Mehmet Özay 03.05.2025
Bu görüşlerin
kimden, hangi kesimden geldiği ile Filistin yanlısı olup olmama arasında
doğrudan bir korelasyon bulunup bulunmadığı üzerinde durulmaya değer bir konu.
Örneğin,
kendini Müslüman addeden ve/ya Müslüman toplum içinde yaşayan kişilerin; Müslümanların
sahiplendiği, yönettiği kurumların; ülke yönetimlerinin, başkanların,
başbakanların, monarkların doğrudan Filisin yanlısı görüşler ortaya
koyduklarını söylemek güç.
Hatta, bu kitle
ve kurumlar arasında, sessiz kalmayı tercih edenler de yok değil.
Aynı şekilde,
Müslüman olmayan hatta, İslam’la hissiyat ve bilgi düzeyinde ilişkisi sınırlı
olan ya da hiç bulunmayan Müslüman olmayan kişiler, İslami temeller ve
hedeflerle hareket etmeyen kurumlar, siyasiler ya da hükümetlerin, Filistin’de
olan bitene sessiz kalmadıkları hatta sözlü, fiili düzeyde tepkiler
geliştirdiklerini söylemek mümkün değil.
Bir başka
ifadeyle söylemek gerektiğinde, toplumun, siyasetin her türlü kesiminden
Müslüman kimliğini taşıyanların söylem düzeyinde, eylem bağlamında vb. Filistin
karşıtı olduklarına tanıklık olunuyor.
Öte yandan,
Müslüman toplumlarla ve bir din olarak İslam’la ilişkileri sınırlı olan öteki
dinlere, toplumlara, siyasi görüşlere mensup olan kişiler, kurumlar, liderler
Filistin konusunda çeşitli bağlamlarda inisiyatif alabiliyorlar.
Tüm bu hususlar
bize, ortada anlaşılması gayet zor bir durumun olduğunu gösteriyor...
Özellikle de,
Müslüman bireyler, toplumlar, kurumlar ve halkının çoğunluğuna liderlik yapan,
ülke yöneten siyasi liderler bağlamında...
Bu durum,
Filistin sorunu bağlamında ve ötesinde, zihinleri karıştırmaya yetecek hususlar
içeriyor.
Örneğin,
‘gerçeklik’ (truth) olgusunun günümüzde bireyler, kurumlar, devletler
tarafından nasıl anlaşıldığı, nasıl pratiğe geçirildiği konusu var olduğu
sanılan inançlarla, kurallarla, normlarla örtüşmeyecek ölçüde karmaşıklaşmış
durumda...
Filistin’de
olan bitenden hareketle, algı, bilgi, inanış, düşünce vb. alanlarda kayda değer
kaymaların, sapmaların, değişimlerin yaşandığını ya da yaşanmakta olduğunu söylemek
yanlış olmayacaktır.
Belki de, şöyle
demekte yarar var:
Filistin
üzerinden, Filistin’de olan bitenden hareketle küresel siyasal sistemde ve
küresel toplumsal yapılarda hak, adalet, doğruluk, özgürlük, kardeşlik, eşitlik
gibi felsefe’de, din’de, düşünce yapı’sında karşılığı olan, ele alınan
kavramların kimden, hangi kesimden geldiği, ne ölçüde anlaşıldığı, ne tür
pratiklere evrildiği, ne tür etkileşimlere yol açtığı türünden önemli bir
dinamizmin yaşandığına tanık oluyoruz.
Temelde,
problemin ana noktalarından biri, Müslüman-Müslüman etkileşiminden,
desteğinden, dayanışmasından, birliğinden vb. söz etmeye yer verme konusunda,
bir tür siyasal ve toplumsal birlikten bahsetmek bir yana, hissiyat düzeyin de
bile, böylesi bir bağlamın olup olmadığı kuşkusunu artıracak bir durumu yaşananlar
bize gösteriyor.
Belki de,
sorunun özelinde, kendini Müslüman addeden, Müslüman topluma mensup olduğunu; Müslüman
bir toplumsal yapı inşa ettiğini, etmekte olduğunu, etme niyeti taşıdığını
söyleyenler arasında bulunduğunu ileri sürmek mümkün.
Bu hususu
yadsımamak gerekir...
Ve bu
çerçevede, Filistin’de olan bitene farklı bir gözle bakma önerisi
getirebiliriz.
Öyle ki, Filistin’de
olan bitenin sadece, Filistin toplumunun başına gelen, maruz kaldığı bir ‘musibet’
olmadığı ya da bununla sınırlı olmadığı aksine, yaşanılan zamanın ve mekanın
daralması ya da bir başka açıdan bakılırsa, genişlemesiyle birlikte, ötekilere
özellikle ve de öncelikle Müslüman bireylere, toplumlara sirayet eden bir yönü
bulunuyor.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder