3 Şubat 2020 Pazartesi

Hindistan’da vatandaşlık yasası ülke birliğini tehdit / Cizitenship act: a greater threat to national unity in India


Mehmet Özay                                                                                                             03.02.2020

foto:businesstoday.in
Hindistan’da son dönemde vatandaşlık yasasının yenilenmesiyle baş gösteren hadiseler, ülkede toplumsal ve siyasal birliği tehdit eden bir gelişme olarak dikkat çekiyor.

Federal yönetimi elinde bulunduran BJP iktidarı (Bharatiya Janata Party), ülkenin kuzeydoğusundaki Assam Eyaleti’nde başlattığı göçmen kitlelere yönelik politikası, din temelli bir uygulama anayasaya aykırı olmasıyla tepki topluyor.

Bölge ve küresel basının bu gelişmenin Müslümanları hedef aldığı yolunda gizli/açık ortaya koyduğu haberler, Hindistan hükümetinin bir tür İslam karşıtlığı (Islamphobia) ile hareket ettiğine işaret ediyor.

Vatandaşlık yasası revizyonu ve ayrımcılık

Assam Eyaleti’nde nüfus müdürlüğünün kayıtlarının yenilenmesi ve buna paralel olarak 1955 yılı vatandaşlık yasasının revize edilmesiyle ortaya konulan politika, onyıllardır bölgede yaşayan göçmen kitleleri arasında temel insan haklarına aykırı şekilde ayrımcılık uygulanacağı anlamına geliyor.

Müslüman kitleler vatandaşlık hakkından mahrum bırakılırken, ülkeden çıkartılmaları yönündeki düzenlemeler devam ederken, Assam eyalet yönetimi tarafından bölgede kamplar oluşturulmaya başlanması dikkat çekiyor.

Bu durum, bölgede yeni göç dalgaları anlamına gelebileceği gibi, farklı etnik ve dini kesimler arasında  çatışma ihtimalini de gündeme getiriyor.

“Demografik mühendislik”

Hükümet, 31 Aralık 2014 tarihinden önce Pakistan, Bangladeş ve Afganistan’daki siyasal baskılardan kaçan kitlelerin sığındığı Assam Eyaleti’ndeki Hindu, Jain, Sikh, Budist, Parsis ve Hıristiyan dini yapılarına mensup kitlelerin Hindistan vatandaşlığına kabul edilecek.

Ancak Müslüman kitlelerin bu yasadan yararlanamayacakları yönündeki açıklama toplumsal tepkilerin temel nedenini oluşturuyor.

BJP yönetiminin “demografik mühendislik” adını verdiğimiz böylesi bir politikayı uygulamada Assam Eyaleti’ni hedef seçmesinin ardında, BJP yönetiminin 2014’deki seçim zaferinden sonra başlayan süreç etkili oluyor.

Özellikle, 2016 yılında o dönem eyalet yerel seçimleri öncesinde Hindu kitlelere bir imtiyaz olarak halka, eyaletteki Bangladeş kökenlilerin ülkeden çıkartılacağı yönündeki açıklamalar Eyalet’te BJP yönetiminin hakimiyetiyle uygulamaya geçirilmek isteniyor.

Din temelli bu politika ülke anayasasına aykırı olması ve toplumsal barışı tehdit etmesi nedeniyle, ülke genelinde sadece Müslümanlardan değil, başta Hindu olmak üzere farklı dini ve etnik kesimlerin de tepkisini çekiyor.

Assam Eyaleti’ndeki göçmenlerin kökenlerini belgelerle kanıtlamaya zorlanmaları, on yıllardır bölgede yaşayan bu insanların yaşam koşulları ve ülkede idari yapıdaki alt yapı aksaklıkları dikkate alındığında olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir duruma işaret ediyor.

Hindu devlet ideali

Bu gelişme, 2014 yılında iktidara gelen ve geçen yıl Mayıs ayında ikinci kez seçilen BJP’nin Hindistan’ı Hindu dininin merkezi kabul eden ve bunu çeşitli politikalarına yansıtmasıyla anayasadaki sekülerlik temeline darbe vurmasıyla eleştiriliyor.

Söz konusu vatandaşlık yasasının yenilenmesinin gündeme gelmesinde BJP’nin 2019 yılı Mayıs ayında ikinci kez iktidarı kazanarak ülke siyasetinde egemen olmasının önemli rolü bulunuyor.
Bu gelişme, ülkede Hinduizm temelli aşırı milliyetçiliğin giderek kendini kamusal alanda göstermesi kadar, küresel olarak da Müslümanlara yönelik düşmanlığın yeni bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Başbakan Narendra Modi ve BJP yönetimi göçmen konumundaki Müslümanları ulusal güvenlik sorunu olarak görmeleri, bu veya benzeri politikaların ülkenin farklı bölgelerinde uygulanması olasılığını da beraberinde getiriyor.

BJP’de bir önceki başkan Amit Shah ile partinin önde gelen isimlerinden Ram Madhav farklı zamanlarda yaptıkları açıklamalarla Müslümanlara yönelik ayrımcı politikalarını “zararlı böcekler”, “yasadışı göçmenlerin tümü casustur” türünden hakaret içeren söylemleriyle ortaya koyuyorlar.

Bu dini temelli aşırı milliyetçilik olarak da adlandırılan bu yaklaşımın ülke genelinde yaygınlık kazandırılması ise en büyük tehdit unsuru kabul ediliyor.

Öyle ki, İçişleri bakanı ve BJP eski başkanı Amit Shah söz konusu vatandaşlık yasasının 2024 yılına kadar ülke genelinde uygulanacağı yönündeki açıklama bu konuda yakın gelecekte konunun tartışılmaya devam edeceği anlamı taşıyor.

Yakın tarihle hesaplaşma

Burada dikkat çekilen husus, Assam Eyaleti’nde yaşayan göçmenlerin yakın bir dönemde değil, 1971 yılında Bangladeş’in Pakistan’da ayrılma ve bağımsızlık sürecinde yaşanan göçlere kadar geri gitmesidir.

BJP yönetimi, uzun yıllardır bu topraklarda yaşayan kitlelerin dini kimlikleri üzerinden hareket ederek, kökenlerini araştırma çabası, temelde Müslümanlara beslenen husumetin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Bu anlamda, akıllara Myanmar hükümetinin 1982 yılı anayasasına dayanarak Arakanlı Müslümanlara yönelik uyguladığı vatandaşsızlaştırma çabası akla geliyor.

Bu yasanın ardından dönem dönem şiddet ve zulme maruz kalan Arakanlı Müslümanlar en son 2012 yılı Haziran ayında baş gösteren şiddet olayları karşısında çareyi başta komşu ülke Bangladeş’e sığınma ve teknelerle denize açılarak Güneydoğu Asya ülkelerine sığınmada bulmuşlardı.

Bu sürecin sona erdirilmesi konusunda uluslararası arenadaki beklentilerin aksine, 2017 yılı Ağustos ayında doruk noktasına ulaşan gelişmeler, Arakanlı Müslüman sivillere yönelik etnik temizlik boyutuna ulaşmıştı.

Bugün Hindistan yönetiminin özellikle Bangladeş ve Arakanlı Müslümanları hedef alan vatandaşlıktan çıkarma kararı, sayıları iki ila dört milyon arasında değişen kitlenin geleceğinin belirsizleşmesine neden oluyor. Aynı zamanda, benzer politikanın ülkenin farklı bölgelerinde uygulanabileceği yönündeki endişeler, toplumsal huzursuzluğun daha da artmasına yol açıyor.

Vatandaşlık yasasının yeniden düzenlenmesi, ülkenin 1947 yılı bağımsızlığının ardından 1949 yılında kabul edilen anayasasında belirtilen sekülerle devlet yapısının zedelenmesi anlamına geliyor.

Bu durum, hiç kuşku yok ki, ülkenin kurucu babalarının geniş bir coğrafya üzerinde yükselen ve çok dinli, çok etnikli toplumsal yapıyı oluşturan devletin “farklılıkta birlik” ilkesi üzerine inşa edilmiş siyasi yapıpı tehdit ediyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder