6 Ağustos 2019 Salı

Dr. Mahathir’in Türkiye ziyaretinin ardından / Dr. Mahathir’s visit to Turkey


Mehmet Özay                                                                                                                        06.08.2019

foto:dunyabulteni.net
Malezya başbakanı Dr. Mahathir Muhammed, resmi bir ziyaret amacıyla 24-27 Temmuz günlerinde Türkiye’deydi. Söz konusu ziyaret, iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesinin yanı sıra, her iki ülke için diğer bazı özellikleriyle ele alınmayı hak ediyor.

Türkiye açısından bakıldığında bu ziyaret, son birkaç on yıldır Güneydoğu Asya bölgesiyle ilişkilerin devamlılığını yansıtması bakımından önemliydi. Malezya açısından ise, 94 yaşındaki Dr. Mahathir’in ikinci dönem başbakanlığında Ortadoğu’nun önemli ülkesi Türkiye’ye ziyaret, ilişkilerin güncellenmesi ve yeni imkânların kapısının aralanması anlamı taşıyordu.

Söz konusu ziyaretin ardından akıllarda kalan, Dr. Mahathir’e devlet özel ödülü takdimi iki ülke arasında işbirliklerin geliştirilmesi ve Türkiye-Pakistan-Malezya üçlü işbirliği konuları oldu.

Mahathir’e ödül

Dr. Mahathir’e Cumhuriyet nişanı takdiminin sembolik bir anlamı var. Kimi çevreler, bu ödülün neye tekabül ettiği konusunda bir belirsizlik ve hatta bilgisizlik içerisinde olabilirler.

Resmi açıklamalarda, Dr. Mahathir’e verilen bu ödülün sebebi olarak iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesinde oynadığı rolle açıklandı.

Dr. Mahathir’in, bunun ötesinde bir siyasi lider olduğunu ve hem bölgesinde hem de küresel olarak oynadığı kayda değer rolle bu ödülü hak ettiğini söylemek gerekir. Bu ödülün ASEAN içerisinde bir lidere ilk defa Dr. Mahathir’e layık görülmesi bunun bir kanıtıdır. Bununla ne kastettiğimizi biraz detaylı olarak ifade etmekte ve hatırlatıcı olmakta fayda var.

Malezya’da ekonomik kalkınma ve toplumsal yapılaşma

Türkiye’de Özal hükümetleri sonrasında koalisyonlar döneminin çalkantılı süreci yaşanırken, Dr. Mahathir Malezya Federasyonu’nun ekonomik kalkınmasında dikkat çekici liderliği ile öne çıkıyordu.

Dr. Mahathir’in ilk başbakanlık sürecinde yani, 1980’li ve 90’lı yıllarda, Malezya’nın içinde bulunduğu bölgede, ASEAN ve Doğu Asya’da kalkınmakta olan ve bunlardan bir bölümünün Asya Kaplanları olarak adlandırıldığı ülkelerin yükselişine tanık olunuyordu.

Malezya da o dönem benzer bir ekonomik modernleşmeye konu olurken, başbakan Dr. Mahathir bu gelişme sürecinde, Doğu Asya’da özellikle Japonya ve bir ölçüde Güney Kore’yi mercek altına almıştı.

Aradan geçen sürede Malezya’nın Asya Kaplanları’na eklemlenen ülkelerden biri sayılması, Dr. Mahathir dönemi ekonomi politikalarının tutarlılığına işaret ediyor. Malezya’nın kalkınmış ülke düzeyine ulaşma hedefi, işte o dönemki ekonomi politikalarının bir ürünüydü. Bu bağlamda, her ne kadar 2020 hedefi çeşitli nedenlerle gerçekleşemeyecek olsa da, bir sonraki beş yıllık sürede bu yönde güçlü bir öngörülebilirlik bulunuyor.

Bu ve benzeri süreçlere doğrudan muhatap olan Malezya’da başbakan Dr. Mahathir bununla da kalmamış, o dönem hem Malezya Müslümanlarının hem de kalkınmakta olan ülkelerin bir anlamda sözcüsü olarak uluslararası platformlarda kayda değer rol üstlenmişti.

Asyalılık değerleri

Dr. Mahathir’in, bu süreçle bağlantılı bir kavramsal açılım olarak ‘Asyalılık Değerleri’ni Singapur kurucu başbakanı Lee Kuan Yew ile birlikte dillendirdiğini ve bu noktada Batılı liberal demokratik yapı temsilcilerinden epeyce eleştiriler aldığını da hatırlamak gerekir.

Öte yandan, çok etnikli, çok dinli bağlamıyla tipik bir Güneydoğu Asya toplumu olan Malezya’da ekonomik kalkınma gerçekleşirken, bir yandan ulus-devlet inşası gibi politik bir süreç ile ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Malay kitlelerini geleneksel ve modern ikileminden kurtaracak şekilde ve/ya yeni bir kimlik inşası bağlamında adımlar atılıyordu. 

Finans, helâl endüstri, Hac kurumu vb. gibi adlarla öne çıkan ve adına ‘İslami’ denilen kurumsal yapılaşmalar bu süreçte bir yandan ekonomik bağlamıyla pragmatik bir alternatif olarak gündeme taşınırken, bir yandan da Malay kitlelerinin kimlik inşasında rol oynuyordu.

Malezya öncülüğünde ve katkısıyla gündeme gelen bu kurumsal yapılaşmalar Türkiye’de bazı çevrelerde anlaşılamamasına ve önyargıyla yaklaşılmasına karşılık, aradan geçen süre zarfında günümüzde Çin’den Avustralya’ya Tayvan’dan Kanada’ya kadar adı ve toplumunun kahir ekseriyeti Müslüman olmayan ülkelerin salt ekonomik kazanç kaynağı olarak bu alanlara ciddi yatırım yaptıkları ayan beyan ortadadır.

Malezya bu ve benzeri alanlarda bölgesel ve küresel çapta bir öncülük sergilerken, Türkiye’de kayda değer bir çevrenin bunu algılayamamasını siyasi ve kültürel önyargılara bağlamak mümkün.

Öyle ki, bazı çevreler 1996 yılında D-8 inisiyatifi çerçevesinde merhum Erbakan’ın Malezya’ya yönelik ilgisini, “Erbakan Malezya’ya çok hayran” tarzında küçümser ifadelerle dile getirirken, bugün bu yaklaşımda pek bir şeyin değiştiğini söylemek zor.

Malezya’nın hem bölgesel ve kısmen uluslararası çevrelerde oynadığı kayda değer rol dolayısıyladır ki, 1996 yılında D-8 kurulması gündeme geldiğinde kaçınılmaz bir ortak olarak adı gündeme gelmişti.

İki ülke ilişkilerinde ekonomi boyutu  

Türkiye-Malezya ilişkilerinin geliştirilmesinde son birkaç on yıldaki çabalara ve ortaya çıkan bazı imkânlara karşın, iki ülke ticari ilişkilerinin oldukça düşük düzeyde seyretmekte oluşu bir gerçek. Mevcut ticari ilişkinin negatifin de bulunan ülke ise Türkiye’dir.

Malezya tarafından açıklanan 2018 rakamlarına bakıldığında, Malezya’nın Türkiye’ye ihracatı yaklaşık 2.5 milyar Dolarken, Türkiye’nin Malezya’ya ihracatı 455 milyon Dolar civarında.

Ziyaret çerçevesinde yapılan açıklamalarda ticaret hacminin 5 milyar Dolara çıkartılması yeni bir hedef değil. Bu hedef, 2014 yılının hemen başında Malezya’ya yapılan resmi ziyaret sırasında da zikredilmişti.

Cumhurbaşkanı’nın yukarıda zikredilen ticari işbirliği hedefine karşılık, bu yılın başında Malezya’ya ziyarette bulunan DEİK heyetinin iki ülke ilişkilerini 10 milyar dolara çıkarma önerisinin ne kadar gerçekleştirilebilir hedef olup olmadığını örneğin son on yıllık performansa bakarak değerlendirmek mümkündür.

İki ülke ilişkilerinde ticari hayatın zenginleştirilmesi noktasında bazı rakamlar zikredilmesine karşın, aradan geçen zaman zarfında arzu edilen büyümenin niçin gerçekleşmediği üzerinde düşünmek gerekir. Bu noktada ilgili bürokratik çevrelerin bu durağanlığın nedenlerini ortaya koyacak ve geleceğe dair değerlendirmelerde bulunacak bir veri ağına ve donanımına ihtiyacı olduğu aşikârdır.

Malezya ile ticari ve yatırım ilişkilerinde bölgenin öncü ülke ve yatırımcı güçlerini hesaba katmak ve bu anlamda sürdürülebilir bir yatırım ortamını oluşturacak sektörlere öncelik tanınması gerekmektedir. Bu noktada, Türkiye’nin içinde bulunduğu Ortadoğu siyasi gerçekliği ile Doğu ve Güneydoğu Asya ekonomi ve kalkınma gerçekliği arasındaki farkın anlaşılması ve ticari ve yatırım ilişkilerini bu bağlamda yeniden yapılandırmasında fayda vardır.

Asya-Pasifik perspektifi

Türk iş çevrelerinin, Doğu ve Güneydoğu Asya’da kalıcı olmayı ve bunu yerli iş çevreleriyle ortaklıklarla hayata geçirmeyi hedefleyecek bir bakış açısı geliştirmelerinin gerekliliği ortadadır. Bu bağlamda,  günü birlik sıcak para akışına odaklanan palyatif arayışlardan öte, Türkiye’nin bölgesel varlığını da güçlendirecek şekilde Asya-Pasifik ve/ya Hint-Pasifik coğrafyasında faaliyetler düzeyinde konuya bakılmalıdır.

Söz konusu bölgedeki ticari ve yatırım ilişkilerine bakıldığında, dünyanın farklı coğrafyalarından devlet ve özel sektörlerin bölgedeki faaliyetlerinin sadece son birkaç on yıldır değil, yüzyıllardır dinamik bir şekilde varlığını sürdürdüğünü unutmamak ve bu anlamda bölgeyi bir bütün olarak düşünmek gerekir.

Burada hatırlanması gereken bir diğer husus, Malay Müslümanlardan hareketle ülkenin tamamının Malaylardan müteşekkil olduğunun düşünülmemesidir. Bu yaklaşım, Malay Müslümanların siyasi, ekonomik ve kültürel varlıklarını küçümsemek anlamı taşımaz. Aksine, ülkede kayda değer Çin ve Hintli olmak üzere diğer azınlık grupların varlığının siyasi ve özellikle de ekonomik işbirliğinin geliştirilmesindeki potansiyele işaret eder.

Bu noktada, iki ülke ilişkilerinin ekonomik anlamda geliştirilmesinde işbirliğinin salt Malezya devlet teşekkülleriyle olacağı düşüncesinden en kısa sürede uzaklaşmak gerekmektedir. Ülkede oldukça güçlü ve neredeyse her alanda transnational bir yapılanmanın varlığının önemli bir imkân sunduğu ortadadır.

Bu manada, Malezya siyasi ve toplumsal yapı olarak ele alındığında içinde oldukça güçlü bir Çin etnik yapısı ve demografik yapı içerisinde görece düşük bir yüzdeyi oluşturmakla beraber hem entelektüel hem iş bitiricilik noktasında dinamik bir Hintli nüfusu göz ardı edilmemelidir.

Malezya’nın çok etnikli ve çok dinli bir yapı olduğu gerçeği bir tehdit değil, aksine, Malezya’nın sahip olmakla övündüğü bir toplumsal gerçekliğidir.

Üçlü yapı

Ziyarette gündeme gelen bir diğer konu, Türkiye’nin öncülüğünde Malezya ve Pakistan’ın dahil olacağı yeni bir siyasi blok oluşturulması fikriydi. Açıklamalara bakıldığında, sanki D-8’in öze indirgenmiş bir formunun karşımıza çıktığını söylemek mümkün.

Son dönemde Ortadoğu’daki gelişmelerin ardından Türkiye’nin sınırlarını oluşturan ülkelerden başlayarak sağına soluna baktığında görebildiği birkaç ülkeden biri öyle anlaşılıyor ki Pakistan. Bu yapıya Malezya’nın eklenmesi bölgesel dağılım noktasında önemli bir detaya işaret ediyor.

Türkiye’nin sürdürülebilir siyasetinden aldığı destekle giriştiği böylesi bir yapının önemine kuşku yok. Dr. Mahathir’in de bu konuda olumlu bir düşüncede olduğu söylenebilir. Öyle ki, ülkesine döndükten sonra yaptığı bir açıklamada özellikle gençleri Türkiye’deki gelişmeleri takip etmeye teşviki bunun bir göstergesidir.

Söz konusu üçlü işbirliğinde Pakistan’ın güçlü bir katılımcı olarak varlığı kuşkusuz ki önemli. Son dönemde IMF’le zorlu görüşmeler yaşayan Pakistan hem ordusu hem toplumsal yapısındaki bazı unsurlar nedeniyle reforma acil ihtiyaç duyan bir ülke görünümünde.

Pakistan’ın bu yapısı Türkiye ve Malezya gibi dinamik ve görece istikrarlı siyasi yapının hakim olduğu ülkelerle dikomotik bir özellik sergiliyor. Bu nedenle, tarihsel ilişkiler bir yana, Pakistan’ın bugün Türkiye’nin arzu ettiği bir siyasi ve entelektüel cephe içerisinde yer alıp alamayacağını bu perspektiften de değerlendirmekte fayda var.

Bu bağlamda, üçlü yapının hayata geçirilmesi ve geliştirilmesi önünde bir engel olarak görülebileceği gibi, böyle bir yapının hayata geçirilmesinin Pakistan’da acil reformların kapısının aralanmasına da vesile olabilir.

Türkiye’nin bölgesel ve küresel gelişmeler karşısında ittifak grubu oluşturabileceği ülkeler arasında Malezya’nın yanı sıra, yine aynı bölgeden birkaç ülkenin bulmaması için bir neden gözükmüyor. Hatta bu konuda Malezya’nın da desteğinin farklı açılımlara yol açabileceğini dikkate almakta fayda var.

94 yaşındaki Dr. Mahathir, 20. yüzyılın son çeyreği boyunca modern Malezya Federasyonu tarihinde yapıcı rolü ile dikkat çekiyordu. 21. yüzyılın başlarındaki siyasi emekliliğinin ardından aktif politikaya dönen bir Dr. Mahathir var karşımızda.

Bu yaşta ve bu siyasi bilinçte bir Batılı siyasetçi karşımızda olsaydı, göklere çıkartılacak bir figüre tanık olabilirdik. Göklere çıkarmasak bile, Dr. Mahathir özelinden başlayarak Malezya’nın neye tekabül ettiğini anlama konusunda bir çaba sergilemekte gecikmiş sayılmayız. Bu ziyaret vesilesiyle bunun imkânının bir kez daha önümüzde durduğunu ifade etmeliyiz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder