13 Mart 2025 Perşembe

Müslüman dünyasında ‘yeniden dirilişçi’ olgusuna dair (II) / On the phenomenon of ‘revivalism’ in the Muslim world (II)

Mehmet Özay                                                      12.03.2025

‘Yeniden dirilişçi’lik konusunda, bazı görüşleri paylaşmaya devam ediyorum. 

Öncelikle, şunu söylemekte yarar var ki, ‘yeniden dirilişçilik’ kavramı bile, kendi içinde bir tür sorunlu yapı sunmaktadır. 

Bu husus şimdilik bir yana, bu kavramın popüler ve/ya akademik bağlamda kullanışlılığı, bize ‘dirilişçi’lik olgusunun, tarihsel olarak bitmediğini aksine, devamlılık arz ettiğini söylüyor. 

Öyle ki, her daim, her dönem, her coğrafya’da vb. öteki dönemlerden, ötek toplumlardan ve öteki coğrafyadakilerden benzer ya da -şu veya bu şekilde-, farklı nedenlerle ortaya çıkan gelişmelere cevap üretme çabasının olduğunu ortaya koyuyor. 

‘Cevap üretme’den kasıt, dirilişçiliğin, bir tür entellektüel aktivite olduğuna vurgusu ortada. Ancak, dirilişçiliğin bununla sınırlı olmadığı, bireysel tutum ve davranışlardan kamusal alanın çeşitli boyutlarına kadar çok farklı şekillerde tezahür ettiğini söylemek gerekir. 

Bugünden geçmişe ‘dirilişçilik’

Müslüman toplumların veya daha doğru bir deyişle Müslüman toplumlar içerisinde ‘yeniden dirilişçilik’ olgusunun ortaya çıkışında gizli/açık, iç ve dış faktörlere dayandığını hatırlamakta yarar var. 

Bununla birlikte, diyelim ki, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılın ilk yirmi beş yılında yaşananlar bile bize, yeniden dirilişçilik olgusunun neye tekabül ettiği, nasıl ortaya çıkma eğilimi gösterdiği, bu eğilimin sağlık derecesi ve aradan geçen süre zarfında neye evrildiği gibi bir dizi soruları ortaya koymak bile bize, uzun bir tarihi geçmişte neler olduğuna dair bazı veriler sunmasıyla önem arz eder. 

Bu son yirmi beş yılda yaşanan başlıca gelişmelerin adına Batı’da, Batı başkentlerinde, Batı yüksek öğretim kurumlarında, Batı düşünce kuruluşlarında geliştirilen ve Müslüman kişileri, grupları, kurumları, ya da tümüyle küresel Müslüman toplumu hedef alan, en hafif tabiriyle karalayıcı kavram ve söylemlerle güncellenen bir yönelim olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 

Kökenleri, sebepleri bir yana, Batı’da olduğunu ifade ettiğim -ancak, bizatihi Müslüman toplumlar içinde de yerleşik olarak var olduğu gözlemlenen- bu çevrelerin, belirli bir coğrafyadaki ve/ya genel olarak küresel Müslümanları tekil ancak, ses getiren bazı eylemler üzerinden tasvir, tanımlama, tespit çabalarının Müslüman kitlelerde bıraktığı iz ve tepki, şu veya bu ölçüde dirilişçilik olarak ortaya çıktığı konusunda görüşler var. 

Bu durum, Müslüman kitlelerin ve de özellikle, bu kitleleri temsil kabiliyetindeki bireylerin, grupların, hareketlerin vb.’nin ortaya koydukları tepkilerin, ‘dirilişçilik’ olarak kabul edilmesinin ne denli haklı ve makul olduğunun tartışılması gerekir... 

Bu hususa yeniden döneceğim...

İç sorgulama

Dirilişçiliği, Müslüman toplumların sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel vb. kısacası, hayatın neredeyse her alanını kuşatan sorunlarına karşı bir cevap üretme süreci olarak da anlamak mümkün. 

Bu tür bir dirilişçilik çabasının gerçekte, yukarıda dikkat çekilen sorunlara çözüp üretme çabası sergileyenlerin, her şeyden önce, bu süreçleri niçin gündeme getirdiklerinin sorgulanması gerekir. 

Bununla söylemek istediğim, dirilişçilik olgusunun sahihliği, hakikiliği, samimiliğinin mi yoksa, kendinde, gizli/açık bir tür yansımacı bir yaklaşım olarak, bir yerlerden kotarılan ve kendi içindi bir tür ‘şöhret arayışıyla’ ve/ya ‘popülarite’ kazanma arzusuyla belirli düşünceleri, bir dizi formülasyonlarla ortaya koymanın, bir tür maharetmiş gibi sunulmasının, yaşanan toplumsal gerçekliklere tekabül etmediğidir.

Bu yaklaşımın, Müslüman toplumlarla içten içe -tabirimi bağışlayın-, göz göre göre dalga geçmek olduğunu söylemek mümkün. 

Bu eleştirel yaklaşımı gündeme getirmenin temel nedeni, Müslüman toplumlarda gizli/açık ‘dirilişçi’ söylemlerin üreticisi, devam ettiricisi, yeniden üreticisi vs. olan kişi ve kurumların mensubu bulundukları toplumsal yapıların en küçük (micro) biriminden en yüksek (macro) düzeyine kadar olan yanlışları, hataları, bozuklukları düzeltme konusunda ciddi ve samimi bir eğilim sergilememelerinden kaynaklanmaktadır.

Ve bu durumun dramatik yanı, söz konusu mikro ve makro düzeylerdeki sorunların, öyle sanıldığı gibi pek de Batı’yla, Batı’nın şu veya bu alandaki hegemonik yapısı, baskısıyla vs. ilintisi ve ilişkisi de yok... 

Dikotomik durum

Evet, doğru söylüyorsunuz...  Yukarıda dikkat çektiğim hususta, gayet açık bir dikotomik durum söz konusudur.

Nihayetinde, ‘dirilişçilik’ yaklaşımının, temelde kendisine amaç edindiği husus aslında tam da, -yukarıda dikkat çekilen-, mikro ve makro düzeylerdeki yanlışları, hataları, bozuklukları doğrudan İslami referanslarla veya ilhamını İslam’ın temellerinden alan yaklaşımlarla ortadan kaldırmaktır. 

Ancak, yaşadığımız diyelim ki, son çeyrek yüzyılda olan bitenler bize, dirilişçilik söylemleriyle ortaya çıkanların -en azından belirli bir bölümünün- kendi toplumalarındaki kısa, orta ve uzun vadede çözüme kavuşturulması gayet mümkün olan mikro ve makro düzeylerdeki yanlışları, hataları, bozuklukları ortadan kaldırma konusunda samimi olmadıklarını aksine, sanki bu yanlışların, hataların ve bozuklukların -başlatıcıları denilemese bile- bizatihi devam ettiricisi rolünü üstlenmeleri gibi gayet ciddi bir çelişkiyle karşı karşıya bulunduklarını gösteriyor.

Bugün, tanık olduğumuz, tecrübe ettiğimiz bu durumun aynısının veya benzeri süreçlerinin Müslüman toplumların tarihlerinin belirli dönemlerindeki süreçlerde de benzer olduğunu söylemek mümkün mü? 

Bu durum hâlâ, araştırılmaya, anlaşılmaya, yorumlanmaya muhtaç...

Kendinde dirilişçilik 

Yeniden dirilişçilik olgusunu, adına ‘dirilişçilik’ demeden, düşünce ve de çokça eylemle ortaya koymaya çalışan -diyelim ki, kırsal bir şehir veya kasabadaki bir cemaat yapılaşması, bir sivil-dini hareketten, Batı’nın gelişmiş şehirlerinde, olgunlaşmış yüksek öğretim kurumlarında mevki sahibi Müslüman kimliğine sahip adına akademisyen ve düşünür denilen kişilere kadar, pek çok çevrenin dirilişçilik olgusuna eğildiği görülür.

Belki de bu eğilim, dirilişçilik olarak tanımlanmadan bile, Müslüman bireylerin, grupların hayatın doğal akışı içerisinde kendi sosyo-dini çevreleri yapılaşmalarının bir tür, ‘entellektüel nefes alış verişe’ tekabül eden sosyo-dini oluşumlar, tepkiler, yeniden yapılaşmalar olarak tanımlamak mümkün. 

Bu durumun, girişte dile getirdiğim ve özellikle, küresel denilen gelişmeler karşısında, temelde Batı’da yapılandırılan görüş, düşünce, hareket ve politikalara karşı tepkisellikle yoğrulan ve bazılarınca ‘dirilişçilik’ olguları olarak dikkat çekilen gelişmelerden farklılık taşıdığına kuşku yok. 

Şayet ısrarla ‘dirilişçilik’ olgusunu kullanacaksak, bunun ‘iç’ ve ‘dış’ olmak üzere çok temel iki nedeni/açılımı olduğuyla ilintili olduğunu tekrarlamakta yarar var. 

Bununla birlikte, her iki halde de, gerek yaşadığımız, tecrübe ettiğimiz son yirmi beş yıllık süreç gerekse orta ve uzun tarihi perspektifte dirilişçilik iddiasıyla ortaya çıkan bireylerin, grupların, yapıların Müslüman toplumların mikro ve makro düzeydeki temel ve asgari sorunlarını  halledememişlikleri -hatta buna yanaşmamaları bile- bize dirilişçilik olgusu kadar, bu olgu üzerinden kendilerini ortaya koyan çevrelerin yeniden ele alınıp değerlendirilmesini gerekli kılıyor. 

https://guneydoguasyacalismalari.com/musluman-dunyasinda-yeniden-dirilisci-olgusuna-dair-ii-on-the-phenomenon-of-revivalism-in-the-muslim-world-ii/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder