Mehmet Özay 10.06.2025
ABD silahlanırken, Hint-Pasifik bölgesinin de silahlanmasını mı arzu ediyor?
Bu soru, oldukça önemli...
Ortadoğu ve Avrupa’nın göbeğinde devam eden çatışmalar ve savaş durumu karşısında
barış arayışlarına rağmen, küresel güç ABD, dünyanın farklı bölgesinde ülkeleri
silahlanmaya davet etmesi dikkat çekicidir.
Hegseth’in konuşması
Yaklaşık on gün önce, Singapur’da düzenlenen Shangri-la savunma ve güvenlik
konferansında dikkat çeken gelişmelerden birinin, ABD savunma bakanı Pete
Hegseth’in konuşması olduğuna değinmiştim.
Bakan Hegseth’in konuşmasının odağında ‘düşman’ ve ‘silahlanma’ olguları
dikkat çekiyordu.
Düşman’dan kasıt, Çin ve Kuzey Kore; silahlanmadan kasıt ise, bölge
ülkelerinin bu iki düşmana karşı hazırlıklı olmaları bağlamındadır.
Öncelikle şunu hatırlatmakta yarar var ki, ABD savunma bakanı Hegseth,
Asya-Pasifik yerine ‘Hint-Pasifik’ kavramını pek çok kez kullanarak, ABD’nin
geniş bir coğrafyayı içine alan savunma ve güvenlik politikasına gizli açık
göndermede bulundu.
Shangri-la toplantılarına katılımın genişliği Hint-Pasifik bölgesine atıf
kolaylaştırmakla birlikte, oluşumun merkezinde ASEAN’ın olduğu unutulmamalıdır.
Gerek barış, gerekse ABD’li bakanın gizli/açık vurgu yaptığı üzere olası
savaş süreçlerinde, her açıdan anahtar rolün ASEAN bölgesi olduğunu
hatırlamakta yarar var.
Silahlanma ve tahrik
Bir süper gücün temsilcisi ve bir savunma bakanı olarak Hegseth’in, Hint-Pasifik
bölge ülkeleriyle özellikle de, ASEAN ile işbirliği geliştirilmesi konusunda
yapıcı bir tutumdan ziyade, yukarıda zikredilen iki olgudan hareketle, daha çok
‘tahrik’ edici yönüyle öne çıkan konuşmasının yankıları, zirve sonrasındaki
yayınlarda da kendini gösteriyor.
Bu konuşmaya atıfla kaleme aldığım geçenki yazıda, ABD’nin savunma bakanı
Hegseth üzerinden ‘tüccar devlet’ sıfatıyla Asya-Pasifik ülkeleri önüne
çıktığına vurgu yapmıştım.
Bu hususa, kısaca devam etmekte yarar var...
Bakan Hegseth konuşmasında, ABD’nin bölgedeki güçlü ittifak ilişkisi
içerisinde bulunduğu ülkelerinin silahlanma harcamalarında yüzde 5’lik artışa
gitmeleri yönündeki çağrısı ve belki de, bu yöndeki teşvikini doğru
değerlendirmek gerekiyor.
‘Güçlü ittifak’ akıllara Japonya, Filipinler, Avustralya, Singapur gibi
ülkeleri getirse de, bölgenin gerek, Shangri-la toplantılarının doğası gerekse,
katılımcı ülkelerin varlığı silahlanma olgusunda sorumluluğunun veya ABD’den
gelen mesaja bakarak söylemek gerekirse, ‘talebin’ bu ülkelerle sınırlı
olmadığı da aşikâr...
Vurgu Trump’a
Bakan, bu söylemine hazırlık olarak küresel tehdit olgusuna dikkat
çekerken, sürekli olarak Başkan Donald Trump ve güvenlik söylemine vurguyla iki
hususa vurgu yapıyordu.
İlki, lider-eksenli savunma politikası olgusu; ikincisi ise, Trump
dönemiyle birlikte başlayan yeni güvenlik stratejisinin maliyeti...
Trump yönetimi, gelecek yıl yapılacak 1 trilyon dolarlık harcamayla, -yani
yüzde 13’lük artışla- ulusal güvenlik ve savunma olgusunu yeniden
yapılandıracak...
Beklenti o ki, benzer bir ulusal güvenlik ve savunma yenilenmesinin, bölge
ülkelerinde de ortaya konulmasıydı.
Çağrıya red!
Hemen söyleyelim, bu çağrı ve teşvike ilgili ülke yönetimlerinin
uyduklarını söylemek mümkün değil.
Burada iki temel ayrım olduğuna da dikkat çekmekte yarar var.
Bunlardan ilki, ABD ile tarihsel ve jeo-politik ve jeo-güvenlik ekseninde
keskin paylaşımları olan Japonya ve Avustralya’nın dışarıda bırakılmasıdır.
Japonya’nın savunma harcamalarında, teknolojik donanımına karşın, askeri
alanda kendine yeter bir ülke olamamasının ardında ekonomik bir neden
bulunmadığı aksine, 2. Dünya Savaşı sonrası bizatihi ABD tarafından ortaya
konulan yaptırımın birincil neden olduğu biliniyor.
Bu nedenledir ki, Japonya askeri savunma sistemlerinde yüzde 97 oranında
ABD’ye bağımlı...
Silah ithalatının yüzde 87’sini ABD’den yapan Avustralya’nın ise,
‘Anglo-Sakson’ temelleri üzerinden Pasifik Bölgesi’nin batısında, ABD’nin bir
tür karakolu işlevi gördüğü bilinmeyen bir husus değil...
Bu iki ülkenin dışında, Asya-Pasifik bölgesinde ve özellikle de, ASEAN
bünyesinde ülkelerin silahlanma yönünde süreklilik arz eden bir yapılanma
sergilemeleri için bir neden bulunmuyor.
Bu noktada, bakan Hegseth’in savunma ve güvenlik bağlamında geliştirdiği
katı ve tahrik edici söylem, ABD’nin bölge ülkelerinin silahlanma konusunda bir
beklentilerinin olup olmadığına dair bir çalışma yapmadığını da ortaya koyuyor.
Bu noktada, ABD’nin, bakan Hegseth üzerinden Singapur’daki toplantılarda
sergilediği yaklaşım, bu süper gücün, dünyanın gözünün üzerinde olduğu
Asya-Pasifik ülkeleri özellikle de, ASEAN bölgesiyle ilişkilerinin sorunlu
olduğunun bir kanıtı olarak değerlendirilebilir.
Silahlanma ekonomisi
Soğuk Savaş yıllarından bu yana, ABD’nin dış politikasında ve de bununla
ilintili olarak ekonomisinde, silah satışlarının önemli bir yer tuttuğu bilinen
bir gerçektir.
Soğuk Savaş’ın ardından, dünya hakimiyeti projesinde özellikle Ortadoğu ve
Batı Asya’daki askeri aktivasyonu ile kendini yenileyen ve başta, söz konusu bu
bölgelerdeki ulus-devletlere ‘örneklik’ teşkil eden ABD’nin, bu yüzyılın son on
yılında sergilemekte olduğu yaklaşımın giderek kendini Soğuk Savaş dönemi
şartlarına döndüğünü gösteriyor.
Bunun önemli göstergelerinden biri, ABD’nin bir politika aracı olarak silah
satışlarını gündeme getirmesi olduğu ortada.
Bu noktada, son dönemdeki rakamlara göz atıldığında böylesi bir eğilimin
güçlü bir şekilde çıktığı görülüyor.
Örneğin, 2020-2024 yılları arasında küresel silah ihracatında ABD’nin
payının yüzde 43 arttığını ortaya koyuyor...
Bu oran, bir önceki beş yıl yani, 2016-2020 yıllarıyla kıyaslandığında
yüzde 35’lik artışa denk geliyor...
Bu gerçekliğe karşılık, Asya-Pasifik’te ABD ile yakın ittifaka sahip
ülkelerinin özel konumlarından ötürü ABD silah satışlarındaki öncelikli yerleri
bulunduğuna kuşku yok. Ancak benzer durumu, ASEAN için söylemek mümkün değil.
ASEAN’ın, 1967’den itibaren kuruluş ilkeleri ve 1990’larda genişleme
politikasının temelleri dikkate alındığında, bölgesel barışı öncelleyen bir
süreci ortaya koyduğu görülür.
ASEAN’ın silahlanma süreçlerinde, -dönem dönem farklılaşmalar olmakla
birlikte, örneğin, ABD’nin talep ettiği yönde bir eğilimin sergilendiğini
söylemek de güç.
Öyle anlaşılıyor ki, ABD’de Trump yönetimi, gümrük tarifeleri politikasının
ardından küresel güvenlik ekseninde politikalarıyla öne çıkacak. Bunun ilk
ciddi ibareleri Shangri-la toplantılarında savunma bakanı Pete Hegseth’in
konuşmasıyla ortaya konmuş oldu.
Oysa, ABD yönetimi, örneğin Obama dönemi politikalarında giderek
ilişkilerin barışçıl yönde geliştirildiği Asya-Pasifik/Hink-Pasifik ve
özellikle de, ASEAN ile ilişkilerinde barış eksenli politikalara yönelmesinde
fayda var.
Böylesi bir gelişme, tehdit olarak algınan ve sunulan Çin ve Kuzey Kore ile
de ilişkilerin sağıklı bir mecrada geliştirilmesine önemli katkı sağlayacaktır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder