18 Haziran 2023 Pazar

Tarihi anlamada bir yöntem arayışı: nostaljiden kurtulmak / The search for a method to understand history: getting rid of nostalgia

Mehmet Özay                                                                                                                            17.06.2023

İnsanoğlunun yaşadığı dönemden geçmişe yani, tarihe bakışında gizli/açık bir tür kutsallaştırmanın izine rastlamak mümkün.

Bu noktada, ne demek istediğimizi biraz daha aşikâr kılma adına, sıradan insanların zaman zaman, kendi sosyal çevrelerinde dışa vurdukları üzere, adına ‘nostaljik’ (nostalgia) denilen ve geçmişi, kendi içindeki dinamiklerinden azade ederek anlama çabasına yönelmelerini hatırlatmak gerekir.

Bu tür bir yaklaşımın, sıradan bireyler ve sosyal gruplar için psikolojik tatminkâr bir bağlamı olduğu dikkate alındığında, haklılık payı görmek olası. Ancak bu durumun, bizi arzu edilen ve edilmeyen ‘adaletsiz ve haksız’ kutsallaştırmalara götürdüğünü ifade etmekte yarar var.

Sıradan insanların kendilerine sakladıkları nostaljilerinde bir zarar bulunmasa da, benzeri bir süreci işleten akademi dünyasının ortaya koyduğu zararın bizatihi, adına bilimsellik denilen alanı tahribata uğratmasının yanı sıra, bugünün gerçekliklerini de anlamayı engelleyici bir yönü bulunuyor.

Akademi dünyasının zaafiyeti

Tarihe ve tarihte kalmış ilişkilere bir tür apriori olarak, kutsallaştırıcı bir amaç ve hedefle yaklaşan yöntemle eğilmenin akademi dünyasında ortaya çıkmasının, bilimsel uğraşla ve bilimsel anlayışla bağdaşır bir yanının olmadığı ortadadır.

Burada bilimsellikten kastın, salt ve pür ‘seküler’ bağlamı içerdiği düşünülmemelidir…

Bizatihi, dini yani, İslami yaklaşımın tarihe, tarihsel ilişkilere ve aktörlere bakışta ‘anlamayı’ öne çıkaran böylesi bir eğilimi ve yöntemi öngördüğünü ve gerektirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kanımca, İslami terminolojideki ’putlaştırma’ kavramı tam da söylemek istediğimizi ifadeye yarayacak bir araç niteliği taşıyor.

Akademi dünyasının, -diyelim ki, tarih, sosyoloji ve siyaset bilimi gibi ilgili bölümlerinde çalışmalar yürütenlerin, geçmişte olan biten toplumsal ve siyasal olguları sözde inceleme aşamalarında ele aldıkları aktörleri, olguları, gelişmeleri kutsallaştırma eğilimlerinin varlığı, ilgili alanlarda adına bilimsellik denilen çabaların niteliğine dair önemli şüphelerin uyanmasına neden olmaktadır.

Açıkçası, akademi dünyasındaki bu tür eğilimlerin, -bugünden ve gelecekten pek de beklentisi kalmamış ve bunun ötesinde, bugünü ve geleceğini inşa etme gücünü, inancını, enerjisini tüketmiş sıradan insanların, bir tür afyon benzeri araçsallaştırma olarak inşa edilen ‘nostaljik’ yaklaşıma başvurmalarından farkı bulunmamaktadır.

Yeni bir bakış açısı/yöntem ihtiyacı

Bu çerçevede, gerek dini ve/ya gerekse seküler çerçevede, tarihe bakışımızı yeniden anlamlandıracak bir yönelime ve yönteme ihtiyaç vardır.

Bu yaklaşımın ve yöntemin adını belki, tam anlamıyla ve açıklıkla koymak şimdilik mümkün olmasa da, bir yöntem olarak tarihe bugünden başlayarak, geçmişe uzanan bir yaklaşımı öncellemek gerekiyor.

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, tarihsel olguları ve aktörleri anlamada bir yöntem olarak günümüzden, günümüzde öne çıkan toplumsal aktörlerden, sosyal ilişkilerden hareketle geçmişe doğru gitmek mümkün.

Bununla neyi kastediyorum?

Bugünkü ilişkilere doğrudan tanıklığımız, toplumsal aktörlerin varlıkları, sosyal ilişkilerin çeşitli bağlamları ile karşımızda oluşu, bize toplumda olan bitene görece rasyonel tutumla yaklaşmamızı kolaylaştırmaktadır.

Karşımızda olan biten gelişmeleri, bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan, rasyonel düşüncenin nitelikleriyle ele alıp değerlendiriyor, kanaat geliştiriyor ve bir sonuca varıyoruz. Yoksa, olan bitenleri ve bunlara sebep olan toplumsal aktörleri kutsallaştırmakla her şeyin önüne set çekmiyoruz.

Şunu da unutmamak gerekir…

Bugün dahi, aramızda ve içimizde yaşayan, var olan aktörler ve olgular silsilesine bakışta bile bazı bireylerin, grupların ‘kutsallaştırma’ süreçlerini devam ettirdiklerine şahit olunduğu göz ardı edilmemelidir.

Tarihte yer alan aktörler ve olgular bütününe karşı, rasyonel bakış açısı geliştirmek, arzu edilen veya edilmeyen ‘adaletsiz ve haksız’ kutsallaştırmalardan uzaklaşmanın yolunu açacaktır. Aynı zamanda, bu yaklaşımın bugün içimizde, aramızda yaayan toplumsal aktörleri ve sosyal olguları rasyonel bir şekilde anlamlandırmamıza da olanak tanıyacaktır.

Niçin yeni bir yöntem?

Bu yöntemi önermemize sebep, tarihte yaşamış kişiliklerin ve olayların olağandışılıklar düzeyinde sunulması ve/ya sunulma eğilimi gösterilmesidir.

Bu durum, anlatıcı/tasvirci tarihin çokça başvurduğu ve de ürettiği, kahraman/vari bireyler ve bunların, -Weberyen bağlamda söylemek gerekirse- oluşturduğu tipolojilerde kendini ortaya koymaktadır.

Oysa, insan toplumlarında olan biten olaylar dizisini ortaya koyanların, geliştirenlerin, tıpkı bugün de yaşadığımız ve tecrübe ettiğimiz üzere sosyolojik anlamda yerleşik, dünyevi, maddi ilişkiler içerisinde yer alan aktörlerin bizatihi kendileri olduğu unutuluyor.

İnsan tekleri olarak, böylesine sosyal gerçeklik içerisinde yer almanın kendinde doğallığı ve insan olmanın gerektirdiği haklılık-haksızlıklarla, adaletlilik-adaletsizlik vb. dolu inişli çıkışlı süreçleri göz ardı ediliyor.

Oysa yapılması gereken, tüm bu sosyolojik anlamdaki yerleşik, dünyevi ve maddi ilişkilerin kendi sosyal gerçeklikleri üzerinden değerlendirilmesi ve işlerin/düşüncelerin/kanaatlerin yerli yerine konmasıdır.

Bunun tam tersi bir yöntem uygulanması halinde yani, kasıtlı ve bilinçli olarak tarihte kaldığı ileri sürülen toplumsal aktörler ile sosyal ilişkilere yönelik böylesi kutsallaştırma eğilimleri sergilenmesi, bizim geçmişe dair bilgi ve fikir sahibi olmamıza mani olmaktadır.

Akademi dünyasında bu tür yaklaşımlar sonucunda elde edilenin ise, bilimsellikle hiçbir bağdaşır yanı bulunmamaktadır.

Bunun, sıradan insanların geçmişte olan bitenden ‘nostalji’ arayışına benzer psikolojik bir temelden hareket ederek, -biraz abartarak söylemek gerekirse- geçmişin neredeyse tüm ilişkilerinin ele alınmasında rasyonelliği dışlayan bir yaklaşım ve metodu uygulamasından farkı olduğunu düşünmek gayet yanıltıcıdır.

Bu durum, ifrat ve tefrit olgularını akılda tutarak, tarihe mal olduğu belirtilen bireyler ve belirli hadiselerin tümden yok sayılması, yanlışlanmasına yol açacağını düşüncesini de akılda tuturak rasyonel bir yaklaşım sergilemeyi zorunlu kılıyor.

https://guneydoguasyacalismalari.com/tarihi-anlamada-bir-yontem-arayisi-nostaljiden-kurtulmak-the-search-for-a-method-to-understand-history-getting-rid-of-nostalgia/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder