Mehmet Özay 01.11.2025
20. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 4.
Plenum’da, 2026-2030 kalkınma sürecine dair önemli ekonomi-politik kararlan
alındı.
Çin’de onbeşinci, beş yıllık kalkınma plânı anlamına da
gelen toplantı, ülkenin yakın vade geleceğini doğrudan ilgilendiren toplantı,
Çin yönetiminin siyasal ve ekonomik güvenini pekiştiren yaklaşımlara konu
olmasıyla dikkat çekiyor.
20. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 4. Plenum’u
20-23 Ekim günlerinde, Pekin’de gerçekleştiril.
Önceliklerin, ekonomik kalkınmada devamlılık üzerine
kurgulandığını ortaya koyan veriler, aynı zamanda siyasal ideolojik
yapılanmanın yani, Komünist Partisi’nin yapılanmasının da bir anlamda,
istikrarlı devamlılığı açısından önem arz ediyor.
Geçtiğimiz Temmuz ayındaki Polütbüro toplantısının devamı
olarak da anlaşılmaya elverecek veriler içeren 4. Plenum, kalkınma ilişkisi ile
sınırlı olmayan aksine bir yandan, bilimsel ve öte yandan, yeni tüketim
yapılaşmalarını belirlemedeki rolü ile dikkat çekiyor.
Bilim, teknoloji ve ekonomi
4. Plenum, ekonomik kalkınma ve bilimsel araştırma ve
geliştirme ilişkisini kayda değer ölçüde ortaya koymasıyla önem arz ediyor.
Bu durum, Çin’in ekonomik kalkınmasının ‘konvansiyonel’
olarak adlandırılabilecek dünkü yöneliminden farklı olarak, bugün kendine
yeterlilik ve bunu sağlayacak öge olarak bilimsel ve teknoloji alana yatırım ve
bilimsel gelişmeleri ülkenin tüm bölgelerinde yaygınlaştırma gibi bir hedefle
ortaya çıkıyor.
Bölgesel ve küresel gelişmeler ışığında
değerlendirildiğinde, ekonomi alanının öne çıkmasına rağmen, söz konusu
ekonomik gelişmeleri tetikleyen, geliştiren ve evrilmesine neden olan bilimsel
yapılaşmanın öneminin göz ardı edilmemesi gerekiyor.
4. Plenum, bilim ve teknolojiye vurgusuyla kanımca,
önümüzdeki dönemde Çin ekonomik kalkınmasının yöneliminde yenilikçi bir olguyu
ortaya koymuş gözüküyor.
Kendine yeterlilik
Çin’in kapılarını dünyaya açtığı 1970’lerin ortalarından
itibaren, Batı’da Çin’in siyasal değişime maruz kalacağı konusundaki
beklentinin -en azından- bugüne kadar gerçekleşmemiş olmasını, Çin’in sadece
ekonomik yatırımlarına ve bunun temellerini oluşturan, ucuz iş gücü, hammadde
kaynakları varlığı ve erişimi ile iç ve dış sermaye yayılımına bağlamak, hiç
kuşku yok ki, gelişmeleri yanlış yorumlamak anlamına gelecektir.
Bu bağlamda, Çin’in ekonomik gelişmesini ortaya koyan
yukarıda zikredilen ögelerin dışında, adına bilimsel faaliyetler denilen ve bu
çerçevede, çokça araştırma ve geliştirme süreçlerine verdiği önem ve bunu
sürdürülebilir bir şekilde ortaya koymasıyla doğrudan bağlantılıdır.
Geçen hafta yapılan 4. Plenum sonunda ortaya konulan 12
maddelik, bir anlamda sonuç bildirgesinde, bu husus belirleyici faktör olarak
yer aldı.
Bilimsel faaliyetlerin, “modern endüstri sisteminin
oluşturulmasında” ve bu sürecin, Çin’in kalkınmasındaki başat alanı teşkil eden
imâlat sanayiinin, “kendine yeterliliği”ndeki devamlılığın farkında olunuşu,
önümüzdeki beş yıllık kalkınma süreçlerinde aynı yöntemin devam ettirileceği
anlamına geliyor.
Burada bir kez daha hatırlatmakta yarar var ki, Çin’in
kalkınma hamlesinde, Batı karşısında öne geçmesi veya ciddi bir rakip haline
gelmesinde, “kendine yeterlilik” olgusu vurgulanmaya değer bir husustur.
Merkeziyetçi kalkınma
Bu husus, geçtiğimiz Temmuz ayında Politbüro
toplantısında, yaşadığımız dönemin en önemli bilimsel ve teknolojik gelişmesi
olarak dikkat çeken “yapay zekâ” ve ilintili bilimsel ve teknolojik yapıların
belirli alanlarla sınırlandırılmak yerine, sürecin ekonomi boyutuna vurguyla
çok daha dinamik bir şekilde gündeme geldiği görülüyor.
Bu çerçevede, söz konusu bu gelişmelerin, Çin’in tüm
eyaletlerinde aynı önem ve hızda ortaya konulması hususundaki önemin, komünist
partisinin bir ‘emri’ olarak yürürlüğe girmesi bekleniyor.
Bu gelişme, Komünist Partisi’nin merkeziyetçi rolünün
devamı ve hatta, genişlemesi anlamında, siyasal bir önem taşıdığını da söylemek
gerekir.
Burada, gizli açık vurgunun “her eyalet” olduğu
görülüyor...
Öyle ki, bu durum, ilgili çevrelerce dile getirildiği
üzere, “birleşik bir ulusal piyasanın oluşumu” anlamına geliyor.
Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, Çin “topyekün
kalkınma” sürecine odaklanmış gözüküyor.
Küresel belirsizlik – iç piyasa
Söz konusu bu güncellenen ve geliştirilmesi konusunda,
ciddi bir iradenin sergilendiği kalkınmacı yapılanmanın, son dönemde küresel
ticaret ve yatırım süreçlerinde yaşanan gelişmelerle ilgili bir yanı olmadığı
söylenemez.
Bu çerçevede, yukarıdaki yapılaşma sürecine ilâve ve
hatta destek olarak, Çin yönetimi, bugüne kadar iç piyasa veya tüketim
politikasında uygulamış olduğu “tedarik odaklı talep” yöntem yerine, bir anlamda kapitalist sistemi ‘taklit’
olarak da değerlendirilebilecek olan “talep odaklı tedarik” yönetime geçiyor.
Bununla birlikte, Çin resmi kanallarının açıklamalarında,
bu yeniden yapılaşması, kapitalist toplumdaki “tükekimcilik” süreciyle
bağlantılandırmama adına gayet önemli bir çaba sarf edildiği de gözlemleniyor.
Ve bu yeni süreç, “yenilikçilik”le bağlantılandırılarak
bir anlamda, devlet-halk arasında bağın farklı bir şekilde kuruluşu olarak
sunuluyor.
“Güçlü iç piyasa” teşkiline yönelik yeni politikanın,
Komünist Partisi kurmaylarının düşünceleri ötesinde yapılaşmalara konu
olabileceğini söylemek mümkün.
Bu çerçevede, yukarıda dikkat çekilen hususu, Çin’in
siyasal ideolojisinin belirleyiciliği ve ekonomik gelişmeleri, bu ideoloji
çerçevesinde yapılandırma konusunda bilinçli bir olgu olarak görmek gerekir.
Ve bu çerçevede ortaya konulan kavramsallaştırmaları
ekonomi alanındaki terminolojinin geliştirilmesine katkı kadar, bir tür ‘dil
oyunu’ olarak da yorumlamak mümkün!
Bu, küresel ticaret süreçlerinde yaşanan belirsizlik,
durağanlık gibi süreçlerin öngörülemezliğe yol açması üzerine ekonomik üretim
ve tüketim akışkanlığının, iç piyasaya odaklanılması vasıtasıyla, yeniden
düzenlenmesi anlamına geliyor.
Çin’de, temelde iki farklı eğilimin biraradalığı anlamına
gelen siyasal sistemde komunizm, ekonomik sistemde temeller itibarıyla, Batı
liberalizmiyle karşılaştırılması mümkün olmamakla birlikte, liberal ekonomik
sistemin değer ve yönergelerini bir anlamda, pragmatik bir bağlamda ve de
kendine özgü siyasal sistemi içine sindirerek ve adapte ederek geliştiren bir
ülkeyle karşı karşıya olduğumuza kuşku bulunmuyor.
Söz konusu bu gelişmede, bugüne kadar toplumsal yapı
içerisinden ekonomi başta olmak üzere ve buna eklemlenebilecek siyasal
tepkiselliklerin ortaya çıkmamış olması, Çin’in oluşturduğu ekonomi-
politikanın başarısı olarak değerlendirilmeyi hak ediyor.
Bu hususu, son gelişmeler ışığında değerlendirmek
gerektiğinde, Çin’in ekonomik kalkınmasının geniş Çin toplumunda, refah kavramı
ve olgusunun pratikte karşılık bulması sayesinde, Çin Komünist Partisi
içerisinde çeşitli düzeylerde yaşanan yolsuzluk vakalarının halk katmanlarında,
toplumsal hareketler şeklinde tepkilere yol açmamasında temel bir neden olarak
görmek mümkün.
Bu hususu pratik olarak, örneğin, geçen hafta yapılan 4.
Plenum’a un Çin Komünist Partisi ve Çin Ordusu yönetim kadrolarından oluşan
Merkez Komite’nin toplam, 205 üyesinden 168’in toplantılara iştirak etmesi ve
geri kalanının, çeşitli yolsuzluklar nedeniyle soruşturmalara konu olmalarında
görmek mümkün.
Çin komünist partisi genel komitesinin ülkenin
ekonomi-politik gelişim süreçlerine dair aldığı kararları, son dönemde yaşanan
küresel gelişmelerden bağımsız ele almak mümkün değil.
Bu çerçevede, 20-23 Ekim günlerinde Pekin’de
gerçekleştirilen 4. Plenum’da alınan kararları, bir iç ekonomi-politik gelişme
olarak okumak kadar, bunu küresel belirsizlikler dönemine verilen bir karşılık
olarak görmek gerekiyor.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder