Mehmet Özay 20.06.2025
Gelişmelerin ortaya çıkmasından kısa bir süre sonra, bir
başka ifadeyle, bir hafta önce kaleme aldığım yazıda, İran’ın karşı karşıya
olduğu sorunun rejim olduğuna değişmiştim.
İsrail ve destekçilerinin İran’da askeri varlığa
dönüşebilecek nükleer çalışmaları ve mekânları hedef almakla sınırlı olmayan
bir sürecin yaşandığı gayet açık.
İran’da ‘rejimi değiştirme’ çabalarının olduğu artık
kesinlik kazanmış durumda...
Tam da burada, şu hususu vurgulamak gerekir ki, İran’a
yönelik askeri operasyonların ve de İran’da, mevcut siyasi rejimi sona
erdirmeyi amaçlayan ‘küresel’ politikanın, salt İsrail devletinin ürünü
olmadığı açık.
Sanılanların aksine, bu son gelişmeden geriye doğru
gidildiğinde, İsrail’in öncüsü olduğu ve içinde yer aldığı savaşların da, tek
başına altından kalkmadığını hatırlamak gerekir.
İsrail’in, teolojik-ideolojik alanda olmasa da, politik
ve askeri bağlamlarda, diğer bazı ülkelerin onayı ve desteği ile hareket ettiği
görülüyor.
ABD faktörü
Bu durum, İsrail yönetiminin söylemini geride bırakacak
ve küresel güç yapısını belirlemeye yönelik ülkenin yani, ABD’nin Trump
yönetimiyle birlikte çok daha belirleyici bir konuma geldiğini ortaya koyuyor.
Kanımca, İsrail’in İran saldırılarının plânlanmasından
itibaren, İsrail’den daha çok, ABD’nin rol ve belirleyiciliği olduğunu söylemek
yanlış olmayacaktır.
Herkesin bildiği gerçeği paylaşacak olursak, ABD’nin
desteği olmadan bugüne kadar İsrail’in ne, bir devlet olarak ne de, bir askeri
varlık olarak ayakta kalması mümkündür.
Bu husus, gayet açık bir gerçek...
Başkan Donald Trump, ABD’de geçen Kasım ayında yapılan
seçimler öncesindeki propaganda çalışmalarında özellikle de, Demokrat Parti
adayı Kamala Harris ile kameralar önünde yaptığı canlı tartışma programında, “İsrail’in
tehdit altında olduğu” söylemini açık seçik dile getirmişti.
Trump o günlerde, konuyu -doğal olarak- ABD iç
politikasına yönelik olarak, seçimi Demokratların kazanması halinde, İsrail’e
ne olacağına yönelik yaklaşımıyla sunmuştu.
Ve “üç gün içinde İsrail’in sona erdirilebileceği”ni ileri
sürmüştü.
Bütüncül plân ve ABD
Aradan geçen altı, yedi aylık süreç sonrasında bugün
İran’da sadece, nükleer çalışmaların askeri etkisiyle ortaya çıkmasını
engellemeye yönelik bir gelişme olmadığı her haliyle kendini ortaya koyuyor.
ABD yönetimi ya da başkan Trump, İsrail’in ilk saldırısı
sonrasında sanki, bu gelişmeden haberi yokmuş, ABD gözlemci konumunda bir
ülkeymiş ve Doğu Akdeniz’e gönderilen ABD filosunun sadece, bölgedeki ABD
çıkarlarını korumaya yönelik bir ön tedbir vs. açıklamarıyla gündeme geldi.
Ancak, üç dört içerisinde Trump ve ABD’den gelen
açıklamalar, İsrail devletinin söylemlerinin önüne geçti.
Trump’ın yaptığı son açıklamalar arasında İran halkına,
“Tahran’ı boşaltın” çağrısı İran’a yönelik topyekün bir savaş olasılığını güçlü
bir şekilde ortaya koyuyor.
Kanımca, ne İsrail ne de, ABD kara ordularını İran
üzerine sevk edecektir...
“Tahran’ı boşaltın” söylemi de belki, tüm başkenti fiziki
olarak ortadan kaldırma amacıyla da sarf edilmiş değildir.
En başta, işin psikolojik boyutunu ele alarak söylemek
gerekirse, İran halkı özellikle de, başkente yaşayan milyonlarca insan üzerinde
baskı ve güvensizlik oluşturmayı hedefliyor.
İlgili mekânların bombalanmasıyla İran’da zayıflayacak
rejimin değişim sürecinde, başkentte oluşacak olan kaos ortamının katalizör
işlevi yapacağı düşünülüyor olmalıdır.
İran’da zaten rejimden memnun olmayanlar, oluşan kaos ve
kriz ortamında biyolojik, ekonomik varlıklarını düşünen kitlelerin bu süreçte
belirleyici bir rol alacakları ortadadır.
Trump kararı
ABD’nin ve de ‘güçlü başkan’ Trump’ın İsrail
saldırılarının ardında olduğuna yönelik ipuçları tek tek ortaya çıkması aslında
hiç de sürpriz değil.
Bu sürecin son basamağı Kanada’da yapılan G-7 zirvesinde
Trump ve İngiltere başbakanı Keir Starmer ile yapmış olduğu görüşmedir...
Bu görüşmeyle birlikte, İngiltere’de konu yasal zeminde
ciddi bir tartışmaya yol açmış olsa da, ve de Starmer’ın geçmişte insan hakları
avukatlığıyla öne çıkmış ve 2000’li yılların başlarında, Tony Blair yönetiminin
Irak işgalini eleştirmiş olan bir kişi olsa da, tıpkı Tony Blair gibi benzer
bir sürece evrilmekte olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Bunun temel nedeni, Starmer’ın karşısında güçlü bir Trump
liderliğinin olmasıdır...
Bu noktada, Trump’ın bu gelişmeye gayet hazırlıklı
olduğu, hatta bu gelişmeyi yönetip plânladığını söylemek abartı olmayacaktır.
Öyle ki, İran ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney’in
bedeninin ortadan kaldırılıp kaldırılmayacağına karar verme noktasına kadar
ulaşan, bir Trump nüfuzunun ortada olduğu aşikâr...
Ötekiler?
13 Haziran’dan bu yana yaşanan gelişmeleri
politik-teolojik bağlamıyla ele almak kadar, bunun dışında ve ötesinde
boyutları olduğunu da unutmamak gerekir.
Burada dikkat çeken nokta, İsrail’in bugüne kadar
gerçekleştirdiği siyasi ve özellikle de, askeri girişimlerinin sanıldığının
aksine, Batı ya da kimilerinin ifadesiyle, Hıristiyan dünyasından gelmediğini
açık seçik ortaya koymak gerekir.
Bu durumu, yukarıda kısmen ABD’nin ve başkan Trump’ın
oynadığı rolle gündeme getirmeye çalıştım.
Kaldı ki, ortada ABD dışında diğer Hıristiyan ve Yahudi
teolojisi/dini ile bağlantısı olmayan diğer unsurların, ulus devletlerin de, şu
veya bu şekilde, sürece gayet önemli katkıda bulunduklarını söylemek gerekir.
Bir başka ifadeyle dile getirmek gerekirse, teolojik
bağlamda ortada bir Yahudi-Hıristiyan dengesi, tehdidi, saldırısı gibi
gelişmeleri teolojik platformda ele alacak, açıklayacak bir yaklaşımın, bizi
gayet yanlış bir düşünceye sevk edeceğini gündeme getirmek gerekir.
Bu durum, Ortadoğu merkezli gelişmelerinin sadece
2001’den, veya 1991’den ya da 1967 yılından itibaren olmadığı aksine, 1948’i de
aşacak şekilde, 19. yüzyıl şartlarında oluşan ve gelişme gösteren dönemin,
jeo-politik ve jeo-ekonomik koşullarının belirleyiciliği ile anlamlandırmak
gerekir.
Söz konusu gelişmeleri gerek, 19. yüzyıl gerekse devamı
itibarıyla, 20. yüzyıl bağlamları ile uzun dönemli olarak düşündüğümüzde
karşımıza din’in, teoloji-politiğinin çıkmasının, Batı’daki gelişmeler nezdinde
pek de, gerçekçi bir bağlama oturmadığını söylemek mümkün.
https://guneydoguasyacalismalari.com/iranin-gelecegini-belirlemek-determining-the-future-of-iran/

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder