10 Eylül 2023 Pazar

Asım’ı ‘Sen’ öldürdün! ‘You’ killed Asım!

Mehmet Özay                                                                                                                            10.09.2023

Akif’in Asım’ı temsili değil gerçek bir kişilikti. ‘Gerçekliği’, kendi zihninde bütünleştirmiş bir gençti. Bir modeldi…

Ancak bu durum, Asım’ı kimin öldürdüğü meselesini görmezden gelmeyi gerektirmez, gerektirmemeli…

Çünkü Asım’ın ölümü gayet önemlidir.

Bu hadiseyi, sıradan bir yaklaşımla açığa çıkarmaktan ziyade, Asım’ın ölümünde olan biteni doğru bir şekilde anlamanın yolunu bulmalı…

Böylece, bu ölüme neden olanın bizim için, bir anlamda varlık meselesi haline geldiğini fark etmiş olacağız.

Hiç kuşku yok ki, bunun, ‘Sen’inle ilgili yanı kaçınılmaz bir önem arz ediyor.

Bu nedenle, ilk andan itibaren intibam o ki, onu ‘Sen’ öldürdün. Ancak, onu öldürdüğünü bile fark etmedin ve etmiyorsun.

Kaçamak yapıyorsun… Sahte görüşlerinle ortalığı bulandırıyorsun… Belirsizlik üzerine hareket ediyor ve belirsizlik üretiyorsun…

Asım’ı ‘Sen’ öldürmemiş olamazsın… Sezgilerimi Bergson’a havale etmeden söylemem gerekirse, onu kasten ve kasten ’Sen’ öldürdün...

Asım’ın ölümü meselesi, öyle kendine başına bırakılabilecek ve öyle kendi halinde anlaşılabilecek bir gelişme değil...

Tekil, bir hadise değil onun ölümü...

Herkesi, ama herkesi içine alan gayet önemli bir gelişme. İstersen buna bumerang de! Seni de gelip bulacak bir hadise…

Asım’ı, içinde bulunduğu duruma kimin yönelttiği, onu içinde bulunduğu durumdan kimin çıkart/a/madığı Sen’in meselendi, Sen’in meselen olmalıydı...

Ancak, üstlenmedin bu sorumluluğu... Asım’ı kendi başına bıraktın... Öteledin, iteledin beri yana.

Kendinden kabul ettiğin Asım’ın ölümü’nün gelişi göz göre göre ortadayken, görmezden geldin onun ölümünü, onun ölüme yürüyüşünü.

Oysa, Akif, Asım’ı buna mı hazırlamıştı? Akif’in Asım’ı bu muydu? Akif’in Asım’ı böyle bir sona mı ulaşacaktı!

Akif neslin oluşumunu ’Asım’la ilişkilendirirken, düşüncesinde Asım’ın ölümü var mıydı? Hem de böyle bir ölümün...

Adam, masanın karşı tarafından yüzünü ekşiterek, belirsizleştirerek, bir tür kaygıyı üstlenerek ”Bizden biri hayatına kastetmiş!” diyordu.

Bunu söylerken, kendisini ve kendisinin içinde bulunduğu kitleyi hesaba çeker gibi bir hissiyatı dışa vuruyordu sanki. Ya da, böyle bir intiba vermek için kendini zorluyordu...

Hissediyordu belki de, sorunun nerede olduğunu, sorunun tam da ’masa’nın etrafında olduğunu!

Ancak, eminim ki, Asım’ı ’Sen’in öldürdüğünden haberi bile yoktu!

Asım’ın ölümü, ’Akif’in ölümü gibi olmadı... Daha acı, daha travmatik, daha dramatik oldu...

Akif’in ölümü sanki, kucağına düşmüş bir hazineydi Sen’in... Dışlamıştın, ötelemiştin, yer vermemiştin, görüş sormamıştın, soğutmuştun onu, Akif’i...

Akif’i kendi haline terk etmekle cezalandırmıştın maharetli bir şekilde... Ya da cezalandırdığını zannetmiştin. Oysa, böyle yapmakla, Sen kendini cezalandırıyordun, farkında değildin...

O yaşarken, onu manevi ölüme sürüklemiştin Sen onu... Ve bunun, tastamam farkındaydın ve bile isteye yapmıştın.

Ve Akif’in ölümü ansızın geldiğinde, hiç kuşku yok ki, çok şaşırmıştın... Bir şekilde, acı sana yaklaşmış, acıyı hissetmeye başlamıştın ... Ya da hissediyormuş gibi bir tutum takınıyordun... Ne yapacağını bilemiyordun...

Ancak, -alel acele kurnazlık bu ya-, Akif’ten bir şehit çıkartmak gayet pragmatik gayet işlevsel olurdu... Akif’e alel acele ’şehitlik’te bir yer tasnifi yapıldı...

Hissediyor ve inanıyorum ki, ’Akif’ kalksaydı tabutundan, ”Nereye götürüyorsunuz ’Siz’ beni?” der ve karşı çıkardı...

Neyse... Ölmüş adamdan söz ve eylem sadır ol/a/mayacağına göre, onu istediğin yere defnedebilirdin. Gayet yenilikçi bir yaklaşımla onu, ’Şehit’liğe gömmek günün deyimiyle, gayet smart bir buluştu.

Ya Asım’ın ölümü?

Akif’i yaşarken dışlarken ölümünde takdire boğarken, Asım’ı ölümüyle uzaklaştırdın yanından...

Asım’a şehitlik olmasa da olurdu... Öyle ya, kimi nasıl inandıracaktın şehitliğe!

Masanın öte tarafında oturan adam...

Yüzünü ekşiterek, ”Ne hale düştük!... Yaptığımız işe bak, ”... ihale peşinde koşturuyoruz...” Adamın düştüğü hâl, bundan da ibaret değildi... Sen’in Asım’ı öldürdüğünün farkında bile değildi...

İhalenin gücü, ”Arabam nerede?” emrini çalışanı, meslektaşı olmayan bir yetkilinin yüzüne çarpacak kadar onu kaskatı yapmıştı.

Belki de -kimi bağlamlarda- meşru görülebilecek, ”İhale peşinde koşmayı” bile aratacak bir kibirle adam, yüzünü ekşiterek ve ahlâkı dışlayarak emir yağdırıyordu, ”Bana araba bul!”

O adam yani, ”Bizden biri hayatına kastetmiş!” diyen ve Asım’a gönderme yapan adam.

Akif’in Asım’ı böyle bir nesil olmamalıydı. 

Asım’ı ’Sen’ öldürdün...

Sen, yani, toplum Asım’ı öldürdün... 

Sen, bunun farkında değilsin...

https://guneydoguasyacalismalari.com/asimi-sen-oldurdun-you-killed-asim/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder