Mehmet Özay 23.11.2025
Temelde Batı’da, sömürge dönemlerinin erken sayılabilecek
yıllarından bu yana, Malay Takımadaları’nda İslami eğitim, kurumları, hocaları,
kaleme aldıkları eserler, okutulan çalışmalar, dönem dönem bölgeyi ziyaret eden
ve kısa süreliğine bu coğrafyada dersler veren, eserler ortaya koyan dönemin
uluslararası alimleri vb. bağlamda süreklilik arz eden bir çalışma evreni
olarak karşımıza çıkar.
Ve bu ilginin, modern dönemdeki devamlılığı ilgili Batılı
ülkelerdeki ve bunların muadili doğudaki örneğin, Avustralya, Yeni Zelanda,
Güney Kore, Japonya gibi Asya-Pasifik bölgesindeki ülkelerin üniversitelerinde
Güneydoğu Asya Çalışmaları (Southeast Asian Studies) ve genel itibarıyla,
İslami Bilimler Çalışmaları (Islamic Studies) başlıklı bölümler ve
enstitülerin desteğinde devam ettiğine tanık oluyoruz.
Bir makale
2005 yılından itibaren, Açe’de başlayan Malay dünyası
çalışmalarım boyunca içinde, dini’ boyutunun da olduğu eğitim olgusu akademik
ilgi alanımın başlarında yer alıyordu. Ve hâlâ yer almaya devam ediyor...
Bu akademik ilgimin ürünü olarak bugün, konuyla ilgili
ortak yazarlı makalemin yayınlandığını öğrendim.
Ön haberini e posta ile ilgili akademik dergi
editörlüğü’nden ve tam yayın haberini de, ortak yazar olarak esere katkıda
bulunan Dr. Teuku Zulkhairi’nin mesajıyla aldım.
Bu yeni makaleyi, çalıştığımız kurumaların yıl sonunda,
“Ey Akademisyen bu yıl neler yaptın, söyle bakalım?” sorgulamasına sunulacak
yeni bir eser olarak algılamanın dışında, bu çalışmanın hasbel kader, geniş
Malay dünyasında eğitim konusunda bugüne kadar ortaya koyduğumuz çalışmalara,
yeni bir katkı olacağı ve yeni çalışmalara zemin hazırlayacağı temennisiyle
bakıyorum.
Bu çerçevede, şunu da ilâve etmekte yarar var ki, yeni
bir yayın, akademisyen ve araştırmacı çevrelerinçe paylaşıldığını tahmin
ettiğim şekilde, bizler için bir yeni çocuğumuzun dünyaya gelmesi analojisiyle
değerlendirilebilecek bir öneme sahiptir.
Bu gelişme üzerine, söz konusu bu yayının doğum ve
gelişim sürecine dair kısa bir yazı kaleme almamın anlamlı olacağını
düşünüyorum.
Uluslararası konferansın düşündürtükleri
Bundan yaklaşık beş yılı aşkın bir süre önce alanında,
yetkin ve otorite kabul edildiğine kuşku olmayan bir kurum tarafından,
uluslararası bir konferansa iştirake davet edildim.
İslam coğrafyasının farklı bölgelerinden akademisyen ve
araştırmacıların da yer alacağı belirtilen bu organizasyonda bana düşen vazife
Malay dünyasında, İslami eğitim konusunda bilgilendirici mahiyette bir çalışma
ortaya koymamdı.
Genelde olduğu üzere verilen sürenin kısalığı, o dönem
bölgede olmamam nedeniyle ana kaynaklardan ve kendilerinden doğrudan görüş
almam gereken ilgili otoritelerden uzak olmanın getirdiği zorluklara rağmen,
elimde var olan verilerle bir metin ortaya koymuştum.
Bahsi geçen bazı eksiklikleri gidermeye matuf olarak, Dr.
Teuku Zulkhairi ile haberleşerek, ilgili bölümleri tamamlama konusunda onun
kıymetli desteğiyle bir çaba ortaya koyduk. Böylece, çalışma iki isimli olarak
ilgili uluslararası konferans hazırlık kitapçığında yerini aldı.
Ve konferans günü yerimi alarak çalışmamı, ortamda
bulunan ve çoğunluğu akademisyen ve araştırmacı olan ve bunun yanı sıra,
‘eğitim ve ilgili bürokrasinin’ önemli isimlerinin de yer aldığı bir dinleyici
kitlesine sunumumu gerçekleştirmiştim.
Yukarıda dile getirdiğim ve bir şekilde gidermeye
çalışşam da, var olan sınırlılıktan ötürü çalışmanın, benim için standard bir
metin olduğunu samimiyetle söylemeliyim...
Bununla birlikte, sunumum ve ilgili panelin sona
ermesinin ardından, başta ilgili bürokrasiden ve bir kaç uluslararası kurumdan takım
elbiseli, sinek kaydı traşlı bazı bireylerin yanıma gelerek, ‘beni yaptığım
sunumdan ötürü’ kutlamalarına şaşırmadım değil.
Bu tür kutlamaların standart bir yanı olması kadar,
çalışmasını sunan akademisyen ve araştırmacı için bir anlamda, ‘pohpohlanmaya’
el veren bir yönü olduğuna da kuşku yok. İkincisine, meylim olmadığını, bugüne
kadar her türlü ortamda ortaya koymuş olduğum tavırla kanıtladığımı bizi
tanıyanlar bilir...
Bu anlamda, şahsımı sunduğum çalışmadan ötürü tebrik
edenlerin, ‘pohpohlama’ yönünde bir niyetleri var idiyse, suküt-u hayale
uğradıklarına kuşku yok.
Bilgi ihtiyacı
Kısa sohbet sırasında onların da, pek böylesi bir
dertleri olmadığını fark ettiğimi hatırlıyorum. Umarım bu hissiyatımda
yanılmamışımdır...
Bu bürokratların dertleri, benim geniş Malay dünyası
olarak adlandırdığım bölgede gerçekten, ne tür bir İslami eğitimin var olduğu
konusundaki can alıcı bilgi ihtiyaçlarıydı.
Sunum sonunda yanıma gelip konuşmak istemelerinde,
konunun detaylarına dair benden bilgi talepleriydi...
Onlara, uygun bir dille bunun nasıl olacağına dair bazı
ipuçları vermiştim. Bürokrat olmalarından dolayı, bu ipuçlarını gayet incelikle
anlayıp, buna göre hareket etmelerini beklemek en azından, biz akademisyen ve
araştırmacıların hakkı olduğunu düşünüyorum.
Aradan geçen süre zarfında, bu yönde umduğum herhangi bir
gelişme olmadı...
Aksine, daha kötüsü oldu...
İlgili uluslararası etkinliği organize eden kurum
yetkilileri, sürecin daha en başında tebliğlerin yayınlanacağı ‘sözünü’
vermişlerdi.
Bir süre sonra, ‘ikinci anavatanıma’ döndüğümde
beklentimin aksine, ‘yayın konusunda’ herhangi bir gelişmenin olmamasına
üzülmüştüm.
Ancak, olan bitene pek de şaşırmamıştım...
Bu kadarı da olmaz!
Nedeni belirtilmeyen bir şekilde söz konusu yayın
gerçekleşmezken, -ya da yayın yapıldı ancak, bizim makale yayınlanmaya uygun
görülmedi- detaylarını araştırmak bana düşmez-, yine ilgili kurum bünyesinden
kişiler, doğrudan ve dolaylı olarak, “Malay dünyasının iki önemli ülkeki
Endonezya ve Maleyza’da, İslami eğitim değil, ancak konuyla yakından bağlantılı
bir başka hususta ‘araştırma raporu’ talep ettiler.
Siz olsanız nasıl tepki verirdiniz?
Benim tepkim, aslında yukarıda dile getirdiğim
uluslararası konferansta verdiğim sunumun ardından, yanıma gelen bürokratlara
verdiğim cevapla benzerdi.
Anlaşılan o ki, birileri hala bir yerlerde takılıp
kalmış...
Bunun, hayra alamet bir husus olmadığını söylemek ve
paylaşmak gerekir.
Makaleye ne oldu?
“İlgili konferansta sunulan ancak yayınlanmayan makaleye
ne olacaktı?” sorusuna cevap vermek gerekiyor...
Tabii ki, “bu makalenin hali ne olacak diye?” kara kara
düşünmedim...
Elbette, bu kendi halinde makaleyi yayınlayacak bir kurum
olur diye beklemeye başladım. Amacım, çalışmayı İngilizceye çevirip bazı
eklemelerle yeni bir yayına dönüştürmekti.
Ancak, tahmin edileceği üzere, üzerinden zaman geçen ve
bu anlamda, metinle aramıza kayda değer bir mesafenin girdiği çalışmayı yeni
bir kurguya evirecek bir süreç gayet zorlayıcıdır. Bunun yerine, yeni bir
makaleye başlayıp bitirmek daha ehvendir...
Böylesi bir imkân, şükür kü çıktı...
Yıllar sonra diyebileceğim bir zaman aralığı sonrasında,
kıymetli Musa Alptekin Hoca’yla başka mevzuları konuşurken, yukarıdaki
makalenin yayımı konusunda bir yaklaşım gündeme geldi.
Ve bugün bu yayını somut bir şekilde karşımızda görmekten
sadece, makalenin yazarlarından biri olarak değil, -tüm eksikliğine rağmen-,
konunun ilgili okur çevrelerine ulaşmasından memnun olduğumu belirtmek isterim.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder