28 Nisan 2025 Pazartesi

Müslüman dünyasında reform düşüncesi ve çelişkilerine dair / Reformist thought and its contradictions in Muslim world

Mehmet Özay                                                                                                                             27.04.2025

Müslüman toplumlarda reform düşüncesinin ortaya çıkışı ve gelişimi konusunda, farklı görüşler bulunuyor. Mevcut literatürde, bu görüşlerin kendini tarihsel olarak sınırlandırdığı yönünde genel bir eğilim olduğunu söylemek mümkün.

Bu çerçevede, sorunun farklı coğrafyalardaki Müslüman toplumların kendi iç dinamiklerinden neşet eden açılımlar olduğunu ileri sürebiliriz. Bunları, iç nedenler ve faktörler sınıflamasında yer vermek gerekiyor.

Bunun yanı sıra, Batı Avrupa sömürgeciliğiyle başgösteren ve ‘öteki’ olarak kabul edilebilecek  ve bu ‘öteki’ne içkin olan siyasal, ekonomik, kültürel ve dini içeriklerle karşılaşmanın olduğunu dikkate almak suretiyle, bunları temelde dış faktörler başlığı altında yer değerlendiriyoruz.

Burada hatırlatılmasında yarar olan husus, refom ve değişim ile kastedilen ve/ya amaçlananın İslam inancının temel dogmaları, doktrinleri üzerinde bir yeniden yapılaşma olmadığıdır.

Aksine, böylesi kökten değiştirmeci bir yaklaşım yerine, bu dogma ve doktrin üzerinden geliştirilmiş olan ve insan toplumlarının, içinde yer aldıkları kültürel, coğrafi, eğitim/bilimsel, iklim, adet/örf vb. gibi yapılarla etkileşimin neden olduğu değişim talebi ve yönelimidir ya da bu yöndeki değişim talebi ve yönelimi olmalıdır. 

Hangi ‘Öteki’?

Müslüman toplumların özellikle, Hint Okyanusu çevresinde ve ötesinde var olan ve gelişme gösteren İslam dışı dini yapılar ve Batı Avrupa dışı siyasal-kültürel varlıklarla ilişkilerin farklı bir değerlendirilmeye tabi tutulmasını da, burada bir öneri olarak gündeme getirmek mümkün.

Ancak, tarihsel olarak gözlemlendiği ve 20. yüzyıl ile bugüne değin uzanan süreçte, ‘Doğu’yu bir tek şemsiye alında ele alma çabalarına vurgu yaparak, Doğu’yu bir bütün olarak Batı’dan ayıran temeller olduğunu hatırlamak gerekir.

Batı dünyası entellektüel çevresinden çıkan, Louis Massignon ve Henry Corbin gibi isimler ile Doğu dünyası içinden çıkan ve entellektüel faaliyetlerini Batı’da sürdüren İranlı Seyid Hüseyin Nasir ve bu neslin geniş Malay dünyasındaki temsilcilerinden Bogor doğumlu, Malezyalı Muhammed Naquib al-Attas gibi ‘gelenekselçilere’ ve çalışmalarına vurgu yapmak mümkün.

Sosyolojik düşünememe zaafiyeti

Yukarıda vurgu yapılan, iç ve dış nedenler ve faktörler, sosyolojik olarak yaşanan değişimlerin varlığını ortaya koymaları bakımından önem taşırlar. Burada ‘sosyoloji’ vurgusunu kasıtlı ve bilerek kullandığımı belirtmek isterim.

Müslüman çevrede veya bu çevreyi entelletüel ve akademik bağlamda temsil ettiği ileri sürülen çevrelerde ‘sosyolojik bakış açısının’ darlığı, kısıtlılığı ve hatta kasıtlı olarak göz ardı edilme ve reddedilme süreçleri bize, bu çevrelerin -diyelim ki, 18. yüzyıldan itibaren başlatılan- reform ve yenilenme süreçleri kadar, günümüz modern sonrası veya post-modern dönemde değişim olgusunu algılamalarında, kayda değer bir problemin olduğunu gösteriyor.

Burada durup sorulması gereken husus, Batı Avrupa sömürgeciliğinin kendini -henüz- bütünüyle hissettirmediği görüşünden hareket ederek, 18. yüzyıla vurgu yapanları dikkate alarak söylemek gerekirse, “Reformu, yenilenmeyi söz konusu bu yüzyılda ortaya çıkaran nedenler nelerdir? sorusuna cevap verebilme yeterliliğinin ancak, tüm sosyolojik bağlamlarıyla değişim olgusuyla irtibatlı olduğu göz ardı edilemez.

İki temel eksiklik

Bu yaklaşımda iki temel eksiklik ve aksaklık olduğunu söylemek gerekir...

İlki, şayet değişim olgusu kabul edilecek olursa, reform ve yenilenmenin hususen 18. yüzyıla ait olmaması gerekir.

Bununla söylemek istediğimiz, daha önceki yüzyıllarda da dönemine ve toplumuna özgülülükler çerçevesinde, çeşitli değişim süreçlerinin olduğu ve bu değişim süreçlerine Müslüman alimlerin ve entellektüellerin cevap verme durumunda kaldıkları gerçeğidir.

Örneğin, burada 18. yüzyıl çabalarına dair bir açılım ortaya koymak mümkün.

Yukarıda dikkat çekilen ve benzeri ‘öncü’ isimlerin çalışmalarında, Naquib al-Attas’ın çalışmaları dışında, geniş Malay dünyası entellektüel dünyasının gelişindeki rolleri ile 16. yüzyıl sonu, 17. yüzyıl başlarında bu ilgili Müslüman dünyasında etkin olmuş ve konvansiyonel anlamda ‘reformcu’ denilen Müslüman alim ve düşünürlere rastlamak mümkün değil...

Bunu belki, en basit anlamıyla söylemek gerekirse, Müslüman toplumların birbirleriyle irtibatsızlığı ve haberdarsızlığı ile açıklamak mümkün. Nihayetinde, Malay dünyasında ortaya konulan çabaların ilgili toplumda yer alan, ortaya çıkan sorunlar ve değişim taleplerine karşı geldiğini ve bunun dönemin siyasal, toplumsal, eğitim vb. yapısını doğrudan etkilediğini ortaya koymak gerekir.

İkincisi, değişim olgusu kabülü öncellenerek başlanacak olunursa, değişime konu olanın ne olduğu sebepleri ve sonuçlarıyla ortaya konmasında yarar var.

Bu noktada, iç faktörler nezdinde ele alınması gereken ve öneri olarak gündeme getirmek istediğimiz husus, iklim koşullarından ekonomik üretim şartlarına, siyasal yönetim tarzından çatışma ve savaş durumlarına kadar insan toplumlarının hepsinde karşılaşılabilecek irili ufaklı pek çok alandaki meydan okuma, değişim vb. süreçlerin dikkate alınması gerekir.

Ancak, bu hususlara rastlamak yerine vurgunun adına ‘bid’at’ denilerek kategorileştirilen ve temelde ‘halk inançları’na tekabül eden boyutunun öne çıkarıldığı görülür. bu durum bize 18. Yüzyıl gibi dönemlere ait ‘reform’ düşüncesinin dini ve entellektüel boyutundaki kısırlığa işaret ettiğini samimi olarak belirtmekte yarar var.

Biraz daha açık söylemek gerekirse, belirli bir coğrafyada belirli bir dönemde varlık süren Müslüman toplumda ‘dini reform’ çabasını salt ve sürekli bağlamda belirli inanç ritüelleriyle irtiatlandırırken, döneminin siyasal, ekonomik, uluslararası ilişkileri gibi geniş ve kapsamlı alanlarda olan bitene dair, -dini alandan hareketle- bir görüş, düşünce, değişim önerisi getirememe durumuyla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.

Böylesine dar ve kısır uygulamayla doğrudan irtibatlı alanın, çeşitli Sufi ekollerinin yine ritüelleriyle ilgili açılımlar olduğu görülür.

Bu hususta kimileri -haklı olarak- itiraz getirerek, -diyelim ki, 18. yüzyıl reform süreçlerinin salt ‘halk dini pratikleri’, ‘Sufi ekoller ritüelleri’ ile sınırlığı olmadığı, aksine, giderek kendini daha doğrudan ve derinden hissettiren Batı Avrupa sömürgeciliğine karşı, siyasal ve askeri mobilizasyonu gerektiren çıkışların da ortaya konduğu söylenebilir.

Bu yaklaşımda haklılık payı yok değil.

Ancak, bir diğer kısıtlılık örneğiyle, burada da karşılaştığımızı ileri sürmek mümkün...

Öyle ki, reform sürecinde yer alan Müslüman alimlerin ve -bir ölçüde dönemi dikkate alındığında, erken entellektüelleri diyebileceğimiz kesimlerin- reform yönelimli yaklaşımlarını, kendi coğrafyalarına kadar gelmiş Batı Avrupalıların düşünce dünyasını anlama, değerlendirme, yorumlama vb. süreçleri ortaya koy/a/mamış olmalarıdır.

Bu durum bize bizatihi, ‘Öteki’ toplumları anlama konusunda yine, sosyolojik bir bakış açısıyla hareket etmek yerine, ‘Öteki’ni belirli kategorilere tabi tutarak dışlamak gibi, bir anlamda gayet kolaycı bir ‘metod’un uygulamaya konulduğunu gösteriyor.

Müslüman dünyasında reform ve değişim çabalarına duyulan ihtiyaç sürekli güncellenirken, temelde bu reform ve değişim çabalarının tarihin değişik dönemlerinde neden ortaya çıktığı ve nasıl yönelim kazandığı konusunun bizatihi yeniden değerlendirilmeye tabi tutulması gerekiyor.

Böyle bir yaklaşım sayesinde, bugüne kadar ortaya konulan çabalara rağmen, Müslüman dünyasının halen içinden çıkamadığı kaoslara, sorunlara dair yeni bir bakış açısı kazandırabilmenin önü açılmış olacaktır.

https://guneydoguasyacalismalari.com/musluman-dunyasinda-reform-dusuncesi-ve-celiskilerine-dair-reformist-thought-and-its-contradictions-in-muslim-world/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder