Mehmet Özay 13.11.2025
Tayvan Boğazı’nda olası bir sıcak gelişmeye tarafsız
kalmayacaklarını geçtiğimiz Cuma günü parlamentoda yaptığı konuşmada dile
getiren başbakan Takaichi’nin bu tutumu, bugüne kadar Tayvan Boğazı konusunda
ulusal güvenlik siyasetinde yer eden “stratejik belirsizlik” (strategic
ambiguity) olgusundan feragat mi ediliyor sorusunun gündeme gelmesine neden
oluyor...
Demir Lady’den önemli çıkış
Doğu Asya’da suların durulmasına yönelik bazı siyasal
intibalar oluşsa da, istikrarsızlığın sürdürülürlüğünden ötürü, dönüp dolaşıp
yine sorunlar nüksediyor.
Son dönemde, özellikle Japonya’da ‘demir lady’ lâkaplı
Sanae Takaichi’nin başbakanlık koltuğuna oturmasıyla bölge siyasetinde gündeme
gelen değişim sürecinde, verilen ilk mesajlar Japonya-Çin, Japonya-Kuzey Kore
ilişkilerinin diyaloğa evrileceği ümidini ortaya koyuyordu
Bu durum, ABD-Çin arasında süren gümrük vergisi krizinin
yol açtığı istikrarsızlıkların tetiklediği bir gelişme olarak, geçtiğimiz Mart
ayında üç ülke Çin, Japonya ve Güney Kore dışişleri ve ardından ticaret ve
ekonomi bakanlarının, alışılmışın dışında bir pratik olarak biraraya gelmişti.
Japonya başbakanı Takaichi’nin 7 Kasım günü yaptığı
açıklamada, Çin’in Tayvan’a yönelik olası bir askeri içerikli girişimi
karşısında, sessiz kalmayacaklarını ima eden yaklaşımı, Pekin’den tepki çekmeye
devam ediyor.
Tayvan boğazı ve Japon ulusal güvenliği
Takaichi, açıklamasında Çin’in Tayvan boğazını kapatmaya
yönelik girişimin, Japonya’nın yaşam kaynağını kurutmaya matuf bir gelişme
olacağına dikkat çekiyor.
Japon başbakanının açıklamasında dikkat çeken husus,
Çin’den böylesi bir girişimin olması halinde Japonya’nın “kollektif
öz-savunma”ya başvuracağı ifadesi.
Japonya’da Liberal Demokrat Parti’de (Liberal Democrat
Party-LPD), parti için başkanlık seçiminin gündeme gelmesiyle adı ulusal ve
uluslararası siyasette gündem olan Takaichi’nin ultra-muhafazakar olduğu
yolundaki ifadeler geniş yer tutmuştu.
Bugün, Takaichi’nin açıklaması değerlendirilirken, hiç
kuşku yok ki, akla gelen temel husus, “ultra muhafazakar” yaklaşımın ortaya
konmuş olmasıdır.
Aslında, aynı Takaichi, parti içi başkanlık seçimleri
öncesinde Çin’le ilgili olarak, “Çin önemli bir komşumuz” ifadesini kullanarak,
ilişkileri yumuşatıcı ve geliştirici olmaya matuf açıklamalarda bulunmuştu.
Başbakan Takaichi’nin kısa sürede böylesine iki zıt
düşünceyle gündeme gelmesi açıkçası, düşündürücü.
Muhafazakârlığının göstergesi olarak başbakan atanmasına
rağmen, Yasukuni Tapınağı’nı bile ziyaret etmeyen Takaichi’nin Çin’i kızdıracak
bir açıklamayı ortaya atmasının bir sebebi olmalı.
Öyle ki, Japon dışişleri ve savunma bakanlıklarında
bürokratların da, başbakanın bu açıklamasından rahatsızlık duydukları
belirtiliyor.
Yeni bir politikaya doğru (mu?)
Başbakan Takaichi’nin geçtiğimiz Cuma günü parlamento
konuşmasında gündeme getirdiği bu söylemin öyle anlaşılıyor ki, başbakan ve
ilgili bakanlar ve de bakanlık bürokratlarıyla geniş katılımlı toplantılar
sonucunda alınmış değil.
Takaichi’nin ortaya koyduğu söylemden dönmediğinin
kanıtı, geçtiğimiz Pazartesi günü benzer bir açıklamayla gündeme gelmiş
olmasıdır.
Takaichi’nin Çin’in olası bir Tayvan girişimi
karşısındaki tavrına yönelik, bu ‘dar siyasal tutumunun’ bir süre sonra Japon
ulusal siyaseti olarak belirlenebileceğine dair imayı ortaya koyuyor.
Japon ordusu ve militarizasyonu olgusuna dair beyin
jimnastiğini gündeme getiren bu yaklaşımın, takaichi’ye ait orijinal bir
politika olduğunu söylemek kanımca mümkün değil.
Bunun nedeni, şayet Japonya’nın, Çin marifetiyle Tayvan
veya Tayvan Boğazı’nda gerçekleştirilecek olası bir askeri bir gelişmeye, gizli
ya da açık askeri bir karşılık vereceği söz konusu ise, bunu -toprağı bol
olsun- Şinzo Abe’nin ulusal stratejik politikalarına dönüp bakarak
anlamlandırmak mümkün.
Nihayetinde, Japonya’da askeri gücün ulusal güvenlik ve
iç meseleleri ile sınırlılığının aşılmasında Şinzo Abe’nin Japon ordusunun
yeniden yapılandırılması konusundaki açılımı, Pasifik Savaşı’ndan bu yana
gerekleşen gayet önemli bir politika değişi anlamına geliyordu.
Bu politikanın, ABD başkanı Donald Trump’un önce,
2016-2020 ve ardından, 2024’den bu yana uluslararası kurumlar ve özellikle,
NATO ile Doğu Asya’da ittifaklarının savunma haramaları konusunda gündeme
getirdiği ‘yenilikçi’ politikalarla örtüşen bir yanı olmadığı söylenemez.
Şinzo Abe, ulusal ordunun geliştirilmesi konusundaki
açılımla adını tarihe geçirirken, bugün aynı Abe’nin takipçisi kabul edilen
başbakan Takaichi’nin, bölgedeki askeri gelişmelere tarafsız kalmayacakları
açılımı da bir o kadar önemli bir gelişme olarak adlandırılmayı hak ediyor.
Belirsizlikten eylemliliğe
Japonya’nın, Tayvan ve ilgili konulardaki tavrının
“stratejik belirsizlik” (strategic ambiguity) olması, Takaichi’nin
açıklamasıyla belirsizliğin yerinin, eylemliliğe evrildiğini açıkça ortaya
koyuyor.
Önceki Japon hükümetlerinin benimsediği söz konusu
‘stratejik belirsizlik’ kavramı, Japon yönetiminin Tayvan konusunda yaşanacak
olası bir gelişme karşısında, ne yapacağının açıkça ortaya konmaması anlamına
geliyor.
Bu yaklaşım bir anlamda, Pekin yönetimine bir ipucu
vermeme stratejisi olarak da algılanmaya açık bir durum oluşturuyor.
Yukarıda dile getirdiğim, kısa sürede Takaichi’nin,
böylesine önemli bir bölgesel konuda görüş beyanına yol açacak bir nedenin ne
olduğu yolundaki soruma kendim cevap vermem gerekirse, ABD başkanı Donald
Trump’ın Japonya ziyaretinin bir etkisini ileri sürebilirim.
Unutmayalım kı, bu ittifakın bir olgusu olarak ABD üsleri
Japonya’da bulunuyor...
Tayvan’a yönelik bir Çin tarafının sıcak bir girişimine
ABD tarafsız kalmama yönünde mesajlar verirken, bunun en somut adımının hiç
kuşku yok ki, Japonya’daki üsler vasıtasıyla olacağını tahmin etmek güç
değil...
Nihayetinde, ABD-Japonya ittifakı ABD’nin Asya-Pasifik
veya Hint-Pasifik politikalarının can damarını oluşturuyor.
Japonya için de özellikle, askeri destek ve bu askeri
varlığın sürdürülübelirliği noktasında ABD’nin kaçınılmaz bir önemi olduğuna
kuşku yok.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder