26 Kasım 2025 Çarşamba

Japonya-Çin anlaşmazlığı: Trump devrede / Japan-China dispute: Trump in action

Mehmet Özay                                                                                                                             25.11.2025

Japonya’da çiçeği burnunda başbakan Sanae Takaichi’nin 7 Kasım’da parlamento’da yaptığı konuşmada, Japonya’nın Doğu Asya’daki potansiyel çatışma alanlarından Tayvan konusunda, ülkesinin on yıllardır sürdürdüğü, “stratejik belirsizlik” (strategic ambiguity) politikasını aşmasının etkileri devam ediyor.

Ve, Japonya ve Çin arasında Tayvan üzerinden süren söz dalaşına nihayet, ABD başkanı Donald Trump da dahil oldu...

Uluslararası düzenin tesisi

Trump, dün bir yandan, Çin devlet başkanı Şi Chinping ile telefon görüşmesi yaparken, benzer bir telefon görüşmesini Japon başbakanı Sanae Takaichi ile yapması sürecin kanımca, ne denli ciddi bir evreye geldiğinin göstergesidir.

Dün yapılan, Trump-Şi Chinping görüşmesinin anahtar cümlesi olarak değerlendirdiğim husus, yayın organlarında yerini aldı.

Buna göre, Çin devlet başkanı, Tayvan’ın Çin’e devrini, Pasifik Savaşı sonrası oluşan ve Çinli yetkililerce, Çin’in aleyhine olduğu giderek daha güçlü bir şekilde dile getirilen ‘sistemik hata’nın onarılması olarak dile getiriyor.

Trump müdahil (mi?)

Donald Trump’ın, 7 Kasım’dan bu yana, Japonya ve Çin arasında devam  eden söz dalaşında yerini almasını nasıl yorumlamalıyız?

Takaichi’nin Japon parlamentosunda yaptığı konuşmadan birkaç gün sonra kaleme aldığım yazıda, onun, Çin’le olası bir çatışma sürecini gündeme taşıyan ifadesinin ardında, salt bir başbakan  görüşünü beyan etmediğine gizli/açık dikkat çekmiştim.

Ve bu anlamda, Trump’ın Japonya’ya yaptığı resmi ziyarete atıfta bulunmuştum.

Trump’ın hem, Takaichi hem de, Şi Chinping ile görüşmesinin bazı basın organlarında ele alınışı, sanki onun arabulucu rolü oynuyormuş hissini uyandırmıyor değil.

Şayet böyle bir açılım söz konusu ise, Trump’ın yine pragmatik bir yaklaşım sergileyerek, önümüzdeki yıl Nobel Barış Ödülü sürecine potansiyel destek anlamı taşıyan bir siyasi çıkış yapmakta olduğunu düşünmek mümkün.

Bununla birlikte, Trump’ın Ukranya, Filistin, Kamboçya çatışma bölgelerine nüfuzunda ne kadar başarılı olduğu sorgulaması, akıllara Japonya-Çin arasındaki dalaşta onun, ne denli etkin ve etkili olabileceğine dair şüpheleri akla getiriyor.

Trump’ın bu tür söz düellolarını sevdiğini söylemek mümkün...

Çiçeği burnunda Japon başbakanı Takaichi’nin, bizatihi saip olduğu ‘ultra milliyetçi’ tutumunun etki gücünü göz ardı etmemekle birlikte, Trump’la yapılan görüşmelerin onun, Çin’i doğrudan hedef alacak ve de Pekin’deki Çin yetkililerini kızdıracak boyutta bir açıklamasında bir etkisi olduğunu varsaymak yanlış olmayacaktır.

Kim, ne diyor?

Nihayetinde, Japonya-Çin çatışmasında sorunu tespit etmek ve tarafların tutumlarını doğru değerlendirmek gerekiyor.

Çin, Tayvan’ı kendisine bağlı bir coğrafya kabul ediyor ve bunun Pasifik Savaşı sonrası ‘kendisi açısından oluşan’ uluslararası bir dengesizlik kabul ediyor.

Tayvan, 1911’de Sun Yat Sen’le başlayan Çin milliyetçiliğinin 1949’da, Ana-Kıta Çin’inin Komünistlere devretmesiyle, ‘Ada’da kurduğu yapıyı, deklare etmese de, bir ulus-devlet bağlamında yorumluyor.

Japonya’nın ve ABD’nin Tayvan konusundaki tutumlarını ise, Tayvan siyasi yönetiminin ve de halkının tüm Asya-Pasifik bölgesinde sahip olduğu demokrasi pratikleriyle Batılı liberal demokrasilerin belki de, yegâne örneği ve sembolünü teşkil ediyor.

Bu kısa izah, bize Japon başbakanının, 7 Kasım’da yaptığı açıklaması karşısında Çin’in, geri adım attırma çabalarına olumlu cevap vermeyişinin temel nedeni olarak anlamak gerekiyor.

Japonya, sınırlarına 110 kilometre yakınlığındaki bir coğrafyada, Çin varlığını tahammül edemeyeceği ortada.

Bunun yanı sıra, ABD ise, sahip olduğu ekonomi-politik değerler açısından, Tayvan’ı yalnız bırakmama eğilimini bugüne kadar devam ettirdi.

Ve bununla kalmayıp, resmi olarak Tayvan’ı tanıdığını ilân etmese de, Tayvan’ın en büyük ticaret ortağı ve en büyük silah tedarikçisi olmayı sürdürüyor...

Bu çerçevede, Tayvan’ın jeo-stratejik konumunu da, yabana atmamak gerekiyor...

Doğu Asya ile Güneydoğu Asya’yı birbirine bağlayan Güney Çin Denizi’nin girişinde bulunması, Doğu Asya kalkınmış ülkelerin neredeyse tüm enerji ihtiyaçlarının sağlandığı suyolları güzergahının vazgeçilmez bir bölümünde yer alması; Çin komünizminin belki de, ilk etapta kontrol kapısı olması gibi özellikleri Tayvan’ın, sadece Japonya için değil, kanımca Güney Kore ve ABD için de Çin’e terk edilemeyecek denli önemli bir Ada olduğuna işaret ediyor.

Haberlerde, en azından gördüğüm kadarıyla, Trump’ın, Şi Chinping’in bu yaklaşımına ses çıkartmamış olması, son iki haftadır yükselen gerilimi daha da artırmama adına olsa gerek.

Yoksa, Çin liderinin bu siyasal açıklamasının dünya düzeni normlarının farklı alanlarını da içine alacak şekilde yorumlanmasına sebep olur ki, bu hiç kuşku yok ki, ABD’nin üzerinde yükseldiği zeminin önemli ölçüde kayganlaşması anlamına gelir.

Japonya ve Çin arasında giderek yükselen gerilimin nasıl durdurulacağı konusu şimdilik belirsiz. Arabulucu olarak sunulan Trump’ın ise yaşanan sözlü düelloyu sona erdirme konusunda elinde pek fazla bir argüman bulunmuyor...

Krizin sonununun nereye varacağını, biraz daha bekleyip görelim.

https://guneydoguasyacalismalari.com/tr_tr/japonya-cin-anlasmazligi-trump-devrede-japan-china-dispute-trump-in-action/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder