Mehmet Özay 12.10.2025
Filistin ile ilgili gelişmeler, Sisi ve Trump liderliğinde bir görüşme sürecinin ortaya çıkmasına yol açmış gözüküyor.Mısır’da, Sharm el-Sheikh’da yarın yani, 13 Ekim Pazartesi günü yapılacak ve küresel etkilere gayet açık, Sisi ve Trump liderliğindeki toplantının, bize ne söylediğini ve ne anlam ifade ettiğini kısaca irdelemekte yarar var.
İsrail’in, 7 Ekim 2023’den bu yana, Filistin coğrafyasında devam ettirdiği yok edeci süreçlerinde gelinen noktada, şiddet’in durdurulması kadar, Filistin coğrafyasının bir parçasının yönetimini ve inşasını kimin ve nasıl yapacağına gelip dayanmış durumda...
Temsiliyeti olan liderler!
Normal şartlarda, bu tür barış süreçlerinde küresel bağlamda temsil kabiliyeti kanıtlanmış siyasiler, akademisyenler, entellektüeller rol alır.
Ancak, yarın yapılacak olan görüşmeler öncesinde böyle bir yapılanmaya tanık olmuyoruz.
Sharm el-Sheik’de yapılacak toplantının iki temel lideri-yöneticisi olarak görülen, Mısır devlet başkanı Abdel Fatah el-Sisi ile ABD devlet başkanı Donald Trump’ın, bağımsız ve tarafsız siyasal aktörler olmadığı aşikâr.
Trump’ın, ikinci kez iktidar kolduğuna oturduğu 20 Ocak 2025 tarihinden bugüne değin, İsrail-Filistin arasında olan bitene yönelik yaklaşımındaki tarafsız olması bir yana, önemli süreçlerde sürekli aktör rolü oynadığı ortada.
Bu tarafsızlığını, bırakın ötekilerin ‘önyargılı’ kabul edilebilecek yaklaşımlarını, haddi zatında bizatihi, ABD’de önde gelen siyasiler, sivil toplum ve düşünce kuruluşları yaklaşımlarında görmek mümkün.
Sisi’yi değerlendirmek istediğimizde ise....
Kendi ülkesi Mısır’da hangi meşru görüş ve ideolojinin temsilcisi olduğu ve ne hakla ülkesini yönetmesinden başlayarak, yine bırakın ‘özgür Batılı demokratik ülkeleri’, Arap dünyasını oluşturan ulus-devletlerde siyasal rejimler olmasa da, demokrasi umudunu taşıyan bu ulus-devletlerin geniş toplum kesimlerince tanınırlılığından bahsetmek mümkün.
Bu tarafsız olamama, örneğin, Trump nezdinde yarınki görüşmelerin ana noktasının Filistinlilerin elinde ‘esir’ tutulan ve yaklaşık 20 kişiden ibaret olduğu belirtilen İsrailliyi kurtarmaya matuf yönünde ortaya çıkıyor.
Trump’ın böylesi bir görevi kabul ederek Mısır’a gitmesinde kanımca, Katar sürecinin doğurduğu siyasi handikabı tamire yönelik bir işlevi olarak.
Bunun ötesinde, Filistinliler lehine alınacak kararı Trump’dan duymak ise hiç kuşku yok ki, büyük bir sürpriz olacak...
Sisi’nin ise, herhangi bir siyasi inisiyatifle konuya eğilmiş ve siyasal, dini, insani argümanlarıyla tarafları ikna ederek masada öncü olarak yer almayı hak ettiğini söylemek ise herhalde büyük bir saflık olsa gerek.
Yolun açılışı
Son dönemde, Filistin’le ilgili gelişmeler çerçevesinde iki anahtar ülkeye kısaca değinmekte yarar var.
Bunlardan ilki Suriye, diğeri ise Mısır...
Filistin siyasetinin ve coğrafyasının ötesine geçen bu yaklaşım, hiç kuşku yok ki, bize Filistin özelinde hem, Ortadoğu ve hem de, geniş anlamıyla Müslüman dünyada olan bitenleri nasıl değerlendirmemiz gerektiğine dair bazı ipuçları sunacağını varsayıyorum.
Ancak, bu yaklaşımı detaylı olarak almayı bir başka yazıya bırakıyorum...
Suriye’de liderlik ve rejim değişimi, bazı gözlemcilerce, Filistin sorununda yaşanan kayda değer gerilemede sonun başlangıcı olarak değerlendiriyorlar.
Bu noktada, Suriye’de yaşanan değişimi, Filistin söz konusu olduğunda bir düşüş bir gerileme olarak addediyorlar.
Örneğin, Suriye’de -olduğu haliyle- bir değişim gerçekleşmemiş olsaydı İsrail’in soykırıma varan süreçlerin gerçekleştirmesi mümkün olamazdı... Değerlendirmeye açık bir yaklaşım...
Buna ilâve olarak...
Etnik-mezhebi temeller üzerinde yükselen Suriye’de yaşanan siyasal değişimin, Filistin’le ilintili bağlamında, İran’la doğrudan veya dolaylı etkileşiminin etkilenmesi, düşüş ve gerileme tezini desteklediği yaşanan gelişmelerle ortada.
Filistin topraklarında başlayan, İran’da sürpriz bir şekilde devam ettirilen ve eş zamanlı olarak Lübnan’da etkisini ortaya koyan istihbarat-askeri operasyon, Filistin’i siyasi, askeri olarak desteklediğini ilân eden yapıların tek tek elenmesini getirmesi, Suriye’de yaşanan rejim değişiminin doğrudan bir yansıması olarak algılanıyor ve anlaşılıyor.
Suriye’nin İran’la olan ilişkisi, bünyesinde barındırdığı farklı etnik yapılar ve bunlar arasında, Filistin’e ait olan bölümler ve özellikle de, Golan Tepeleri gibi jeo-stratejik açıdan sadece, Arap dünyası için değil, abartarak söylemek gerekirse Müslüman dünyası için önemine kuşku olmayan bölgeyi kontrolü Suriye’yi, Filistin konusunda öne çıkaran ögeler(di).
Bu görüşü tümden reddetmiyorum...
Nihayetinde, Ortadoğu denilen coğrafyanın tek nedenli, tek sonuçlu gelişmelerle değil aksine, çok etkenli, nedenli ve benzer şekilde çoklu sonuçlarıyla ele alınması gereken gayet karmaşık ve komplike yapısı olduğu ortada.
Mısır nerede?
Bununla birlikte, ortada Mısır olgusunun göz ardı edilemeyecek bir öneme sahip olduğunu unutmamak ve yeniden dikkate almak gerekiyor.
Burada, Mısır derken, ulus-devlet olarak Mısır’ın ötesinde bir ‘Mısır’a gönderme yapıyorum.
Bunun ötesinde, Mısır’ın sadece, 2011 sözde Arab Baharı (Arap Spring!) süreciyle sınırlandırılamayacak bir boyutu olduğu ve bunun, modern ulus-devlet inşasının gerçekleştiği 1953 yılından öncesine gittiğini de hatırlamak gerekiyor.
2011 sürecinde ilk heyecanların yansıması olarak devrilen ya da devriltilen Hüsnü Mübarek’in yerine, ülkeyi yönetmeye başlayan Müslüman Kardeşler ya da bu hareket temelli siyasi partinin varlığının 3 Temmuz 2013’de sona erdirilmesi, hükümet ile rejim farklılığını temelde gözler önüne seren kısa ancak önemli bir süreçti.
Mısır’da, kağıt üzerinde de olsa, adına Demokratik’ denilen sürecin devam ettirilememiş olması, ülkede yaşanan diktatoryal dönüşün Suriye başta olmak üzere komşu ülkeler ve hatta farklı coğrafyalarda Müslüman Kardeşler olgusu ve yapılaşmasına bağlı/bağımlı/ilintili unsurlarda da bir gerileme olarak kabul edilebilir yönleri bulunuyor.
En azından teorik açıdan bunun ortaya çıktığına kuşku olmadığı gibi, fiiliyatta Filistin olgusu üzerinde yine Suriye’den başlayarak ve de doğrudan Mısır’la bağlantılı olarak yaşananların Müslüman Kardeşler’in siyasal kayıplarıyla anlaşılabilir yönleri bulunuyor.
Filistin nereye?
Sisi-Trump liderliğinde yarın yapılacak barış sürecine dair görüşmelerin ne tür sonuç doğuracağı merak konusu.
Belki, bunun sonuçlarını meşhur astrologlara sorup olası alternaiftli cevaplar almak mümkün. Ya da, “‘cinci hocalara’, nedir olacak bitecekler” diye sormak da imkan dahilinde.
Bunların dışında, en azından siyaset biliminin, sosyolojik bağlamlarla bakıldığında oluş/turul/abilecek barışın, Filistin’e bir yarar getirmesi beklenmiyor.
Sisi-Trump ve bu ikiliye eklemlenen liderlerin kanımca kahir ekseriyetinin niyeti, “akmakta olan kanı durdurmak”.
Dikkatinizi çekmiştir, yazıda bir tek kez olsun ‘Gazze’ adını kullanmadım. Ve bunu bilinçli olarak yaptığım da, acizane yazılarımı takip edenlere malum olduğunu düşünüyorum.
Nadir de olsa, Ortadoğu konusunda kaleme aldığım yazılarda, Filistin’in sembolik ve söylem düzeyinde bölünmüş halinin İsrail’in bizatihi, fiziki ve askeri olarak bölüp yönetmesinden temel itibarıyle pek de bir farkı olmadığını daha önceki yazılarımı okuyanlar hatırlayacaktır.
Filistin’de barışın öncelikle -ideolojik yaklaşımları ve farklılıkları bir yana bırakmak suretiyle, Filistin toplumunu bizatihi kendisi olduğunu anlayana ve bunun gereklerini siyasal, sosyolojik ve kültürel olarak ortaya koyana değin Ortadoğu’da var olan ve adına ’sorun’ denilen durumun devam edeceğini öngörmek için kahin olmaya gerek yok.
Adına ‘İslam dünyası’ denilen ya da ‘İslam toplumları yani, ümmetin’ alimlerinin, siyasilerinin, sivil toplum kesimlerinin, düşünce kuruluşlarının bu gerçeği fark etmemiş olması mümkün değil.
Ancak, bugüne kadar ilgili alanda somut, can alıcı, gerçekçi ve yapıcı gelişmeler olmaması bugün, belki te tıpkı dün olduğu gibi umutları Sisi ve Trump gibi biri Doğu’dan diğeri Batı’dan sadece, Müslüman toplum için değil, genel itibarıyla küresel toplum için bile temsili sorunlu ‘lider’ niteliğindeki kişilere kalmış gözüküyor.
Yarın ki ve ardından ortaya çıkacak süreçlere birlikte tanık olacağız. Hayırlısı...
https://guneydoguasyacalismalari.com/tr_tr/filistine-siyasal-cozum-ama-nasil-a-political-solution-for-palestine-but-how/

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder