Mehmet Özay 10.10.2025
Prof. Dr. Zeki Arslantürk Hoca’nın 27 Eylül’de vefat ettiğini, geçtiğimiz gün Malezya’ya gelen bir misafir hocamız vasıtasıyla öğrendim.
Zeki Hoca’ya, Allah’tan rahmet diliyorum...
Zeki Hoca ve onun akademik kimliği üzerine yazı kaleme
alacak pek çok kıymetli hocamız var.
Burada, haddimi aşmamaya çalışarak, kendi zaviyemdem,
Hoca’yı tanıdığım ilk döneme dair gözlemlerim ve algılarımdan hareketle kısa
bir yazı yazmanın yerinde olacağını düşünüyorum.
Böylece, merhum Zeki Hoca’ya olan belki bir tür vefa borcunu
onu hayırla anarak ödemiş olabilirim diye düşünüyorum.
Direnç ve dinamizm
Zeki Hoca ile irtibatım, diğer pek çok kişi gibi yüksek
öğretim süreciyle bağlantılı...
Zeki Hoca’yla tanıştığım ilk günden itibaren, kendisini
tanımlama konusunda hiçbir zorluk bırakmayacak şekilde ya da bir başka ifadeyle
söylemek gerekirse, bir kesinlik ifade edecek şekilde dinç, dinamik, hareketli,
eylemci, isyancı karakteristikleriyle hatırladığımı söylemeliyim.
Bu karasteristiklerin temelde bir Sosyolog, özelde bir
Din Sosyologu olarak Zeki Hoca’nın aslında, tam da, bilimsel çalışma alanıyla doğrudan
örtüşen bir yanı olduğu aşikâr diye düşünüyorum.
Sosyologluğunu kapalı kapılar ardında değil, gayet açık,
net, mertçe ortaya koyma cesareti ve hünerini göstermesi dolayısıyla bunun, dikkate
ve takdire şayan olduğuna kuşku yok.
Hoca’nın söz konusu bu yaklaşımını, tutumunu, eğilimini,
-en azından benim tanık olduğum süreçler noktasında- ülkede gerginliklerle,
gerilimlerle, çatışmalarla, hınçlarla dolu günlerin, ayların, yılların tam da
ortasında ortaya koymuş olması akademik, bilimsel ve de entellektüel bir duruşun
ifadesi olarak kabul etmek gerekir.
Akademik niyet
Elbette, bir bilim adam olarak sahip olduğu bilimsel
eğilimler, bunlara eklemlenen ideolojik bağlamlar, genel itibarıyla kültürel
görünümler vb. ‘diğerleri’ ve ‘ötekiler’ tarafından eleştirilebilir. Tıpkı, ‘içerdekiler’
tarafından eleştirildiği gibi...
Kanımca, Hoca’nın bu eleştirelerden alınmak, kızmak gibi
bir yönelimi değil, ancak belki de, daha çok, dinlemek, kabul etmek,
karşılığını vermek gibi bir özelliğinin olduğunu da söylemek mümkün.
Bunun dışında ve ötesinde, yukarıda kısmen vermeye
çalıştığım üzere, Hoca’nın karakteristiklerinin de temelde, ‘diğerleriyle’ ve ‘ötekiyle’
olan etkileşim, iletişim, belki çatışmanın da nedeni ve sonucu olma gibi bir
durumdan bahsetmek mümkün.
Zeki Hoca’nın şahsında mündemiç olan bu özellikleri,
üniversitede, derslerinde, tez yönetimlerinde Sosyoloji öğretim süreçlerine yansıtmasının,
ilgili alana dair oluşması beklenen bilimsel birikime niyet, kasıt, istenç
boyutlarını katmasıyla önem arz ettiğini geriye dönük baktığımda daha net görebiliyorum.
Ciddiyet
Bilimsel bilgiye dair yaklaşımındaki ciddiyetin ve bunu, özellikle
de, Araştırma Metodolojisi gibi önemine kuşku bulunmayan bir alanda ortaya
koyması -şahsımla ilgili olarak, belki de, bugüne kadar devam ettiğini
söyleyebileceğim- araştırma süreçlerinde, hatırlanmaya değer temel bir
yaklaşımdı benim için.
Hoca, bu ciddiyetini bu alana yani, Araştırma
Metodolojisi’ne dair kaleme aldığı eseriyle de kanıtladığı ortadadır.
Hoca’nın, akademik duruşundaki ciddiyetin bir diğer
yansımasını sınıfta öğrencileriyle ve de odasını dolup taşıran akademisyen
misafirleriyle yapılan genel sohbet ortamlarında bulunduğu süreçlerde de ortaya
koyduğu üzere, “bize ait bir sosyoloji teorisi”nin ızdırabını duyan ve bu
anlamda çaba sergileyen biriydi.
Böylesi, köklü denilebilecek bir ihtiyacın önemini, -o
dönem farkında olmakla birlikte, yurt dışına çıkıp farklı kültürleri çalışmaya,
anlamaya başladığımda, bunun ne denli önemli bir ihtiyaç, çözülmesi gereken
acil bir problem olduğunu yerli yerince görme fırsatı buldum.
Hoca’nın akademik ilgi, alaka ve özenle bağının ne denli
güçlü olduğunu, daha yüksek lisans süreci öncesinde girmek zorunda olduğumuz “yazılı
sınav” hazırlıklarında tanık olmuştum. Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü’nde
Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü’nde yapılacak yüksek lisans sınavına diğer
Hocalarla birlikte gelmişti.
Yaşı ve ünvanı, kendisine eşlik eden diğer Hocalarla üç
aşağı beş yukarı olmasına karşın, Hoca’nın liderlik vasfı gözden kaçmıyordu. Koridorda,
elinde tuttuğu sınav sorunlarını içeren kağıtlarla sınıflara girerken ki
ciddiyetini, dün gibi hatırlıyorum. Hoca, aynı zamanda sanki, biz öğrenciler
gibi sınav heyecanını bir başka türlü yaşıyordu.
Hoca’nın sergilediği, bu samimi, içten heyecan ve dinamizmin
eğitim süreçlerinde, özellikle de, yüksek öğretimde çok önemli olduğunu, geçen yirmi
beş yıllık süre zarfında ve bugün de devam eden meslek yaşamımda, ‘bizden’ ve ‘diğer
ve ötekiler’den olan benzeri akademisyenlerle karşılaştırdığımda fark ediyorum.
Zeki Hoca’ya, bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor ve hatırasının,
ortaya koyduğu akademik çalışmalarla devam etmesini temenni ediyorum.
https://guneydoguasyacalismalari.com/tr_tr/zeki-hocaya-vefa/

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder