Mehmet Özay 03.12.2025
Kasım ayı başından bu yana yaşanan ve kesintisiz süren yoğun
yağış ve siklonun etkisiyle Singapur, Malezya, Endoneya’nın önemli şehirleri,
bölgeleri ‘doğal afete’ teslim oldu.
Özellikle, Sumatra Adası’nda Açe, Kuzey ve Batı
eyaletlerinde yoğun yağış ve siklonun etkisiyle şu an itibarıyla sayısı bin’i
aşmış durumda. Kayıp sayılarını tam anlamıyla belirlemek ise -şimdilik- pek
mümkün değil...
Doğal iklim
Kasım ayının başından itibaren Asya-Pasifik bölgesi
yüzyıllardır olduğu gibi muson mevsimini yaşıyor.
Yıl içerisinde iki dönem olarak ortaya çıkan muson
mevsiminde Kasım-Mart aralığında Güneybatı’dan yani Mikronezya, Avustralya
bölgesinden esen rüzgârlarla oluşan yoğun yağış bölge için gayet önemli bir
iklim anlamı taşıyor.
Nehirler, göletler, yer altı sularının oluşması kadar,
sulu tarım özellikle de bölgenen temel gıda maddesini teşkil eden çeltik tarımı
yapılan bölgelerde bu yağmur mevsiminin
önemine kuşku yok.
Bu durumu, bölgede iki üç farklı dönemde yapılacak
seyahatlerle gözlemlemek mümkün.
Kurak mevsimde nehirlerin debisinin azaldığı, göletlerde
suların çekildiği, çeltik, mısır vb. gibi suya ihtiyaç duyan tarım alanlarının
nasıl kupkuru kesildiğini görmek zor olmayacaktır.
Bu yıl yağmur mevsiminin başlaması, benzeri bir sürecin
beklentisi ile doğal bir yaklaşıma konu oluyordu.
İklim ve felâket
Ancak, bu geçen hafta neredeyse tüm bölge ülkelerinde
‘doğal felâket’ adıyla anılan sürecin ortaya çıkmasıyla farklı bir tecrübenin
gelişmekte olduğu konusunda kaanatler giderek öne çıkmaya başladı.
Temelde, yıllık yağış eğilimlerine ve etkilerine
baktığımızda, aralarında Singapur gibi gelişmiş bölge ulus-devletlerinde olduğu
yani, Tayland, Malezya, Filipinler, Endonezya’da sel baskınlarının sadece
kırsal bölgelerde değil, şehir yerleşimlerinde de, önemli maddi ve hatta
insanların hayatına mal olduğunu görürüz.
En basit örneğini, söz konusu bu ülkelerin başkentleirnde
veya büyük şehirlerinde ana arterlerindeki yaşlanmış dev ağaçların dallarının
ana caddelere düşmesi veya yağmura eşlik eden fırtınanın etkisiyle kökünden
sökülüp yolları kapatması, bir anlamda doğal ve beklenen bir sonuçtur.
Bu süreçlerde, sürücüler yayalar hayatlarını kaybetme
veya yaralanma risklerini sürekli taşırlar ve bunun ‘doğal bir sonuç’ olduğunu
yaşanan vakalar sonucunda gündeme getirilir.
Yine her yıl tekrarlandığına dikkat çekmek istediğim bu
yağış mevsiminde örneğin Malezya’nın doğu sahilleri yani Trennganu, Kelantan,
Pahang başta olmak üzere güneyde Cohor, batı sahillerinde Selangor, kuzeyde
Kedah’da sel baskınları sonucu onbinlerce insan geçici barınma noktalarına sevk
edilirler.
Bugün yaşanan ise, kesintisiz süren yoğun yağış ve
siklonun etkisiyle Singapur, Malezya, Endoneya’nın önemli şehirleri, bölgeleri
‘doğal afete’ teslim oldu.
Tsunami hatırlatması
Bu yıl muson yani, yağış mevsiminin iki farklı iklim
boyutunun yani siklon (cyclon) ve yağış birleşmesi neticesinde özellikle
Sumatra Adası’nın Kuzey ve Batı bölgelerini vuran ‘doğal afet’ akıllara tam da,
20 yılı dolmuş olan tsunamiyi akla getirmeye yetti.
Bölgede yaşı elverenler için bu geçmiş acı hatıranın
yenilenmesi anlamı taşırken, 26 Aralık 2004 günü yaşanan tsunaminin deniz
tabanında ortaya çıkan depremin tetiklediği dev dalgalarla sahil bölgeleri
tümüyle yol olmuştu.
Geçtiğimiz iki hafta sürecinde yaşananlar Sumatra
Adası’nın Açe, Kuzey ve Batı bölgelerinde yaşananlar ise dağlardan sahillere
doğru akan çamurlu suların nehirleri doldurup taşmasıyla köyler, kasabalar ve
hatta şehirlerin belirli bölgelerinde önemli yıkımlara yol açtı.
20 yıl önce tsunamiyle ilgili ilk görüntüler bölgede
faaliyette bulunan Amerikan deniz kuvvetleri helikopterlerinden çekilen
fotoğraflarla dünyaya dağılmıştı.
Bugün, ‘gelişen teknoloji’ ile elinde telefonu bulunan ve
az da olsa drone’a sahip bireylerin sosyal medya üzerinden ve ardından yerel ve
ulusal ve nihayet uluslararası basın organlarına değin yayılan bir süreçte
yaşanan felaketi ortaya koyuyor.
Yaşanan ‘doğal felaket’ nedeniyle, elektriklerin
kesilmesi biz ve çevremizde bulunan dostlarımızın da bölgede bulunan eş, dost,
akraba ile irtibatımızın kesilmesine neden oldu.
İki, üç boyunca haberleme imkânının olmaması, açıkçası
yaşanan felaketin boyutlarının bölgeden görece uzak olanlarca da hissedilmesine
neden oluyor.
Yukarıda dikkat çektiğim üzere yerel, ulusal ve
uluslararası basına ulaşan yerel fotoğraflar, videolarda kapsamlı ilgili yerel
bölge ve/ya ulusal kurumların acil kurtarma birimlerinin faaliyetlerine tanık
olmak üzere gayet zordu.
Bölge halkının kendi imkanlarıyla ilk yardım çabalarını
sürdürdüğü gözlemlenirken, yıkılan köprüler nedeniyle nehirler üzerinde ve
hatta, sel sularının yoğunluğu nedeniyle kara bölgelerinde de teknelerle ulaşım
sağlandığına tanık olunuyor.
Şehirlerarası karayollarının da sel sularının altında
kalması ve nihayetinde hasara uğraması iki komşu şehir veya kasabalar arasında
ulaşımı keserken, bölge halkı evlerine veya yakınlarına ulaşmak için günlerce
süren yürüyüşlere katlanıyorlar...
Böylesi dönemlerin kaçınılmaz bir özelliği olarak gıda
ürünlerine ulaşımın kısıtlılığı, tedarik zincirindeki aksamalar ve etikdışı
yaklaşımlarla gündelik ihtiyaçların temini için gerekli olan ürünlerin
fiyatlarındaki artış ise korkunç!
Yine bu tür durumlarda bölge halkının mobilizasyonunu
sağlamada birincil öneme sahip motosikletlerinin dahi ihtiyaç duyduğu benzini
alabilmek için saatlerce -o da açıksa- benzin istasyonlarında kuyrukların
oluşması ‘doğal’ bir görüntüyü oluştuyor.
Sadede gelecek olursak...
Sumatra’nın Açe, Kuzey ve Batı bölgelerinde yoğun bir
şekilde hissedilen bu yağış ve siklonun neden olduğu yıkımın boyutlarının bu
denli büyük olmasında orman zenginliği yüzyıllardır -en azından Avrupa ve
Asya-Pasifik bölgesinde bilinen Sumatra Adası’nın yasadışı veya yasal
çerçevelerine uydurulmuş yıkımlara konu olmasında yatmaktadır.
Burada kastedilen sadece kaçak orman kıyımı değildir...
Ülkenin veya bölge ülkelerinde faaliyet gösteren dev
şirketlerin, endüstriyel tarım adına doğal orman kaynaklarını ortadan
kaldırması, bu toprakların sahip olduğu ekolojik dengeyi ve bu dengeye sonradan
dahil olmaya çalışan insan toplumlarının bu ekolojik denge ile kurmaya
çalıştığı dengenin tedrici olarak ekolojik denge aleyhine olarak gelişmesine
neden olmuştur.
Ekonomi ve siyasi tarih açısından bakıldığında bundan o
kadar pek fazla uzun olmayan bir geçmişte, Hollanda ve İngiltere sömürgeci
yönetimlerinin tüm bölge topraklarında dönemin Avrupası’nın ihtiyaç duyduğu
endüstriyel tarım ürünlerinin tedariki için bölge tarım arazilerinin ve
ormanlarının doğal ürünlerinin dışında ve ötesinde ithal ürünleri getirip geniş
tarım plântasyonları açmalarının doğurduğu siyasal, ekonomik, ahlaki vb.
gelişmeler ilgili akademik çalışmalarda yer alıyor.
Bugün, bağımsızlığını ilan etmiş olan bölgedeki
ulus-devletlerin ise kendi halkına karşı tıpkı sömürgeci yönetimlerinkine
benzer bir yaklaşımla ekonomik gelişmeler uğruna -ki, bu ekonomik gelişmelerin
bölge halkına ne türden kapsamlı, bütüncül, sürdürülebilir bir etkisi olduğu
oldukça tartışmalı bir konudur- aynı süreçleri takip etmesi tarihi bir hata
olarak değerlendirilemez herhalde...
‘Doğal afetlerin’ doğallığı ile bu afetlerin boyutlarının
insan toplumlarının varlığı ile oluşan bütünlüğünü farklı değerlendirmek
gerekiyor.
Bu noktada, söylenmesi gereken Sumatra’da yaşananlar bir
doğal afet değil, aksine bir sistemin bütüncün yanlışlığının ifadesidir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder