23 Mayıs 2025 Cuma

Filistin sorununun doğru değerlendirilmesi / Correct assessment of the Palestine issue

Mehmet Özay                                                                                                                             23.05.2025

Filistin’de olan biten gelişmeleri anlamaya yönelik olarak yapılan çalışmalar özellikle de, kamuya açık toplantılarda dikkat çekilen hususların birbirini yineleyici boyutları bulunuyor.

Bu durum, Müslüman toplumların bu tür akademik ve entellektüel olması beklenen çalışmalarında, bir tür tıkanıklığın var olduğunu açıkça ortaya koymayı gerektiriyor.

Bu tıkanıklığın, bizatihi Filistin konusunda tarihsel gerçeklikleri ve neden-sonuç ilişkilerini değerlendirmeyle de ilişkisi bulunuyor.  

Bu yazıda, söz konusu bu çabaların neye tekabül ettiği ile, acaba gözden kaçan başka bir olgu veya olgular dizisi olup olmadığını kısaca ele alacağım.

Bu çerçevede, temel bir husus karşımıza çıkıyor…

Bu da, tarihi veriler konusu.

Bugün, Filistin konusunda sıklıkla gündeme gelen ‘sömürgecilik’ (colonialism) bağlamını, bu nedenle dikkatlice ele almak gerekir.

Kronoloji göstergesi

Gelişmeleri bu yönde değerlendirmemize neden olan husus, Filistin konusunu, belli başlı bir düzlemde görmek gerektiğinde 1968, 1948, 1917-1915, 1902 koşulları ile sıralanan özellikleriyle gündeme getirmekten kaynaklanıyor.

Tarihi geriye sararak gündeme getirmek istediğim, bu tarihi kronolojik gelişmelerin her birinin, Filistin konusunu anlamaya matuf yönleri olduğuna kuşku yok.

Bununla birlikte, var olan sorunu bir tür tekrarlar silsilesi olarak kayda geçirmek ile, “Acaba gözden kaçan başka olgular yok mu?” diye sormakta yarar var.

Alternatif

Bu, tarihi kronoloji üzerine temellendirilen Filistin okumasının bize, son yüzyılda olan bitene dair bir fikir verme niyeti ve amacı taşıdığı malum.

Ancak, bu son yüzyılın diyelim ki, sadece Filistin konusunda değil, genel itibarıyla ve bütünlüklü olarak Müslüman toplumlar çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.

Nihayetinde, ilgili konuşmalarda, tartışmalarda karşımıza çıkan olgu, Müslüman toplumlardan bir toplum yani, Filistin ile sınırlı değil.

Belki kimileri, Mescid-i Aksa (Kudüs) üzerinden bir yönelim sergileyerek sorunun olağandışılığına vurgu yapabilir.

Evet, bunda haklılık payı yok değil…

Ancak, Mescid-i Aksa’nın varlığı, Müslümanlarla ilişkisi vb. hususlar dahi, son yüzyılda genel itibarıyla, Müslüman toplumlarda yaşanan değişimlerden uzak ele alınması mümkün gözükmüyor.

Bu nedenle, “son bir yüzyıl” söyleminin dışına çıkacak bir yaklaşım önerisini gündeme getirmek gerekir.

Sömürgecilik

Filistin’in, son yüzyılda karşı karşıya kaldığı sorunu açıklamada başvurulan kavramsal bir aygıt olarak ‘sömürgeciliğin’, bize anlatmak istediği husus oldukça önemlidir.

Müslüman toplumların, 20. yüzyılın geneli dikkate alındığında, sömürgecilik sürecini aşmış ve adına ulus-devletler denilen ve -kimi bölgelerde ve toplumlarda benimsenmesi problemli de olsa, ‘özgürlük’ olgusuna kavuşmalarını sağlamasının aksine, Filistin toprakları ve halkı aynı yüzyıl yani, 20. yüzyıl boyunca giderek artan bir şekilde sömürgeciliğe maruz kalmıştır. Vurgu bu…

Ve bu sömürgeciliğin, bu yüzyılın başlarından bugüne kadar giderek arttığı ve bugün, herbirimizin gözleri önünde cereyan eden gerçekliğinin, Filistin’i ortadan kaldırmaya matuf bir yönelim kazandığı da görülüyor.

Sömürgecilik olgusunun hatırlanması, gündeme getirilmesi oldukça önemlidir…

Çünkü, Müslüman toplumların bugün Filistin meselesiyle sınırlı olmayan aksine, diğer başka alanlarda da, gizli/açık karşı karşıya kaldıkları sorunların halen, sömürgecilik dönemiyle doğrudan ilişkisi ve ilintisi bulunduğunu fark etmemize ve yeniden ele almamıza olanak tanıyor.

1902 vurgusu

Yazının girişinde ortaya koyduğum, kronolojik akışın en sonunda yer alan 1902 yılı, bu anlamda önemlidir.

2. Abdülhamit dönemine vurgu anlamına gelen 1902 yılı, ‘Siyonist emeller’in pratiğe geçirilmesi önündeki bir kuvve olarak, bir tür zafer bir edasıyla ortaya konulmasına neden oluyor.

Bir tarihi veri olarak, 2. Abdülhamit dönemi gelişmesinde bir yanlışlık yok.

Ancak, gelişmeleri bu tarihi veri üzerine temellendirmek bizi, Filistin konusu ile doğrudan ilişkili kılınan sömürgecilik süreçlerini anlamamıza gizli/açık mani olmaya matuf bir yönü bulunuyor.

Evet, o dönem itibarıyla Filistin toprakları ve onu çevreleyen geniş bölge elden çıkmamıştır. Ancak, yönetim bağlamında zaafiyetlerin kendini çoktan hissettirdiği bir bölgedir.

Evet, doğru Filistin toprakları Siyonist emelleri tatmin edecek bir gelişmeye konu olmamıştır. Ancak, sömürgecilik süreçleri farklı bağlamı ile bölgede kendini hissettirmekteydi.

Bu yaklaşımda, sömürgecilik bağlamının, Ortadoğu ekseni ile sınırlandırıcı bir yönelim bulunduğunu söylemek gerekiyor.

İki temel açılım

Burada, yine analitik olarak, iki temel husus bulunduğuna işaret etmek istiyorum…

İlki, Filistinliler açısından ki, 19 yüzyılın son birkaç on yılında, “Filistinliler” diyebileceğimiz bir bütünlüklü toplumdan bahsedebilir miyiz yoksa, Osmanlı topraklarında var olan, yaşam süren Arap toplumumu demeliyiz… Biraz düşünmek gerekiyor…

İkincisi, Müslüman toplumların sömürgecilikle karşılaşmalarında kaybedilen önemli alanlardan, kanımca en dikkat çekici olanı, Malay coğrafyasındaki gelişmelerdir.

Bu yaklaşımın rasyonalitesi, Malay coğrafyasının sadece örneğin, Ortadoğu gibi ‘jeo-politik’ bağlamı olmadığı, aksine, bunun ötesinde, ‘jeo-ekonomik’ yönüyle, çok daha belirleyici bir boyutu bünyesinde taşıdığını unutmamak gerekir.

Bu coğrafi karşılaştırmanın dışında bir diğer husus, Sinositlerin güç aldığı Avrupa devletleri, özellikle de, siyasi anlamda İngiliz varlığının ve ekonomik anlamda diyelim ki, Hollanda’nın Malay coğrayfasındaki sömürgeciliği ve bunun, 19. yüzyıl boyutunda yüksek sömürgeciliğe evrilmişliği olgusudur.

Bu durum, Filistin özelinde Avrupa karşısında kaybedildiği belirtilen güç dengesinin Ortadoğu’da değil aksine, Malay coğrayfasındaki gelişmelerle bağlantılı olduğunu söylememizi gerektiriyor.

2. Abdülhamit özelinde, Osmanlı yönetiminin, siyonistler karşısında ortaya koyduğu yaklaşımın doğruluğuna kuşku yok.

Ancak, bu yaklaşımın sürdürülebilir ol/a/mamasında, siyonist yapılaşmaya destekleriyle ortaya çıkan İngiltere ve Hollanda’nın sömürgecilik süreçlerine ve dolayısıyla da, Malay coğrafyasına eğilmemiz bir sorunluluk arz ediyor.

https://guneydoguasyacalismalari.com/filistin-konusunun-dogru-degerlendirme-correct-assessment-of-the-palestine-issue/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder