25 Mayıs 2025 Pazar

Filistin sorununun doğru değerlendirilmesi: Batı medyası ve ötekiler! / Correct assessment of the Palestine issue: The Western media and the ‘Other’!

Mehmet Özay                                                                                                                             25.05.2025

Filistin konusunda, geçen gün kaleme aldığım yazıya devam ediyorum.

Önceki yazıda, Filistin’de olan biten gelişmelerin sömürgecilik bağlamına gönderme yapılarak açıklanma gayretlerine ve bu bağlamda neyin, nerede kaybedildiğine vurgu anlamında, Malay dünyasında sömürgecilik sürecine kısaca değinmiştim.

Bu yazıda ise, yine Filistin tartışmalarında eleştirel bir yönelim olarak, ‘Batı Medyası’na yapılan eleştiriler konusuna kısaca değineceğim.

Yanlı basın

Sadecek, 7 Ekim 2023 tarihinden bugüne kadar yaşananlarla sınırlı olmayan aksine, Filistin konusunun gündeme geldiği -diyelim ki, bir önceki yazıda ortaya koyduğum kronoloji ışığında değerlendirdiğimizde, 1902’den itibaren Batı basınının Filistin konusunu işleyişinde taraflılığın, yanlılığın kendini ortaya koyduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Bu anlamda, Batı dünyasında yani, Avrupa ve Kuzey Amerika’da yazılı, görsel, sosyal tüm formları ile medyanın Filistin’e yönelik söylemlerinde, tarafgirlikleri, önyargıları, gizli/açık gerçekleri örtbas edişleri vb. hususların, giderek daha fazla bir şekilde gündeme gelmesinin kendi içinde anlaşılır bir yanı var.

Nihayetinde, Filistin toprakları, bu toprakları, Yahudi yerleşimcilere açılması, bu süreci yönetenlerin temelde Siyonist ekibin olması vb. tümü birden, Batı’da basın dünyasından bağımsız değildir.

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, Batı ülkelerinde, Avrupa ve Kuzey Amerika’da yayınlanan önde gelen basın aygıtlarının Filistin topraklarını, Yahudi yerleşimine dönüştürülmesinde sağladığı yumuşak güç bugün kendini çok daha fazla hissettiriyor.

Bunun, gayet pratik bir nedeni bulunuyor.

Küresel bir aygıt

Geçmişte, basın ve basının ulaştığı alanların sınırlılığı ile günümüzde, -haddi zatında, 1980’lerden itibaren gelişme gösteren küreselleşme arasında bariz bir ayrışma var.

Batı basını, 1980 öncesinde güçlüydü…

Ancak, 1980 sonrasında, daha da güçlü hale geldi…

Filistin olgusunun gündeme gelmeye başladığı yıllara yani, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarına bakıldığında, Batı basınının yine güçlü olduğu görülür.

Öyle ki, 19. yüzyıl ortalarından itibaren sömürge topraklarından Avrupa başkentlerine çekilen denizaltı kablolarıyla haber akışı, kadar sömürge yönetimini de, plânlayan ve uygulayan bir ‘aklın’ varlığı ve bunun hizmet ettiği ya da bunun sonucu olan basının egemen yapısı da, bir vakıa olarak ortadaydı.

Bugüne geldiğimizde, basın dünyasının dünya çapında yaygınlaşması ve birkaç on yılda, dünyanın önemli bir bölümünün adına, ‘sosyal medya’ denilen aygıtla haşır neşirliğinin oluşturduğu bir yoğunluk hiç kuşku yok ki, Filistin sorununun da, küresel kamuoyuna aktarılış ve tüketiliş biçimlerinde belirleyici oldu ve olmaya devam ediyor.

Basının ve özellikle de, Batı basınıyla ilgili bu durum ve değerlendirmenin, hiç kuşku yok ki, yaşadığımız dönemde basının küreselleşmiş boyutu ve etkisiyle, daha da önem kazandığı ve bu nedenle, eleştiriyi -hiç kuşku yok ki- hak ettiği görülüyor.

İçerik ve zihniyet

Bunlara ilâve olarak, basınla ilgili gelişmelere dair şunu ifade etmekte yarar var…

Basın kurumunun, kendine ‘haber niteliği’ olduğu iddiasını gündeme getirmesiyle haber niteliği olan olguları toparlama, bir araya getirmesiyle sınırlı olmayan bir boyutu bulunuyor.

Bu boyut, elde edilen ham verinin işlenmesi yani, analizi ve yorumlanmasıyla haberin, kendisine ulaştırıldığı okuyucu üzerindeki nüfuz alanının gizli/açık tam da kendini oluşturuyor.

Bu durum, Batı’da üretilen haberlerin konu, Müslüman toplumu ilgilendiren hususiyetler olduğunda sadece, Filistin meselesi bağlamıyla sınırlı olmayan aksine, belki de, tüm alanlara özgü bir ‘yapılaşmayla’ karşımıza çıktığını söylemek gerekir.

Bunun yanı sıra, basın denilen kurumsal yapının, Müslüman toplum ürünü olmadığı, üstüne üstlük tarihsel kronolojik bağlam dikkate alındığında, epeyce geç denilebilecek bir zaman dilimi sonrasında, Müslüman dünyanın basın denilen olguya yakınlaşmaya başladığını tarihi bir veri olarak ortaya koymakta yarar var.

Müslüman toplumlar ve basın

Bu durum, kabaca ifade etmek gerekirse, 19. yüzyıl ortalarından itibaren, Fas’dan Malay Takımadaları’na değin, adına Müslüman coğrafya denilen bütünde basının gelişimi, hiç kuşku yok ki, Batı’ya bağımlı bir sürece tekabül eder.

Müslüman toplumların yoğunlukta olduğu bölgelerde gazete ve diğer süreli yayınların hayata geçirilişinde dahi sömürge yönetimlerinin doğrudan veya dolaylı etkileri dikkat çeker.

Bu durum, Müslüman bireylerin ve kurumların, basına ilgi göstermedikleri anlamına gelmiyor. Bu konuda ele aldığımız akademik çalışmalara bakılabilir.

Bununla birlikte, Müslüman toplumların haber kaynakları konusunda Batı basın evrenine bağımlılıklarının sadece, 19. yüzyıl ikinci yarısıyla sınırlı olduğunu söylemek güç.

Bugün, basın dünyasının tecrübe ettiği süreçlere yakından ve dikkatlice bakıldığında, adına Müslüman denen bireylerin, grupların, kitlelerin ürettiği ve tükettiği basın ürünlerinin merkezinde Batı enformasyon üretiminin olduğu açıkça görülecektir.

Bu bağımlılığın sadece ‘teknik’ ve ‘teknolojik’ boyutta olmadığı, içerik, enformasyon ve nihayetinde, bilgi üretimine doğru giden bir yapısallık boyutunda kendini ortaya koyduğuna kuşku yoktur.

“Öteki” basın

Basının gelişimine dair bu gayet kısa açıklama ile söylemek istediğim, Müslüman dünyada basının gizli/açık, bilinçli/bilinçsiz olarak, ‘Batı basını’nın uzantısı ve/ya bağımlısı olduğunu ortaya koymaktır.

Bunu aşma konusunda, yine tarihi süreçte bir bilinç hasıl olmuş olsa da, bugün dahi bunun üstesinden hakkıyla gelinebildiğini söylemek güç.

Yani…

Filistin konusunda Batı medyasının tutumu, sunumu, yaklaşımı ile gündeme gelen ve getirilen eleştirilere odaklanılırken, halkının kahir ekseriyetinin Müslüman olduğu toplumlarda yöneticisinden muhabirine kadar çalışanlarının Müslüman kimliğini taşıyan tüm vechesiyle basın kurumlarının, Filistin konusundaki sunumlarındaki gerçeklik eleştirilmeye değer bir durum taşıyor.

Burada, Filistin konusunda bir tür seçiciliğin olmadığını söylemek istemiyorum.

Ancak, bu seçiciliğin bile sadece belirli ve bir anlamda, olan biten tüm küresel gelişmelerden bağımsızmış gibi ele alınan Filistin gibi bir olguya hasredilerek ortaya konması bile kendi başına bir sorun olduğuna işaret ediyor.

https://guneydoguasyacalismalari.com/filistin-sorununun-dogru-degerlendirilmesi-bati-medyasi-ve-otekiler-correct-assessment-of-the-palestine-issue-the-western-media-and-the-other/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder