17 Kasım 2012 Cumartesi

8. Dünya İslam Eğitimi Konferansı: Malezya Eğitimin İslamileşmesini konuştu

Mehmet Özay                                                                                                                15 Kasım 2012

Dünya İslami Eğitim Konferansı’nın 8.si 12-13 Kasım tarihlerinde Kuala Lumpur’da gerçekleştirildi. Konferanın alt başlığını ise “Eğitimin İslamileşmesi: Mevcut Durumu Değerlendirme ve Geleceğe Yönelik Adımlar”ydı. Başlığından anlaşılacağı üzere oldukça iddialı bir organizasyon olduğu izlenimi uyandırıyor. Aslında öyle de...
8.si olduğunu ifade ettiğim bu konferansın tarihine kısaca göz atmakta fayda var. 1977 yılındaMekke’de ilki düzenlenen "İslami Eğitim" konulu konferans serisi daha sonra sırasıyla şu merkezlerde yapıldı: İslamabad (1980), Dhakka (1981), Cakarta (1982), Kahire (1987), Cape town (1996) ve Kuala Lumpur (2009). Düzenlendiği yıllara bakıldığında istikrarlı bir dağılımın olmaması, sorunlar zuhur ettikçe, yani ihtiyaç duyuldukça bu tür konferans düzenlendiğini akla getirebilir. Veya özellikle fon konusundan kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle böylesi bir sonuç ortaya çıktığı düşünülebilir.

Aylar önce bu yılki konferans duyurusu bana ulaştığında, konferansın Bandar Seri Begawan (Brunei) desteğiyle olacağı belirtilmişti. Ancak teknik nedenlerle değişiklik yapıldığı katılımcılara bildirildi. Bu yılki konferans, Uluslararası İslami Eğitim Akademisi (IAME) ve Ikatan Ilmuan Nasional (Malezya) ve The Islamic Academy (Cambridge)’nin katkılarıyla gerçekleştirildi. İlk konferansa 350 civarında akademisyen ve araştırmacı katılmıştı. 8. Konferansa katılım epey düşük olsa da geleneğin devamı mahiyetinde önemliydi. Tabii ‘Eğitimin İslamileştirilmesi’ olunca Kuala Lumpur’daki Uluslararası İslam Üniversitesi’den katılımın yüksek olduğu düşünülebilir. Malezya’dan farklı üniversitelerden katılım kadar, Türkiye, İran, Malezya, Pakistan İngiltere, Nijerya’dan araştırmacı ve akademisyenlerin katıldığı iki günlük konferans bir geleneğin devam ettirilmesi adına önemliydi. Bununla birlikte, katılımcıların yukarıda zikredilen ülkelerle sınırlı olması konferansın hedeflerine ulaşıp ulaşmadığını sorgulamayı gerektiriyor.
Cambridge İslam Akademisi Müdürü Prof. Dr. Abdul Mabud, konferansın misafir konuşmacısıydı. Ancak Prof. Mabud, konuşmasını yapıp gitmedi. İki gün boyunca sunumları izlediği gibi, görüşleri ve soruları ile önemli katkı yaptı. Eğitim felsefesi alanında çalışmalar yapan Prof. Abdul Mabud, İslami eğitimin sorunlarını anlamada Batı felsefesinin önemli isimlerinin eğitim alanındaki görüşlerinden yola çıkarak bugünkü Batı eğitiminin dayanaklarını ortaya koydu. Bu çaba, aynı zamanda yönünü Batıya çevirmiş ve çevirmekte olan Müslüman toplumlarında eğitim kurumlarının nasıl bir dünya görüşü ile var olduğunu ortaya koyuyordu.
Selangor Eyaleti Milli Eğitim ve İnsan Kaynakları Bakanı Dr. Hatice Halima açılış ve kapanış toplantılarına iştirak ederek, politikacılardan pek de beklenmeyecek şekilde böylesi entelektüel bir çabaya desteğini ortaya koydu. Zaten Bakan Hanım, kendisi de ‘Eğitim’i ümmetin sorunu kabul ettiğinden açılış ve kapanışa gelmeyi tercih ettiğini ifade etti. Bir kadın olarak Müslümanca duruşunu ‘bakanlığına’ taşımayı hedef almış hanım Bakan, bu konferans serisinin geleceğine dair görüşleriyle de katkıda bulunmaktan geri kalmadı.
1977 yılında başlayan "İslami Eğitim" konulu konferanslar serisinin çıkış noktası, ümmet coğrafyasında ülkelerin bağımsızlık öncesine kadar geriye giden eğitimin modernleşmesi sürecinin yol açtığı sorunların farkına varma ve olası çözüm arayışları oluşturuyor. Sömürgecilik ve bağımsızlık yıllarının ardından Batı modernleşmesinin kaçınılmaz kulvarında rol alan halkı Müslüman ülkelerdeki eğitim şartları sırasıyla misyoner faaliyetleri, seküler eğitim kurumları, liberal eğitim felsefeleri vb. unsurlar vasıtasıyla Müslüman toplumlarında önemli tahribata neden olmuştu. Ve bu sürecin bittiğini söylemek mümkün değil!
Bu minvalde, bu meydan okuyuşlar karşısında "İslami eğitimin" temelleri bağlamında ‘yeniden diriliş’in nasıl yakalanacağı konusunda sergilenen bir çaba olarak yorumlamak mümkün. Örneğin, Malezya’dan katılan IKRAM Eğitim Kurumları’nın önemli ismi üstad Megat Amin’in, ülkede "İslami eğitim" çabasının ilk defa 1983 yılında gündeme geldiğini ve o dönemde konuyu gündeme getirdiklerinde yetkililerin ‘İslami eğitim mi, o da nesi?’ türünden bir yaklaşımla karşılaştıklarını belirtmesi oldukça manidardı. Bugün sayıları otuzu aşan kurumları ile ülkede adından söz ettirecek şekilde "İslami eğitim" konusunda örnek bir kurum olmayı sürdürüyor. ‘Terbiye’ olgusu üzerinde eğitim çalışmalarını yürüttüklerini belirten ÜstadMegat, öğrencileri her anlamda donatacak bir eğitim sürecinin önemine dikkat çekerken, "İslami eğitimin" olmazsa olmazlarından Arapça eğitimini de azami ölçüde gerçekleştirmeye çalıştıklarını ifade etti.
Mevcut durumun değerlendirilmesine odaklanan konferans, aynı zamanda beklentileri de gündeme getiriyordu. "İslami eğitimin" kalitesinin nasıl artırılabileceği araştırmacıların üzerinde durdukları en önemli konuydu. Benzer şekilde, diğer birkaç katılımcı da ya oluşturdukları yeni bir modeli tartışmaya açtı veya çoktan pratiğe geçirilmiş projelerle ilgili tecrübelerini paylaştı. Bu modellerin ve pratiklerin ortak noktasını, bildik Batılı eğitim anlayışlarını paradigma düzeyinde reddeden, bunun yerine Kur’an ve Sünnet’te karşılığını ve rehberliğini bulan bir eğitim yaklaşımının kurulması yönündeki çabalar olarak değerlendirmek gerekiyor.
Tabii, yukarıda dile getirilen söylem dikkate alındığında sorunun sadece modern okullar ve İslamileşme ile sınırlı olduğu düşünülebilir. Ancak gerek Pakistan, Hindistan ve Bengaldeş gibi Hint Alt Kıtası’ndaki ‘medrese’, gerekse Malay dünyasında muadili ‘pesantren’ adıyla bilinen binlerce geleneksel dinî okuldaki eğitim şartları ve sorunları görmezden gelinemez. Görece az sayıda araştırmacının eğildiği bu alan, aslında üzerinde çokça çalışmalar yapmaya elverişli. Dün sömürgecilik yıllarında İngilizlerin ‘ezbercilikten başka bir şey yok’ diye yaftaladıkları, 9/11’den sonra ‘suç kaynağı’ olarak uluslararası ilişkilerin başköşesine oturtulmaya çalışılarak dönüştürülmeye ve neredeyse ortadan kaldırılmaya çalışılan bu kurumlar taşıdıkları değerler ve eksiklikleriyle her alandan sosyal bilimcinin araştırmasına muhtaç. Aynı şekilde, bu kurumlardaki insan kaynağı, modern eğitim kurumlarında olmayan müslümanca hassasiyet vb. hususlarla da farklı açılımlara kapı aralayacak donanımlara sahip. Öyle inanıyorum ki, bu kurumlar eğitimde kaybedilen önemli değerlerin yeniden yeşertilmesinde örnek olacak kapasiteye sahip. Ancak bunun için söz konusu bu kurumları ‘okuyabilecek’, ‘anlayabilecek’, ‘aktarabilecek’ dimağlara ihtiyaç var.
Bu konferans serisinin temelde modernleşme ve Batılılaşma süreçlerinin karşısında şu veya bu şekilde nesne konumunda sokulmuş İslam toplumlarında eğitim kurumlarının ahvaline dair eleştirel yaklaşıma konu olduğu görülüyor. İlk konferanstan bu yana aradan geçen otuz yılı aşkın sürede eleştiri oklarının yönlendirildiği Batı toplumlarında da irili ufaklı Müslüman toplulukları ortaya çıktı. Örneğin, Avrupa’nın bir ülkesinde veya ABD’deki böylesi bir Müslüman toplumunun içinde yer aldıkları gayrimüslim hayat ve kültür ortamı içerisindeki eğitim faaliyetleri, zorlukları, buldukları çözüm yolları, süreçleri hakkında yapılmış araştırmaların paylaşılması, farklı perspektiflerin geliştirilmesi, özellikle Afrika ve Asya’daki çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdeki çabalarla karşılaştırılmalı olarak değerlendirilmesine yol açabilirdi. Umarım böylesi bir katılım, önümüzdeki yıllarda düzenlenecek konferanslarda gerçekleşir.
Toplantının kapanış bölümünde özellikle Dünya Konferansı’nın geleceği üzerine görüş alış verişleri yapıldı. Bu tartışmanın amacı konuşulanların hangi yolla nasıl pratiğe geçirilebileceği, gelecekte konferansın devamının nasıl gerçekleştirilebileceği, yayın konusunda maddi zorlukların nasıl aşılacağı gibi klasik ancak önemli konuları içeriyordu. Bu, aynı zamanda, konferansın başlığında yer alan ‘Geleceğe Dönük Adımlar’ (Steps into the future) bağlamında değerlendirilebilir. Bu bölümde özellikle çözümler bağlamında önemli görüşlerin paylaşıldığını ifade etmeliyim. Bu vesile ile söz konusu konferansın, önümüzdeki yıllarda kurumsallaşmanın da getireceği profesyonellikle daha sık aralıklarla gerçekleşmesini umuyoruz.
GYY notu: Konuya başka bir açıdan bakmak için:http://www.dunyabizim.com/yayinyonetmeninden/9310/her-seyin-islamisi-mi-allah-korusun.htmlBu konferansı düzenleyenlerın değerli üstadlarımız Rasim Özdenören ve Abdurrahman Arslan'ın İslamileştiriciliğe getirdikleri eleştiriler üzerinden meseleyi ele almalarını gönül isterdi. Bir gün o da olur inşallah...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder