Mehmet Özay 07.06.2025
Bayramlar, Müslümanlar için ne anlam ifade eder?
Bu soru, sadece bugünü, bugünkü toplumsal, siyasal ve dini gerçeklikleri değil,
bunun dışında uzunca bir dönemde ortaya çıkan, var olan bu ve benzeri alanlarla
ilgili gerçeklikleri gündeme getirmeyi, ele almayı gerektiren bir olgu olarak
dikkat çekiyor.
Yaşadığımız sürece dair gözlemler, tanıklıklar, söylemler bize bayramların
Müslümanlar için -sahnenin önündeki tüm şenlikli, mutlu portrelere ve fiillere
rağmen- bizatihi, yaşanan gerçekliklerin üzerine set çekilen dönemler olduğunu
gösteriyor.
Bu yaşanan gerçekliklerin önemli bir bölümünün ilginçtir, yine -kasıtlı
veya kasıtsız, bilerek veya bilmeyerek- Müslümanlar vasıtasıyla, eliyle
üretilmiş olduklarına tanık oluyoruz.
Bu yaklaşımla, burada söylenmek istenen husus, Bayramların hususiliği,
kutsallığı, inanan birey/toplum ile Kutsal ilişkisinin yenilenmesi, onarılması,
tamiri vb. gibi, daha çok teolojik boyutuyla ilgili olan bir alanı kapsamıyor.
Keşke böyle olsaydı!...
Aksine, Müslüman kitleler, yaşadıkları dönemi, ilişkileri, yapıları,
düşünceleri hak ettiği şekilde anlamaktan, analiz etmekten, yeniden yorumlamaktan
ve yapılandırmaktan ziyade, tek tek eylemlerinin, kurumlarının, yapılarının
olumsuzluğu, yolsuzluğu, düzensizliği, disiplinsizliği, itibarsızlığı vb.
bağlamları ile yan yana ve derinden yaşamaya devam ediyorlar.
Beklenenin aksine, Bayramları yukarıda zikredilen olumsuzlukların üzerinden
gelinecek dönemler, alanlar, imkânlar olarak değerlendiremiyorlar.
Aksine, Müslümanlar tek tek bireyler olarak ve biraraya gelip
oluşturdukları çeşitli irili ufaklı, ulus-temelli, ulusaşırı temelli kurumlar
olarak Bayramları, yaşanan tüm bu olumsuzlukları görmezden gelmenin, ört bas
etmenin, duyarsızlaş/tır/manın aracı haline getiriyorlar.
Müslüman bireylerin ve de kitlelerin, Bayramları, hak edilen ve yukarıda
dikkat çekilen ‘kutsal’ boyutu ile yaşabilmenin imkânını oluşturmanın sadece
arefe günü, Bayram namazı ve akabinde ortaya konulan pratikler çerçevesinde
olmadığını/olamayacağını görmeleri pek mümkün olmuyor.
Oysa, Bayramları bu özellikleriyle yaşabilmenin ve bunun ortamını
oluşturmanın, Bayramlar’dan çok önceki süreçlerde yani, yılın diğer bütün zaman
dilimlerinde ortaya konulacak etkinliklerle olabileceğini anlamaları
gerekir.
Müslüman bireylerin ve toplumların, böylesine kapsamlı, anlamlı bir eylem
sürecinden uzak oldukları, böylesi bir süreci ortaya koy/a/madıkları, koymak
istemedikleri için, Bayramlar da -tüm beklentilerin aksine, yaşanılası bir
alanı, zemini, imkânı oluşturmaktan gayet uzak.
Müslüman toplumların, diğerleri bir yana, ‘Bayram hazırlıkları’ olgusu bile,
tek başına bir sorun olarak kendini her yıl tekrar eden bir olgu olmaktan geri
kalmıyor.
Sanki gizli bir el, Müslüman toplumların takvimlerini/zamanlarını
belirleyen ‘ay’ın hareketlerini gözlemleri’, buna ilâve olarak adına ‘bilimsel’
denilen süreçleri dikkate alarak ay’ın hangi gününün neye tekabül ettiğini,
hangi eyleme başlanılacağına işaret ettiğini belirleyecek bir mekanizmayı
kurumsal olarak geliştirmelerine mani oluyor.
-Bizim neslin diyelim-, aklımızın ermeye başladığı yıllardan bu yana, her
yıl tekrarlanan duyarsızlık ve umursamazlıkla ortaya konulduğu üzere, Müslüman
toplumların bir türlü Bayram birlikteliklerini sergileyememiş olmalarını yenilenen
ve tekrarlan bir şekilde, duyuyor, gözlemliyor ve tanık oluyoruz.
Bu tekrarlar, Müslüman bireylerde ve toplumlarda, öyle anlaşılıyor ki,
kanıksanmışlık hali oluşturması nedeniyle, artık üzerinde pek de durulmasına
gerek kalmayan meseleler arasına itilmiş durumda.
Ya da çoğalan ve de çoğaltılan pek çok sorunun yanında, bu alanın üzerinde
durulmaya değer bir alan olarak bile öneminin kalmadığını söylemek mümkün.
Aslında, bu durum, Müslüman bireylerde ve toplumlarda bir zemin kayması,
anlam kayması vb. olguların ortaya çıktığının ibaresi, belirtisi olurken,
yetkilisinden yetkisizine kadar Müslüman bireylerde ve toplumlarda bu mesele
niye, nasıl, niçin, kim gibi soruları sormaya meydan vermeyecek denli bir
kanıksanmışlıkla göz ardı ediliyor.
Oysa Bayramlar, Müslüman ümmetin varlık bilincini aralarındaki gayet temel
fiziki, mekâni birliktelikleriyle başlatacakları ve buradan hareketle, yılın
diğer geri kalan bölümlerinde önce kendi bireysel ve toplumsal yapılarındaki
sorunları ve ardından, dünyanın geri kalan toplumların sorunlarını hâl yoluna
koymalarını sağlayacak düşünce ve eylemlerine dair bir mekanizma üretmeliydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder