Mehmet Özay 03.12.2025
Ukrayna’da savaşı sona erdirme konusunda, dün Moskova’da yapılan görüşmelerden olumlu sonuç çıkmadı.
Barış umudunu sürdürmeye çalışan çevreler ise, Rusya
devlet başkanı Vladimir Putin’in sürpriz çıkışıyla, Avrupa’yla savaş olgusunu
gündeme taşıması, sürecin giderek daha farklı ve de tehlikeli bir hâl almakta
oluşuyla sükutu hayale uğradılar.
Avrupa Birliği dışişleri bakanlarının bugün, Brüksel’de
yapılan görüşmeler öncesinde, bazı bakanların yaptıkları açıklamalar,
Moskova’daki başarısızlığın ardında suçluyu Putin’e işaret ediyordu.
Ve bu durumda, Ukrayna’ya baskıdan ziyade, Rusya’da
siyasal baskıların artırılması konusunda görüşler gündeme getiriliyor.
Ümit var mı?
Bu durumda sorulması gereken soru şu: “Avrupa’nın
ortasında süren savaşı sona erdirme konusundaki girişimlerin bugün ulaştığı
nokta belirsizliğe mi, ümitsizliğe mi işaret ediyor?”
Bu, hiç kuşku yok ki, AB başkenti Brüksel, Rusya başkenti
Moskova, ABD başkenti Washington ile Ukrayna başkenti Kiew’de cevabı aranan bir
soru.
Görüşmelerle ilgili detayların basınla paylaşılmamış
olması, tarafların hangi barış metnini ele aldıkları ve hangi maddeler üzerinde
anlaşmazlığın ortaya çıktığını söylemek şu halde mümkün gözükmüyor.
Benzer bir belirsizlik geçtiğimiz, Pazar günü Florida’da,
ABD ile Ukrayna tarafları arasında yapılan görüşmelerde de yaşanmıştı.
Görüşmeler sonrasında ABD dışişleri bakanı Marco Rubio,
“görüşmeler zorlu geçti” demekle yetinmişti...
Dün Moskova’daki görüşmelerin ardından, Trump’ın özel
elçisi Witkoff ise, Putin’le yapılan görüşmeyi “faydalı ve yapıcı” demekle
tanımlamakla yetindi.
Sadece küçük bir istisna...
ABD ile Rusya arasındaki görüşmelerin neticesi olarak,
geçtiğimiz hafta gündeme gelen ve önce 28 ve sonrasında 19 olduğu belirtilen
anlaşma maddeleriyle ilgili olarak Putin’in orijinal metne yani, 28 maddelik
barış planına dönülmesini istediği yönündeki açıklama dikkat çekiciydi.
Ancak, bu maddelerin de neler olduğundaki belirsizlik
halen devam ediyor.
Bilinen tek bir şey var ki, o da Putin’in 2022
Şubat’ından bu yana, Ukrayna’dan elde ettiği bölgeyi, bir başka ifadeyle tüm
Donbas bölgesini geri vermek istememesi ve ABD’nin bu öneriyi kabul etmesi
talebi...
Taraflar hangi konumda?
Dün yani, Salı günü ABD başkanı Trump’ın özel elçisi
Steve Witkoff ile Rusya devlet başkanı Vladimir Putin arasında, Moskova’da
gerçekleşen toplantıdan barış anlaşması konusunda olumlu bir sonuç çıkmamasının,
taraflar üzerinde oluşturduğu etkiyi bir ölçüde tahmin etmek mümkün.
Taraflar nezdinde bu olumsuz gelişmeye bakıldığında ABD
açısından, geçtiğimiz Şubat ayından bugüne kadar Trump’ın barış için yaptığı
yatırımların başarısızlığına bir yenisi eklenmiş oldu.
Rusya açısından bakıldığında hem, ABD ve hem de, AB ile
ilişkilerde çerçevesinde, yumuşak gücünü ve askeri olarak da yapısal gücünün
devam ettiğine ortaya koyuyor.
Avrupa Birliği, kıta’nın ortasında sürmekte olan savaştan
hiç memnun olmasa da, Rusya ile Rusya’nın taleplerine yönelik birbarış
anlaşmasının imzalanmamış olmasını olumlu karşılıyor olmalı.
Ukrayna çevrelerinde ise kafaların gayet karışık olduğunu
söylemek mümkün...
Ülkeyi terk eden Ukrayna toplumu, son dönemde savaş
kabinesinde gündeme gelen karışıklık, ABD’siz hareket edememenin getirdiği ağır
yük, AB ile içiçe olmanın getirdiği umut ve umutsuzluk arasındaki ikircikli
durum Ukrayna’da, direnişin ne zamana kadar sürdürülebileceği konusunda
soruların da gündeme gelmesine neden oluyor.
Hedef Avrupa Birliği!
Dünkü Moskova görüşmelerinin neticesine bakıldığında aslında,
“beklenen sonuç buydu”, demek yanlış olmayacaktır.
Bunun dayanaklarını ise ABD başkanı Trump’ın, Rusya ile
barış görüşmelerini başlaması ve ardından, gelen eleştiriler üzerine ABD
makamlarının Ukrayna temsilcileriyle önce Cenova’da ve ardından, geçtiğimiz
Pazar günü Florida’da yaptıkları görüşmeleri delil olarak sunmak mümkün.
Bu gelişmenin ardından beklenen, tarafların birbirlerini
neyle suçlayacakları hususuydu.
Bu hususta beklentilere cevap geçikmedi...
Rusya devlet başkanı Vladimir Putin, dün gazetecilerin
sorusu üzerine yaptığı açıklamada, “Avrupa ile savaş” istemediklerini ancak,
“Avrupa savaş istiyorsa, bundan da geri durmayacakları” anlamına gelen
görüşüyle hedefe Avrupa Birliğini koymuş gözüküyor.
Putin’in bu çıkışı, ABD ve Trump’ı en azından şimdilik,
‘suçlu’ göstermediğini ortaya koyuyor. Ukrayna’yı da aynı kategoride ele almak
mümkün.
Bu durumda, bir başka soru yani, “Putin’in AB’yi hedef
göstermesine sebep ne olabilir?” gündeme geliyor.
Şayet, Ukrayna makamları, ABD’nin değil de, AB’nin
talepleriyle bir barış anlaşması taslağı hazırlamış ve Trump’dan bunun onayını
almış ise, görüşme trafiklerinde ABD’nin ikincil konuma itildiğine işaret eder.
Trump’ın var olduğu bir ortamda, ABD’nin böyle bir
gelişmeyle karşılaşması pek mümkün değil...
ABD biliyor muydu?
Peki, ABD tarafı bu gelişmeye hazır mıydı?
Ekim ayında geri dönerek bu sorunun cevabını bulmak
mümkün.
Trump-Putin arasında, Budapeşte’de yapılması plânlanan
zirveyi, Trump’ın iptal etmemesinin ardında, Moskova’nın barışa yönelik
adımlarının yetersizliği bulunuyordu.
Aradan geçen bir aylık süre zarfında Putin’den olumlu bir
cevap gelmediğini herhalde en iyi bilenin Trump olması gerekir...
Cumartesi günü kaleme aldığım, “Noel’de Ukrayna’ya barış
gelir mi?” başlıklı yazıma kıymetli bir okurum, Türk dostu Fransız Valette Bey,
“2025 Noel’i mi, 2026 Noel’i mi? diyerek karşılık vermişti.
Dün Moskova’daki görüşmeler sonrasında barışın 2025
Noel’ine yetişmeyeceği kanıtlanmış oldu.
Bu durumda, Valette Bey’in tahmini yani, Avrupa’ya
barışın 2026 Noel’ine kaldığı görüşünün doğrulandığını ortaya koyuyor.
Moskova sonrası gelişmelerde AB’nin öne çıktığını
söylemek yanlış olmayacak.
Bir yandan, Rusya’ya yeni ekonomik yaptırımlarla ülke
ekonomisini çökertme plânı öte yandan, Ukrayna’ya daha fazla yardım süreci
AB’nin önümüzdeki dönemde daha da önemli bir roy oynayabileceğini ortaya
koyuyor.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder