30 Mayıs 2025 Cuma

Louis Massignon Müslüman toplumlara ne söyler? / What does Louis Massignon tell to Muslim societies?

Mehmet Özay                                                                                                                             31.05.2025

Düşünür sıfatıyla anmak gereken Fransız Louis Massignon’un (1883-1962), 20. yüzyıl boyunca ortaya koyduğu görüş, yaklaşım, tutum ve eylemlerinin Müslüman toplumlar ve Batı toplumları için ne anlama geldiği üzerinde durulmaya değer bir konudur.

Oryantalizm karşıtı!

Öncelikle, şunu vurgulamakta yarar var ki, Massignon ‘sıradan bir oryantalist’ değildir...

Ya da bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, -C. S. Hurgronje örneğinde olduğu gibi,- oryantalistler ve de çalışlamaları dikkate alındığında, Massignon’u oryantalist olarak değerlendirmenin bile yanlış olduğunu ileri sürebiliriz.

Massignon’u için ‘gnostik’ demek, daha doğru olacaktır...

Bu noktada, Massignon’un ortaya koyduğu akademik, bilimsel, entellektüel düşünce ve pratikleri ile bizatihi, toplum içerisinde var olan ve sosyal yapıyı onarmaya matuf eylemliliği ile mevcut standart oryantalist tutumlarla çelişen ve onlara, gizli/açık karşı çıkan bir yönelimi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Hayatının önemli bir bölümünde, Doğu ve çokça da, İslam mistisizmi üzerine ve özellikle de, Hüseyin ibn Mansur el-Hallac yaşamı ve eserleri üzerine çalışmalarıyla tanınan ancak, bunun yanı sıra, ulusal ve uluslararası siyasal gelişmeler çerçevesinde, eylemciliğiyle gündeme gelen bir kişi olan Massignon’un özellikle, Müslüman toplumlar için -ve adına- ortaya koyduğu bir tür yenilikten bahsetmek mümkün.

Mansur el-Hallac’ın sahip olduğu düşünce ve inancının bir yansıması olarak, döneminin kamusal alanında sergilediği yaklaşımlar hatırlandığında, Massignon’un -yukarıda dikkat çekilen eylemcilik yönünün çalıştığı, anlamaya çalıştığı, içselleştirdiği el-Hallac’ın, 20. yüzyıldaki tezahürü olarak yorumlamak abartı sayılmamalıdır.

Bunun yanı sıra, Massignon’un eserlerinde ortaya koyduğu düşünceleri ile bir yandan, Müslüman topluma öte yandan, Batı toplumlarına mesajlar verirken, eylemci yönüyle de, yaşadığı dönemin ‘küresel vicdanı’ olmayı bir tür içselleştirilmiş sorumluluk addetmiştir.

Tevhid ve ‘gerçek’lik normu

Massignon’un içinden çıktığı Batı toplumuna ve bu toplumu şekillendiren değerlere, düşüncelere yönelik eleştirisi, ‘doğru’ (truth), ‘hakikat’ (haqiqa) kavramlarını merkeze alan, bir bireysel inşa süreci olarak anılmayı hak eder.

Bu noktada, Massignon’u tek, yalnız kalmış bir birey olarak görmek mümkün değildir.

Aksine, onun, kendisinden önce gelen ve bizzat tanıdığı, teşrik-i mesaide bulunduğu, -örneğin, Charles de Foucauld gibi- birkaç öncü ismin ışığında ve izinde gitmesine ve bu isimler üzerinden, köklü dini-tarihi bir serüveni kat etmesine yol açmıştır.

Bu sürecin önemli bir bölümünde, çokça kendini -Doğu toplumlarının yozlaşmasına, dejenere olmasına, kadük kalmasına rağmen-, bir şekilde Doğu’da genel itibarıyla da, İslam düşüncesinde -çokça kitâbi olarak ve kısmen fiili olarak- varlığını sürdüren bir felsefi-dini boyutu bir cazibe merkezi olmuştur.

Sıradan, kendi halinde Müslümanlarla ilişkisi ve iletişimi Massignon’un Doğu’yu, Doğu düşüncesini araştırma, öğrenme sürecinde pratik bir değeri olduğu görülür.

Bu süreç, gayet anlamlı bir boyutu oluştururken, bu sürece eklemlenen kitâbi bilgiye dair araştırma ve bilgi edinme sürecinin, tarihi-arkeolojik bir boyuta tekabül etmesiyle bizatihi, kendini inşanın ve yaşadığı döneme vermek istediği cevabın şekillenmesinde de rol oynamıştır.

Bu yenilik, küresel anlamda, çokça da Batı ile irtibatlı gelişmelere konu olmuş, Batılılaşmayı tedirden yaşamış ve hatta, gizli/açık içselleştirmiş Müslüman toplumların unuttuğu ya da kendisine unutturulan ‘Tevhid’ (tawhid) anlayışının ve bunun pratiklerinin neler olduğu konusundaki düşünceleridir.

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, Massignon, Doğu mistisizminin özellikle de, İslam mistisizmi üzerine derinlikli çalışmasıyla, 20. yüzyılın ilk yarısının siyasal dinamikleri ve toplumsal çalkantıları nedeniyle belki yakından hissedilmeyen, ancak ardından özellikle de, 20. yüzyılın sonlarında kendini giderek daha net bir şekilde ortaya koyan yaklaşımının anlaşılmaya değer bir yönü bulunuyor.

Hanif’lik

Massignon’un Müslüman olup olmadığı meselesi popüler bir nitelik taşıdığı kadar, çalışmaları dikkate alındığında, böylesine kayda değer bir entellektüel çaba ortaya koymuş ve bu çabasını yaşamına içselleştirmiş bir kişinin Müslüman olduğu kanatinin bazı çevrelerde olduğu biliniyor.

Bununla birlikte, yaşamının çeşitli evreleri ve özellikle, son dönemi dikkate alındığı düşünce ve eylem biçimlerinin onu Müslüman kılmaya matuf epeyce yönü içermekle birlikte, sözlü ve kaydi olarak Massignon’dan Müslüman olduğuna dair bir yaklaşım sadır olmaması bizim, onu ‘Müslüman’ olarak değerlendirmemize olanak tanımıyor.

Bu yaklaşımı, eleştiri bağlamında değerlendirmemek gerekir...

Ancak tam da, bu nokta, Massignon’un sistematik kitâbi, ilmi ve manevi (spiritual) boyutuyla bizatihi tecrübe ettiği, fiiliyatıyla yani, çalışmaları, konuşmaları, düşünceleriyle kamuoyuyla paylaşmasında ortaya çıktığı üzere din olgusunu anlama ve yaşama pratiğinin bir sonucu olarak görmek gerekir.

Bu bağlamda, söylenmesi gereken belki de bir diğer husus, Massignon’un dini bütün bir Katolik olması, bu anlamda köklü bir tarihi-dini geçmişin ruhunda, düşüncesinde yer ettiğini söylemek gerekir.

Massignon’un ‘modernitenin krizinin’ yoğunlaştığı bir dönemde yaşadığı dikkate alındığında, Protestanlık yerine Katoliklik üzerine eğilmesi ve bu mezhep bağlamında ‘otantik dini algıyı, düşünceyi, pratiği ortaya koyması üzerinde düşünülmeye değer bir konudur.

Bu çerçevede, Katolikliği kadim ‘hanif’ dinine bağlılığıyla anlamlandıran bir Massignon ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkündür.

https://guneydoguasyacalismalari.com/louis-massignon-musluman-toplumlara-ne-soyler-what-does-louis-massignon-tell-to-muslim-societies/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder