Baba Davud, Şeyh Abdürrauf Şeyh Kuala’nın öğrencisidir. Baba Davud, Şeyh Kuala ile birlikte Banda Açe’de Dayah Manyang Leupue adıyla bir İslam enstitüsü kurdu. Şeyh Davud’un yazmış olduğu kitap ‘Risalah Masailal Muhtadi li Ikhwanil Mubtadi’ (Yeni Başlayan Kardeşlerimiz İçin Hidayet Rehberi). İslam okullarında önemli bir eser olarak okutulan bu eser, Endonezya’da yüz binlerce öğrencinin yetişmesine katkıda bulundu. Bu çalışma bugün dahi Açe’deki dini okullarda okutulmaktadır. (Ali Haşimi, Bunga Rampai Revolusi dari Tanah Aceh, Bulan Bintang, Jakarta, 1978, s. 81). Baba Davud lâkabıyla tanınan bu alimin adında ‘Rumi’ isminin geçmesine değinmekte fayda var.  Rum kelimesi Arap ve Fars kaynaklarında Bizans ve Roma İmparatorluğu için kullanılmaktadır. Osmanlı Devleti, 15. yüzyılın ikinci yarısında önemli bir dünya devleti haline geldiğinde Rum adıyla anılmaya başlandı. Osmanlı Devleti’nin siyasal ve kültürel gücü bütün İslam dünyası gibi, Malay-Endonezya Takımadalarındaki İslam sultanlıklarını da etkiledi. Bu çerçevede 15. yüzyılda Malay-Endonezya dünyasındaki Müslümanlar, İstanbul’u fethetmesinden ötürü Osmanlıyı ‘Rum Krallığı’ (Raja Rum) adıyla andıklarını ifade edebiliriz. (Azra, 1992, a.g.e., s. 103).
[58] Haşimi, Ulama Aceh, s. 4.
[59] Haşimi, a.g.e., s. 4.
[60] Göksoy, İsmail Hakkı, “Endonezya’da Tasavvufi Hareketler ve Bazı Özellikleri”, Tasavvuf, Yıl: 4, S. 11,
   Temmuz-Aralık, 2003, s. 83.
[61] Haşimi, Ulama Aceh, s. 5.
[62] Haşimi, a.g.e., s. 5.
[63] Haşimi, a.g.e., s. 6.
[64] Haşimi, a.g.e., s. 6.
[65] Haşimi, a.g.e., s. 7.
[66] Haşimi, a.g.e., s. 7.
[67] Di Tiro, Hasan, The Legal Status of Acheh-Sumatra Under International Law, www.asfnl.org
[68] Saby, Yusny, Saby, Yusny, Islam and Social Change  -The Role of the Ulema in Acehnese Society-, s. 58-9.
[69] Saby, a.g.e., s. 62.
[70] Haşimi, Ulama Aceh, 1997, s. 8-9.
[71] Haşimi, a.g.e., s. 9, 12.
[72] Haşimi, a.g.e., s. 10.
[73] Haşimi, a.g.e., s. 11-2.
[74] Tgk. M. Dahlan el-Fairusy, Dra Zunaimar, Katalog Manuskrip Perpustakaan Dayah Tanoh Abee, Pusat Dokumentasi dan Informası Aceh/Banda Aceh, 1993. Bu katalog tarafımızdan IRCICA kütüphanesine hediye edilmiştir (M. Özay).
[75] Fathurahman, Oman, , “The Cultural Emergency Relief Action: The Rebuilding Manuscript Library in Dayah Tanoh Abee”, Aceh, http://naskahkuno.blogspot.com/2006/09/cultural-emergency-relief-action.html.
[76] Haşimi, a.g.e., s. 14.
* Şatiriyye ekolü’nün Endonezya’daki en önemli temsilcisi Abdurrauf es-Singkili’dir. Daha sonraki dönemlerde de Arabistan’a giden Endonezyalılar el-Kurani’nin haleflerinden dersler alarak, bu ekole öncelik vermişler ve bunun bir sonucu olarak Endonezya Takımadaları’nda yaygınlaşmasına katkıda bulunmuşlardır. Dolayısıyla gerek Sumatra gerekse de Cava Adası’nda bu tarikatın çeşitli kollarına rastlamak mümkündür. Bu durum, Şatiriyye’nin diğer ekollere göre yerel unsurlarla daha kolay kaynaştığını da ortaya koymaktadır (Bruneissen, 1996,  a.g.m., s. 76.). Daha geniş bilgi için bkz: İsmail Hakkı Göksoy’un “Endonezya’da Tasavvufi Hareketler ve Bazı Özellikleri”, Tasavvuf, Yıl: 4, S. 11, Temmuz-Aralık 2003, s. 82-84.
[77] Göksoy, İ., Hakkı, “Endonezya’da Tasavvufi Hareketler ve Bazı Özellikleri”, Tasavvuf, Yıl: 4, S. 11,
   Temmuz-Aralık, 2003, s. 80, 103.
[78] Göksoy, a.g.e., s. 87.
[79] Abdurrauf el-Singkili (1615-93): 17. yüyılın ikinci yarısında Açe İslam Devleti’nde İslam’ın şekillenmesinde önemli rolü olmuş bir alimdir. Batı Sumatra’nın Singkel kasabasında dünyaya geldi. Yirmili yaşlarının hemen başında İslami öğrenimini geliştirmek amacıyla Arabistan’a gitti. O dönemde Arabistan’da önde gelen alimlerden Ahmet Kuşaşi (ö. 1660) ve İbrahim el-Kurani’den (ö. 1691) dersler aldı. İbrahim el-Kurani’den Şettariyye tarikatı icazeti aldı. 19 yıl sonra ülkesine geri döndü. Arabistan’da geçirdiği yıllarla ilgili bilgilere “Umdat al-muhtajin” isimli eserinde yer verdi. Açe’de Şatiriyye ekolünü kurdu. Açe’de bugün başkent Banda Açe’de Beytürrahman Camii yakınlarındaki Peunayong’da yaşadı (Riddell, Peter, a.g.e., s. 125-8). Mezarı, Açe Irmağı’nın okyanusa döküldüğü yerde bulunmaktadır. 26 Aralık 2004 tarihinde yaşanan deprem ve tsunamide büyük zarar görmekle birlikte, Abdurrauf’un mezarı belirgin bir şekilde yerinde durmaktadır. Tsunami öncesinde Açe halkı tarafından sık sık ziyaret edilen türbe, yeniden ziyaretçilerin akınına uğramaktadır. Yaşanan felâketten bu yana iki yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, türbe ve çevresindeki mezarlıkta henüz herhangi bir çalışma yapılmamıştır. (M. Özay).
[80] Bruneissen, van Martin, “Syahkh ‘Abd Al Qadir Al-Jilani And The Qadiriyya in Indonesia”, Journal of the
    History of Sufism, (ed.), Th. Zarcone, E. Işın, A. Buehler, İstanbul, Simurg Yayıncılık, 2000, S. 1-2, s. 366.
* Bu bölüm, 2005 yılı Eylül-Aralık aylarında ve 2007 yılı başlarında Açe’de bulunduğum sırada kişisel gözlemlerimden ve Dayah Tanoh Abee’de M. Dahlan’ın ailesi ve öğrencilerle yaptığım mülâkatlardan yola çıkarak kaleme alınmıştır (Mehmet Özay).
*Bole: Yerden yaklaşık bir metre kadar yüksek olan, dört tarafı açık, üstü çatıyla örtülü ahşap yapı.
***Pondok: Üç veya dört öğrencinin kalabileceği, yerden yaklaşık bir metre kadar yüksekte inşa edilmiş ahşap yapı. 
[81] Dayah Tanoh Abee Kütüphanesi, Ali Haşimi Eğitim Vakfı ve Müzesi (YPAH), Açe Dokümentasyon ve Enformasyon Merkezi (PDIA), Tarih ve Geleneksel Değerler Çalışma Merkezi (BKSNT) ve Eyalet Müzesi. (Oman Fathurahman, The Cultural Emergency Relief Action: The Rebuilding Manuscript Library in Dayah Tanoh Abee, Aceh, http://naskahkuno.blogspot.com/2006/09/cultural-emergency-relief-action.html.
[82] Serambi Gazetesi, http://acehlong.wordpress.com/2006/10/31/sejenak-di-dayah-tanoh-abee/
* Oman Fathurahman bunlardan biridir.
[83] Bkz. 80. dipnot.
[84]Faturrahman, Omar, The Cultural Emergency Relief Action: The Rebuilding Manuscript Library in Dayah Tanoh Abee, Aceh, http://naskahkuno.blogspot.com/2006/09/cultural-emergency-relief-action.html.
* Ali Haşimi, burada ‘Türkiye’ ifadesini kullanmış, ancak dönem itibarıyla ‘Osmanlı’ ifadesinin kullanılabilir.
[85] Haşimi, Ulama Aceh, s. 12.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder