Mehmet Özay 31.08.2025
Affan’ın ölümüne neden olan, sıradan bir hadise değil..
Yüzeysel bir bakışla gelişmeyi değerlendirenlerin
yapacağı şekilde, Affan’ın ölümü, örneğin bir trafik kazası sonucu değildir...
Hadiselerin içerisinde bizzat, kasıtlı ve istençli olarak
yer alıp almadığı bir yana, Affan’ın ölümü, gücü temsil eden siyasal ve
toplumsal kesimlere gönderme yapan bir içeriğe sahiptir.
Diyelim ki, Affan söz konusu gösterilerde aktif, kasıtlı
olarak yer alan bir birey değildi...
Bu durum dahi, gücün, bu gücü temsil edenlere karşı
söylem ve eylem geliştirme çabası içerisinde yer almamayı tercih eden bir
bireyi bile içine alacak kadar, ne denli devasa bir eziliciğe sahip olduğunu ortaya
koyuyor.
Tarihi hafıza-Ezici güç
Göstericilerin yoğun olduğu caddede, kasıtlı olarak hızla
giden askeri aracın temsil ettiği siyasi ve ona eklemlenen askeri ve sivil
elitin gücü, eziciliği noktasında sınır tanımadığını, tanımak istemediğini
ortaya koyuyor.
Evet, Endonezya’da başgösteren ve ülkenin sadece başkenti
ile sınırlı olmayan toplu gösteriler, Endonezya’nın son yirmi beş yılda geldiği
noktayı ortaya koyması açısından gayet önemlidir.
Başta, başkent Cakarta, Bandung, Surabaya, Medan önemli
şehirlere taşan toplu gösterilerde hedef ‘seçilmişler’dir.
Tıpkı, 1998 yılı 21 Mayıs’ında olduğu gibi...
Moralite ve toplumsal hissediş
Seçilmişlerin, Cakarta’da ulusal parlamentodaki bir
oturumda, günlük harcırahlarının artırımını kutlama şekli, bu azınlık kitlenin
kibri kadar, giyimi-kuşamı ‘bizdenmiş’ izlenimi vermesine rağmen, geniş toplum
kesimleriyle pek de barışık olmayan yönlerini açık seçik ortaya koyuyordu.
Belki, geniş toplum kesimleri, seçilmişlerin kibrini,
gayet basit bir eylem tarzıyla ortaya konulmasını göz ardı edebilirlerdi.
Ancak, toplumsal kesimlerin siyasal ve ekonomik temelli
gelişmeler ve gerekçeler üzerinden değerlendirildiğinde, içinde bulundukları
halet-i ruhiyet böylesine ‘basitlikleri’ bekler bazen...
Endonezya’da olan biten de, bundan başka bir şey değil.
Yukarıdaki ifadeler dikkatle okunduğunda, ortada gayet
açık bir ikilemin ve de, bu ikilemin neden olduğu bir toplumsal gerilimin
olduğu görülür.
Ulusal parlamentonun üyelerine yani, milletvekillerine
Cakarta’daki yaşam koşulları bahane edilerek yapılan günlük harcırah artışı ile
-tıpkı Affan gibi-, yine Cakarta’da -ve de ülkenin pek çok bölgesinde- eliyle
emeğiyle günü kurtarmaya çalışan milyonlarca sıradan insanın, aynı nedene bağlı
olarak derinden hissettikleri yoksulluk...
Ancak arada derin bir uçurum var... İlk kesim, toplumsal
statüsünün göstergesi olmasını arzu ettiği bir ekonomik destek ararken, ikinci
kesim yani milyorlar temel gündelik ihtiyaçları peşinde koşuyorlar...
Ve bu anlamda, var olduğunu ileri sürdüğüm ikilem, salt
bu ekonomik ayrışma ile de sınırlı değil...
İkilem, siyasal ve de toplumsal elitin kendilerini geniş
halk kesimlerinin içinde bulundukları ekonomik ve sosyal koşulları anlama, bu
sorunları çözme konusunda iradelerini sınırlı şekilde ortaya koymalarıdır.
İkilem, ekonomi alanı içerisinde konuşacak olursak,
parlamento üyeleriyle sıradan halkın, aynı başkentin herkesi içine alan
ekonomik zorluklarına muhatap olmalarına karşın, ilk grubun ikinci grupla olan
sosyal, kültürel ve de dini bağını zayıflatan, belki de ortadan kaldıran bir
tutum ve davranış içerisinde olmalarıdır.
Azınlık elitler ve diğerleri
Yukarıda 1998’e yani Suharta döneminin nasıl sona
erdiğine tarih vererek gönderme yaptım... Bu benim ‘keşfettiğim’ bir yaklaşım
değil...
Endonezya’yı bilenler, bu ülkeyi ve toplumu takip etmeye
çalışanların, yaklaşık son bir haftadır olan bitenlerden çıkarabilecekleri
doğal bir sonuçtur.
Ülkenin önde gelen siyasi liderleri, gazetecilerinin de
böyle bir sonuca ulaşmış olmaları gayet önemlidir.
Bu önem, bugün Endonezya’nın, hiç de arzu edilebilir bir
noktada olmadığını ortaya koymasından kaynaklanmaktadır.
Siz, okuyucunun dikkatini çekmiştir... Endonezya’da olan
bitene kısaca değinen bu yazıda, iktidar ve muhalefet ayrımı yapmadım.
Siyasal elit kavramını bilerek ve kasıtlı olarak
kullanıyorum. Nihayetinde, ortada bir elitler zümresi bulunuyor...
Bu elitler zümresinin ulusal parlamentoda hangi siyasi
akım, parti, ideolojinin mensubu olup olmadığı bu noktada önem arz etmiyor.
Gelişmelere bakıldığında, halkın toplumsal sabrını
anlayamayacak denli gözü kara bir elit kibrine ve toplumun farklı tabakalarıyla
ilişkileri gevşek ya da, hiç de böylesi bir ilişki geliştirme ihtiyacı duymayan
ve bunun sonucu olarak, söz konusu bu toplum tabakalarıyla gayet uzaklaşmış bir
elit tavrına tanık olunuyor.
Endonezya’da yaşanmakta olan toplumsal gerçeklik
içerisinde ‘elitler’ vurgusu önemlidir...
Elitlerin karşısında ise adı, sanı, ideolojisi, parti
mensubiyeti vb. gibi sosyal ve siyasal etiketleri bilinmeyen ancak, ‘geniş
toplumsal kesimler’ olarak tanımlanan bir yapı bulunuyor.
Dini-sosyal yapı/lar
Burada dikkat çekmek istediğim bir diğer husus, elitler
ile dini-toplumsal yapının temsil gücünü elinde bulunduranların yani, dini
cemaatlerin bu gelişmeler karşısında ne yapıp ettiğidir.
Toplumu sukünete davet, elbette ki önemlidir ve de
anlamlıdır.
Ancak, ülkenin önde gelen dini yapılanmalarının geniş
halk kesimlerini sukünete davet ederken, bu kesimlerin toplumsal ve -ve belki
de, siyasal hareketlere evrilmesine neden olan gelişmeleri göz ardı eden
yaklaşımları ortada samimi bir duruşun olmadığına işaret ediyor...
Parlamentoda, farklı siyasi partilere mensup üyeleri de
bulunan bu dini-toplumsal yapıların, bugüne kadar ulusal siyasette toplumsal
meselelerde geniş halk kesimlerinin yaşadıkları zorlukları, bu zorluklar
karşısında hissiyatlarını, bu zorluklar karşısında taleplerini anlamak, çözüm
konusunda ‘siyasi elite, ekonomik elite, sosyal elite’ eleştiriler geliştirmek
yerine, hadiselerin kontrolden çıktığı veya çıkmakta olduğunu fark etmeleriyle
ortaya koydukları yaklaşım samimi bir yaklaşım değildir...
“’Mesaj alınmıştır’ diyerek, geniş toplum kesimlerini
sukünete davet etmeleri doğru bir mesaj türüne gönderme yapmakta mıdır?”
sorusunu, gündeme getirmek gerekir.
Ve bu soruyu sormaları ve cevap vermeleri gerekenlerin
başında bizatihi, bu dini-toplumsal yapılar gelmektedir.
Bu durum bize, karşımızda, geniş toplum kesimlerinin
taleplerini dile getirme biçiminin, toplumsal gösterilere dönüşmesine kadar ki
süreci gözetemeyen dini-toplumsal yapıların olduğunu gösteriyor...
Özetle ortaya koymaya çalıştığım, Endonezya’da son bir
haftada yaşanmakta olan gelişmeler bize, masamızın üzerinde hâlâ yapılmayı
bekleyen önemli bir ev ödevimiz olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Affan’ın ölümü, ‘sıradan’ bir ölüm değildir...
Affan’ın ölümü, yaşanan siyasal ve toplumsal çelişkilere
gönderme yapan bir semboldür.
Affan’nın kendisini ve kendisi gibi milyonlarca insanı bu
hale getirenleri ve Affan’ı bu şekilde ölüme mahkum edenleri affadeceğini
düşünüyor musunuz?
https://guneydoguasyacalismalari.com/tr_tr/affan-sizi-affetmeyecek-affan-will-not-forgive-you/




