Mehmet Özay 20.11.2025
Doğu Asya’da Japonya ve Çin arasında yaşanan gerilim devam ediyor.
Japonya başbakanı Sanae Takaichi’nin, Çin’in Tayvan’a
yönelik olası bir askeri harekatı karşısında sessiz kalmayacakları yönündeki
açıklamasının yankıları devam ediyor.
Çin tarafı, Takaichi’nin sözlerini geri çekmesi talebinde
bulunurken, Tokyo’dan bu yönde bir adım atılması yönünde siyasi bir irade
bulunmuyor...
Bu noktada, taraflar arasında arabulucuk süreçleri
başlamasına rağmen, çatışma söyleminin sona erdirilmesine yönelik henüz bir
gelişmenin olduğunu söylemek güç.
Bugün, Çin dışişleri bakanlığından yapılan açıklamada,
22-23 Kasım günleri Güney Afrika’da yapılacak olan G-20 Zirvesi’nde Çin
başbakanı Li Qiang’n Japonya başbakanı Sanae Takaichi ile görüşmeyeceği belirtildi...
Gerilim yüksek
Son iki haftadır, Japonya ve Çin arasında yaşanan çatışma
içerikli söz düellosunda, aslında şaşılacak birşey yok.
‘Çatışma’ ruhunun varlığı dikkate alındığında aslında,
‘normal’ bir sürecin işlemekte olduğunu söylemek bile mümkün.
Bununla birlikte, konuya biraz uzak olanlarda kafaların
karışmasına, Doğu Asya’da çatışma olgusunun, Ortadoğu ve Avrupa merkezli devam
eden çatışmacı süreçlerine oldukça yoğunlaşılmış olmasına bağlamak mümkün.
Tokyo’dan yükselen militarist içerikli söylem, Tayvan’da
kendini gizli/açık devam ettiren Çin’le, şartlar olgunlaşmadıkça masaya
oturmama yaklaşımı, ABD’nin hem, Tayvan ve hem de, Japonya’ya verdiği destek
hiç kuşku yok ki, bölgede tansiyonun arttığının bir ifadesidir.
Japonya güvenliği
Japonya başbakanı Sanae Takaichi’nin, Çin’in Tayvan’a
yönelik olası bir askeri yöneliminin karşılıksız kalmayacağına yaptığı vurgu,
söylem dili olarak bir tür yenilik içeriyor o kadar...
Düne kadar, bölgedeki gelişmeler karşısında Japonya’da
ulusal güvenlik siyasetinde yer eden “stratejik belirsizlik” (strategic
ambiguity) kavramıyla ifade edilen dış politikasını bugün başbakan
Takaichi, netleştirme ve izhar etme eğilimi gösteriyor...
Kaldı ki, konunun gündeme gelmeye başladığı 7 Kasım’dan
sonra kaleme aldığım birkaç yazıda dile getirdiğim üzere, Doğu Asya’da Tayvan
üzerinde veya çevresinde, Çin silahlı kuvveleriyle gerçekleştirilecek herhangi
bir girişim karşısında, ABD tarafının sessiz kalmayacağı neredeyse, bütün
dünyanın malumu.
Ve ABD’nin olası bir gelişmede, bölgedeki kendisine çok
yakın ittifak ülkeleri olan Japonya-Güney Kore ve Filipinler’de bulunan
üstlerinden ve bu ülkelerin askeri varlıklarından istifade edeceği de oldukça
anlaşılabilir bir durum.
Buna bir ek... ABD’nin yurt dışında en büyük askeri
varlığı Japonya’da bulunuyor...
Doğu Asya’da, Güney Çin Denizi’nde çıkacak olan bir savaş
ortamından başta, tüm bölge ülkeleri olmak üzere dünyanın genelinin
etkileneceğine kuşku yok.
Bu durumda, Japonya’da başbakan Takaichi’nin bir anlamda,
‘açık yüreklilikle’ dile getirdiği ‘aktif yaklaşımı’ anlamlandırmak için hem,
Çin’in gizli/açık ortaya koymakta olduğu tehdidin büyüklüğünü hem de, bunun
Japonya üzerinde doğuracağı en azından ekonomik etkiyi dikkate almak gerekiyor.
Bölgesel faktör
Başbakan Takaichi’nin aktif söylemi karşısında, Çin
yönetiminin kızgınlığının artmasında, Japonya dışı faktörlere de bakmak
gerekir.
Yazının girişinde değinmiştim...
Çin yönetiminin karşısına aldığı temel yapı veya sorun, Tayvan...
Ve Tayvan’da iç siyaset dinamiklerinin, son dönemde
‘istikrarlı’ bir tutum sergilemesi, Çin’de militarist söylemin de yükselişinde
temel bir parametreyi teşkil ediyor.
Bu noktada, 2016’dan bu yana, son üç dönemdir, Tayvan’ı
‘bağımsızlık’ yanlısı Demokratik Gelişimci Parti’nin (Democratic Progressive
Party-DPP) yönetiyor olmasını göz ardı etmemek gerekir.
20 Mayıs 2024’de başkanlık koltuğuna oturan, şu anki
başkan Lai Ching-te’nin ve onun öncesinde iki dönem Tayvan’ı yöneten Tsai
Ing-wen, Çin’le ilişkiler ya da, Çin tehdidi karşısında yaptıkları her açıklama,
Pekin’den üst düzey tepki çekmiş ve çekmeye devam ediyor.
Bu anlamda, yakın geçmişte yaşanan hadiselerden birine
göz atmakta yarar var...
2024 yılında Tayvan milli günü dolayısıyla başbakan
Lai-Ching’in, “Tayvan ve Çin’in birbirinin hakimiyetine girmeyecektir” ve “Çin
Halk Cumhuriyeti’nin Tayvan’ı temsil etme hakkı yoktur” ifadeleri karşısında,
Pekin yönetiminin aynı ve benzer bir kızgınlık sergilemekle kalmadığını, bu
demecin ertesi günü bölge sularında askeri tatbikat yaparak Tayvan’a göz dağı
verdiğini hatırlıyoruz.
Lai-Ching aynı açıklamayı geçtiğimiz Ekim ayı başlarında,
Amerikan radyo programı, “The Clay Travis and Buck Sexton Show’a verdiği
dünkü mülâkatta da tekrar etmişti...
Tayvan yönetiminin vurgularında sürekli olarak kendi
topraklarındaki yerleşik ‘demokratik yönetim’e ve de, Batı’nın demokratik ülke
ve kurumlarına yönelik vurgu, Çin’le ayrışmada temel bir retorik olarak
belirleyiciliğini koruyor.
Yaşanan son gelişmeler bakıldığnda Japonya’yı, Tayvan’a yaklaştıran olgunun, ABD’nin süper
güç olarak bölgedeki varlığı değil...
Bundan bağımsız olarak, Japonya’nın 1895-1945 yıllarında
Tayvan’ı yönettiğini ve de, günümüzde Japonya-Tayvan ilişkilerinin özellikle,
ekonomi ve yatırımlar noktasında gayet üst düzeyde olduğunu dikkate almak
gerekiyor.
Buna ilâve olarak Japonya’nın ABD ile güvenlik
anlaşmalarının Japonya-Tayvan ilişkilerini tamamlayıcı bir mahiyeti olduğu da,
yaşanan gelişmelerle gayet net bir şekilde tanık olunuyor.
Japon başbakanının söylemine yönelik olarak, Çin’den
gelen eleştiriler sıradan olmadığını da görmek gerekiyor.
Pekin’den, her şartta Tayvan’a yönelik emellerini
gerçekleştirecekleri yönlü militarist söylemle belirleyen bağlamın benzerinin
Japoya’ya yönelik olarak da gündeme getirilmekte olması, Doğu Asya’da önemli
bir krizin varlığına işaret ediyor.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder