27 Mart 2013 Çarşamba

Güneydoğu Asya’da Bir SavaşınYıldönümü


Mehmet Özay                                                                                                                    24 Mart 2013


Güneydoğu Asya tarihinde yaşayan sömürgecilik savaşları dendiğinde akla gelen belki de yegane örnektir Hollanda Savaşı (Dutch War). 1873 yılı 24 Mart’ında Açe sahillerinden karaya çıkarak Sumatra Adası’nın kuzeyindeki kadim İslam topraklarını istilaya yeltenen Hollandalılara karşı Açelilerin verdikleri mücadele, değişik bağlamlarda bugün de etkisi sürdürüyor. Bu savaş ve çevresinde yaşananların, sadece Açe tarihi değil, Güneydoğu Asya tarihi ve İslam tarihi açısından da önemine şüphe yok. Bugün söz konusu bu önemli savaşın 140. yıldönümü. Son dönemde ‘Açe’ adını zikredip de bu önemli ‘bağımsızlık savaşına’ atıfta bulunulmaması dikkat çekicidir. Genelde Güneydoğu Asya, özelde Açe’ye Ortadoğu eksenli ‘merkezci’ bakışın açmazlarından biri olarak değerlendirilebilecek bu eksikliğin giderilmesi bu toprakların tarihinin ve asli sahiplerinin anlaşılmasında kaçınılmaz öneme sahiptir. Bu vesileyle söz konusu bu savaş bağlamında bugüne kadar pek de rastlamadığımız kimi hususları gündeme getirmekte fayda var. Bu kısa değini bize  Açe siyasal elitinin sahip olduğu ‘köklü’ uluslararası ilişkiler tecrübesini hayata geçirme imkânlarını aradığını göstermesi kadar, süreçte elitler arasında yaşanan kimi çekişmelerin ipuçlarını da verecektir.

Hollanda Doğu Hint Yönetimi’nin Avrupa’daki başkenti Hague’den aldığı direktiflerle yürüttüğü bu savaş öncesinde olduğu gibi, sonrasında da önemli siyasi görüşmelere konu olmuştur. Bu gelişmeler, Penang, Batavya (bugünkü Cakarta), Singapur, gibi bölgenin önemli yönetim ve siyaset merkezlerinin yanı sıra, Hicaz ve İstanbul’a kadar uzanacak boyutları içermektedir. Zaman zaman dile getirdiğimiz üzere, bu girişimler dönemin Açe Sultanlığı elçilerinin İstanbul’da ‘Halifelik’ makamıyla bağ kurma arzusuyla sınırlı kalmamıştır.
Gerek o dönem Açe siyasi eliti arasında yaşanan ihtilaflar gerekse uzun tarihi geçmişinde doğulu ve batılı uluslarla geliştirdiği ticari ve siyasi alanlardaki etkileşimlerin bir uzantısı olarak, savaş öncesi ve sırasında uluslararası siyaset merkezlerini tetiklemeye yönelik çabalara rastlanmıştır. Bu bağlamda, Hollanda istilasının önlenmesi noktasında Fransızlar, Amerikalılar, İngilizler nezdinde de inisiyatifin geliştirilmesi tarihsel bir devamlılıktı.

Bu noktada alternatif girişimlere örnek olması bakımından bir hususu gündeme getirmekte fayda var. Savaşın hemen öncesinde Açe siyasetinin önemli isimlerinden -ve de dönemin Başbakanı kabul edilen- ‘Habib’ Abdurrahman Ez-Zahir’in İstanbul ve ona muhalif isimlerden olduğu anlaşılan -saraya yakınlığıyla tanınan- Panglima Tibang’ın Singapur’da çözüm arayışlarına ve destek çabalarına dair gayretleri üzerinde ayrıntıyla durulması gereken hususlardır. Bu iki liderin Sultanlık içindeki mücadelesi, Açe’nin kurtuluşu için ne tür siyasi çözüm taraftarı oldukları konusu anlaşıldıkta, kanımız o ki, bugüne kadar sürecek Açe siyasal yapısını da anlamaya olanak tanıyacak ipuçları taşıdığını ileri sürebilirim.

Açe siyasi elitinin, dönemin önemli Batılı güçlerin ilgilerini Sumatra Adası’nda olan bitene çevirme gayretinin ardında, Hollanda sömürge yönetiminin Açe sorununa ‘dış müdahale’ yapılmasından duyduğu endişeden haberdarlık kadar, Batılı güçlerin kendi aralarındaki ‘çıkar ilişkilerinin’ farkında olmalarının da rolü vardı. Bu nedenledir ki, vatanın güvenliğinin sağlanması konusunda başvurulacak alternatifler neyse tümü uygulamaya konuluyordu. Bu konudaki girişimler savaştan birkaç yıl öncesine değil, Hollanda’nın Açe’yi istila etme arzusunun giderek netlik kazanmaya başladığı yüzyıl ortalarına (1850) kadar geri gider. O dönemde, meşhur İstanbul ziyaretleri kadar, Paris’e giden bir elçinin varlığı oldukça ilgi çekicidir. 1852 yılında Siti Muhammed adında Açe ‘seyyahı’, Paris’te girişimleri mevcuttur.[1] Tabii bu süreçte, saldırının kaçınılmazlığı 1868 yılından başlayarak Hollanda’nın Sumatra Adası üzerinde hak iddiasını güçlü bir şekilde dile getirmesiyle kesinlik kazanacaktı. 1819 yılındaki anlaşmaya rağmen, Hollandalıların  İngilizleri Açe konusunda nasıl ikna ettikleri de başlıbaşına bir konudur. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, İngilizlerin çokça peşinden koştukları ticari imtiyazlar konusundaki gelişmelerin payı önemli. 1867-1873 tarihleri arasında Singapur’daki İngiliz valisi Sir Harry Ord, Londra’yı, ticari kazanımlar noktasında ikna ettiği, bunda Açe’de süren siyasi istikrarsızlığı da öne sürdüğü anlaşılıyor.[2] Açe siyasi elitinin uluslararası çevreler nezdindeki girişimlerine tepki olarak savaşın ilerleyen safhalarında, örneğin Amerika gibi kimi güçlerin şu veya bu şekilde olan bitene kayıtsız kalmadıklarını sembolik olarak da gösterecek bazı gelişmeler olmuştur. Bu bağlamda, gözlem amacıyla da olsa Amerika’ya ait Yantic adlı savaş gemisinin bölgeye gönderildiği üzerinde durulabilir.[3]

 

Buna ilâve olarak yukarıda kısaca değinilen uluslararası ilişkiler alanında değerlendirilebilecek girişimler gene hem bölgede yayın yapan gazeteler hem de Avrupa basınında yer bulmuştur. Daha önce kaleme aldığımız bazı metinlerde kısmen vurguladığımız üzere İstanbul’da ve Kahire’de yayın yapan ve Osmanlı halklarını Açe’deki gelişmelerden haberdar eden Basiret Gazetesi’nin başvuru kaynakları arasında Times, Memorial Diplomatique‘inde bulunduğu Batavya, Kalküta, Penang, Hague, Singapur gibi önemli merkezlerde yayınlardan gelişmelerin izlendiği anlaşılmaktadır.[4] Bu bağlamda, Batavya’da “Javo Bode” ve “Handelsblad”[5], Penang’de “Pinang Gazette”[6] dikkat çeken yayınlar arasındadır. Coğrafi olarak Penang Açe’ye en yakın nokta olması kadar, lojistik destek sağlayan Hollanda gemilerinin  uğrak yeri olması dolayısıyla da,[7] tüm haberlerin ilk çıkış yeri olduğu düşünülmesi doğal. Buraya ulaşan haberler telgraflarla Singapur, Batavya’ya yani sömürge yönetimi merkezine gönderiliyordu.

Yukarıdaki dile getirdiğimiz ‘Osmanlı dışında’ alternatifler üzerinde siyaset geliştirme teşebbüsünde bulunan Açe Hükümeti’nin çabalarına bölgede çıkan önemli yayın organlarından istifadeyle kısaca değinelim. 10 Nisan 1873 tarihli Straits Times Overland Journal’da geçen haberde Hollanda Komiseri Niewenhuyzen’in ilân ettiği ültimatomu reddetmesi üzerine Banda Açe açıklarında konuşlanmış olan Hollanda gemilerince top atışı yapılması emrini verdi.  Ayrıca, Hollanda yönetimi olağanüstü bir ‘Bildiri’ yayınlamak suretiyle Penang Adası’ndan veya İngiliz yönetiminin Malay Yarımadası’ndaki herhangi bir bölgesinden silah ve mühimmat ihracatının kesinlikle yasakladığını ilân ediyordu.[8]

Bu yasağa rağmen, Penang’den Açe’ye silah ve mühimmat girişinin yapıldığına dair kimi görüşlere rastlamak mümkündür. Coğrafi yakınlık, Açelilerin Penang’deki ‘nüfuzları’ gibi hususiyetler bunu olanaklı kıldığını söyleyebiliriz. Örneğin, bu süreçte Penang Adası’nda yerleşik olan önde gelen 8 Açeli bütün Takımadalar’da Hollanda aleyhine bir kampanya başlatarak Açe’ye silah sevkiyatını organize ettiler.[9] Ayrıca, bu noktada İngilizlerin bu sürece ne denli ‘katkı yaptıkları’ üzerinde durulması gereken bir konudur. Avrupa güçlerinin özellikle de İngiltere ve Hollanda’nın Avrupa tarihinin derin noktalarında ittifak kurdukları ve bu ittifakın Güneydoğu Asya sömürge topraklarına kadar etkisini gösterdiği dikkate alınsa da, gerek bireysel yöneticiler gerekse zaman zaman nükseden anlaşmazlıklar çerçevesinde birbirlerine muhalif girişimlerin olmadığı söylenemez. Bu noktada, özellikle Thomas Stamford Raffles döneminde -ki bu 1810’lu yıllara denk gelir- Açe’nin İngiltere’nin doğu-batı ticaret hattında önemli bir bağlantı noktası olması yönündeki girişim hatırlandığında, Penang’deki İngiliz yönetimi ve Açe siyaset eliti arasında bir tür ilişkinin varlığına güvenerek -veya bir takım maddi çıkarlar uğruna- Açe’ye silah sevkiyatına katkıları bağlamında bir ‘ihtimal’den bahsedilebilir.

Hollanda güçlerinin Mart ayındaki ilk saldırısında karşılaştıkları direniş ve özellikle saray yerleşkesine yaklaşık birbuçuk kilometre mesafedeki Beytürrahman Camii civarında süren çatışmalarda komutanlarını kaybetmeleri üzerine çekilmek zorunda kaldılar. Buna rağmen, Açe üzerindeki emellerinden vazgeçmediklerini yaklaşık bir yıl sonra, yani 31 Aralık 1874 tarihinde, çok daha büyük kuvvetler eşliğindeki saldırılarında göstereceklerdi. Söz konusu bu ikinci safhada Hollanda yönetimi, Afrika’dan asker getirtti. Toplam askeri gücü, siviller de dahil olmak üzere 13.000’i buldu.[10] Bu ordu gücü Batavya’dan 19 gemi ile yola çıktı. Gemiler arasında 1500 grosstonluk bir İtalyan gemisi de vardı. İkinci sefere komuta eden van Swieten, karaya çıkmadan tahtta yeni çıkmış olan genç sultana birkaç elçi gönderdi.[11]

Ancak bu ikinci saldırı, Açe’de direnişin başkent dışındaki güçlerin katılımına neden olacaktır. Açe tarihinde, merkezdeki Sultanların varlığına karşın önemli bir siyasi rol icra etmiş olan Pedir Valisi -ki bugün Pidie olarak bilinen yerleşim yeridir) bu tarihlerde Başkent’in yardımıa koşmuş ve Hollandalıların 1874 yılı Ocak ayı başlarındaki ikinci saldırıları karşısında varlık göstermeye çalışmıştı. Bu saldırılar karşısında Pedir üzerine birlik gönderme karar alan Hollandalıların “tüm görüşme çağrıları” vali tarafından reddedilmiştir.[12]

Tüm bunların ötesinde, Açelilerin ellerindeki mevcut imkânlarla Hollanda yönetimine maddi ve manevi kayıplar verdirme konusunda Güneydoğu Asya topraklarının en dirençken toplumu olarak kabul edildiğine kuşku yok. Bu husus dönemin yazışmalarında dile getirildiği gibi[13], daha sonra konuyla ilgili araştırmalar yapan neredeyse tüm akademisyenlerin ortak görüşünü oluşturur. Bu bağlamda, Açelilerin vatan savunmasında sergiledikleri savaşçı karakterdeki üstünlükleri dikkat çekicidir. Birebir ve küçük gruplar halinde sergilenen ve adına bir tür ‘gerilla taktiği’ denilebilecek unsurlarda Hollandalı ve onların yerli ‘bağlılarına’ kayıplar verdirdikleri bilinmektedir. Bu güçle baş etme noktasında Hollanda ordusununun elit askerlerinden oluşan ve adına “Marechausee” veya “Marsose” denilen birlikleri sahaya sürmek zorunda kalıyordu.[14]

Peki bu ilişkiler bütünü Açe Sultanlığı’nı, Açe siyasi elitinin ortaya koyduğu dönemi itibarıyla küresel bir etki oluşturma çabasını dikkate alındığında nasıl anlaşılmalıdır? Bu siyasi varlığın, daha 16. yüzyıldan başlayarak Constantinople-Ortadoğu eksenini Hint Okyanusu’na dahil etme girişiminden Avrupa emperyalizminin en kanlı savaşına kadar geliştirdiği bir siyaset ruhundan bahsedelimez mi? Açe siyasi düzeninin ‘Halifelik makamı’ adına İstanbul’un yolunu arşınlaması kadar, dönemin önemli Batılı güçleriyle teması bu gücün Pan-İslamcı özellikleri üzerinde zayıflatıcı bir tesir doğurur mu? Bu ve benzeri soruları gündeme getirmek için İngilizlerin ‘teşvikine’ gerek yok. Kaldı ki, böyle bir teşvikle bu tür soruların gündeme getirilmesi de pek mümkün değil. O zaman, Açe’nin ürettiği siyasi geleneği ve ilişkiler ağını anlama konusunda ‘dirsek teması’nın İngilizler veya Hollandalılar değil de, doğrudan Açeliler olması kadar doğal bir yaklaşım olamaz. 

Hollanda Savaşı, doğurduğu sonuçlar itibarıyla sadece Malaka Boğazı’nın güneyindeki toprakların tamamının Hollanda Krallığı topraklarına katma mücadelesi olarak okunamaz. Bunun ötesinde, Güneydoğu Asya İslamı’nın öncü aktörü konumundaki Açe Sultanlığı’nın –tıpkı Ortadoğu’dakine benzer süreçlere maruz kalmasına neden oldu. Osmanlı’dan talep edilen silah yardımının gerçekleştirilememesi, ortaya oldukça hazin bir durum çıkarıyordu. Öyle ki, Holandalılar 26 Ağustos 1614 tarihinde Pieter van den Broecke kaptanlığındaki Hollanda gemisiyle Aden’e vardığında bu topraklar Osmanlıların hakimiyetindeydi. Osmanlı’nın kadim düşmanı Avusturya İmparatorluğu, aynı zamanda Hollanda’nın da rakibi olması dolayısıyla Osmanlılar ile Hollandalılar arasında Avrupa siyasetinden kaynaklanan görece bir dostluktan kısmen de olsa bahsedilebilir. Bu gelişme, Osmanlı-Hollanda ilişkilerinin doğudaki ilk örneği olurken, pratikte Yemen Valisinin Macar devşirmesi Cafer Paşa’nın Hollandalılara bir sebeple izin vermemesi ile sona erdi.[15] Ancak, yaklaşık 250 yıl sonra, Osmanlı-Hollanda karşılaşması bu sefer Açe’deki istila girişimi nedeniyle gündeme gelecekti. Avrupa’daki gücünü kullanan Hollanda, Osmanlı’nın Açe’ye müdahelesinin önüne geçebilecek bir güçteydi. Osmanlı ne siyaseten ne de askeri olarak Açe Sultanlığı’na bir katkıda bulunabilirken, Açe var olan insan gücüne eklemlediği iman gücüyle savaşı götürebildiği yere kadar taşıma mücadele verdi.



[1]Nicholas Tarling. (1962). (Başlıksız) JMBRAS, Vol. XXX. Part 3, No 179. s. 165.  
[2]C. Northcote Parkinson, British Intervention in Malaya: 1867-1877, University of Malaya Press, Kuala Lumpur, 1964, s. 32.

[3]The Straits Times, 10 January 1874, Page 1 Article also available on microfilm reel NL5044  [Lee Kong Chian Reference Library.

[4]Örneğin,2 Rebiyyülahir 1290, 8 Rebiyyülahir1290, 29 Muharrem 1291, (18.03.1874), 3 Muharrem 1291 (20.02.1874), 1 Zilhicce 1290 (20.01.1874), (Bkz.: Basiret,  No. 1412, 1430, 1433, 4113, 4117,).

[5]Bkz.: “Items from the Java Papers”, Straits Times Overland Journal, 3 Mayıs 1873, s. 3.

[6]Bkz.: Straits Times Overland Journal, 13 Temmuz 1873, s. 2.
[7]Straits Times Overland Journal, 3 May 1873, s. 6.  
[8]10 Nisan 1873 tarihli Straits Times Overland Journal,  s. 8.  
[9]C. Northcote Parkinson, British Intervention in Malaya: 1867-1877, University of Malaya Press, Kuala Lumpur, 1964, s. 291.
[10]Paul Van’t Veer. (1985). Perang Aceh: Kisah Kegagalan Snouck Hurgronje, Cakarta: Grafiti Pers, s. 70.
[11]Paul Van’t Veer. (1985). Perang Aceh: Kisah Kegagalan Snouck Hurgronje, s. 71.
[12]The Straits Times, 3 January 1874, s. 3.
[13]The Straits Times, 10 Ocak1874, s. 1.
[14]Gary Nathan Gartenber (!). Silat Tales: Narrative Representations of Martial Culture in the Malay/Indonesian Archipelago, PhD Thesis, University of California, 200, s. 4-5.
[15]C. F. Beckingham, “Dutch Travellers in Arabia in the Seventeenth Century”, Part I, JRAS, 1951, s. 66-7, 78.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder