Mehmet Özay 14.05.2025
Trump, Ortadoğu’da...
Devlet ve hükümet başkanlarının, göreve gelmelerinin ardından yaptıkları
uluslararası resmi ziyaretler, genel itibarıyla önemli bir ittifakı sembolize
eden veya son derece stratejik öneme sahip ülkelere yapılır.
ABD başkanı Donald Trump’ın, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine yaptığı resmi
ziyaretlerin bu anlamda, neye tekabül ettiği üzerinde düşünülmeyi hak ediyor.
Belki de, ilk söylenmesi gereken husus, Trump’un, Beyaz Saray’da göreve
geldiği 20 Ocak gününden bu yana, gümrük vergileri üzerinden küresel çapta
geliştirdiği ve belki de, ‘ticaret şantajı’ olarak adlandırılabilecek gelişme
sonrası, ABD dış ilişkilerinde reel ticaretin ilk adımını atıyor oluşudur.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Körfez gezisini bu şekilde değerlendirmek
mümkün.
Yeniden tasarım
ABD yönetimi, ticaret savaşlarında -daha önceki yazılarda dile getirdiğim
üzere-, aşırı gümrük vergilerini ‘makul’ düzeylere indirmek suretiyle, ilgili
ülkeleri anlaşma masasına çekmeyi başarırken, bu sefer Ortadoğu ziyaretleriyle
bölgenin yeniden tanzimi konusunda adımlar atıyor.
Bu anlamda, Trump’ın bölgeye ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a yapıyor oluşu
hem, ‘ittifak’ hem de, ‘ticaret’ ilişkisinin aynı anda var olduğunu ve de
geliştirilmekte olduğunu ortaya koyuyor.
Uluslararası gözlemcilerin dikkat çektiği üzere Trump, tıpkı ilk başkanlık
döneminde olduğu üzere, ilk resmi ziyaretini Suudi Arabistan’a yapması, bunun gelişigüzel
seçilmiş bir ülke olmadığına işaret ediyor.
Barış normu
Trump’ın ticaret eksenli bu Ortadoğu gezisinin, benzeri küresel öneme sahip
siyasi liderlerin ziyaretlerinde olduğu gibi bölgenin barış normlarına bir
etkisi olup olmayacağını da sormak gerekir.
Ziyaret edilen bölgenin Ortadoğu oluşu, aynı zamanda akıllara, hiç kuşku
yok ki, ‘bölgesel barış’ gibi en azından, neredeyse 20. yüzyılın başından bu
yana, hiç bitmeyen savaş-barış dikotomisinde bir gelişme olup olmayacağı
sorusunun da gündeme gelmesini sağlıyor.
Nihayetinde, küresel bağlamda çatışma söz konusu olduğunda sürekli gündemde
yer işgal eden bölgenin Ortadoğu olması, küresel güç Amerikan’ın anlamlı bir
adım atmasını da zorunlu kılıyor.
Suriye’ye resmiyet
Bu noktada, iki temel açılımın öne çıktığı gözlemleniyor.
İlki, Trump’ın Filistin’deki gruplarla ilgili açıklaması; ikincisi ise İsrail’in
Filistin’e yönelik yeni saldırıları. Koordineli olarak gerçekleştirilen bu iki
olgunun, aynı hedefe hizmet etmekte oluşunu unutmamak gerekir.
Bu iki olguyu destekleyici mahiyette, bir diğer dikkat çekici gelişme ise
Suriye ulus devletinin başında bulunan Ahmad al-Sharaa’nın, Suudi Arabistan’da
Trump’la ‘görüştürülmesidir’.
Bu durum, iç içe geçmiş unsurları bünyesinde barındıran siyasal bir duruma
tekabül ediyor.
Öyle ki, Trump’ın ülkesini derleyip toparlamaya çalışan Ahmad al-Sharaa ile
‘nezaket’ eksenli bir görüşme yaptığı söylenebilir. Ancak bu görüşmenin başka içerikler
taşıması da mümkün...
Bu noktada, geçen on yıllar hatırlandığında, söz konusu bu görüşmenin yukarıda,
Filistin’e yapılan vurguyu tamamlayıcı mahiyette olduğuna kuşku yok.
Bunun yanı sıra, Suriye’ye yönelik yaptırımların kalkması ve diğer
ülkelerin bu anlamda teşvik edilmesi, yeni bir Suriye tezinin gelişmekte
olduğuna işaret ediyor.
Bu durum, yeniden ‘inşa edilmekte’ olan Suriye’nin sadece, ABD tarafından
tanınırlılığını ortaya koymuyor, aynı zamanda küresel bir lider olarak Trump’ın,
diğer bölge ülkelerini de, Suriye’deki yeni rejimi tanımaya davet ediyor.
İran
Trump’ın söylemi ve Suudi Arabistan, ve Körfez ülkeleri -en azından
bazılarının- açıklamaları, İran’ın da Ortadoğu’ya getirilmek istenen yeni
tasarımda yeri olduğunu ve ABD – İran ilişkilerinin yeniden başlatılacağını
gösteriyor.
Trump, henüz İranlı bir yetkiliyle yüz yüze görüşmemiş olsa da, taraflar
arasında görüşmelerin oludğu anlaşılıyor.
Tüm bu söylem ve eylemleri, adına İslam coğrafyası denilen Ortadoğu’da
merkezi -ya da merkeze yakın- nitelikleri ile öne çıkan ülkelerle ABD arasında yeniden
kurulmakta olan, ya da ilerletilmekte olan- ilişkiler şeklinde anlaşılmaya
müsait.
Trump’ın bu gezi sayesinde iç politikaya yani, ABD toplumuna verdiği mesaj
ise, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ticaret ve yatırımlarıyla, ‘Önce
Amerika’ olgusunun giderek güçlü bir şekilde desteklendiği şeklindedir.
Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin Trump’ın gezisinden ne edindikleri
ise ayrı bir soru olarak ortada duruyor.
Belki kısaca, İslam coğrafyasının sözde merkezini oluşturan bu ülkelerin ABD
ile işbirliği geliştirmekten gayet memnun kalmalarının onlar için bir kazanım
olduğunu söylemek mümkün.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder