7 Ekim 2025 Salı

Müslümanlar: Umut olabilir mi? The Muslims: Can there be hope?

Mehmet Özay                                                                                                                               7.10.2025

İnsanlığın, bunalımlı bir dönemden geçtiğine dair neredeyse, ortak bir kanaat hakim...

Yerelden küresele değin, sokaktaki adamdan, devlet yönetimine kadar bireylerin, grupların, kitlelerin kendilerini içinde buldukları durum, bir tür çaresizlik olarak kendini ortaya koyuyor.

Bu durumda, olan bitenin sorumlusunun küresel bir lider, küresel bir güç vb. olduğu yönünde yapılan açıklamaları dikkate almak, hatta inanmak ve böylece, işi geçiştirmek mümkün.

Bununla birlikte, bu türden yaklaşımlar herhangi anlamlı bir çözümü getirmeyecektir.

Aksine, olan biten karşısında olsa olsa, gizli/açık gerçekliği görmezden gelmeye matuf bir yönelim olarak değerlendirilecektir.

Suçlu öteki

Yaşadığımız dönemde, tüm olan bitenlerden hareket ederek söylemek gerekirse, Doğu’dan Batı’ya Müslüman coğrafyaların tanık olduğu, istemeyerek tecrübe ettiği zorluklar, sıkıntılar, zulümler vb. gelişmeler karşısında, olan bitene seyirci kalarak ve olan bitenden, tümüyle ötekini suçlayarak çıkmak işin kolay yönü.

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, “’Ötekiler’in Müslüman toplumlar üzerine yapıp ettikleri olmasaydı, Müslümanlar böyle olmazdı” söylemine sığınarak vakit geçirmek ve avunmak da, bir tür alternatif yaklaşım kuşkusuz ki.

Sağımıza solumuza baktığımızda aslında tam da, olan bitenin bu olduğunu şahit oluyoruz, ne yazık ki...

Belki, şuradan başlamak mümkün...

Yani, Müslüman toplumların kendi içlerinden çıkaracakları alternatif sesleri, yaklaşımları, düşünceleri, sistemleri, uygulamaları niçin ve neden bir türlü çıkartamadıklarının sorgulanması gerekiyor.

Şayet, bu olgulara ve süreçlere olumlu cevaplar verilemiyorsa, bunun sorumlusunun Müslümanların bizatihi kendileri mi olduğu, yoksa dışardan gelen ve sürekli olarak, Müslümanlar üzerine çullandığı belirtilen ‘ötekiler’ mi olduğunu açık seçik ortaya koymak gerekiyor.

Kimileri açısından verilebilecek cevap, her ikisi de, olabilir.

Umut ışığı(!)

Yaşanmakta olan sorunlar karşısında, “Acaba, bir umut ışığı bulabilir miyiz?” diye sormanın belki de, anlamsızlığı ortada.

Ve üstüne üstlük, olan bitene bakıldığında, kendini Müslüman addeden pek çok kişi için herhalde, ‘umut ışığı’nın dışardan gelmeyeceği konusunda ortak bir kanaatten de bahsedilebilir.

Peki, bunun tersini iddia etmek ve düşünmek mümkün mü?

Bu soruyu sorması gerekenlerin özellikle, Müslümanlar olması gerektiğini hatırlayarak, bu soruyu sormakta ısrarcı olmak gerekiyor.

Ve bu durumda, olan bitenler karşısında, “Müslümanlar bir umut ışığı olabilir mi?” sorusu, öyle sıradan geçiştirilemeyecek ve üzerinde ciddiyetle durulmayı gerektirecek bir öneme sahiptir.

Yaşadığımız dönemin, Müslüman toplumlar için bir umut ışığı olmamasında hem fikir isek, acaba bu umut ışığının bizzat, Müslüman toplumların kendilerinden sadır olup olmayacağını da bunun ardından düşünmek gerekiyor.

Ve buna diğer birkaç soruyu da eklemek gerekiyor...

Örneğin, “Müslüman toplumların kendilerine umut ışığı olabilecek bir donanımları, niyetleri, enerjileri, zamanları var mı?” diye de sormak gerekiyor.

‘Müslüman’ dediğimizde, işin içine kaçınılmaz olarak din, tarih, gelenek vs. girdiğine göre, bu sorunun acımasızca olduğu düşünülebilir.

Evet, dinimiz, tarihimiz ve geleneğimiz var...

Ancak, bizim bugün bunların birleşiminden oraya koyabileceğimiz bir yaklaşım, bir düşünce, bir eylem, bir sistem vb. ortaya koyabilecek ve bu anlamda, Müslümanlara ve de ötekilere, bir umut ışığı olabilecek durum söz konusu mu?

İç eleştiri

Müslüman toplumların, daha doğrusu bu toplumları temsil makamındaki kişilerin ve kurumların, yaşadığımız dönemle ilgili eleştirel bir yaklaşım geliştirme isteğine sahip olup olmadığı kuşkuludur.

Oysa, Müslüman toplumların kendi ayakları üzerinde durabilmeleri ve diğer toplumlara çözüm sunabilmelerine imkân tanıyan bir dönemden geçiyoruz. 

Yukarıda sunulan yaklaşımlarla çelişkili gibi gözüken bu cümle, temelde, Müslüman toplumları sahip oldukları sorumluluk bilincine davet olarak anlaşılmalıdır.

Somut bir gelişme olarak Batı’da var olan ve son dönemde oldukça ivme kazanan ‘aşırı devletçilik’, ‘korumacı devletçilik’, ‘öteki’yle araya giderek daha fazla mesafe koyma, ‘öteki’ne tahammülsüzlük, yıkma ve yıkıcılık vb. süreçler karşısında Müslüman toplumların ve bu toplumları temsil etme makamındaki bireylerin, kurumların, kuruluşların Müslüman toplumlardan başlayarak ‘ötekini de’ içine alacak şekilde, kuşatıcı yaklaşımlar sunamamalarını ne demeli ve nasıl değerlendirmeliyiz?

https://guneydoguasyacalismalari.com/tr_tr/muslumanlar-umut-olabilir-mi-the-muslims-can-there-be-hope/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder